21 Ekim 2016 Cuma

GÜMÜŞ PERDEDE BİR SİLÜET: AYVALIK

Ayvalık'ta çekilen Türk filmleri için analitik bir çalışma
ve kaynakça oluşturma denemesi [*]


özet...
Bu makale; Ayvalık'ta çekildiğini belirlediğim 28 film üzerinden hazırlanmıştır [1]. Ayvalık mekanlı çekilen ilk film Yak Bir Sigara (1960) ve vizyona giren son film ise Ali Kundilli 2 (2016)'dir. Çekimleri Ayvalık'ta yapılan İkinci Şans (2016) filmi ise, 18 Kasım'da vizyona girecektir. İncelemesi yapılan filmlerin tümü Türk sinema yönetmenlerince çekilmiştir ve tümünün de yapımcıları Türk'tür. (tablo.1)'de detaylı olarak sunulduğu gibi filmlerden; 8'si dram-romantik, 4'ü dram-politik, 3'ü komedi, 3'ü dram, 1'i dram-gerilim, 1'i dram-komedi-müzikal, 1'i dram-polisiye, 1'i dram-politik-biyografi, 1'i dram-romantik-politik-çevre, 1'i dram-romantik-komedi, 1'i fantastik, 1'i romantik, 1'i romantik-komedi ve 1'i de romantik-macera türlerinde çekilmiştir [2].

Filmlerin çekiminde, 27 yönetmen görev almış ve bu yönetmenlerden Atıf Yılmaz ile Çağan Irmak ikişer film çevirmişlerdir. Bir tek Deniz Seviyesi (2014) filmi iki yönetmen tarafından çekilmiştir. Filmler, 28 senaristin elinden çıkmış ve Çağan Irmak, Hamdi Demircioğlu ile Erdoğan Tünaş ikişer film senaryosuna imza atmışlardır (tablo.2). Ayvalık'ta çekilen 28 filmi oyuncuları bağlamında değerlendirdiğimizde, dördü yabancı olmak üzere toplam 384 oyuncu rol almıştır. Bu oyunculardan Hulusi Kentmen 5 filmde oynamıştır. Onu, dört film ile Kadir İnanır ve Ahmet Turgutlu, üç film ile Ali Şen, Cevat Kurtuluş, Hakkı Kıvanç, Hümeyra, İbrahim Uğurlu, İsmail Hakkı Şen ve Şerif Sezer izlemektedir. 

Bu filmleri çekim yapılan coğrafi konumları bağlamında incelediğimizde ise (tablo.3): 14 filmde Ayvalık mekanları, 10 filmde Alibey Adası mekanları, 3 filmde Altınova mekanları, 2 filmde Küçükköy mekanları ve 1 filmde ise Hakkıbey Yarım Adası mekanları izleyiciye sunulmaktadır. Ulak (2008) filminin çekildiği yer ise belirlenememiştir. Ayvalık'taki çekimlerde; Cumhuriyet Meydanı, Taxiarchis Kilisesi ve çevresi, eski ve yeni otogar, İsmetpaşa Mahallesi'ndeki fabrikalar ile Avcılar Kulübü lokali, 13 Nisan Caddesi ve Şeytanın Kahvesi, Saatli ve Çınarlı camiler, Uzun Sokak, Halaların Bahçesi ve Çamlık ile Belediye Parkı mekan olarak kullanılmıştır. Alibey Adası çekimlerinde ise Taxiarchis Kilisesi, Agios Triada Kilisesi, Agios Yannis Kilisesi, Su Ürünleri Kooperatifi, Taş Kahve, motor iskelesi ile çevresi kullanılmıştır. Ayrıca hemen her filmde Şeytan Sofrası ile kimi filmlerde İlk Kurşun Tepesi görüntüleri kullanılmıştır. 

Kasabaya gelenler, Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981) ve Suyun Öte Yanı (1991) dışındaki tüm filmlerde Laka yönünden giriş yaptırılmıştır. Veda (2010) dışındaki filmlerin tümünde öykü, “şehre gelen yabancı” ya da “şehre yıllar sonra geri dönen hemşehri” üzerinden başlatılmıştır. Şöyle ki: kasabada süren bir hayat vardır ve bu yabancının/hemşehrinin kasabaya gelişi ardından, mevcut durum ile gerilim/çatışma yaşanacaktır.

Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981) ve Suyun Öte Yanı (1991) dışındaki senaryoların tümü, Ayvalık'ı “salt” bir mekan olarak kullanmış, kasaba yaşamıyla hiç temas kurmamıştır. Örneğin bu temas kuramamış filmlerde: denizciler “Karadeniz şivesi” ile, kasabalı ya da kasaba ile ilişki kuran tüccarlar ise “Kayseri şivesi” ile konuşturulmuş, tüm varlıklı yüksek sınıf, “şıkıdım şıkıdım” giyinip kulüplerde toplanan kadınlar olarak sunulmuştur. Kasabanın varolan “iç gerilimleri/çatışmaları”, Kambur (1973), Tuzak (1976) ve Ay Büyürken Uyuyamam (2011) filmleri dışında, salt “kan davası” teması üzerinden verilmiştir. Kambur (1973) filminde, kasabada hala olduğu “var sayılan” Rumları temsil eden bir rol bulunmaktadır ve bu kişi, İstanbul Rumları şivesi ile “aksanlı Türkçe” konuşmaktadır.

Filmlerin kasabanın ideolojik yapısına yaklaşımları ise sorunludur. İstanbul “üstenciliği” ile bakan bir gözle yazılan senaryo ya da olayı kurgulayan yönetmenin gözünde kasaba halkı: “lümpen”, yer yer “gerici”, asla senaryonun muhatabı olmayacak kadar “fuzuli” ve gelenin müdahalesi olmasa şayet, “çaresiz” kişilerden oluşur. 

Ayvalık'ın temel kavramsal tanımı olan “mübadele” olgusuna Suyun Öte Yanı (1991), “zeytin” olgusuna ise Tuzak (1976), Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981) ve Arkadaşlar Arasında (2013) filmleri dışında hiç ilgi duyulmamıştır. Yak Bir Sigara (1960) ve Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981) dışında “işçi sınıfı”, filmlere hiç yansıtılmamıştır. Kasaba bileşenlerine sadece Arkadaşlar Arasında (2013) filminde “Roman sakinlerin yaşamı” ile temas edilmiştir. 

Sonuç olarak filmlerin neredeyse tümünde Ayvalık, sadece “gümüş perdede bir silüet” bir “arka fon” olarak izleyiciye sunulmuştur.

bize “şehri” gösteren sinema için “şehrin” manası nedir?
Aslında bir modernist ürün olan sinema ve 1920 sonrası aldığı forma bağlı kalarak oluşan sinema sanatı, Paris Grand Cafè'deki sunumdan[3] bu yana hep “şehirlileştirilmiş” bir hayatı ve hep “şehirli hafızası” ile anımsanan bir geçmişi bizlere sundu. Köyü/Köylüyü işleyen ya da irdeleyen filmler bile -ve hala- hep “şehir referansı” ile ele alındı. Zira; sinema hem teknolojisi ve hem de o teknolojiyi kullanarak eser üreten yaratımcısı bağlamında şehirliydi. Mete Özgenci'nin yazdığı gibi: “Sinema insanları şehirli insanlardır. Hafızaları şehirlidir. Pek az sinemacı ki şaire daha yakın dururlar, şehir etrafında dolanmazlar, ya da bizzat şehri başrolde kişileştirerek aktarırlar[4].

Şehir ise, karmaşık bir dizi iktisadi etkinliğin yaşama geçirildiği muazzam bir arazidir. Ve onu var eden bu karmaşık ilişkilerin somut öğesi ise tartışmasız olarak insanlardır. Ve o somut öğe aynı zamanda, bu arazi üzerinde bir dizi “imge”yi üretmekle de meşguldür. Fabrikalar, evler, parklar ve dini binalar, okullar ve heykeller gibi ideolojik empoze objeleri, yani birleşince “şehir imgeler”i olan tüm “yapma çevreler”i o insanlar üretir ve aynı zamanda da ardıl gelen insanları, üretilen o “imgeler” yeniden üretir. Winston Churchill'in dediği gibi: “biz önce binalarımıza şekil veriyoruz, daha sonra da binalarımız bizi şekillendiriyor”.

Evet, şehir sadece üretilmiş “yapma çevreler”den ibaret değildir. Şehrin en önemli bileşeni; o yapma çevreler arasında (örneğin sokaklarında) yürüyen, o yapma çevreler içinde (örneğin fabrikalarında) çalışan, o yapma çevrelerin önünde (örneğin heykellerin çevresinde) oturan insanların ilişkilerinin/çatışmalarının bizzatihi kendisi olan insanlardır. Ve üstelik “yapma çevreler” ile donatılmış şehirler: New York City-Manhattan ya da İstanbul-Levent aynılığı gibi, nasıl birbiri ile “benzeşik” olursa olsun, o yapma çevrenin yapıcı emeği ve kullanıcısı olan insan hiç aynı değildir. En azından her şehrin “mesai saatleri” dışındaki insan hayatları hiç aynı değildir.

