18 Nisan 2019 Perşembe

William Jowett'ın Ayvalık'taki 4 Günü...


Ayvalık'ın ve özellikle Ayvalık Akademisi'nin 1821 isyanı öncesi dönemine dair bilgiler içeren önemli bir kaynak: misyoner rahip William JOWETT'ın, 1815-1820 yılları arasındaki faaliyetlerini anlattığı "Christian researches in the Mediterranean".

JOWETT'ın tuttuğu günlükler ilk olarak rahip James CONNOR tarafından çıkartılan derginin eki olarak, 1820 yılında yazı dizisi olarak yayınlanmış ardından, 1822 yılında Kilise Misyonerleri Cemiyeti tarafından "Christian researches in the Mediterranean from MDCCCXV to MDCCCXX in Furtherance of the Objects of the Church Missionary Society" adıyla geliştirilerek tekrar basılmıştır.

Kitabın 58-68 sayfaları Ayvalık üzerinedir. Bu bölümde JOWETT, 20 Mayıs 1818 - 23 Mayıs 1818 tarihleri arasında, Ayvalık'ta geçirdiği 4 gün boyunca kurduğu ilişkileri ve gezdiği mekanları detaylı şekilde anlatmıştır.

Bu belge ayrıca, araştırmacılara Protestan misyonerliğinin, XIX. yüzyılda Anadolu'daki faaliyetleri konusunda da önemli bilgiler vermekte. 

Bu dört güne dair çeviriye geçmeden önce, rahip William JOWETT ve misyonu hakkında özet bilgiler vermeliyiz:

JOWETT'ın HAYATı ve MİSYONU
William Jowett, 1787 yılında, Londra'nın eski yerleşim yerlerinden olan Newington'da doğdu. Babası John Jowett, dericilikle uğraşan bir tüccardı ve aynı zamanda Kilise Misyonerleri Cemiyeti'nin ilk üyelerindendi. İlk eğitimini Peder Henry Jowett'tan aldı ve 1806'da Cambridge St. John Koleji'ne başladı. 1810 yılında lisans eğitimini tamamladı ve 1813 yılında master derecesi ile mezun oldu. 1816 yılına kadar St. John Koleji'nin akademik kadrosunda yer aldı. 1813 yılında Kilise Misyonerleri Derneği'ne katıldı ve misyonun yurtdışı görevine giden ilk Anglikan oldu. 1815-1820 yılları arasında Akdeniz bölgesinde çalıştı. 1816 yılında Malta'da The Christian Observer adında bir gazete kurdu, aynı yıllarda The Baptist Magazine dergisinde de Misyon adına muhabirlik yaptı. Akdeniz'deki ilk beş yılı daha çok Malta'da geçse de, bir süre Korfu adasında ve iki defa da Mısır'da bulundu. 1815'te, Norfolk'lu John Whiting'in kızı Martha ile evlendi ve çiftin yedi çocuğu oldu. Martha, kocasıyla birlikte misyoner olarak görev yaptı ve 24 Haziran 1829'da öldü.

Jowett, 1818'de İzmir üzerinden Ayvalık'a geldi ve burada 4 gün geçirdi. Bu dört gün hakkında tuttuğu notlar üzerinden Ayvalık hakkında çok detaylı bilgilere sahibiz. Özellikle Ayvalık Akademisi'nin 1821 öncesi dönemine dair verdiği bilgiler oldukça önemlidir.

Malta'dan sonra 1820 yılında İngiltere'ye döndü. Üç yıl sonra, 1823-1824 yılları arasında Suriye ve Filistin misyonlarında çalıştı, Kudüs'ü de ziyaret etti. Jowett, 20 Şubat 1855'de Kuzey Londra, Clapham'da öldü.

