Ἱστορία τῶν Κυδωνιῶν (1.b) , Atina: Sýllogos prós diádosin Ofelímon Vivlíon (Σύλλογος πρὸς
διάδοσιν Ὠφελίμων Βιβλίων), 21.0 cm x 14.0 cm, s. 263+2.
Ayvalık "kültür yaşamında" yeni bir aşama olan, "Aiolikis Astir Onbeş Günlük Aile Dergisi" (Αιολικος Αστηρ Δεκαπενθημερον Οικογεν[εια] Περιοδικον), ilk olarak 1 Ekim 1911 tarihinde yayın hayatına başladı. 1914 yılına kadar bir edebiyat dergisi olarak hizmet veren derginin sahipleri; Charal. G. Vafeiadis (Χαραλ. Γ. Βαφειαδης) ve Dim. I. Psomopoulos (Δημ. Η. Ψωμοπουλος) idi. Dergi, V.K. Vasileiadis (Β.Κ. Βασιλειαδης) yönetiminde çalıştı ve Büyük Agora (Bedesten)'de hizmet veren "Ilios" (Τυπογραφειο Ο Ηλιος) matbaasında, "tipo" olarak basıldı.
(resim.01) "Aiolikis Astir" dergisinin 1. sayısı kapağı. (kaynak: Yunanistan Millî Kütüphanesi (Εθνική Βιβλιοθήκη)) |
İÇİNDEKILERAeolian Yıldızına (şiir)ProgramımızYunan KomedisiHaç BayramıMezun olan öğrencilere hitabenKara Kalp (Kısa Öykü)Kidonya HayatıAlegori (şiir)Okul YarışlarıNehrin SembolizmiDağınık Kelimeler
(resim.02) "Aiolikis Astir" dergisinin 2. sayısı kapağı. (kaynak: Yunanistan Millî Kütüphanesi (Εθνική Βιβλιοθήκη)) |
"YAYIN İLKELERİMİZ'Aiolikis Astir'i yayınlamak gibi ağır bir görevi üstlenerek, öncelikle akademisyenlerimizin dil bilgilerine [dil becerilerine] güvendik ve gelen yazıları görünce, en azından çabamızın boşa gitmediğine ve umutlarımızın boşa çıkmamasından mutluluk duyduk. Kuşkusuz [bütün bunlar] bizi, vücudun beslenmesi için ekmek yemek gibi ana karnında bir dergi yayınlamanın, manevi ihtiyacı olarak olarak kabul edildiğine ikna etti.'Aiolikis Astir!, çeşitli ilgi çekici ve yararlı malzemesi nedeniyle, aileler için gerekli bir süreli yayın haline gelecek, onu her geçen her gün geliştirecek, tanıtacak ve zirvedeki ansiklopedik yayınlar gibi [Ayvalık] sakinlerinin en yüksek manevi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacaktır.Ancak 'Aiolikis Astir', bu şekilde yoluna devam etmek istemiyor çünkü [bu dergi]; okuyucu veya seçkinlerimizin çok asil, değerli ve düzenli işbirliği mektuplarını profesyonelce ele alan herkesin konusu olarak kabul ediliyor. Lise [Ayvalık Akademisi] müdürü sayın I. Ólnmpíon (I. Όλνμπίον), sayın profesörler ve başka yerlerde bulunan çeşitli bilim adamlarının yanı sıra, çalışmalarını yayımlayan önde gelen yazarlar, şüphesiz ki, materyal çeşitliliği sayesinde, zamanla birlikte Aiolikis Astir' haline gelecektir. Gerçekten de [bu kişiler] yıldızlar gibi görünüyorlar, genel olarak bu felsefi ve kutsanmış [bu] eğitim ve öğretimi, üslup konusunda başarılı buluyor, bu manevi ışığı herkese yayıyorlar..Aiolikis Astir!ın dili, günümüzde meseleyi tamamen gündeme getiren diyalektik aşırılıklardan ve raydan çıkmalardan kaçınmaktadır. Son olarak, dilin esnek yapıya tabi olmadığı anlaşılmalıdır, çünkü istediği zaman yapaylık altında çeşitli şekillere bürünebilir -bu ne kadar büyük olursa olsun- ancak, yalnızca çok sayıda sıradan elin hareket ettirip verebileceği dev bir küredir. [Özellikle] "AEOLIAN AETEPOE" başlığı altında, gerçek [Helence] saf dil ve halkımızın hastalıklı olarak değil sağlıklı şekilde yaratığı halk söylemleri, kısa öyküler ve lirik şiirler ile yaşatılacaktır.Programımızı genel bir biçimde incelerken, projemize hayırlı bir işaretle selamlayan ve yönetimimiz hakkında olumlu değerlendirmeler yazan Smyrnaiko [İzmir] ve Mytilinaiko [Midilli] basınına da içten teşekkürlerimizi ifade etmeyi görevimiz olarak görüyoruz.YÖNETİM [4].