Ama sinema bunu çok az önemsedi... 
Edebiyat ve müzik, hatta tamamen burjuva yönelimi olarak doğan modern resim ve modern şiir “şehrin insanını” hep önemsedi ama, sinema “hiç aynı” olmayan bu özneyi önemsemedi. Hemingway'den Paris'i, Sait Faik'den İstanbul'u ya da Dostoyevski'nin her romanındaki baş kahramanı olan St.Petersburg'u, yaşayanlarının yaşamı ile öğrenebildik ama, sinema o şehirde yaşayanların yaşamını sunarken bize, onlar gibi çaba göstermedi.

Haksızlık yapmamalıyım; yukarıda alıntı yaptığım Özgen'in yazdığı gibi: “şaire daha yakın dur(an)”, “şehir etrafında dolanma(yan)”, “bizzat şehri başrolde kişileştirerek aktar(an)” sinemacılar ve filmler olmadı değil şüphesiz. Hemen aklıma gelen: Derviş Zaim'in Rumelihisarı çevresinde yaşayan evsiz Mahsun'u irdelediği Tabutta Röveşata (1996)'sı, Ümit Ünal'ın senaryosunu yazdığı, 5 ayrı “çarpıcı Beyoğlu-Aksaray hattı” öykülerinden oluşan Anlat İstanbul (2005)'u, Mustafa Altıoklar'ın İstanbul Kanatlarımın Altında (1996)'sı, Erden Kıral'ın sürgün edilmiş bir öğretmenin yaşamını irdelediği Hakkari'de Bir Mevsim (1983)'i, konumuz bağlamında Ömer Kavur'un Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981) ve daha anımsayamadığım bir dizi “bizzat şehri başrolde kişileştirerek aktar(an)” filmler çevrildi sinemamızda. Ama, dünya sinemasının bir resim tablosundaki ya da bir şiir veya müzik eserindeki, “ritim ve ahenk” arayışının bir sonucu olarak şehri hep “bir siluet” olarak görme arzusu, yapışıp kaldı sinemaya ve dolayısı ile sinemamıza.

Şehri “bir siluet” durumuna öteleyen bu “ritim ve ahenk” arayışı, kısa sürede sinemamızı da “tutsak aldı”. Türk filmlerinde “şehir”: hep zaten var olan “ezeli”, kuralları zaten “tıkır tıkır” işeleyen “ebedi”, gelinmesi gereken “steril”, yaşanması gereken “şaşâlı”, aralarına karışılması gereken “güleç yüzlü” insanların kaldırımlarında yürüdüğü, kuyruklu Amerikan arabalarının Bebek'te, İstinye'de tur attığı, özetle, dönemin Türk filmleri Türkçesiyle konuşursak: “mesut ve bahtiyar” olunacak “yegane” bir yerdi. 

Ve zaten o yerin adı da belliydi: “İstanbul”. 

Filmler; Haydarpaşa ya da Yeni Cami görüntüsü eşliğinde ve hiç uğraşılmadan hemen İstanbul'da başlıyor, hiç tanıtılmadan bir İstanbullu'nun, sanki hep olmuş gibi külliyetli bir insan kaynağı çalıştırdığı, mutlaka bir Kasır ya da Çamlıca'daki veya Bebek'teki “şatovari” malikanesinde süren mükemmel hayatına giriliyordu. O ”şatovari” malikanenin sahibi, ona sunulan bu “harikulade” şehirdeki, bu “harikulade” olanakları -ve ondan istenilenleri- doğru anlayıp hayata geçirdiği için zengin olmuş, “Kayseri şiveli” bir tüccardı çoğu zaman. Ve onun mutlaka bir kız çocuğu olurdu ve mutlaka bir Teknik Üniversite mezunu (bazen de bir dolmuş şoförü) “zıpçıktı” peyda olur, onun en önemli hazinesi olan kolejde okuttuğu kızını (ama aslında servetini) elinden almak isterdi. 

Kanımca, şehri “bir siluet”ten, insanların ilişkilerini de bir dizi “komplolar”dan ibaret olarak algılayan İstanbul “üstenciliği”, Türk sinemasının yarım yüzyılını elinden alıp götürdü. Acımasızlık yapmamalıyım, benim gibi “şehir okumaları” yapanlara ise mükemmel (ya da dönemin Türk filmleri lisanıyla konuşursam: “harikulade”) bir fotoğraf arşivi bıraktı[5].

Peki... Ayvalık mekanlı filmlerde de şehir hep bir siluetten mi ibaretti?
Evet... Hep değil belki ama bu üstenciliği benimsemiş Türk sineması, Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981)'ne kadar Ayvalık'ı, hep bir dekor olarak kullandı. Onun için, bu şehir sadece “güzel bir siluetten ibaretti”. Yukarıda da yazdığım gibi aslında Türk sineması, “kendisi olarak özdeşleştiği” İstanbul da dahil olmak üzere tüm şehir filmlerindeki şehirleri, sadece aradığı “ritim ve ahenk”in arkasında duran bir “siluet” olarak gördü. Onu (o şehri) bir siluet olarak kullanırken, o silueti yaratan toplumsal ilişki ve çatışmalara hiç kafa yormadı. 