KİTAP HAKKINDA BİBLİYOGRAFİK BİLGİ (APA):
1.basım:
Jowett, W., Connor, R. James. (1822). Christian researches in the Mediterranean, from MDCCCXV to MDCCCXX, in furtherance of the objects of the Church Missionary Society. Londra: R. Watts Matbaası, yayına hazırlayan: Dernek adına L. B. Seeley, ve J. Hatchard.
[viii, 454 s. : rnkl. hrt. ; 22 cm. ; deri ciltli ; dili: İngilizce ; isbn: -]

2.basım:
Jowett, W., Connor, R. James. (1822). Christian researches in the Mediterranean, from MDCCCXV to MDCCCXX, in furtherance of the objects of the Church Missionary Society. Londra: R. Watts Matbaası, yayına hazırlayan: Dernek adına L. B. Seeley, ve J. Hatchard.
[viii, 454 s. : rnkl. hrt. ; 22 cm. ; deri ciltli ; dili: İngilizce ; isbn: -]

3.basım:
Jowett, W. (1824). Christian researches in the Mediterranean, from MDCCCXV to MDCCCXX: In furtherance of the objects of the Church Missionary Society. With an appendix, containing the journal of the Rev. James Connor, chiefly in Syria and Palestine. Londra: L. B. Seeley and Son..
[viii, 454 s. : s.b. hrt. ; 22 cm. ; deri ciltli ; dili: İngilizce ; isbn: -]

sonraki basımlar:
Jowett, W. (2010). Christian researches in the Mediterranean from 1815 to 1820: In furtherance of the objects of the church Missionary Society (Yeniden Basım). Memphis,Tennessee : General Books LLC.
[226 s. ; 23 cm. ; kuşe kapak dili: İngilizce ; isbn: 978-1-154-66267-2]

Jowett, W. (2018). Christian researches in the Mediterranean from 1815 to 1820: In furtherance of the objects of the church Missionary Society (Yeniden Basım). ?? : HardPress.
[507 s. : 5090 Kb ; sayısal yayın ; dili: İngilizce ; isbn: -]

Jowett, W. (2019). Christian Researches in the Mediterranean, from MDCCCXV to MDCCCXX, in Furtherance of the Objects of the Church Missionary Society. Londra: Forgottan Books.
[532 s. : 23 cm. ; karton kapak ; dili: İngilizce ; isbn: 978-0-483-47935-7]

ÇEVİRİSİ
Kilise Misyonerleri Cemiyeti'nin Amaçları Doğrultusunda
1815'den 1820'ye KADAR AKDENİZ'de HIRİSTİYANLIK ARAŞTIRMALARI 
Muhterem William Jowett 
Cemaat Temsilcilerinden ve Cambridge St. John Koleji Eski Akademisyenlerinden  

AYVALIK'ta RUMLAR
Yazar 1818 yılında İzmir'de iken, bugünkü sorunların yaşanmadığı günlerde, Ayvalık ve Sakız'da bulunan Yunan Kolejlerinin en önemlilerinden ikisini ziyaret etti. Aşağıdaki alıntılar, onun gezi günlüğündeki önemli konulardan yaptığımız okumalardır: 

19 Mayıs 1818, salı 
İki Rum gemicinin de bulunduğu bir kayığın içinde, gece yarısı İzmir'den ayrıldık, bu sabah, İzmir Körfezi'nde bir hayli yol almıştık. 

Son derece boğucu bir günün ardından, gün batımına doğru, kayıkçılar sahile yanaştılar. Sarı katır tırnakları ve mersin bitkisi ile çevrelenmiş bir alandaki su kaynağına kadar adamlardan birine eşlik ettim. Yolumuz üzerinde bir tarla bulunuyordu ve içinde yürürken bir miktar buğday başağı koparttım. Sebze ve meyve toplamayı unutmuş olsam da bununla ne hoş ekmek yapılır. 

Kayığımıza döndüğümüzde İncil'den bir bölüm okumayı önerdim. Adamlar memnun oldular. John İncili 1-14 arasını okudum ve açıkladım. ... (İncil'deki bölümü okuyor ve açıklıyor.) ... 

Güneş artık gruba dönüyordu ve mükemmel bir dolunay sağ tarafımızdaki tepeler üzerinden yükseliyordu – rüzgar neredeyse sakindi -  bitkilerin kokuları havaya yayılıyordu, kürek sesleri dışında kulağa tek bir ses gelmiyordu ve [deniz] fosfor, kıvılcım gibi parıldıyordu. Kanımca; deniz üzerinde böyle büyüleyici bir akşamı, hayatım boyunca geçirmedim. Sahnenin mükemmel çekiciliği ve güzelliği, sakinleşmek için çok uygun; Kutsal Geçit'i henüz okumuştuk; ve bir mütevazı çaba ile yaradılış mucizesini, Yunanca vaaz edişim – zihnimi sakinleştirmiş ve kutsal duygularımı yükseltmişti. 