(resim.03) "Ayvalık Akademisi". (kaynak: "Aiolikis Astir" Dergisi 1. sayı sf. 6) |
(resim.04) "Ayvalık Merkezi". (kaynak: "Aiolikis Astir" 1. sayı sf. 12) |
12-13. sayfalarda Kazanis (Καζανης) tarafından çekilmiş genel Ayvalık görünümü yer almaktadır. Bu resmin ilginç olan yanı Ayvalık "yer değirmenlerini" şehir merkezinden resmetmesidir. Bu fotoğraf eşliğinde "Kydonia'nın Doğu Hali : Kydonia Hayatı" (Ανατολικη Ανοψις Κυδωνιων : Κυδωνιατικη Ζωη) adlı makale yer alır (resim.04) ve (resim.05).
(resim.05) "Ayvalık Merkezi" (kaynak: "Aiolikis Astir" 1. sayı sf. 12) |
Son kapak içinde reklamları ile de "Aiolikis Astir" 1. sayısı tamamlanmaktadır (resim.06).
(resim.06) "Aiolikis Astir" son reklam sayfası (kaynak: "Aiolikis Astir" Dergisi 1. sayı sf.17) |
Kıbrıs Üniversitesi Kütüphanesi (Βιβλιοθήκη Πανεπιστημίου Κύπρου) dijital arşivinden "pdf" formatında edindiğim ve Ayvalık Bibliyografyası'na 01634/01892 numara ile kayıtlanan derginin 23 nüshasının kopyaları bulunmaktadır [5].
---
ΠΕΡΙΕΧΟΜΕΝΑΣ'τον Αιολικον Αστερα (ποιησις) Στνλ. ΣπεραντσαΤο Προγραμμα μαςΗ Κωμωδια μας Ελλησι Βασ. ΒασιλειαδονΗ Εορτη του ΣταυρουΠροσφωνησις προς τους τελειοφοιτους Ιωανν. Ολνμπιον (Γυμνασιαρχον)Η Μαυρη Καρδια (Διηγγμα) Βασον ΑλιστρατουΚυδωνιατικη ΖωηΑλληγορια (Ποιημα) Μαρινου ΚουτουβαληΣχολικοι ΑγωνεςΟ Συμβολισμος της Ροιας Ανδρ. ΓερωλυμονΣκορπια λογια
Διά τούς μαθητάς υποβιβάζεται ή ετησία συνδρομή τού «ΑίολικοΟ Αστέρος» έν Κυδωνίαις μέν εις μετζήτια 1 3/4 έν τω κράτει δέ εις μετζήτια 2 1/4.
ΤΟ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑ ΜΑΣΆναλαβόντες το βαρύ έργον της εκδόσεως τον "Αιολικού Αστέρος" πρωτίστως εβασίσθημεν έπϊ της φιλομουσίας των καθ' ημάς λογίων, χαίρομεν δε μη διαψευσθέντες των ελπίδων μας αi προς εκδοσιν ενθαρρύνσεις έντεϋ θεν τε και άλλαχόθεν την ελαχίστην ημών άμφιβολίαν διαλύσαντες κατέπεισαν ήμας οτι ή εκδοσις Περιοδικού έν τη ήμετέρα πολει θεωρείται γενικώς ώς επείγουσα πνευματική ανάγκη, οία ή του άρτου
Ό "Αιολικός Αστήρ" δια της ποικίλης και τερπνής συν τω ώφελίμω ύλης του θέλει καταστή άπαραίτητον δια τάς οικογενείας Περιοδιχον, βελτιονμενον και προαγόμενον οσημέραι θέλομεν δε προσπαθεί οπως τα εν αντώ έγκνκλοπαιδικής χροιάς δημοσιεύματα ίκανοποιώσι τάς ύψηλοτέρας πνενματικάς άνάγκας τών πλησίον, οϊτινες και άναγινώσκονσι καϊ δύνανται να διδαχθώσιν, ονχι δε ώρισμένης επιστημονικού κύκλον τάξεως αναγνωστών, οΐτινες αναμφιβόλως άποτελοϋσιν ελαχίστην μειονότητα.Άλλα τό τοιούτον ουδαμώς θέλει παρακωλύει οπως ô "Αιολικός 'Αστήρ" θεωρήται ύπο πάντων τών θεραπευόντων επαγγελματικώς τα Γράμματα περιζήτητον ανάγνωσμα ή πρόφρων και λίαν ευγενής πολύτιμος δε τακτική συνεργασία τοϋ διακεκριμένου Γυμνασιάρχον μας κ. I. Όλνμπίον, τών κ. κ. Καθηγητών και αί αλλοθεν ανμβολαί διαπρεπώνεν Γράμμασι μνστών δηλωσάντων σννεργασίαν ώς και διαφόρων λογίων, άναμφηρίστως θα καταστήσωσι δια της ποικιλίας της ϋλης τον "Αίολικον Αστέρα,, συν τω χρόνω όντως ΑΣΤΕΡΑ φαεινον διαχέοντα το μελιχρον αύτοϋ πνευματικόν φώς προς πάντα εν γένει ευδοκουντα να ενατένιση αυτόν φιλόμουσον, εύμοιροϋντα και παιδεύσεως ετι στοιχειώδονς άλλα και εφέσεως προς μάθησιν.Ήγλώσσα τοϋ "Αιολικού Αστέρος,, τήν χρνσήν μεσότητα θηρεύουσα θέλει αποφεύγει τάς διαλεκτικάς ϋπερβασίας και έκτροχιάσεις αΐτινες επί τών ημερών μας άνήγαγον ολως άτόπως εις περιωπήν το ζήτημα. Δέον τέλος να κατανοηθή οτι ή γλώσσα δεν τυγχάνει έλαστικον παίγνιον, οπερ κατά βούληοιν δύναται να προσλάβη διάφορα σχήματα ύπο τεχνίτου - οσον και αν έξοχος ούτος τυγχάνη — άλλα γιγαντιαία σφαίρα ην μόνον μυριάδες χειρών λαϊκών δύνανται να μετακινήσωσι και προσδώσωσιν ώθησιν καί ζωήν έφ' ώ αi στήλαι τοϋ "ΑΙΟΛΙΚΟΥ ΑΕΤΕΠΟΕ,, δεν θέλουσιν άποκλείει τήν γνησίαν αμιγή γλώσσαν ουχί νοσηρόν τι νεόπλασμα, άλλα το υγιές πλάσμα τοϋ λαοϋ μας, τήν δημοτικήν δήλον οτι, εν τή Διηγηματογραφία καϊ τή Λυρική Ποιήσει.
Περαίνοντες το έν γενικωτάταις γραμμαΐς Πρόγραμμα ημών, καθήκον έπιβαλλόμενον θεωροϋμεν οπως έκφράσωμεν τάς θερμάς ημών ευχαριστίας προς τον Σμυρναϊκον και Μυτιληναϊκον τύπον, οστις ομοφώνως έχαιρέτισεν ώς εύοίωνον σημεΐον το έργον ημών εύαρεατηθεϊς οπως πρόσθεση λίαν ευμενείς κρίσεις περί τής Διευθύνσεως αύτοϋ.Η ΔΙΕΥΘΥΝΣΙΣ
Sayı 02 15 Ekim 1911Sayı 01 01 Ekim 1911
Sayı 03 01 Kasım 1911Sayı 04 15 Kasım1911Sayı 05 01 Aralık 1911Sayı 08 15 Ocak 1912Sayı 09 01 Şubat 1912Sayı 10 15 Şubat 1912Sayı 11 01 Mart 1912Sayı 12 15 Mart 1912Sayı 13 01 Nisan 1912Sayı 14 15 Nisan 1912Sayı 15 01 Mayıs 1912Sayı 16 15 Mayıs 1912Sayı 19-20 01-15 Temmuz 1912Sayı 22 15 Ağustos 1912Sayı 23 01 Eylül 1912Sayı 42 15 Haziran 1913Sayı 44-45 01 Ağustos 1913Sayı 46 15 Ağustos 1913Sayı 54-55 15 Aralık 1913-01 Ocak 1914Sayı 58 15 Şubat 1914Sayı 60 15 Mayıs 1914
Robert Henry Sommer tarafından 1922'de çizilen Ambroise Firmin-Didot'nun portresi (Hubbard,1921:40) |
"... Bay Dük Richelieu bana Konstantinopolis Büyükelçiliği'nde çalışma onurunu bahşetmişti, bu da ... seyahat ederken ferman ve gerekli desteği almamı kolaylaştırdı..." (Didot,1821:9).
"... Ricam üzerine, bu küçük eğitimli genç Yunanlılar kolonisi, kolej sınırları içindeki konuşmalarında, Dêmosthénês ve Platon'un dilini yaşatmak için gündelik Yunancayı terk etme sözü verdiler. ..." (Didot,1821:385).