Mübadeleyi, zeytini, zeytin toplamaya giden “tayfayı”, o zeytini sıkan “presi”, o presi tutan “işçiyi”, oradan akan zetinyağını, o yağı satan tüccarı, onları doğuran anneyi, yetiştiren öğretmeni, sebze satan pazarcıyı... uzatmayayım o araziyi kullanan insanları tanımak için, hiç kafa yormadı. Kendi filmlerinde (İstanbul mekanlı filmlerde yani) olduğu gibi, şehre gelen bir yabancı ya da o yabancı kadar yabancılaşmış eski bir hemşehri, kendi üstenci bakışının izin verdiği kadar şehirle temas kurabildi. O yüzden tüm Alibey Adası balıkçıları “Karadeniz şivesi” ile, tüm varlıklı erkek tüccarlar “Kayseri şivesi” ile ve sadece bir filmde atıf yapılan -ve ne tuhaf hala yaşadıkları düşünülen- Rumlar ise “aksanlı İstanbul Rum şivesiyle” seslendirildiler. 

Yerli halk, yani şehrin asıl birleşeni Ayvalık'lı: ya hepten “korkak” ya hepten “lümpen” ya da aslında senaryo için hep “fuzuli” idiler. 

Şöyle ki:
Orhan Elmas'ın yönetmenliğini yaptığı ve Turgut Özakman'ın senaryosunu yazdığı mükemmel bir film olan Duvarların Ötesi (1964)'nde; Mektepli, Babaç, Kemal ve Dede tiyatro oyuncusu Gül Targan'ı rehin alarak İsmetpaşa Mahallesi'ndeki fabrikalara saklanırlar ve bu fabrikanın sahibi “Kayseri şiveli” Güpçüoğlu, sadece zeytinyağı stoklarının peşindedir film boyunca. 

Yönetmenliğini Atıf Yılmaz'ın yaptığı, senaryosu ise Umur Bugay'a ait olan ve yetmişli yıllar Türk sinemasının “çevre-politik” duruşu nasıl da iyi özümsediğini gösteren ve bence mükemmel bir “kent-politik” film olan Tuzak (1976)'da, kurulacak fabrika nedeniyle iç denizde oluşacak çevre felaketini sürekli yerel gazetesinde yazan ama elinden bira şişesi düşmeyen gazeteci Tahsin “zaten ayyaş”tır.

Yönetmenliğini Atıf Yılmaz'ın yaptığı ve senaryosunu Ayşe Sasa ile Erdoğan Tünaş'ın birlikte yazdığı Kambur (1973)'da, Kapri Gazinosu'nda çalışan kör kemancı Ali'ye duyduğu “muazzam” aşk nedeniyle gözlerini ona bağışlayacak olan Azize, daha filmin başında, Alibey Adası'ndaki Agios Yannis Kilisesi'nin hemen yanında “tecavüz” etmek için onu bekleyen Selim'in elinden zorla kurtulur. Aynı filmde hala Rumların yaşadığı sanısı ile senaryoya yerleştirilen Tasula Abla, İstanbul Rumları şivesi ile aksanlı Türkçe konuşturulur. 

Polyanna romanının "naif" bir film uyarlaması olan, yönetmenliğini Temel Gürsu senaristliğini Hamdi Değirmencioğlu'nun yaptığı Hayat Sevince Güzel (1971)'de Ayşe; annesi de ölünce, müthiş bir insan kaynağını Çamlık'daki malikanesinde istihdam eden, “şıkıdım şıkıdım” bir kadın olan halası Handan Hanım'ın evine yerleşir ancak “lümpen Ayvalık'lı gençler” pikaptan yükselen disco müzik eşliğinde dans partisi yapılan evde yerel kıyafetleri ile geldiği için onu aşağılarlar. 

Yönetmenliğini Orhan Aksoy'un yaptığı senaryosunu Bülent Oran ve Ahmet Üstel'in yazdığı Hayat Bayram Olsa (1973)'da Ceylan Ateşoğlu, “bu bir ayı” dediği, Ayvalık'lı bir hayvan yetiştiricisi olan Rüstem ile nişanlanmak üzeredir, aralarında “kan davası” olan ailenin oğlu Doğan Barutoğlu'nun “adaya” gelmesinden az önce. 

Yönetmenliğini Aram Gülyüz'ün yaptığı ve senaryosu Hamdi Değirmencioğlu'na ait olan Özleyiş (1973)'de, Ayşe'nin babası Orhan İstanbul'da tıp okuduktan sonra Ayvalık'a geri dönmüş bir doktordur ve tüm Ayvalık'lı erkeklerin peşinden koştuğu Bahar'la evlenir. Ancak “kötü niyetli bir yerli” olan Tarık, Bahar'a komplo kurarak içkisine ilaç katar, onu uyutur... Orhan bunu görünce intihar eder Bahar'da kasabayı terkeder. 