Saat dokuza doğru,  küçük bir mağara önünde demirledik ve on ikiye kadar uyudum. 

20 Mayıs 1818, çarşamba 
Gece yarısından sonra uyandık. Rehberimiz kuzeye doğru baktı ve Sanderti Körfezi'ni geçmenin şu an için güvenli olmadığını söyledi: gökyüzü kızgın ve rüzgar sert esiyor. Bir süre sonra saat birde tekrar yola çıktık. Saat dokuz olmuştu, ben de Act. Viii 36-40 arasını okuyup açıkladım. ... (İncil'deki bölümü okuyor ve açıklıyor.) ... Saat onda, Midilli'nin kuzey doğusuna vardık. Saat birde, kentin yaklaşık iki mil güneyinde indik ve ben biraz şarap ve marul aldım. Ayvalık, akşam olduğunda, dingin bir sakinlik içinde karşımızda duruyordu. Matt. viii. 1 — 13 arasını okudum, fakat adamlar çok yorgun olduklarından önemsemediler. Saat onda demirledik ve beşe kadar uyuduk. Saat yediye doğru Ayvalık'a varmıştık. 

Ayvalık Limanı çok sığdır. Gemiler sekiz milden daha fazla yaklaşamazlar ve ancak bu mesafeden tekneler vasıtasıyla yükleme ve boşaltma yapmak zorundadırlar. Girişi çok dardır, aynı anda sadece bir gemi geçebilir: burası kent merkezine yaklaşık üç mil uzaklıktadır. 

21 Mayıs 1818, perşembe 
Önce Konsolos yardımcısına gittim. Bir saat kadar dinlendikten sonra, Okula kadar bana eşlik etti. Okul müdürü Gregorius'un odasına girdik. Ben, İzmir Piskoposunun verdiği mektubu sundum ki o; çok uzun birisiydi. Bitirdiğinde elini hafifçe göğsüne getirerek “Hoşgeldiniz! Sizi gördüğüme memnun oldum” dedi. Tütün, şekerleme ve kahve ikramında bulundu, ben de isteklerimin yerine getirilmesi için zamanımın müsait olduğunu söyledim. Hep birlikte müdür yardımcısı Theophilus'un odasına gittik, burada da aynı nezaketle kahve ve şekerleme ikram edildi. Daha sonra bana, tüm Yunan klasiklerinin de içinde olduğu 700-800 cilt kitabın bulunduğu Kütüphane'yi gösterdiler. Burada, birçok astronomi ve diğer doğa bilimleri aletleri de bulunmaktaydı. Yardımcı öğretmen de bize katıldı: adı  Eustratius idi. 

Yaklaşık 140 feet uzunluğunda ve 90 feet genişliğinde, büyükçe dikdörtgen bir yapı olan Kolej'in çevresini dolaştım. Binanın üç tarafı, uzak yerlerden gelen öğrencilerin kalabildiği küçük odalar ile çevrelenmişti. Şu anda, yüz kadar kasabadan ve sanırım yüz kadar da başka bölgelerden gelen öğrenci bulunmakta. 72 tane de oda bulunmakta. Burada kalan öğrenciler barınmak ve derslere katılmak için ödeme yapmaz, kitap, gıda ve kıyafet için para öderler. Bina iki katlı: üst katta konferansların verildiği geniş bir dairesel oda ve Yardımcı öğretmen ile asistanlar için de büyük bir dikdörtgen oda bulunmakta. Binanın ortasında, bakımlı bir bahçe ile iki veya üç yetişkin badem ağacı olan bir dikdörtgen avlu bulunmakta. Kolejin bir duvarını ise deniz yalıyor.