Firman-Didot ve Ayvalık Akademisi'ndeki arkadaşlarının okul sınırları içinde "antik Yunanca" konuşacaklarını beyan ederek yeni "antik" adlarını da belirterek imzaladıkları bildiri. (Didot,1821:385) |
"Türkler, Yunanca Kidonya adını kendi dillerinde Yunanca'daki Kidonia ile aynı anlama gelen Aivali olarak çevirdiler. Bu iki kelime ayva ağacının meyvesi olan ayvayı belirtmek için kullanılır." (Didot,1821:376).
"... O andan itibaren nüfus sanki büyülü [bir biçimde] arttı, kendilerini Yunanistan'da mutsuz ve ezilmiş [halde] bulanların hepsi peş peşe buraya sığınmak için geldiler. Türk hükümeti şimdiye kadar zenginliği göz ardı etmiş gibi göründüğü için Kidonya'da daha seyrek bulunuyor ve şehrin nüfusu büyük ölçüde Lakedaimonlular'dan [hkk.- (Λακεδαιμόνιοι) Mora Yarımadası'nın güneydoğusunda bulunan Lakonya bölgesinin Dor kökenli halkı, Spartalılar (Σπάρτα)] ve Mora sakinlerinden oluşuyor." (Didot,1821:376).
"Bu mutlu Rum şehrinde kaldığım günlerin birinde, bir akşam, Theophilus'un evinin penceresinden, asil yüzlü ve seçkin bir genç adam tarafından yönetilen yeni bir Makedon kolonisinin karaya çıktığını gördüm. Karaya atladı, elinde tüfek ve arkasında tabanca [vardı], onu tutuklamak isteseler hayatını pahalıya satmaya kararlıydı. Theophile ile birlikte, yeni topraklara adım atan bu talihsiz göçmenleri görmeye gittik; kısa süre önce terk ettikleri evlerini düşünerek ağlıyorlardı ve sonra bu genç liderin ağlayan kadınları ve çocukları teselli ettiğini ve onlara şöyle dediğini duyduk: Τι κλαίετε; εδώ θα αποθανομεν εδώ η πατρις (Neden ağlıyorsunuz? Ölmemiz gereken yer [artık] burası; burası bizim vatanımız); ve onlara bir sığınak olacağını umdukları Bergama dağlarını gösterdi. Bu dokunaklı sahne bana Horace'ın Teucer'in yol arkadaşlarını bu şekilde teselli ettiği dizelerini hatırlattı:
Böylece üzgün arkadaşlarla ilgilenir:Ataların daha şansı bizi nereye götürürseBiz gideceğiz ey yoldaşlar;Rehberliğin ve koruman altında ümitsizliğe kapılacak bir şey yok.Oh, cesur olanlar daha kötü acı çektiErkekler genellikle benimle idi ama şimdi şarabı önemsiyorsun.
Gemiden erzaklarının kalan kırıntılarını çıkardıklarını gördük; kıyıya oturdular, ve tulumlar içindeki şarabı içerken talihsizliklerinin bir kısmını unuttular. Kidonya şehri genelinde bu koloninin gelişi hakkında konuşulmaya başlandı ve özellikle genç liderin hikayesinden ilham alınarak geliştirilen [söylence] genel olarak [oluşan] ilgiyi iki katına çıkardı."(Didot,1821:377-378).
"... Makedonyalı bir Paşa'nın gözdesi haline gelen bu genç Rum, aşırı vergilerden dolayı, tüm Türkiye gibi umutsuzluğa düşen [ve] nüfusunun fakirliği her geçen gün artan bir köyde doğmuştu. Sonunda, bir yıllık kıtlıktan sonra, bu köyün sakinleri haraçlarını kesinlikle ödeyemez hale geldiler. Paşa; şiddetli ve tekrarlanan emirlerine rağmen [vergileri ödenmesini] sağlayamadığı için, onları döverek ve hatta idam ederek ödeme yapmaya zorlamak için tam yetkiye sahip bu genci gönderdi; böylece, kaçamamaları için orada yaşayanları başka diyarlara sürgün edecekti. Doğduğu fakir köye [geri] dönen bu genç gözde, yurttaşlarının düştüğü sefil duruma çok üzüldü ve cömert kalbi, çocukluğunun talihsiz arkadaşlarına karşı işkence yapmayı reddetti. Ancak, emirlerini yerine getirmeden efendisine geri dönmeyi de göze alamazdı. Bu şaşkınlık içinde, yalnızca onun şefkatini dinleyerek ve paşanın iyiliğini ve yanan bir servetin tüm umutlarını feda ederek, arkadaşlarını topladı ve onlara dedi ki: «Bu barbar memlekette neden daha fazla kalalım? Kaçın arkadaşlar; başınızda ben yürüyeceğim; gidelim Kara Osman Oğlu'na (1); belki daha mutlu günlerde tekrar evlerimizi görürüz.» Hep birlikte yola çıktılar ve bu talihsiz koloniyi taşıyan üç büyük kayıkla geldiler. Kadınlar ve çocuklar içler acısı durumdaydı ve her yerde yalnızca ağıtlar duyuluyordu. Geceyi şehrin sokaklarında geçirdiler ve sabah Bergama'ya doğru yolculuklarına devam ettiler." (Didot,1821:378-379).