Nejat Saydam'ın senaryosunu yazıp yönettiği Alev (1976)'de ise emekli diplomat Muhlis Bey'in kızı Alev, Alibey Adası'nda balıkçılık yapan Yağmur Reis'e tutulur (filmin 64. dakikasından sonraki bölümü Ayvalık'ta geçer ve balıkçılar nihayet Karadeniz şivesi ile konuşturulmaz artık) ancak babası Ali Reis “yabani bir yerlidir” ve bu evliliğe karşıdır. 

Ayvalık'ta çekilen tek arabesk dönemi filmi olan ve yönetmenliğini Osman F. Seden'in yaptığı, senaryosunu ise Erdoğan Tünaş'ın yazdığı Bıktım Hergün Ölmekten (1976), birbirlerini İstanbul'dan tanıyan Meral ve Orhan'ın hüzünlü öyküsüdür ve “kan davası” filmin ana temasıdır. 

Dönemin çok tutan bir şarkısı ile beğenilmeyi hedefleyen[6], yönetmenliğini Nuri Akıncı'nın, senaristliğinin ise Recep Filiz'in yaptığı Ah Dede Vah Dede (1977), “Karadeniz şiveli” komik bir balıkçı filmidir. 

“bizzat şehri başrolde kişileştirerek aktaran” ilk Ayvalık filmi...
Ayvalık kasaba dokusu ve şüphesiz fiziki mekanları kavranarak yazılan ilk senaryo Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981)'dir. Yönetmen Ömer Kavur'un, Selim İleri'den bir senaryo yazmasını istemesi üzerine yazar, 6 ay süresince Ayvalık'ta bir pansiyonda yaşamaya başlar. O günlerde “asker kaçağı” da olan Selim İleri için bu “saklanmadır” aynı zamanda. Selim İleri senaryonun gelişimini ve Ayvalık'ta geçirdiği günlerini şöyle anlatıyor: 
Ayvalık sonbaharın bütün renklerine bürünmüştü ve yazdan hala izler taşıyordu. Sevimli bir pansiyonda kalıyorduk. Hayatımın en mutlu zaman dilimlerinden biriydi. Senaryomun hayata geçişiydi, peliküle geçişi, yaşaması, canlanmasıydı ve ben buna tanıklık ediyordum. Ömer Kavur'un mesafeli yaklaşımıyla senaryodaki aşırı duygusallıkta frenlenmişti.[7]
İçinde tek Ayvalık sözcüğü geçmediği halde kendisine hemen “bu bir Ayvalık filmi” dedirten senaryosu ve anlatılan olayın her anını doğru veren çekim teknikleri ve elbette Cahit Berkay'ın mükemmel müziği[8] ile film hakettiği övgüyü hemen aldı. 

Filmin konusu kısaca şöyleydi: Film yıllar sonra ayrıldığı sevgilisi Fuat'ı yeniden görmek için kasabaya bir kez daha gelen Aysel'in eski terminaldeki yazıhaneden, geldiğini haber vermek için telefon açışı sahnesi ile başlar... Bir anda öykü karşımıza serilir: taşraya tayin olmuş genç ve ilerici bir kadın öğretmendir. Fuat ise işleri kötü giden bir zeytinyağı atölyesi sahibidir ve ailesi onu kasabanın zenginlerinden Recep Bey'in kızı Belgin ile evlendirmek istemektedir. Fuat kendi nişan töreninde Aysel'i görür ve ondan etkilenir. Peşine düşer. Ancak Aysel'e resim öğretmeni Bedri'de aşık olur. O kadar ki, Fuat'ın da aşık olduğunu öğrendiğinde sessizce intihar eder. Fuat üzerindeki baskılar giderek artar ve bir tartışmanın ardından Aysel Ayvalık'ı terkeder. 

Ayvalık'ın zeytin kadar bir başka önemli olgusu: mübadele...
Türk sinemasının mübadele konusuna karşı uzun süren duyarsızlığı oldukça düşündürücüdür. Dünya tarihinin uluslararası hakemlerin önünde imzalanmış “ilk ve tek nüfus değişimi” olan 1923 mübadelesi, sinemamızın dikkatini ancak 90'lı yılların sonunda çekmeye başladı. 

Bu anlamda Ayvalık için çok önemli bir belirleyici olan mübadelenin 1991 yılında, Feride Çiçekoğlu'nun Suyun Öte Yanı adlı senaryo ile çevrilmesi önemlidir. Belki de bir ilk olarak bu filmin çok beğenilmesi üzerine Çiçekoğlu daha sonra romanı kaleme almıştır. Tomris Giritlioğlu'nun yönettiği film bir hayli fazla “imgeleme” ile ele alınması, konunun anlatımını çok zorlamıştır. Ama önemli bir ilktir bu film. 