22 Mayıs 1818, cuma
Bu sabah derse katılmak üzere Koleje geldim. Gregorius'un çevresinde yaklaşık elli kadar öğrenci oturuyordu ve o bilimsel açıdan Yunan grameri dersini veriyordu. Ders anlatımı sonrasında, sınıfındaki yabancı öğrencilere kısa övgüler söylediğini duymak beni çok şaşırttı. Onun öğrencilerine, övgünün ve teşvikin her ikisinin de ne kadar gerektiğini göstermesi, eski zamanlarda olduğu gibi böyle uzak yerlerden gelen öğrenciler tarafından da görülmesi, aralarındaki bir durumdu - şimdi, mutsuz, çürüme içine çoktan düşmüş, başlangıcı canlandırmak için olsa gerek. Ben mahcubiyet duymaksızın düşüncelere dalmış iken, Gregorius, herhangi bir cevap beklemeksizin nazik konuşmasını sonuca bağladığında, gösterilebilecek saygının en iyi ifadesi olarak sessizce dinleniyordu – o bunun üzerine sessizce ayrıldı. 

Bir sonraki ders Theophilus'un du. Yaklaşık otuz kişilik mevcut vardı ve onun Newton'un onbirinci bölümünü anlatması benim için sürpriz oldu. Dersini dinleyenlerin tümü onu anlayamadı. O büyük bir kara tahta üzerinde, çok bilinen astronomik gezegenleri tebeşirle işaretleyerek seçti. Bunu yaparken, araya yerleştirdiği sorularını soran uygulamasını sevdim. 

Bundan sonraki ders için [dersi verecek] öğretmen ile uzun süre oturduk, planlarını yaptı ve onlara benden bahsetti. Yunanistan'da eğitim vermek söylentisi şudur: Yaklaşık yüz yıl kadar önce, Meletius'den itibaren (Yunan Coğrafyası'nın yazarı değildir) Yannina'da öğretilirdi. Elli yıl kadar önce, ünlü öğretmen  Methodius idi ve daha çok Yannina'da – aslında Yunanistan'ın tümünde olmasa da diğer yerlerde de, yeniden diriliş dönemi hakkında genel hatları ile konuşuluyordu. 

Daha sonraki zamanlarda, öğrenim Yannina'da çok fazla gelişmedi. Aslında hala okullar vardır. Bunlardan birisi de Psalida'daki yerdir ve eski itibarı sağlamaya çalışmaktaydı. Bir Yunan Beyefendisi bana, onun öğrencilerinin Psalida'yı nasıl değiştirdiklerini anlattı. İki ya da üç genç çocuğa dikkat çekti: “Bugün” dedi, “para var – yarın buna sahip olunup olunmayacağını bilmiyorum: ama onlar Homer okuyorlar. Her an çekişme ve bir anlaşmazlık olabilir.” Methodius'dan hemen sonra, Athos Modern Yunanca yazarları arasındaki en ünlüleriydi. 

Yaklaşık 1770'de, Patmos'lu Daniel sistematik dilbilgisi öğretilen tanınmış ünlü okulunu kurdu. Gregorius onun bir öğrencisi idi. Okul bunun üzerine eski ününe kavuştu; ama birkaç iyi eğitimcisini dışarı gönderdi. 

Bunun üzerine, Yunanistan'ın farklı bölgeleri arasında edebi türden küçük yazışmalar yapıldı. Gregorius Patmos'a geldiğinde, Ayvalık'tan geldiğini söyleyince ona, geldiği yerin nereye bağlı olduğu sordular böyle bir yerin varlığından habersizlerdi. O, Moschonesus'a yakın bir yer olduğunu söyledi. Strabon'a baş vurdular ve onun Coğrafya'sından – bugün de aynı adı taşıyan -  belirtilen bu adayı buldular ve böylece Ayvalık ile ilk defa tanışmış oldular. 

Bu Kolej, okul müdürleri bir süredir burada oldukları halde daha inşa edilmemişti. Urla'lı Eugenius, Meryem Ana Kilisesi yakınında bir okulda idi, bir süre sonra  Benjamin ve Gregorius da bu okula katıldılar, 1803 yılında Kolej inşa edildi. 