"(1) Kara Osman Oglou ailesi tarafından yönetilen sayısız ve muazzam mülkler, Eolya'nın tamamını, Iyonya'nın çoğunu ve her iki Misya'yı da işgal ediyordu. Egemenlikleri altında Yunanlılar, Türklerle aynı haklara sahipti ve sadece topraklarını ekenlerden yüzdesini talep ediyordu. Ne yazık ki, döndükten kısa bir süre sonra bu ailenin, Babıali'nin uzun süredir onlar için kurduğu pusuya yenik düştüğünü öğrendim." (Didot,1821:379).
"... (Ayvalık ününü) adalardan çok sayıda öğrencisi olmasına ve diğer memleketlerde kolejler kurmuş birçok profesör yetiştiren gymnasyuma borçludur. Şimdi şehrin önde gelen sakinlerinin gönüllü bağışlarıyla desteklenen bu kurumun ilk masraflarını yapan, cehaletin tüm rahatsızlıklarını hissedebilecek bir konumdaki, eğitimden yoksun bir adamdı. Bununla birlikte, çocuklarına seçkin bir eğitim vermek istediklerinden, yoksul sakinlerin çocuklarının da diğer öğrencilerden hiçbir şekilde ayırt edilmeden, [tüm] çocukların derslere katılabilecekleri bir kurum oluşturmak için düşündükleri bağışları kabul etme bilgeliğine de sahiptiler. Yunanistan'ın çeşitli yerlerinde, cehaleti ve hurafeleri yok ederek, ancak bu iki feci dayanağa dayanan despotizmin yıkılmasına büyük katkı sağlayacak kolejler bu model üzerine kurulmuştur.Öğretime, Gregorios, Theophilos ve Eustrathios [adlarında] üç seçkin profesör başkanlık ediyor: birincisi retorik, din, ahlak ve tarih; ikincisi, fizik, kimya ve matematik; üçüncüsü [ise] gramer ve klasik Yunan dili öğretiyor. Yunanistan'ın en ücra bölgelerinden, eğitim almak için can atan gençler, her gün kendilerine uygun kalacak yerleri ücretsiz olarak ayarlayan Kidonya kolejine akın ediyor; ve işletmeye bağlı aşçı, öğrencilerin yemeklerini mümkün olan en düşük fiyatla satmakta. Üstelik [öğrenciler] şehirde ihtiyaçları olan her şeyi satın almakta ve odalarında da hazırlamakta özgürdürler. Eskisi kısa sürede her taraftan gelen öğrencileri almakta yetersiz kalınca, 1803 yılında inşa edilen yeni kolej, ortasında bir bahçe-avlusu olan geniş bir dikdörtgenden oluşuyor. Denizin dalgaları duvarlarının dibine çarpar ve onların monoton gürültüsü ciddi fikirleri teneffüs ederken [öğrencileri] zihni düşünmeye sevk eder. Bina sadece bir zemin ve birinci kattan oluşmaktadır, kolejin sonunda bulunan deniz tarafında yer alan büyük amfi tiyatroya da geniş merdivenlerle çıkılır. Hemen hemen sürekli olarak birbirini takip eden ve katılmak isteyen herkesin katıldığı dersler bittiğinde, eğitimleri ve davranışlarıyla en çok öne çıkan öğrenciler öğretmenlerinden aldıkları dersleri tekrar ederek, [böylece] her öğrencinin belli bir miktar daha ders almasına [tekrar yapmasına] olanak sağlanır. Böylece, mali durumu iyi olmayan birçok öğrenci, bu genç öğretmenlerden küçük bir ücret alarak geçimlerini sağlamakta ve öğrenimlerine devam edebilmenin yolunu kolejde bulmaktadırlar. Her öğretmen öğrenci, çalışmalarını bu şekilde denetlediği çocuklardan sorumludur ve o zamanlar 300 öğrencinin doldurduğu kolejde en ufak bir gürültü, sessizliği ve hüküm süren düzeni asla bozmaz. ...Düzenli olarak derslerine devam ettiğim bu kolejde yaşadığım yaklaşık iki ay boyunca, her şeyden önce gençlerin halka açık derslere katılmak için gösterdikleri şevk ve denilebilir ki dinsel saygıdan çok etkilendim. Üstatlarının sözlerini kutsal bir deyiş gibi (αυτος εφα) algılayan Pisagorcular gibi, öğretmenlerinin en küçük kurallarını bile Kidonyalı öğrenciler tarafından hemen bir yasa olarak kabul ediliyor. Üstatlarından birini görür görmez hepsi ayağa kalkar ve o geçerken saygılı bir sessizlik içinde dururlar. Ancak onları bu şekilde davranmaya iten ceza veya kınama korkusu değildir; çünkü kaldığım süre boyunca, üstatların öğrencilere hitap ettiği en ufak bir azar sözünü duymadım. ...Ayrıca çocuklar da böyle bir düzen sevgisiyle doludur, genç bilim adamlarımızı hayrete düşürecek bir örnek olarak şunu gördüm, Kidonya'da kaldığım süre boyunca gymasiumun ortasındaki bahçeye dikilen portakal ağaçları olgunlaşmış meyvelerle dolu olduğu halde [o meyveleri] koleje duyduğumuz saygıdan kaynaklı kopartmadık, oysa küçük öğrenciler bu bahçeyi çevreleyen bariyeri kolayca geçebilirlerdi; ancak Spartalıların torunları onların arasındaydı.Öğrenciler, uygun zamanlarında okumak veya okuldan ayrılmak konusunda tam bir özgürlüğe sahip olsalar da, Kidonya'da kendilerine sunulan eğitimden yararlanmanın kendileri için ne kadar önemli olduğunu bilerek, kendilerine duyulan güveni kötüye kullanmazlar, ..." (Didot,1821:381-385).
"... Kidonya'da, Yunan adalarının çoğunda ve anakaradaki bazı kasabalarda [olduğu gibi], Türk olan vali, kadı ve gümrük memurları dışındaki tüm nüfus Rumdur. Valinin sadece bir gölge yetkisi vardır ve επιτροποι (yöneticiler) adlı on iki Ruma ve o [kurula] kasaba adına hesap veren δημογεροντες (yaşlılar heyeti) adlı yönetime karışmaz. Bu on iki yönetici ömür boyu atanır; ancak onlardan biri kınanacak davranışlarda bulunduğunda, diğer on bir kişi onu bünyelerinden çıkarabilir ve yerine yeni bir yönetici seçebilir. ...Şehir, ανωμαχαλα, μεσομαχαλα ve κατωμαχαλα veya üst, alt ve orta mahalleler olarak adlandırılan üç mahalleye (δημουσ) ayrılmıştır; her yıl, 1 Mayıs'ta, bu mahallelerin her birinin sakinleri, bir δημογερων veya yaşlılar heyetinin bir üyesini seçmek için kiliselerde ayrı ayrı toplanır. Halkın bu üç temsilcisi, kent yönetiminin tüm ayrıntılarıyla özel olarak görevlendirilmiştir: on iki yönetici ile birlikte, sakinler arasında çıkan sorunları değerlendirmek için her hafta toplanan konseyi oluştururlar; ve taraflar [alınan karardan] memnun kalmadıkları takdirde kadıya veya Türk hakime başvurabilirler; ama [bu durumda] önceden şehre bir miktar ödeme yapmak zorundalardır. Olağanüstü durumlarda bu senato, başlıca ailelerin reislerini [de] onlarla toplanmaya davet eder.Özellikle din görevleri tüm Rumları kiliselere gitmeye zorladığı gecelerde şehrin güvenliği için bir tür ulusal muhafız [örgütü] oluşturulur. O durumlarda evler neredeyse tamamen boş kaldığından, nöbetçi [sayısı] çoğaltılır ve 50 ila 300 adamdan oluşur ve [bu kişiler] sokaklarda karşılaştıkları [ve ellerinde] fener [bulunmayan] herkesi tutuklar....Kidonya şehrinin evleri taştan inşa edilmiştir ve sokaklar kötü bir şekilde döşenmesine rağmen yine de her iki tarafta kaldırımları bulunur; orada her gün çok sayıda sabun fabrikası, yağ fabrikası ve diğer kuruluşlar kuruluyor. Rumların övündüğü muhteşem kolejinde yetişen aydınlanmış hayırseverlerce iki hastane kuruldu. Kidonya'da kaldığım günlerde, bir de [limanda] karantina hastanesinin kurulmasından bile söz ediliyordu. ..."(Didot,1821:392-395).
"... (profesörün) Kız kardeşi, büyüleyici Évanthie de anlatmaya değerdir; Fransızca ve İtalyanca' [dışında] en saf antik Yunancayı doğru konuşuyordu; matematiği mükemmel bir şekilde biliyor ve erkek kardeşi ile yüksek matematik ve Newton'un konik bölümleriyle de ilgileniyordu. Neredeyse [hiç] bilinmeyen [bu] şehirde, Asya'daki basit küçük bir evin [içinde] böyle olağanüstü [bilimsel zenginliğin] yaşandığından kim şüphe edebilirdi ki? Ne yazık ki, Yunanistan'da ve özellikle yılda bir kereden fazla nadiren dışarı çıktıkları Kidonya'da kadınların yaşadığı kapalı yaşam, onlara zekalarının diriliği ile tezat oluşturan aşırı bir çekingenlik veriyor." (Didot,1821:375).
"Buranın ahalisi Hıristiyan olduğundan Beyoğlu gibi kadın erkek karışık olarak gazino ve sokaklarda bulunacağını umuyordum. Halbuki, yanlış olmasın ama çarşı ve pazarda erkekten başka bir yaratık görmeyince şaşırdım ve soruşturdum. Kadınların erkekleriyle birlikte ve (ya da) yalnızca, süslenerek dışarı çıkmaları ayıpmış." (Şerafettin,2002:143)
"... bu yüzden böyle hareketsiz bir yaşam nedeniyle genellikle çok kilo alırlar. Yürüyüşleri son derece kabadır ve Yunanistan'da oldukça sık tekrarlanan [ama] Atinalı kadınlardan daha fazla onları [betimleyen] şu şarkıda olduğu gibi:
Bırak dağlar alçalsın, Athena'yı görmek içinKaz gibi yürüyen aşkımı görmek için." (Didot,1821:401).
"Tören alayındaki kadınlar en zengin kıyafetleriyle meydana doğru ağır ağır yürüyorlardı. ... Kidonya kadınları genellikle başlarına diadem [hkk.- bir tür taç] gibi görünen altın bir saç bandı takarlar ve onu örten beyaz baş örtüsünün altından siyah saçları dalgalanır. Eğer kıyafetleri ağırsa, soylu oldukları ve çok zengin oldukları tartışılmaz." (Didot,1821:400).
"Patatesin ... kullanımı henüz bilinmiyor, ancak aroması farklı olsa da patatese çok benzeyen κολοκυθια [kabak] adı verilen kırmızımsı bir bitki türü orada sıkça yenir. Ancak Sakız Adası'ndaki Bay Rodokanaki'de patates bitkisini gördüm ayrıca Konstantinopolis'te de bazılarının kullandığına inanıyorum." (Didot,1821:398).
"Yunanistan'da ve Asya'da zeytinler herhangi bir hazırlık yapılmadan yenmektedir. Tam olgunluğa eriştiklerinde siyaha dönerler ve ağaçların dibine düşerler, o zaman toplanır ve az tuzlu suyla kavanozlara konur; onlar daha az şanslı sınıfın ana besinleridir ancak zenginler de onu küçümsemezler. Bizim iklimlerimizde, hatta İtalya'da bile zeytinler asla böyle bir olgunluğa erişemezler ve sadece alkali alaşımlar içinde tutularak yenebilirler." (Didot,1821:397).
"Oruç sırasında balık yemeye izin verilmese de, yine de özellikle bu dönemde muazzam tüketimi olan havyar veya bottarga [hkk.- kefal ya da orkinostan elde edilen, tuzlanmış, kurutulmuş balık yumurtası pastırması] yiyebilirsiniz. Bu yemek, eskiden ona ωα ταριχα adını veren Yunanlılar tarafından çok iyi biliniyordu, hatta bottarga kelimesinin bozulma yoluyla [bundan] oluştuğu tahmin ediliyor. Kidonya sahillerinde avlanan ve kalitesi çok iyi olan küçük istiridyeler, zeytinlerin yanında ana yemeğimdi. Çok şanslıydım ki aforoz edilmeden, bana zeytinyağı ve balığı bile serbest bıraktılar." (Didot,1821:397).
"... bu bayram günleri, antik çağları anımsatan oyunlarla kutlanır. Sabah spor sahasına dönüştürülen Kidonya meydanı sporcular tarafından işgal edildi; çünkü Bergama'da olduğu gibi bu şehirde de güreş, hocaları olan bir sanat haline gelmiş ve mermer disk kullanımı hala birçok adada [olduğu gibi] korunmaktadır.8 Nisan 1817'deki, Olimpiyat Oyunlarının törenlerine taşındığımı düşünebilirdim ve bütün gün meydanda toz içinde ve neredeyse önceki iki gün aralarında mücadele verip zaferi kazanan güreşçiler kadar yorgun kaldım. Güreşçiler çıplaktı ve müsabaka listesi açıklanmadan önce vücutlarını yağladılar; kısa deri şortları güçlü formlarını gizlemiyordu. Güreşe başlamadan önce, sahayı birkaç kez daire çizerek ve kollarını iki yana açıp sallayarak turladılar; sonra mücadeleye girmeden önce [birbirleri üzerinde] güçlerini birkaç kez denediler. Bazen ünlü bir atlet sahaya çıktığında, bir süre rakip bulamadan kaldı. Son iki şampiyonu deviren ve kazandığı ilan edilen Bergamalı bir güreşçiydi, [bir süre] kimse adını onunla eşleştirmeye cesaret edemedi.Sahanın etrafında toplanan Rumlar, kimisi Türk sarığı, kimisi ... kırmızı bere takmıştı ve pehlivanların her hareketini dikkatle izleyerek onları bağrışlarıyla yüreklendiriyordu. Çevremde, Krotonlu Milon'a layık, gücüyle birçok kez kendini gösteren Τεττιξ (ağustosböceği) adlı ünlü Kidonyalı güreşçinin başarılarından bahsedildiğini duydum. Ancak birkaç gün önce, valinin bir askerine çok kötü davranarak onu ölüme terk ettiğinden saklanmak zorunda kaldığı söyleniyordu. Kidonya'da açılan jimnastik okulu ünlüdür ve Bergama'nın, Asya'nın en ünlü güreşçileri duyulduğunda önce [okul] öğrencilerini onlara karşı güreştirir; [öğrenci] yenik düşerlerse, müsabaka listelerine sonuncu olarak girer." (Didot,1821:398-400).
"Genellikle Anadolu'da ve özellikle Bergama'da, valiler evlendiğinde ya da çocukları sünnet olduğunda, sporcuları kutlamalara davet ederler ve onlara her yönden cezbedici ödüller verirler. [Güreşi] kazanan Rum ise bir at veya öküz, Müslüman ise bir deve [verilir]; çünkü kervan sürücüsü olan Muhammed'e olan saygıdan, [deveye] sahip olma hakkı yalnızca Müslümanlarındır." (Didot,1821:400).
"Genç öğrenci arkadaşlarımla yaptığım akşam yürüyüşlerinde, vücudu bir tür cüzamdan muzdarip, çürümeye yüz tutmuş talihsiz bir adamı görmeye götürüldüm. Görünce dayanamadım ve yaşadığım korku, özellikle bu şans eseri çok nadir görülen hastalığı gözlemlememi ve bu konuda bilgi almamı engellediği için üzgünüm." (Didot,1821:395).
"Oraya öğretmen olarak gönderilmiş Kidonya kolejinin eski bir öğrencisini görmek için Janissaro-Chori'ye gittik. Kidonya kasabasından daha eski olan bu küçük köy, oradan yaklaşık dört lieue [hkk.- Lieue yaklaşık 4.83 km uzunluğunda eski bir mesafe ölçüsüdür > 4 lieue = ~19 km.] mesafede." (Didot,1821:403).
"Yakınında, daha önce gemilerin rahatça geçiş yapması için hafredilmiş [açılmış] bir kıstak olduğu söyleniyor. Oikonomos onu tekrar açmayı planlamıştı; ancak Kaptan-paşa ve donanmasının, Kidonya'ya bir gün [daha evvel] geleceğini görme korkusu, bu projenin kısa sürede terk edilmesine neden oldu. Yakınlarda, dağda kayaya oyulmuş çok derin bir mağara var. " (Didot,1821:403).
Ayvalık akademisi ya da batı Anadolu’da Yunan ulusçuluğunun kökenleri üzerine. İstanbul Üniversitesi Türkiyat Mecmuası 30(2), 411-440 ss.
Notes du’n voyage fait dans le Levant en 1816 et 1817. Paris: Typographie de Firmin Didot.
How better letters help the printer. The Inland Printer, Şikago: Inland Printer Co., 68(1), 40-42.
Doktor Demetrius Alexandre Zambakos Paşa'nınAyvalık'taki "cüzzam" araştırmaları.
https://kaankoksal.blogspot.com/2022/08/doktor-demetrius-alexandre-zambakos.html
Bir Osmanlı doktoru'nun anıları : yüzyıl önce Anadolu ve Suriye (2.b) İstanbul: Büke Yayınları.