Konusu özetle: 12 Eylül darbesi ile tutuklanan öğretim üyesi Ertan serbest kalınca eşi Nihal ile birlikte Alibey Adası'na tatile gelirler ve Girit mübadili Sıdıka Hanımın pansiyonunda bir süre kalırlar. Sıdıka ile arasında başlayan dostluk sonucunda, Yunan Albaylar Cuntası Yunanistan'ından kaçan bir avukatın unuttuğu kitabı okuma olanağı bulur Nihal. Ertan ise o avukatı, Alibey Adası sokaklarında yaşatır "hayalleri" ile.

Filmin tema müziği olan Ağır Kapı'nın sözleri Murathan Mungan tarafından yazılmış ve Yeni Türkü tarafından bestelenmiştir[9].

bizim mahallenin filmi: Ay Büyürken Uyuyamam...
Şayet Şeytanın Kahvesi'nin taraçasına oturup, köy minibüslerinin kalktığı köşedeki boş binaya bakar ve burası hakkında mimari bir konu açarsanız, biliniz ki çok mahcup olursunuz. Zira o binanın yaşı sadece, 5'dir (beş). Bahsettiğim bina, Ay Büyürken Uyuyamam (2011)'in film platosudur ve sadece bir dekordur. Neredeyse tamamen 13 Nisan Caddesi'ndeki Şeytanın Kahvesi ile karşısından kalkan köy minibüsleri kooperatif binası arasında geçen bu film özetle bizim mahallenin filmidir. Suat Bey'in kendi kahvesinde müşteridir, sevgili Mustafa zabıta elbiseleri içinde dükkan basar ve Hasan Bey, Ali Bey Cami'nin son cemaat yerinde Belediye başkanı Dönek Hüsam'ın yaptığı konuşma sonrasında provokasyona gelen kitlenin içinde yerini almıştır. Yetmezmiş gibi senaryo Necati Cumalı'nındır ve Şerif Gönen uzun bir aradan sonra film yapmıştır. 

Ama... 
Filmin konusu şöyledir: Melek iki genç kızı ve kocası ile Ayvalık'da tatlıcı dükkanı işletmektedir. "Boyu kadar kızları" olmasına rağmen henüz gençliğini ve güzelliğini kaybetmemiş olan Melek'e bazen açıktan bazen gizliden bütün kasaba erkekleri tutkundur. Kocasını bir eşcinsel ilişki üzerine yakalayan ve onu evden kovan Melek'in üzerinde şimdi daha fazla göz, daha fazla baskı vardır... Yetmezmiş gibi Mert'in işe başlaması ardından aynı erkeğe aşık olan anne-kız arasında bir de çatışma gelişmiştir. Film, Melek'in kızlarını alarak Ayvalık'taki “gerici” güruhun saldırısından kaçması ile son bulur.

Ayvalık toplumu içindeki “farklılıklara” değinen ilk film: Arkadaşlar Arasında-Rakı Masası
Benim gibi çok az izleyici “bıktırıcı” tek mekan filmlerinden hoşlanır. Örneğin Kaybedenler Kulübü (2011) ya da Siyah-Beyaz (2010) bu tür filmlere örnektir. Mekan çok ender değişir ve bir sahnedeki konuşma tamamlandığında neredeyse filmin bir çeyreği de biter. Hakkıbey Yarımadası'ndaki bir koyda geçen Arkadaşlar Arasında-Rakı Masası (2013) bu filmlere yeni bir katkıdır. Film izleyicisi burası Ayvalık olmasa, başka bir deniz kenarı ilçesi olsa ne değişirdi ki? diye sorgulamaya giriştiği sırada, filmin senaristi ve yönetmeni Gökhan Horzum hemen yanıtını vermektedir: “olmazdı!”.

Düzeyi tartışılır komedi filmler dışında son dönem İstanbul mekanlı filmlerde ele alınan “roman hayatı”, bu filmde Ayvalık özelinde ve çok başarılı olarak irdelenmiştir. Deniz'in nefret ettiği “hacı babası” (ki eski bir sol militandır) ile olan çelişkisini “rakı masasındaki” arkadaşları ile paylaşırken konu bir anda “patlar”. Roman vatandaş Resul, Özgün Zeytincilik'in Atatürk Bulvarındaki satış mağazasında bir anda filme dahil olur.
 