En yeni öğretmen Theophilus'tur: o iki yıl Paris'de ve üç yıl da Pisa'da eğitim aldı. Üç yıl süren Matematik ve Felsefe Kuramı derslerinin olması, Theophilus'un projesidir. Onun bu ilk üç yıllık dersleri henüz tamamlıyor. Rumlardaki eğitimin bilimsel bölümü açıkça daha emekleme döneminde. 

İngiliz eğitim sisteminin bir özelliğine sahipler. Şaşkınlığımı dile getirmeliyim, burada 200*  öğrenciye karşılık çok az öğretmen var, daha büyük öğrenciler küçükleri eğitiyor ve bunlardan bazıları çok uzak bölgelerden geliyorlar, böylece onların giderlerini üstlenenlere yönelik daha tutumlu olunuyor. Onların küçük odalarının içine baktığımda bunun böyle olduğunu gördüm.

Donanımını Yunanistan'da oluşturmuş kaç okul olduğunu sordum. Çeşitli kasaba ve adalarda bulunan yaklaşık oniki okul saydılar. Bunlar küçük, ama umut verici bir işarettir. Bir tanesi Karadeniz sahillerinin güneyindedir. Kolej'de tatil 15 Haziran-31 Ağustos arasındadır. Bir ay sonra gelseydim,  çok az ya da hiçbir şey göremeyecektim. Akşamları disiplin, Kolej kapısını kilitleyerek korunuyor.

* Sadece dört öğretmen var; ve müzik öğretmeni Kilise ilahileri öğretiyor. 

23 Mayıs 1818, cumartesi
Bu sabah Gregorius'un, Kilise Tarihini anlattığı derse katıldım. Büyük bir zevkle izledim, bu derece faydalı konferansa gösterilen ilgi ve ondan yararlanılmasından büyük bir zevk duydum ve çok etkilenerek duygularımı tutamadım. İlk yüzyılın sonuna kadar anlattı. Vahiy Kitabı'na sözü getirdi, Patmos'da gördüğü mağaradan bahsetti, gelenekleri anlatırken St. John'un Apocalyptic Vision'unu izleyebildim. ... (İncil'deki aktarım yapıyor.) ...  Bu sunumu ile yaptığı hizmetlerden yola çıkarak, Gregorius'un ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum. 

Bundan sonra, Theophilus'un matematik dersine katıldım. Otuz kadar dinleyeni vardı: bunlardan onbeşi dikkatli ve zeki görünüyordu onlardan biri de yaşlı bir adamdı. 

Sonuç olarak, öğretmen ile alışılmış türden uzun bir sohbet ettik. Athos Dağı “Aγιον Ορος” ve rahip topluluğu üzerine konuştuk. Onların burada okulu yok. Sadece dün Kolej'de okumak için, on üç gün süren uzun bir yolculuktan sonra, iki genç adam gelmişti. Onları görmeyi merak ediyordum. Bunlar, kilise disiplininin ciddiyetiyle eğitim almışlar, ona uygun davranış ve tavır sergilediler. Mütevazı bir tavırla, mütevazı bir mesafede bir yere oturdular. Athos Dağı'ndaki yaşamlarına dair sorduğum sorulara cevaplar verdiler. Altı bin kadar ödeme yaptıkları halde, “dinlerinden” dolayı bunun yarısı kadar da Türklere haraç vermiş olabilirler.

Athos Dağı'nda beş makam vardır. Bunlardan en katı olanı inzivaya çekilmiş olan “Hermit (ç.n. münzevi) -ερημιται-”lerdir. İkinci ağırlıklı grup ασκηται diye adlandırılan “Ascetic (ç.n. sofu)”lardır: onlar Hermitler kadar aşağılanmazlar. Üçüncü grup κοινοβιοι (ç.n. komün) olarak adlandırılır, onların her şeyleri ortaktır. Dördüncü grubun adı ιδιορνθμοι (ç.n. garip) tir, kendi zihin dünyalarında ve sözcüklerinde yaşarlar. Beşinciler κελλειωται olarak adlandırılır, onların kendilerine ait κελλειον “hücre” adı verilen konforlu bir odaları vardır. 

Athos Dağı'nda yirmi dört manastır vardır; bunlardan üçü yıkıntı durumundadır ve dördü de değişmemiş, görkemini korur haldedir. Bu dördü; Λαυρα (Lavra), Ιβηρον (Iberya), Βατοπαιδι (Vatopedi) ve του Παντοκρατορος (Pantokratoros) dur. 

Bir süre Athos Dağı'nda yaşayan ve bir ιδιορυθμος (ç.n. garip) olan Gregorius, Konstantinople* Patriğince sürüldü, yazlığı Laura'da ve kışlığı ise Iberon'dadır. Athos Dağı ile çok az ticaret yapılır: ne yazık ki, Türk Ağa İstanbul'a onları bildirdi ve hemen vergi toplamaya bir ajan gönderildi. Ayvalık'ın eteklerinde, bir Moriotes Cemaati vardır; ki onlar, Rusya'nın Mora'da neden olduğu olaylar nedeniyle uğradıkları talihsizlikler nedeniyle yaklaşık kırk yıldan beri burada yaşamaktadırlar. Onlar diğerlerinden ayrı yaşamayı tercih ederler ve elbiseleriyle farklılıklarını korurlar. 

* Ki o, 1821 Paskalyasından sonra İstanbul'a gitti.

Bunlar dışında deniz tarafında, iki hastaneleri vardır; bunlardan biri genel amaçlıdır: kurulalı ancak, üç hafta olmuştur ve düzgün bir dispanseri de vardır. Cüzzamlılar için olan diğer hastane üzerinde biraz durmalıyız: bir cüzzamlı tarafından kurulmuştur. Etkileri çok rahatsız edici olan fil hastalığı nadir görülmeyen bir durumdur: bacakları ve parmakları sürekli zayıflayan ve sıkı sıkıya sarılmış yoksul erkekler ve kadınlar gördüm. Naaman'ın durumunu anımsadım ve ondan daha çok, Rabbin Ruhu onları iyileştirmek için mevcut iken o, böyle aciz halk yığınlarınca çevriliydi. Her bir hastanede çok küçük bir Şapel vardır ve bir rahip bulunmaktadır. 

Bir meyve bahçesinin içinden geçerken, bir tek ayva ağacı buldum. Daha önce bu söylendi, kasaba inşa edilmeden önce (bu yaklaşık 200 yıl önce) burada yabani olarak yetişen bol miktarda vardı ve – Ayvalık ve Kidonya anlamındaki adı bu verdi: Türkçe ve Yunanca aynı manadaki, Ayva Kasabası. 

Ayvalık, Türk vali'den satın aldıkları özgürlükle yaşıyor. Buna duyulan ihtiyaçta bu nedenle ortaya çıktı: Yunanlılar kendi aralarındaki anlaşmazlıkları çözümlemek için çaba harcadılar ancak isteyen davacı Türk kadı'ya da her zaman başvurabilirdi. Şayet bir Türk valisi olsaydı, onların yurt dışına seyahat etmelerine engel olacaktı: onlar bu nedenle vali'ye formalite icabı bir ödeme yaptılar. Burada on civarında Türk bulunuyor – sembolik bir muhafız. Cami yoktur. Nüfusu 25.000 olabilir. 

Rumların toplumsal yapısı şu nitelikleri taşımaktadır: şehir üç bölgeye ayrılmıştır, üç ephor ve üç senatör vardır, bu altıya başka altı kişi daha eklenir ve onikiler denilen yapı ortaya çıkar ve kendi aralarında yaptıkları özgür seçim sonucu en çok oy alan bunlardan üçü  yönetici olur. Bu hesabı uzun süre sordum ama sonunda anladım. Bu, Blackst biri olarak o kadar dolu ve net değil: ancak Türkiye'nin bir bölgesidir [burası] ve hukuk teorisi uygulaması üzerinde de az bir etkisi vardır. Tek bir bireyin davranışları buradaki güç dengesini bozabilir: yaklaşık otuz yıl önce olduğu gibi, aralarında neredeyse bir monarşi vardı, ve o zaman, bir arkadaşım (ona inanamıyorum), daha az entrika ve kavga olduğu halde daha iyi şeylerin yitip gittiğini anlattı. Burada hiçbir Yahudi yoktur. Kısa sürede bir matbaa kurulması bekleniyor. Bir kişi bu amaç için Paris'e, geçen Eylül ayında, gönderildi. 