Ayvalık'ta çekilen Türk filmleri kaynakçası 
Bu makale boyunca birkaç defa tekrarladığım gibi, Ayvalık arazisi üzerinde 28 film çekilmiştir. 2016 yılında, Britanya yapımı Picnic in Gaza filminin 9 ülkede yapılan çekimlerinden bir bölümü de Ayvalık'ta geçmiştir ve bu film, Ayvalık'ı kaydeden ilk yabancı filmdir. Yıllara göre filmlerin adları, yönetmenleri, imdb puanları ve çekim yapılan mekanlarına dair listesi şöyledir: 






1960 
Yak Bir Sigara (Yönetmen: Agâh Hün) 
Filmin Geçtiği Mekanlar: Mezarlık, Cumhuriyet Meydanı, Fabrikalar Aralığı Sokak, Çamlık, Kaymakamlık 





1963 
Üç Çapkın Gelin (Yönetmen: Süha Doğan)
Filmin Geçtiği Mekanlar: filmi bulamadığım için film izleyemedim

1964 
Duvarların Ötesi (Yönetmen: Orhan Elmas)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Talatpaşa Caddesi, İsmetpaşa Mahallesi, Sakarya Avcılar Kulübü, Cumhuriyet Caddesi, Tariş Deposu, Makarna Fabrikası, Eski postane 

1971 
Hayat Sevince Güzel (Yönetmen: Tamer Gürsu) 
Filmin Geçtiği Mekanlar: Cumhuriyet Meydanı, Belediye Sokak, Çamlık 
1973 
Hayat Bayram Olsa (Yönetmen: Orhan Aksoy)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Cumhuriyet Meydanı, motor iskelesi, Alibey Adası, Agios Triada Kilisesi, Su Ürünleri Kooperatifi 

1973 
Kambur (Yönetmen: Atıf Yılmaz)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Alibey Adası, Agios Triada Kilisesi, Agios Yannis Kilisesi, Taş Kahve, Su Ürünleri Kooperatifi, Karanfil Sokak (ya da Bakkal Sokak)



1973 
Özleyiş (Yönetmen: Hamdi Değirmencioğlu)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Çamlık, Belediye Parkı, Paşa İskelesi, Cumhuriyet Meydanı 

1976 
Alev (Yönetmen: Nejat Saydam)
Filmin Geçtiği Mekanlar: 65. dakikadan sonra, Cumhuriyet Meydanı, motor iskelesi, Alibey Adası 

1976 
Bıktım Hergün Ölmekten (Yönetmen: Osman F. Seden) 
Filmin Geçtiği Mekanlar: Alibey Adası










1976 
Tuzak (Yönetmen:Atıf Yılmaz)
Filmin Geçtiği Mekanlar: İsmetpaşa Mahallesi, Muradiye Çarşısı, Belediye Sokak, Migros, Sakarya Ortaokulu, Cumhuriyet Meydanı 







1977 
Ah Dede Vah Dede (Yönetmen: Nuri Akıncı) 
Filmin Geçtiği Mekanlar: Alibey Adası, Taş Kahve, Cumhuriyet Meydanı 


1981 
Kırık Bir Aşk Hikayesi (Yönetmen: Ömer Kavur)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Eski otogar, Cumhuriyet Meydanı, Kırlangıç Fabrikası, İsmetpaşa Mahalalesi, Taxiarchis Kilisesi, 

1986 
Kısrak (Yönetmen: Ülkü Erakalın) 
Filmin Geçtiği Mekanlar: Altınova'da bir çiftlik 


1988 
Av Zamanı (Yönetmen: Erden Kıral)
Filmin Geçtiği Mekanlar: filmi bulamadığım için film izleyemedim

1991 
Suyun Öte Yanı (Yönetmen: Tomris Giritlioğlu)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Cumhuriyet Meydanı, Alibey Adası, Patriça Koyu

2005 
Babam ve Oğlum (Yönetmen: Çağan Irmak) 
Filmin Geçtiği Mekanlar: Altınova Salih Sural çiftliği 

2008 
Ulak (Yönetmen: Çağan Irmak)
Filmin Geçtiği Mekanlar: ?? 

2008 
İki Çizgi (Yönetmen: Selim Evci) 
Filmin Geçtiği Mekanlar: ?? 