Kolej, kütüphane, matbaa ve bu tür şeylerin maliyetleri, Ayvalık halkı tarafından cömertçe desteklenmektedir. Rum halkının milli ruhu büyük bir övgüyü hak ediyor.*... (İncil'deki aktarım yapıyor.) ... 

Kaldığım evin giriş kapısı, tamamen bir depo olarak kullanılan birinci katta bulunmakta: zengin memleketin ürünü için büyük zeytinyağı fıçıları bulunmakta: yeni gelen birisinin ilk bakışıyla, merdivenin ilk basamağındaki kapıdan itibaren, yağ damlaları ile kirlenmiş olduğundan dolayı temiz bir zemin bulması mümkün değil. Yukarıdaki birinci kata ulaştık, mütevazı biçimde dizilmiş yüksek olmayan odalardan ibaret: burası onların günlük hayatları için, ailesi tarafından kullanılmaktadır. 

* Kolayca anlaşılabileceği gibi, bu keder ve korku ifadelerini yazar, Ayvalık'ta yayınlanan gazetelerdeki ifadelerden okudu. 

Tüm bunların giderleri çok olduğundan, (yaşam alanı) buranın üstündeki kattadır: nazik ev sahibim beni, konuğuna saygısını göstermek için güzel perdeler, küçük halılar, divan ve yastıklarla döşediği odada ağırladı: evlerinin üstünde olduğu ve aynı biçimde özenle döşenen bu mekanlarda, fakir Rumlar keyfince yaşıyorlar. Böylece Türklerin tehditlerinden daha az etkileniyor ve daha fazla refah içinde oluyorlar: Kolej profesörleri burada saygılarını sunmak için beni bekliyorlardı, nezaketlerini sundular ve pencere kenarına oturdular. Oda aşağıdan daha büyük ve daha yüksek: iki cumbada da pencereler var ve çıkma olduğundan binanın alt katından daha geniş, cumbalar da caddeye doğru çıkma yapıyor.

Böyle bir üst kat odasında – kuytu, geniş ve ferah – St. Paul, onun ayrılık söylevini vaaz etmeye davet ediyor. Divan ya da yükseltilmiş kanepe, kilim ya da yastıklar, iç mekanı çevreleyen pencereli cumbalar: ve belirttiğim sayıdaki topluluk, bazen divana oturmuş arkadaşların arkasına büyük minderler koyarak, misafirlerin divan üzerine ayaklarını koyarak oturmalarını sağlıyor. ... (İncil'deki aktarım yapıyor.) ... 

Ayvalık'tan ayrılmadan önce, Kolej hocaları ile akşam yemeği yedim; burada bana, Moskova'da basılan Yunanca İncil'i (Septuaginta) göndermek istediğim en başarılı öğrencilerinden yetmiş tanesinin adı yazılı listeyi verdiler. 

Yemek sırasındaki sohbetimiz ilginçti ve umarım gerçekten yararlı olmuştur. Benim için Gregorius'dan, İncil Topluluğunun hedeflerinden ikincisinin duymak sevindirici olmuştu. “Biliyoruz” dedi, “kehanet zamanından önce haber vermektir. Kurt kuzuyla yaşam sürdürmek ve leopar da çocuk ile yatmak zorunda olduğundan, millet milletin yükselmesine karşı durmayacak ve bir daha savaş  yapmayacaklar: Büyük Biritanya'da, Rusya'da ve Doğu Hint Adaları'nda başarıya ulaşmak için adalet vaat ediliyor. Biz, doğası gereği İncil'in evrensel yapısını biliyoruz. Bugünkü hocalarımızın yumuşak çabaları Türkçe Yeni Ahit için umut olabilir!” ( ç.n. İncil'inin ikinci bölümü, orijinali Yunancadır ve İsa ve onun ilk takipçilerinin hayatı ile öğretilerini içerir. Gregorius burada “Türkçe bir İncil'den” değil, bu coğrafyada yeniden hıristiyanlığın doğuşunu umut ediyor.)