2010 
Veda (Yönetmen: Zülfü Livaneli)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Alibey Adası, Taxiarchis Kilisesi 

2011 
Ay Büyürken Uyuyamam (Yönetmen: Şerif Gören)
Filmin Geçtiği Mekanlar: 13 Nisan Caddesi, Şeytanın Kahvesi, Halaların bahçesi, otogar 

2012 
Uzun Hikaye (Yönetmen: Osman Sınav) 
Filmin Geçtiği Mekanlar: Altınova 

2013 
Arkadaşlar Arasında - Rakı Masası (Yönetmen: Gökhan Horzum)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Hakkıbey Yarımadası, Atatürk Bul. Özgün Zeytincilik 

2014 
Meddah (Yönetmen: Batur Emin Akyel)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Cumhuriyet Caddesi, Çamlık 

2014 
Deniz Seviyesi (Yönetmenler: Nisan Dağ, Esra Saydam)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Küçükköy, Sarmısaklı

2015 
Senden Bana Kalan (Yönetmen: Abdullah Oğuz)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Alibey Adası, Cumhuriyet Caddesi, Uzun Sokak, Taş Kahve 

2015 
Geniş Aile Yapıştır (Yönetmen: Ömer Uğur)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Altınova 

2016 
Ali Kundilli 2 (Yönetmen: Faruk Aksoy)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Küçükköy 

2016 
İkinci Şans (Yönetmen: Özcan Deniz)
Filmin Geçtiği Mekanlar: Alibey Adası










(tablo.1)
AYVALIK MEKANLI FİLMLERİN FİLM TÜRLERİ TABLOSU


(tablo.2) 
AYVALIK MEKANLI FİLMLERİN YÖNETMEN, SENARİST ve 
YAPIMCILARI TABLOSU



































(tablo.3) 
AYVALIK MEKANLI FİLMLERİN COĞRAFİ BÖLGELERİ ve 
MEKANLAR TABLOSU





































[*] Bu makale, 4 Eylül 2016 tarihinde Ayvalık'ta açılışı yapılan Vatandaşın Yeri Bahçe Sineması'nın ilk suaresi öncesinde yaptığım sunumun genişletilmiş halidir.

------------------
DİPNOTLAR
 1. 2106 yılı Biritanya yapımı olan ve yönetmenliğini Philippe Vartan Khazarian'ın üstlendiği, Picnic in Gaza filminin 9 ülkede yapılan çekimlerinden bir bölümü de Ayvalık'ta geçmektedir. Bu ilk yabancı yapımı ne yazık ki daha izleyemediğim için çalışmaya dahil etmedim.

 2. Film türü bilgileri imdb.com sinema sitesinde tanımlanan kodlamalardan alınmıştır. Ancak “politik” ve “çevre” adlı başlıklar tarafımca eklenmiştir.

 3. 2 Mart 1895 günü, Lumière kardeşlerin gara giriş yapan bir trenin 46 saniyelik görüntülerinden oluşturdukları filmin Paris Grand Cafè'deki sunumu ilk sinema gösterisi olarak kabul edilir.


 4. Özgencil, Mete. “Sinema ve Kent”, Cogito “Kent ve Kültürü” özel sayısı, Yaz 1996, s:192, 1996.

 5. Bu çalışma bir “Türk sineması tarihi” araştırması olmadığı, Ayvalık'ta çekilen Türk filmlerine yönelik bir derleme çalışması olduğu için, dönemin “muazzam” eserlerini uzun uzun vurgulamaktan kaçındım. Yoksa bir çırpıda onlarcasını sayabileceğimiz “toplumcu” ya da en azından “toplumu ele alan” dönem filmleri, bugün başarıdan başarıya koşan Türk sinemasının oluşumundaki “tartışılmaz” yapı taşlarıdır.

 6. Evin, Engin. A. Ah Dede (Vah Dede) / B. Sana Muhtacım, 45'lik CBS Plakçılık, plak no. 8, 1975.

 7. İleri, Selim. Anılar; ıssız ve yağmurlu, Doğan Kitap, İstanbul, 2002, s.157. 
Ayrıca bkz. İleri, Selim. Kırık Bir Aşk Hikayesi, Ada Yayınları, İstanbul, 1983. 

 8. Cahit Berkay'ın mükemmel müziği yıllar sonra Jehan Babur tarafından sözlü olarak yeniden yorumlandı.



Gittim çok uzağa
Dönemem artık ben oraya

Yok ki hiç sebebi
Bir hikayeydi bitti

Geri dönsem aynı sen mi
Eski bize hiç benzer mi
Olmaz, kalp anlamaz, bildiklerimle biz olmaz

Hatıramda, sonsuz boşluklarda
Bir otobüs garında, sessiz telefonda sen

Yağmurlarla, aklımın incesinde
Yalnız boş şehirde, söz vermiş köşelerde ben

Dağınık bu sofrada
Küskün sandalye sor bir daha

Kimdi o masada
Diz dize duran kimdi

Geri dönsem aynı ev mi
Kuş çırpınır mı, bizi bilir mi

Olmaz kalp dayanmaz
Bildiklerimle artık olmaz

Hatıramda, faytondan yolculuklar
Heyecandan susmuş sözler
Hayata göğüs geren sen

Rüzgarıyla kaybolmuş kırgın gönlüm
Yol vermiş dalgın deniz
Boş vermiş zaman bizi gel

 9. Yeni Türkü'nün bu mükemmel film müziğini dinlemek için:




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder