Ayvalık İsyanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ayvalık İsyanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mayıs 2024 Pazartesi

Élisée Reclus'un 1884 yılı Ayvalık'ı

(fotoğraf.01) Élisée Reclus'un 1900 yıllarında
fotoğrafçı Nadar [1] tarafından çekilmiş fotoğrafı.
(kaynak: tr.wikipedia.org)

Siyasi bir anarşist ve coğrafyacı olan Élisée Reclus, (tam ismi, Jean Jacques Élisée Reclus) 15 Mart 1830'da doğdu. Paris Coğrafya Cemiyeti (Société de géographie) üyesi oldu ve 20 yıla yakın bir sürede yazdığı, 19 ciltlik La Nouvelle Géographie universelle, la terre et les hommes (Yeni evrensel coğrafya, yer küre ve yaşayanları) adlı başyapıtı ile tanındı (fotoğraf.02).

(fotoğraf.02) La Nouvelle Géographie universelle'in ilk 8 cildi.
(kaynak: 
alifart.com)

ReclusLa Nouvelle Géographie universelle adlı eserinin dokuzuncu cildinin 596-597.sayfalarında "Ayvalık'tan" bahseder (fotoğraf.03). Kitap, Nouvelle géographie universelle : la terre et les hommes. Vol. 9 / par Élisée Reclus adıyla, Bibliothèque nationale de France (BnF)'ın "felsefe, tarih ve başeri bilimler" 4-G-18 (9) numara ile kayıtlıdır. Ayrıca, Anadolu tarih ve coğrafyasını veren eserin sayısal kopyası 01225/01025-DELL numara ile Hezarfen Kütüphanesi'nde de bulunmaktadır.

(fotoğraf.03) Élisée Reclus'un eserinin iç kapağı.
(kaynak: gallica.bnf.fr)

Yazarın; "Vegan ve anarşi" ile "Bir derenin hikayesi" adlı iki eseri de Türkçeye çevrilmiştir. Reclus 4 Temmuz 1905 tarihinde Belçika'nın Brugge şehri yakınındaki Torhout şehrinde öldü.

Bölümün çevirisi şöyledir:
"... Kuzeyde İda Dağı'nın uzantılarının egemen olduğu alüvyon ovasında yer alan, Helencesi ile Adramytti olan Edremid, kalabalık bir şehir olmasına karşın, körfeze doğru birleşen ve komşularından gelen sel sularının alüvyon doldurdurması sonucunda limanını kaybetti. Türkçesi ile Ayvalık ve Helencesi de "Ayvalar Şehri" anlamındaki Cydonia kıyıdaki en ticari şehir idi. Burası, "Yüz Adalar” ile Edremid Körfezi'nden ayrılır ve bir ada limanla, Moşhinisiya ile çevre ile bağlantı kurar. Çoğunlukla Rumların yaşadığı bu şehir, isyan sırasında ulusal dava uğruna büyük acılar çekmiş; 1821'de Türkler onu kısmen yok ederek sakinlerini öldürmüşlerdi. Uzun süre neredeyse terk edilmiş halde kaldı, ancak sonra gelen Helenler onu yeniden inşa etti ve şimdi, daha önce olduğu gibi eğitimle ve ticari faaliyetiyle, kıyıdaki diğer Helen şehirleri arasında öne çıkıyor. 

Küçük Asya'nın her yerinde üstünlük için yarışan bu iki ırk arasındaki kadar çarpıcı bir karşıtlığı hiçbir yerde görmüyoruz. Ayvalık'ın yaklaşık on beş kilometre güneyinde, denize yakın bir yerde, eskiden Türk kasabası olan Ayazmati vardır; bu kasabanın sakinleri 1821'de Ayvalık'taki komşularını öldürdü ve üzüm bağları ile zeytinliklerine sahibi oldu. Günümüzde, fakirleşen Ayazmati, geniş bir mezarlığın yanında sadece yirmi yoksul kulübeden oluşurken, Cydonia'nın Helen sakinleri sayılarını üç katına çıkartarak eski mülklerini geri satın almışlardır (1). Liman kısmen yapılaşmış, tüccarlar yağ, şarap ve kuru üzüm yüklemeye gelen gemilere erişim sağlayan 4 metre derinliğinde bir kanal kazdırmıştır. ...

(1) Humann, Zeitschrift der Gesellschaft für Erdkunde zu Berlin, 1877." (Reclus,1889:596,597)

---
[1] Nadar (Gaspard-Félix Tournachon asıl adıdır) (6 Nisan 1820 - 21 Mart 1910), Fransız fotoğrafçı, karikatürist, roman yazarı, gazeteci ve baloncusudur. 1820 yılında Paris'te doğdu (bazı kaynaklar Lyon olduğunu yazmaktadır). 1848 yılında Le Charivari isimli gazetenin karikatüristi oldu. 1849 yılında Revue comique ve Petit journal pour rire'yi yarattı. İlk fotoğraflarını 1853 yılında çekti. 1858 yılında ise havadan fotoğraf çeken ilk insan oldu. Ayrıca, fotoğrafçılıkta ışık tekniklerini deneyen ilk insandır. Yaklaşık 1863 yılında, Jules Verne'nin Balonla Beş Hafta isimli romanından etkilenerek, Le Géant (dev) adını verdiği büyük bir sıcak hava balonu yaptı ve 26 Eylül 1864'te "Le Géant" ile Brüksel'i ziyaret etti. Nisan 1874'te, fotoğraf stüdyosunu bir grup ressama kiraladı. 1885 yılında, yazar Victor Hugo'yu yatağında ölmek üzereyken fotoğrafladı. 1886'da ise dünyadaki ilk fotoğraflı röportajı ünlü kimyacı Michel Eugène Chevreul ile yaptı. Nadar ayrıca erotik fotoğraflar da çekmiştir. 1910 yılında öldü. (tr.wikipedia.org)

---
KAYNAKÇA
Reclus, É. (2021).
Bir derenin hikayesi, (çeviriCanan Coşkan, İatanbul: Aram Yayınevi.

Reclus, É. (2016).
Vegan ve anarşi, (çeviriAtakan Karaduman, İstanbul: Altıkırkbeş Yayınları.

Reclus, É. (1884).
Nouvelle géographie universelle: la terre et les hommes. Vol. 9, Paris: Librairie Hachette.

15 Mayıs 2019 Çarşamba

1824 Yılında Yayımlanmış Bir Gezi Kitabının Sayfalarındaki Ayvalık

Şehir tarihi yazımında, oldukça önemli bir belge de seyahat yazılarıdır. Çoklukla yazarın, öznel bakışı ile kaleme alınan bu belgelerde geçen tarihsel vakalar, sorun içerseler de betimledikleri fiziki-mekansal bilgiler bağlamında ele alındıklarında, üzerinde çalışılan araştırma için oldukça yararlı katkılar sağlar.

Bugün ele alacağım ve 1824 yılında ilk basımı yapılan "The Modern Traveller. A Popular Description Various Countries of the Globe. Syria and Asia Minor vol.II" ile  1826 yılında ilk basımı yapılan "The Modern Traveller. A Popular Description, Geographical, Historical, and Topographical of the  Various Countries of the Globe. Greece vol. I" ve "vol. II" adlı eserler de, yukarıda belirttiğim bağlamıyla, bir araştırmacı için oldukça değerli belgelerdir. 

İngiliz yazar ve yayımcı Josiah CONDER tarafından hazırlanan ve 33 cilt olarak, Londra'da bulunan James Duncan Matbaası'nca basılan "The Modern Traveller" serisinin üçüncü, on beşinci ve on altıncı ciltleri, bugünkü coğrafi yapısına göre Ayvalık üzerine bilgiler içerir. 

CONDER bir seyyah değil, bir yayımcıdır. Babası Thomas CONDER'dan devraldığı kitabevini işletirken, daha önce yayımlanmış veya sipariş verdiği yazıları derleyerek, bu yayını meydana getirmiştir. Belgelerde geçen Ayvalık, yukarıdaki sıralamaya göre; ilk cildin 156, 175-194. sayfaları "HAIVALI" alt başlığı altında, ikinci cildin 48, 49 ve 138. sayfalarında  "Kidonies" ve "Haivali" olarak, üçüncü ciltte ise 334. sayfadan başlayan "AEGINA" başlığı altında geçmektedir.

Serinin, ele aldığı ülkeler (bölgeler) ise şöyledir:
c.1 . Filistin.
c.2-3 . Suriye ve Asya.
c.4 . Arabistan.
c5-6 . Mısır, Nabibya ve Habeşistan.
c7-10 Hindistan.
c.11 . Burma, Siam.
c.12-13 . İran ve Çin.
c.14 . Türkiye.
c.15-16 . Yunanistan.
c.17 . Rusya.
c.18-19 . İspanya ve Portekiz.
c20-22. Afrika.
c.23-24 . Kuzey Amerika.
c.25-26 . Meksika ve Guatemala.
c.27 . Kolombiya.
c.28 . Peru ve Şili.
c. 29-30 . Brezilya ve Buenos Aires.
c.31-33. İtalya.

"The Modern Traveller. A Popular Description Various Countries of the Globe. Syria and Asia Minor vol.II"nin "HAIVALI" başlığı altında ele alınan Ayvalık, 1821 isyanı sonrası yaşanan çatışmalar nedeniyle yıkılmış ve boşaltılmış bir durumdadır. Bu nedenle, o tarihlerde yazılan en azından bölümün hazırlanması için yararlanılan kaynakların "şaşkın ve korkmuş" dilleri, esere tamamıyla yansımıştır. Özellikle, William JOWETT'tan yapılan uzun alıntı sonrasındaki sayfalarda (190. sayfadan itibaren) isyan ve II. Mahmut tarafından görevlendirilen askeri birlikler arasında yaşanan çatışmalar, ayrıntılı olarak esere "nakledilmiştir".

Burada yazılanlardan 13 Haziran günü başlayan isyanı bastırmak için 600 kişilik bir askeri birliğin Ayvalık'a gönderildiği ancak bu birliğin başarılı olamadığı, bunun üzerine sabaha karşı 3.000 kişilik bir birliğin daha bölgeye sevk edildiği ve ancak ondan sonra büyük mahallelerin kontrol altına alınabildiğini öğrenmekteyiz. 15 Haziran itibariyle de karşıdan gelen isyancı güçler ile göğüs göğüse çatışmalar yaşandığını da anlamaktayız.

Josiah CONDER Kimdir?
17 Eylül 1789 tarihinde Londra'da doğdu. Babası bir gravür sanatçısı ve Londra Falcon Caddesi'ndeki kitabevini işleten Thomas Conder'dir. Ailenin dördüncü çocuğu olarak doğan Josiah, döneminin romantik edebiyat dergisi olan "The Eclectic Review"da ve "The Patriot" gazetesinde yazarlık yaptı. Dedesi Dr John Conder, Anglikan Kilisesi dışında duran muhalif bir papaz ve seküler Homerton Koleji'nin müdürüydü. Amcası James Conder ise bir iş adamı ve döneminin ünlü bir "numismatiği" idi.

İlk yazıları, 15 yaşında iken "The Monthly Preceptor" dergisinde yayımlandı, 21 yaşında ailesinin kitabevini devraldı ve kölelik karşıtı hareket içinde yer aldı. 1810 yılında, "The Associate Minstrels" adlı kitabını yayımladı ve içinde bulunduğu edebiyat ortamında tanıştığı Joan Elizabeth Thomas ile evlendi. 1819'da kitabevinden ayrıldı ve 1837 yılına kadar, prestijli bir edebiyat dergisi olan "The Eclectic Reviewe"ın editörlüğünü üstlendi. Aynı dönemde 1855 yılına kadar "The Patriot" gazetesinin de editörüydü.

1824 yılında, hayatında hiç seyahat etmediği halde 33 ciltlik bir seyahat kitabı olan "The Modern Traveller"ı yayımlamaya başladı. "The Modern Traveller"ın tirajı, bir seküler olmasına karşın yazdığı ve 90.000 basım yapan "Congregational Hymn Book" (Cemaat İlahi Kitabı) adlı eserinin satışına neredeyse yaklaştı.

Elizabeth-Josiah Conder çiftinin biri kız beş çocukları oldu. Oğullarından Francis inşaat mühendisi idi ve demiryolu inşaatları yükleniciliği yaptı. Diğer oğulları Eustace Poole'daki Cemaat Kilisesi'nde papazlık yaptı. Bir diğer oğulları Jonah, 1694 yılında kurulan İngiliz Bankası'nda çalıştı. En büyük oğulları Charles ise profesyonel iş takipçisi idi.

CONDER, 27 Aralık 1855 yılında, Hampstead'de öldü. Mezhep ayrımı yapılmayan, seküler Abney Park Mezarlığı'na gömüldü. Karısı Joan Elizabeth ise 1877 yılında, 91 yaşında iken öldü.

MODERN SEYYAHLAR. 
Dünyanın Değişik Ülkeleri İçin Güncel Bilgiler. Suriye ve Anadolu cilt: II 
(175-193. sayfaları arası çevirisi)

sayfa: 175-176
AYVALIK
Ayvalık, geçtiğimiz yıllarda Türkler tarafından yıkıma uğratılmasından önce, iki temel Yunan kolejinden birisinin bulunduğu [bir] yerdi. Bu kasaba, İzmir'in 28 saat ya da yaklaşık 84 mil kuzeyindedir. Sahile kurulmuş bir limanı olsa da çok sığdır [ve] o nedenle gemiler, sekiz mil mesafeden daha fazla yaklaşamaz, yükleme-boşaltma tekneler vasıtasıyla yapılmak zorundadır. Bunun dışında girişi, aynı anda sadece bir tekne geçebilecek kadar dardır. Sokakları dar ve kirli olarak tarif edilir ve evler de vasattır. Piskopos, konsolos ve profesör, tümü Rum 20.000 kişilik bir nüfus olduğunda birleşmektedir. Bay Parsons'un 1820'deki ziyareti sırasında şehir kapatılmıştı fakat savaş patlak verdiğinde bu bölgelerin başkanı olan bay Raffenel, 7.000-8.000'i geliş gidiş yapanlar ile yabancılar olmak üzere,  bu bölgede ikamet eden 32.000 kişilik nüfustan bahseder. Yazarın verdiği bu rakam, hızla hazırlanmış ve kasabanın hüzünlü kaderinden kaynaklı duygusal gözlemlerinin sonucudur.

“Yaklaşık kırk yıl önce” diyor, Aiolis (Æolis) kıyısından bakıldığında küçük körfezin alt tarafında, sürekli birbirleriyle itilaflı ya da çatışma durumunda olan Türkler ve Rumların karışık olarak yaşadığı fakir bir köy görülürdü. Her ikisi de ayva anlamına gelen Ayvalı ve Kidonies sözcükleri kendi dillerindeki karşılıklarıdır ve Türkler Ayvalı, Rumlar ise Kidonies derler. Adının eskiden küçük bir köy iken tüm sahayı kapsayan ayva ağaçlarından türetilmiş olması gerekir.* Sanki bir gül gibi, bu köyden, çok görkemli ve Asya'daki en önemli şehirlerden biri olma noktasına ulaşan bir şehir meydana geldi ve sanki bir sihirle bir kaç yıl içinde yok oldu. Burası, Bergama'nın batısından 10, İzmir'in Kuzey-Batısından 28 saat uzaktadır.

---
* Bay Jowett, 1818'de, bir meyve bahçesinde küçük bir ayva ağacı bulur ama eskiden yabani olarak çok bol sayıda yetiştiğini söyler.

sayfa: 177
Ayvalık, neredeyse kökeni bilinmeyen bir yerdir, sözde eğitimsiz, girişken ve kararlı yapısı olan aynı zamanda seçkin nitelikleri ve büyük yetenekleri olan, olağanüstü bir adamın himayesinde oluşmuştur. Bu şahsın adı John Economos'tu. Yörenin en eski Rum ailelerinden birinin soyundan geliyordu. Bir rahip ve ortalama büyüklükte toprak sahibi olduğundan başkan olma özelliklerini bünyesinde toplamış birisiydi. Daha gençlik yıllarındayken, memleketindeki insanları kendi yönetimi altında toplayacak büyük bir planı tasarlamıştı, ona karşı sızlanmalar bile adını ölümsüzleştirmişti. Yirmi-yirmi beş yaşlarında iken doğduğu kasabadan ayrılmış, Türkiye'de seyahat ederken bir başka amacı da toplumdaki davranış ve gelenekleri tanımak ve kafasındaki planın gerçekleşmesi için çok gerekli olacak, başta Türkçe olmak üzere doğu dillerini de mükemmel biçimde öğrenmişti. Yolculuğundan birkaç yıl geçtikten sonra, yönetim alanını oluşturabilmek amacıyla dilekte bulunmak için İstanbul'a geldi. Kidonies'de Türkler ve Rumlar neredeyse eşit oranda bulunmaktaydılar fakat ikincisi üzerinde baskılar vardı. Economos Sultan'ın vezirlerine önce kendisini tanıttı ve Ayvalık'taki yöneticilerin yaptıklarını şikayet etme cesaretini gösterdi. Önce horlandı ama cesaretini kaybetmedi ve azminin kuvvetiyle, entrikalar ve hediyeler vererek, kurmayları elde ederek, yalnız köyünün idaresini değil aynı zamanda, halen ya da gelecekte Türklerin ikametlerini güçlü biçimde yasaklayan fermanı çıkarttı. Bu olağanüstü ayrıcalıkların elde edilmesinde, ünlü Saras-Petraki'nin, İstanbul'da çok güçlü etki yaratan Economos'u karşılaması ve etkisinin tüm ağırlığı ile ona destek vermesi çabalarının da kısmen etkisi olmuştur.

sayfa: 178
Gerçekten eksiksiz ve beklenmeyen bu başarısının mutluluğu ile memleketine geri döndü ve orada, elde ettiği buyruğu yürütmeye koyuldu. Ancak ona karşı gelişen kıskançlık duyguları, elde edilen avantajlardan barışçı biçimde yararlanılmamasına ve bu kadar çok acı çekmesine neden oldu. Süreklileşen saldırılara karşı kendini korumak için, küçük bir birliği sürekli silah altında tutmak zorunda kaldı. Düşmanları üzerindeki mutlak başarı elde etmesi iktidarına saygı gösterilmesini sağladı. Komşu adaların her ikisindeki Rumları köyüne davet etti ve gelenleri içtenlikle karşıladı ve kıtadaki [bugünkü Yunanistan topraklarındaki] o sıkıntılardan kurtulmak isteyen tüm göçmenleri kabul etti ve Ayvalık kısa bir sürede şaşırtıcı biçimde çoğaldı. Kasabanın kurucusu ve kurtarıcısı tanımlaması gerçekten söz konusu olabilir. Muhtemelen dünyanın dikkatini çeken ama şöhretinin daha geniş bir alana yayılması gereken bu adam, küçük iktidarının sınırları ötesine geçemeden 1791 yılında öldü. .... Son günlerinde yerel yönetsel sıkıntılardan dolayı hayata küsmüştü. O gücünü kötüye kullanmakla, keyfi uygulamalar yapmakla suçlandı. Bu suçlamalar ister doğru ister yanlış olsun, yoldaşları-yurttaşları kafalarında ondan uzaklaşmışlardı ve ufak ayrılıklar bile olsa sonuçta güçlü düşmanlarının nefretini destekliyordu. Onun güçlü koruyucusu Petraki'nin ölümüyle, İstanbul'daki itibarı da ortadan kalktı böylece kendi memleketinde de itibarı kötüleşti. Nerede ve nasıl öldüğü bilinmiyor: bazı kişiler yaşlılığa ve hastalığa bağlarken bazıları da zehirlendiğini söylemekte.

sayfa: 179
Ayvalık ilk bakışta; deniz kenarına yerleşmiş, güzel bir limana sahip gibi görünse de, şehre girişi engelleyen sığlığı, ticaret gemileri için elverişsiz kılmakta sadece küçük gemilerin girişine olanak vermektedir ve hatta bunlar da genellikle boşaltmak için gereklidir. Kanal, şayet siyaset engel olmasaydı büyük gemilerin kolayca geçebilmelerini sağlamak için temizlenebilirdi. Sakinlerinin görüşü, Osmanlı filolarının kullanımını ortadan kaldırmak için limanın bu durumda kalmasıdır. Mosconissi büyük adasının batıdan sınırlamış olması nedeniyle koy oval şeklindedir ve eski Porroselini, Cromidonissi yarımadasının kuzey-batısındadır. Büyük gemilerin güvenle demirlemeleri için bu limanın içi yeterli derinliktedir. 470 fit uzunluğunda eski bir geçit oldukça küçük Cromodonissi adasını Ayvalık karasıyla birleştiriyor. Buradan, iki bağlantı noktasına sabitlenmiş ip vasıtasıyla Mosconissi büyük adasına geçersiniz. Buranın eski adı Hecatonissi ya da Diana adasıydı. Bu tanrıçanın eskiden burada ünlü tapınağı vardı, büyük kalıntıları hala kıyı noktasında bulunur ve büyük bir kısmı geçitin onarımında kullanılmıştır. Hiçbir şey bu adaların görünümünden daha güzel olamaz. Bu çevrede başka yerlerde vardır. Coppano, geçitten önce yer alır ve yukarıda saydığımız diğer ikisinden daha küçüktür, Dascalai, Codon, Pera, Mosco, Lio, Anghistri ve Pyrgos adalarının tümü Mosconissi adı altında anılır ki burada yetişen aromatik bitkiler kastedilerek Kokulu Adalar anlamına gelmektedir.

sayfa: 180
Kısmen düzlüğe inşa edilen Ayvalık, çevresindeki küçük tepelerin üzerindeki bir zirvede yel değirmenleri ile taçlandırılmıştır. Bu yükseklikler üzerindeki hava temizdir: aşağıdaki kasaba ise daha az temizdir. Kanal sisteminin, yeraltı kanallarına aktarılmaması ve rıhtımlara kadar olması, pisliğin orada birikmesine neden olmaktadır. Eklemeliyiz ki; kasaba temiz akan sudan mahrumdur. Baharları, kemerli köprüler ile taksim edilen yeterli miktarda su bulunur ama bu su çok sağlıklı değildir, çünkü ya geçtiği topraklar saflığını bozar ya da kanallar üzerinden geçerken kirlilik tadını değiştirir. Kuyulardaki su tuzlu olduğu için sadece kaynaklardan ve sarnıçlardan içilir.

1818 yılında kasaba, zaten çok büyük iken, Midilli, Mora ve Adalar Denizi'ndeki (Ege Denizi) birkaç adadan gelen Rumların katılımı ile müthiş şekilde büyüdü. 1820 yılında, teras çatılı, iki ya da üç kat yüksekliğinde ve taşla inşa edilmiş 3.000'den fazla ev olduğu hesaplanmıştır. Ama bütün bu evler, dolambaçlı ve dar sokakların çevresinde herhangi bir düzen izlemeden yerleştirilmiştir. Hemen hemen tüm sokaklar taşla döşenmiştir ama her iki tarafında yaya yolları bulunan dereler, kışın artan yağmurlar zamanında kurulan, normal genişlikteki köprüler ile geçilir. Biraraya gelen evlerin pisliklerinin tümü ve yağ sıkımhaneleri ile sabun atölyelerinin kokan kirli suları da bu derelere akar: bu derler tamamen balçık ve zehirlidir. Ayvalık'ta kayıtlı, yaklaşık 32.000 yerleşik sakin vardır ve 8.000 de yerleşik ya da gelip giden yabancı vardır.

Sadece Yunanlıların dini icra edilir. Tek bir Türk, Ermeni ya da Yahudi yoktur. Kasaba Efes başpiskoposunun yetkisi altındadır ve piskoposun ikamet ettiği güzel bir başpiskopos sarayı vardır. Özellikle çok güzel ve iyi korunmuş on ana Rum kilisesi vardır. Bunlardan Ayios Yorghis (Saint George) katedraldir.

sayfa: 181
Ayvalık hükümetini, küçük bir cumhuriyetle kıyaslamak mümkündür, kendi yasalarına tabidir .Porte'nin (İstanbul'daki Osmanlı sarayı) koruması altındadır. Sultan'ın vergi tahsilatçısı, kadı ve bir ağası vardır fakat sadece Rum cemaatin önerilerine göre aday gösterir ve görevden alındığı için cemaat memnun gibidir.

Diğer ikisine gelince [sanırım kadı ve ağayı tanımlıyor] Porte'nin kayıtlarındaki kasaba erkeklerinin liderini seçer. Ayvalık, Bursa paşasına doğrudan bağlıdır fakat o üzerlerinde hiçbir otorite kullanmaz. Kasaba üst, orta ve alt adlarında üç mahalleye bölündü. Her bahar, amaçları için seçilen bu birkaç mahallenin sakinleri kilisede bir araya gelir ve her biri sırasıyla senatör seçimi yapar veya belediye meclisi üyesi (yaronda), ağanın evine doğru şatafatlı bir seremoni yapılır. Orada, sadece insanların adına hazırlanan bir belgeyi verirler ve bu üç yaronda, izleyen yıl şehrin yönetimi için tam yetki ile görevlendirilir. Dönemin bitiminde, çalışmalarına göre onlar, ya ibra edilir ya da yeniden seçilir. Yarondaların hizmetleri, tamamen fahridir, vergi tarifelerinin düzenlenmesi ve onların kararına göre kamu gelirlerinin denetlenmesi, ... ve makamlarını bıraktıklarında hiçbir soruşturma açılmaz. Üstelik, ticaret ve güvenlikle ilgili yönetmeliklerin yayınlanması ve kadı'nın işlevleri olmasına rağmen bireyler arasındaki uyuşmazlıklarda hakemlik de yaparlardı. 

sayfa: 182
Çalışmalarına yardımcı olmaları amacıyla, dokuz pröestes (ileri gelenler, bir tür belediye meclisi üyeleri) ve iki grammatikis (baş katip) de yarondalara bağlanmıştır; bir tür tüzel kişilik (şirket) veya kinos gibi küçük bir yapıdır. Olağanüstü şartlar altında tüm primati veya yerleşik ev sahipleri ve aile reislerinin başkanından oluşan bu hazerunun toplantı kararı nihai karar olurdu.

Ayvalık halkının karakteri çoğunlukla diğer Yunanlılar gibi, genel olarak çalışkandır, yumuşak ve naziktir, fakat daha düşük tabakalar çok fazla alkol bağımlısıdır. Yüksek sınıflarda, yurttaşların birbirlerini yaralaması gibi aleni sıradan kıskançlıklar yaşanır. Kadınların becerikliliği, aşırı savurganlık yapmamaları ile fark edilir.

Ayvalık'ta kırk yağ sıkımhanesi, otuz sabun atölyesi, sayısız tabakhane ve her alanda çeşitli dükkanlar bulunmaktaydı. Kamu binaları arasında, 1803'de inşa edilen, kuruluşundaki tasarımı ile olduğu kadar açıldığında liberal bir tarzı da başlatan, o zamanki konuşmalarda, kurucularına onur yükleyen bu büyük binanın çok güzel olduğu iddia edilir. İç yapısındaki çok büyük düzeni dışını belirlemiştir. Çok güzel bahçesi ve denize olan yakınlığının yanı sıra seçilen konumu, kentin diğer bölgelerine göre çok daha sağlıklı havaya sahiptir. Bu yapıya yabancılar hayranlık duydu. Kasabadan , civar bölgelerden ve adalardan sürekli, her yaştan 350 tane öğrenciye, modern Yunanca, antik Yunanca, edebiyat, doğa felsefesi, mantık, güzel konuşma, ahlak felsefesi ve matematik öğretildi. Sıralar seçkin profesörler tarafından dolduruldu, onların yetenekleri kadar erdemlerinden de yararlanmaları istendi.

sayfa: 183
Cemaat, kasabanın dışında; sağlıklı bir noktada, ve denize doğru inen eğimli bir yerde neredeyse denizin dibinde, birbirine çok yakın mesafede oldukça pahalıya mal olan iki seçkin hastane inşa ettirdi. Her bir hastanede şapel bulunuyor ve yetkinlik hekimler hastaların bakımını yapıyordu. Bu hastanelerin birine tehlikeli akıl hastaları alındı, şiddet eğiliminde olan kimi hastalar kapatılırken, büyük rahatsızlığı olmayanların dolaşmalarına izin verildi. Bir dönemde, patlak vermek üzere olan bu devrim algılanamamış iken kasaba, hastanelere yakın bir yerde, karantina ve veba hastanesi için çok geniş araziler satın aldı. Veba tüm çevreyi kasıp kavururken bu tedbir çok gerekliydi ve İstanbul veya İzmir'in her ikisinde de tüm şiddetiyle olduğu gibi kasabada da her zaman görünmekteydi. Tüm yolcuları ve kürekçiler karantinaya tabi tutularak, bu beladan kendileri korunmuş olurdu.

Ayvalık sakinlerinin, bereketli zenginlik kaynağı zeytinyağı idi. Onlar artık tamamiyle kaybetmişlerdir ve onların eski varlıklarını yeniden elde edebilmek için padişahın iznini almaları gerekir, birkaç yıl içinde kasabalarının bugüne kadar var olduğunu unutacaklar. *

Peder Bay Jowett Mayıs 1818'de Ayvalık'ı ziyaret etti ve açıklaması, bir görgü tanığından gelen onaylama olarak, yukarıdaki ifadeyi göstermek için görev yapacak.

---
* “Histoire des Evènemens de la Grèce." Par M. C. D. Raffeael, Paris, 1822. 193 – 201 ss. 

sayfa: 184
Vardığında o yardımcısı konsolosa gitti yaklaşık bir saat dinlenmiş sonra, okula yaptığı ziyarete eşlik etti. “Girdiğimizde” diyor Bay Jowett, “müdür Gregorius'un odasında, İzmir piskoposunun bana verdiği mektubu sundum ki o; çok uzun birisiydi. Bitirdiğinde, çok yumuşak bir hareketle elini göğsüne koydu ve Hoşgeldiniz! Sizi gördüğüme memnun oldum dedi”. Tütün, şekerleme ve kahve ikramı sırasında isteklerimi açıklamak için fırsatım oldu. Daha sonra birlikte, müdür yardımcısı  Theophilus'un odasına gittik, kahve ve şekerlemeler ile aynı nezaketi gördük. Daha sonra bana, Yunan klasiklerinin tümünün de içinde bulunduğu 700-800 civarında kitap ile ayrıca bir çok astronomi ve diğer bilim araçlarının da olduğu kütüphaneyi gösterdiler. Eustratius adındaki üçüncü yönetici bize katıldı. 

Kolejin çevreside dolandım, geniş dikdörtgen bir binaydı, yaklaşık 140 feet uzunluğunda ve 90 da genişliğinde idi. Bina, yabancı bölgelerden gelen öğrencilerin kabul edildiği küçük odalarla üç tarafından çevrelenmiştir. Belki yaklaşık yüz kadar yabancı öğrenci olabilir ve halihazırda, ayrıca kasabalı yük kadar öğrenci de vardır. Odaların, sayısı yetmiş ikiyi bulmaktadır. Yabancı öğrenciler bunların kullanımı ve öğrenim için hiçbir şey ödemezler, onlar sadece gıda, giyecek ve kitap için ödeme yaparlar. İki katlı binanın üst katında, konferansların verildiği geniş bir dairesel sınıf ile daha çok third master ve asistanlar için geniş bir sınıf vardır. Avluyu çevreleyen binanın ortasında bakımlı bir bahçe ve iki ya da üç badem ağacı vardır. Kolejin bir yanını deniz yalar.

sayfa: 185
Cuma, 22 Mayıs 1818 - Bu sabah konferansa katılmak üzere Koleje geldim. Gregorius'un çevresinde yaklaşık elli kadar öğrenci oturuyordu ve o bilimsel açıdan Yunan grameri dersini veriyordu. Ders anlatımı sonrasında, sınıfındaki yabancı öğrencilerin, ona kısa övgüler söylediklerini duymak beni çok şaşırttı. O öğrencilerine, övgünün ve teşvikin her ikisinin de ne kadar gerektiğini göstermesi, eski zamanlarda olduğu gibi böyle uzak yerlerden gelen öğrenciler tarafından da görülmesi aralarındaki bir durumdu - şimdi, mutsuz, çürüme içine çoktan düşmüş, başlangıcı canlandırmak için olsa gerek. Ben mahcubiyet duymaksızın düşüncelere dalmış iken, Gregorius, herhangi bir cevap beklemeksizin hassas konuşmasını sonuca bağladığında, gösterilebilecek saygının en iyi ifadesi olarak sessizce dinleniyordu – o bunun üzerine sessizce ayrıldı. Bir sonraki ders Theophilus'un du. Yaklaşık otuz kişilik mevcut vardı ve onun Newton'un onbirinci bölümünü anlatması benim için sürpriz oldu. Dersini dinleyenlerin tümü onu anlayamadı. O büyük bir kara tahta üzerinde, çok bilinen astronomik gezegenleri tebeşirle işaretleyerek seçti. Bunu yaparken, araya yerleştirdiği sorularını soran uygulamasını sevdim.

Bundan sonraki ders, öğretmen ile uzun süre oturduk, planlarını yaptı ve onlara benden bahsetti. Yunanistan'da eğitim vermek söylentisi şudur: Yaklaşık yüz yıl kadar önce, Meletius'den itibaren (Yunan Coğrafyası'nın yazarı değildir)Yannina'da öğrettilirdi. Elli yıl kadar önce, ünlü öğretmen Methodius idi ve daha çok Yannina'da – aslında Yunanistan'ın tümünde olmasa da diğer yerlerde de, yeniden diriliş dönemi hakkında genel hatları ile konuşuyordu. Daha sonraki zamanlarda, öğrenim Yannina'da çok fazla gelişmedi. Aslında hala okullar vardı. Bunlardan birisi de Psalida'daki yerdir ve eski itibarı sağlamaya çalışmaktaydı. 

sayfa: 186
Bir Yunan Beyefendisi bana, onun öğrencilerinin Psalida'yı nasıl değiştirdiklerini analattı. İki ya da üç genç çocuğa dikkat çekti: “Bugün” dedi, “para var – yarın buna sahip olunup olunmayacağını bilmiyorum: ama onlar Homer okuyorlar. Ayrıca çekişme ve bir anlaşmazlık olabilir.” Methodius'dan hemen sonra, Athos Dağı'nda eğitilen Eugenius ile Astrachan Başpiskoposu olan ve Korfu'da eğitim alan Nicephorus Theotoky ortaya çıktılar. Bunlardan her ikisi de, tek hataları çok fazla Yunanlılaşmak olsa da, Modern Yunanca yazarları arasındaki en ünlüleriydi. Yaklaşık 1770'de, Patmos'lu Daniel sistematik dilbilgisi öğretilen tanınmış ünlü okulunu kurdu. Gregorius onun bir öğrencisi idi. Okul bunun üzerine eski ününe kavuştu; ama birkaç iyi eğitimcisini dışarı gönderdi. Bunun üzerine, Yunanistan'ın farklı bölgeleri arasında edebi türden küçük yazışmalar yapıldı. Gregorius Patmos'a geldiğinde, Ayvalık'tan geldiğini söyleyince ona, geldiği yerin nereye bağlı olduğu sorulur - böyle bir yerin varlığından habersizlerdi. O, Moschonesus'a yakın bir yer olduğunu söyledi. Strabon'a baş vurdular ve onun Coğrafya'sından - bugünde aynı adı taşıyan - belirtilen bu adayı buldular ve böylece Ayvalık ile ilk defa tanışmış oldular.

Bu Kolej, okul müdürleri bir süredir burada oldukları halde daha inşa edilmemişti. Urla'lı Eugenius, Meryem Ana Kilisesi yakınında bir okulda idi, bir süre sonra Benjamin ve Gregorius da bu okula katıldılar, 1803 yılında Kolej inşa edildi. En yeni öğretmen Theophilus'tur: o iki yıl Paris'de ve üç yıl da Pisa'da eğitim aldı. Üç yıl süren Matematik ve Felsefe Kuramı derslerinin olması, Theophilus'un projesidir. Onun bu ilk üç yıllık dersler henüz tamamlıyor.

sayfa: 187
Yunanistan'daki eğitimin bilimsel bölümü açıkça daha emekleme döneminde. İngiliz Eğitim Sisteminin bir özelliğine sahipler. Şaşkınlığımı dile getirmeliyim, burada 200* öğrenciye karşılık çok az öğretmen var, daha büyük öğrenciler küçükleri eğitiyor ve bunlardan bazıları çok uzak bölgelerden geliyorlar, böylece onların giderlerini üstlenenlere yönelik daha tutumlu olunuyor. Onların küçük odalarının içine baktığımda bunun böyle olduğunu gördüm. Donanımını Yunanistan'da oluşturmuş kaç öğretmen olduğunu sordum. Çeşitli kasaba ve adalarda bulunan yaklaşık oniki okul saydılar. Bunlar küçük, ama umut verici bir işarettir. Bir tanesi Karadeniz sahillerinin güneyindedir. Kolej'de tatil 15 Haziran-31 Ağustos arasındadır. Bir ay sonra gelseydim, çok az ya da hiçbir şey göremeyecektim. Akşamları, disiplin Kolej kapısını kilitleyerek korunur.

Cumartesi, 23 Mayıs, 1818 – Bu sabah Gregorius'un, Kilise Tarihini anlattığı derse katıldım. Büyük bir zevkle izledim, bu derece faydalı konferansa gösterilen ilgi ve ondan yararlanılmasından büyük bir zevk duydum ve çok etkilenerek duygularımı tutamadım. İlk yüzyılın sonuna kadar anlattı. Vahiy Kitabı'na sözü getirdi, Patmos'da gördüğü Mağaradan bahsetti, gelenekleri anlatırken St. John'un Apocalyptic Vision'unu izleyebildim. ....(incil'den aktarım)... 

---
* Sadece dört öğretmen var; ve Müzik öğretmeni Kilise ilahileri öğretiyor.

sayfa: 188
Bu sunumu ile yaptığı hizmetlerden yola çıkarak, Gregorius'un ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum. Bundan sonra, Theophilus'un matematik dersine katıldım. Otuz kadar dinleyeni vardı: bunlardan onbeşi dikkatli ve zeki görünüyordu, bunlardan biri de yaşlı bir adamdı.

Sonuç olarak, öğretmen ile alışılmış türden uzun bir sohbet ettik. Athos Dağı “Aγιον Ορος” ve rahip topluluğu üzerine konuştuk. Onların burada okulu yok. Sadece dün Kolej'de okumak için, on üç gün süren uzun bir yolculuktan sonra, iki genç adam gelmişti. Onları görmeyi merak ediyordum. Bunlar, Kilise Disiplininin ciddiyetiyle eğitim almışlar, ona uygun davranış ve tavır sergilediler. Mütevazı bir tavırla, mütevazı bir mesafede bir yere oturdular. Athos Dağı'ndaki yaşamlarına dair sorduğum sorulara cevaplar verdiler. Altı bin kadar ödeme yaptıkları halde, “dinlerinden” dolayı bunun yarısı kadar da Türklere haraç vermiş olabilirler. 

(Orijinal metinde Jowet bu paragraftan sonra Athos Dağı keşişlerinin statülerini ve yaşam biçimlerini anlatıyor ancak bu kitaba alınmamış, Orijinal kitap s.64)

sayfa: 189
Ayvalık'ın eteklerinde, bir Moriotes Cemaati vardır; ki onlar, Rusya'nın Mora'da neden olduğu olaylar nedeniyle uğradıkları talihsizlikler nedeniyle yaklaşık kırk yıldan beri burada yaşamışlardır. Onlar diğerlerinden ayrı yaşamayı tercih ederler ve elbiseleriyle farklılıklarını korurlar.

(Orijinal metinde Jowet bu paragraftan sonra hastaneleri, Ayvalık adının kökenini, kasaba yönetimini ve matbaanın kurulması sürecinde Paris'e gönderilenleri: (“...geçen Eylül ayında” 1822) anlatıyor Orijinal kitap s.65)

Kolej, Kütüphane, Matbaa ve bu tür şeylerin maliyetleri, Ayvalık halkı tarafından cömertçe desteklenmektedir. Yunan halkının milli ruhu büyük bir övgüyü hak ediyor.+

1820 yılında öğrenci sayısı 300 oldu ki onların üçte birinden daha fazlası Ayvalık sakini değildi. Yaklaşık yetmiş Vaiz vardı, bu durum Yunan rahiplerin genel olarak son derece cahil olduğu düşünülürse çok hayırlı bir sayı idi. Kütüphane, Haivalioneis ve sadece bin cilt kitabın bulunduğu yeni ikincisini kapsardı.

Ayvalık şimdi sadece bir hüzünlü küldür. Koleji, hastanesi, şapelleri, savaş yıkımı tarafından süpürülmüştür. Son başarıları karşısında cesaret kazanan Rumlar, Haziran 1821'de, Asya kıtasına karşı birkaç sefer düzenlemeyi tasarladı. Ayvalık Rumları'nın bazıları tarafından Türkler'in kasabayı tehdit ettiği bilgisi verilmesi üzerine, İzmir'e doğru ilerlediler.

---
+ Christian Researches," &c. B> the Kev.Will. Jowelt, M.A. 1822. pp. 60 66.  

sayfa: 190
Kasaba halkı, sokaklarında Türkleri görmeye alışkın değildi fakat isyancıların ana grubunun darbeye karşı koymaları veya eğer ayaklanmaya kalkışılacak ise yurttaşları kontrol altında tutmak için Bursa Paşa'sı bazı askeri birlikleri gönderilmesi gerektiğini düşündü. Kasaba sakinleri, niyetlerini öğrenmek ve daha fazla kayıp olmaması için teslim oldular. Cemaatler içlerinde toplandılar ve the kiaya-ley veya Paşa'nın asteğmeni, Haziran'ın 13'ünde, 600 adamlık birliği ile kasabaya girdiğinden itibaren halk ile askerleri arasında başlayan çatışmanın hararetinden, huzursuzluğu kavradı. Belediye meclisi subayın, askerlerine ordugâhı kasaba dışında kurmalarını emretmesini tavsiye etti: buna ilk olarak karşı koydu fakat daha büyük felaketleri önlemek için çok geçmeden bu önlemi kabul etmek zorunda kaldı. Rumların kanına susamış askerleri, onların birkaçını sokaklarda vurmaya cesaret etti ve insanlar tarafından bozguna uğratıldı. Kiaya hemen takviye kuvvet istemek için haberci gönderdi ve ertesi gün, gün ağrırken yaklaşık 3.000 adam, Ayvalık'ın ana mahallelerini ele geçirdi. Bu kez onların lideri, yapılanlara karşın daha fazla ılımlılık göstererek, onların yerleşmiş geleneklerine uygun olarak sulh hakimliği talep etti. Ayvalık, ticaret ve sanayi ile zenginleşmiştir, zamanında onun sakinleri Anadolu'nun en zengin çok sayıda şehirlerden biriydi ancak artık sorunlar başlamıştı. Her gün, binlerce aile körfezin girişindeki Mosconissi küçük adasına sığınıyordu: kalanlar ve daha düşük tabakalar dayatılan haraç ödemelerini reddediyorlardı.

sayfa: 191
Daha da fazla artarak göç devam ediyordu; aşamalar halinde 35.000 kişiyi aşan nüfusun yarısı [burada]  kalmıştır.

Rumların karşıya geçmek için kafileler kurduğu öğrenilince; Mosconissi'ye doğru hemen yelken açtılar ve yetmiş yelkenli, 13 Haziran sabahı, o adaya ulaştı. Mosconissi'nin tüm sakinleri oraya sığınan aileleriyle birlikte, tüm mal ve eşyalarıyla gemilere bindi. Bu filonun Ayvalık'a gelmesi, uzun süre sonra ve ancak çatışmaların daha şiddetlendiğinde gerçekleşti. Avrupalı görevliler, 15'i sabahı şehri terk ettiler ve Türk garnizonu bu telaşlı kaçışı engellemek için hiçbir girişimde bulunmadı. O gün, kasabada, sadece birkaç bin Rum kaldı; bu süre boyunca üç yelkenli gemilerin [barks] tümü insan ve malların taşınmasında kullanıldı. Bir önceki gece, Türk komutan daha da takviye almıştı ama o, adamlarıyla, savunmada kaldı. Avrupa bayrakları hala ilgili konsolosların evlerinde sallanırken, kaçmak için başarılı olamayan talihsiz insanların umutsuz haykırışları kasabadan yankılanıyordu. Sabah saat dokuzda, içinde silahlı ve karaya çıkmak için taşınan askerler olan çok sayıda Rum gemisi kanalda göründü.  

sayfa: 192
Türkler, onların inişini engellemek için iskeleye bitişik evlerde pusuya yattı. İki tarafın da eşit öfkesiyle çatışma başladı. Ağır silahların koruması altında, iskeleye yaklaştılar ve büyük katliamdan sonra Türkler tarafından sürülen üç ya da dört bin adam karaya çıktılar ancak, şehrin ortasında doğru, küçük bir ilerlemeden sonra durduruldular. Eşit öfke ve eşit cesarete sahip olan her iki taraf arasında, gün boyunca sayısız mevzide göğüs göğüse çok sıcak bir çarpışma oldu. Bu Müslüman hattı ve çevresinde Rumlar tahrip edildi ve o zaman Türkler tüm noktaları ele geçirdi, kasabada yirmiden fazla yerde geri çekilindi ve ateşe verildi. Bu genel eylemin tümü yaklaşık iki saat sürdü.

Rum denizcileri, bu şehrin ustalarıydı, evlerin aralarına dağıldılar ve ellerinden geldiğince gizlendiler. Bu çatışmalar sırasında [Ayvalık] sakinlerin [in] hiç biri yaralanmadı, şiddetli bir rüzgarın güçlendirdiği yangınlardan sonra her şey yok oldu. İngilizlere, Fransızlara ve Ruslara ait üç Avrupa konsolosunun evi akşama doğru bu yangından etkilendi. Bir önceki gece Türk komutan, yeni gelen takviyelerden sonra, birlikleriyle daha da ileriye gitmişti. Tüm gün boyunca, ulusal renkleriyle diğer evlerden ayrılan bu evlere kimse müdahale etmedi ve [onlar da] alevler içinde kayboldu. Fransız konsolosunun evinin yakınlarında mevzilenen Türkler, çok büyük bir öfkeyle savaştılar. Rumlar terk ederlerken, değerli eşya ve arşivleri içeren [belgeleri], demir sandıklar içinde yanlarında götürdüler.

Bu gelişmelerden sonra, kalan Rumların güvenlikleri sağlandı. Çatışmalar sırasında Türklerin açtığı ateşten çok az kişi öldü; ancak yüzlercesi [kaçarken] ve çatışmaların neden olduğu karmaşa ve dehşet nedeniyle boğuldu, bazıları da içinde kaldıkları yangının alevlerine kurbanı gitti.

sayfa: 193
Bu acılı nüfusun tamamına [yakını] , aynı gece adalar için yelken açan gemilere alındı. Bütün Ayvalık şehri küle döndü. [Geride] sadece temelleri kalmış bir kaç müstakil ev duruyordu. Böylece iki ya da üç gün içinde, son zamanlarında 35.000 insanın yaşadığı büyük bir şehir yerle bir edildi.

Şiddetli yağmurun altında [kaçış için] filoların yelken açtığı geceden sonra başka şeyler de yaşandı. Türkler, beş yüzden fazla insanı kaybettikten sonra, acı içinde kaçan Rumlara ait kalan her şeyi yağmalamak amacıyla, yeni askerlerle ertesi sabah geri döndü. Ancak, gece boyunca, Müslümanlarla çatışmak üzere birkaç gemi dolusu isyancı gelmişti. Bu tür eylemde, Rumların neredeyse 150'sinin öldüğü 1.500'den fazla adamın da yaralandığı tahmin edilebilir. [Türkler şehrin] geri kalanını köle olarak sattılar. İzmir'de halka açık pazarlarda, özellikle de kadınlar ve çocukların çok düşük fiyatlarla satıldığını M. Raffenel gördü. Hayırsever Avrupalılar, bu zavallıların bir bölümünü satın aldı ve onlara özgürlüklerini [geri] verdi. Bu olaylardan itibaren, Ayvalık'ın ekili arazileri, bölge halkına zenginlik kaynağı olan zeytin tarlaları terk edildi ve bölge sakinleri, yoksulluk ve ıstırap içinde yabancı diyarlara sürgüne yollandı. Bu talihsiz kentte yaşananlar, korkunç bir anı olarak Rum halkının uzak nesillerinde de kalacaktır. Ayvalık'ın tarihi budur. Yunanistan bölümünde [görüleceği gibi], felaketler felaketleri izleyecek, isyan sahneleri daha korkutucu olarak [okunacaktır]. Sakız hikayesi dehşet doludur. Ayrıca Asya adaları ayrı başlık altına alınmalıdır. Şimdi İzmir'e dönüş için adımlarımızı güneye çeviriyoruz.









18 Nisan 2019 Perşembe

William Jowett'ın Ayvalık'taki 4 Günü...


William JOWETT'ın, 1815-1820 yılları arasındaki
faaliyetlerini anlattığı "
Christian researches in
the Mediterranean
" adlı eserin kapak sayfası.

JOWETT'ın tuttuğu günlükler ilk olarak rahip James CONNOR tarafından çıkartılan derginin eki olarak, 1820 yılında yazı dizisi olarak yayımlanmış ardından, 1822 yılında Kilise Misyonerleri Cemiyeti tarafından "Christian researches in the Mediterranean from MDCCCXV to MDCCCXX in Furtherance of the Objects of the Church Missionary Society" adıyla geliştirilerek tekrar basılmıştır.

Kitabın 58-68 sayfaları Ayvalık üzerinedir. Bu bölümde JOWETT, 20 Mayıs 1818 - 23 Mayıs 1818 tarihleri arasında, Ayvalık'ta geçirdiği 4 gün boyunca kurduğu ilişkileri ve gezdiği mekanları detaylı şekilde anlatmıştır.

Bu belge ayrıca, araştırmacılara Protestan misyonerliğinin, XIX. yüzyılda Anadolu'daki faaliyetleri konusunda da önemli bilgiler vermekte. 

Bu dört güne dair çeviriye geçmeden önce, rahip William JOWETT ve misyonu hakkında özet bilgiler vermeliyiz:

JOWETT'ın HAYATı ve MİSYONU
William Jowett, 1787 yılında, Londra'nın eski yerleşim yerlerinden olan Newington'da doğdu. Babası John Jowett, dericilikle uğraşan bir tüccardı ve aynı zamanda Kilise Misyonerleri Cemiyeti'nin ilk üyelerindendi. İlk eğitimini Peder Henry Jowett'tan aldı ve 1806'da Cambridge St. John Koleji'ne başladı. 1810 yılında lisans eğitimini tamamladı ve 1813 yılında master derecesi ile mezun oldu. 1816 yılına kadar St. John Koleji'nin akademik kadrosunda yer aldı. 1813 yılında Kilise Misyonerleri Derneği'ne katıldı ve misyonun yurtdışı görevine giden ilk Anglikan oldu. 1815-1820 yılları arasında Akdeniz bölgesinde çalıştı. 1816 yılında Malta'da The Christian Observer adında bir gazete kurdu, aynı yıllarda The Baptist Magazine dergisinde de Misyon adına muhabirlik yaptı. Akdeniz'deki ilk beş yılı daha çok Malta'da geçse de, bir süre Korfu adasında ve iki defa da Mısır'da bulundu. 1815'te, Norfolk'lu John Whiting'in kızı Martha ile evlendi ve çiftin yedi çocuğu oldu. Martha, kocasıyla birlikte misyoner olarak görev yaptı ve 24 Haziran 1829'da öldü.

Jowett, 1818'de İzmir üzerinden Ayvalık'a geldi ve burada 4 gün geçirdi. Bu dört gün hakkında tuttuğu notlar üzerinden Ayvalık hakkında çok detaylı bilgilere sahibiz. Özellikle Ayvalık Akademisi'nin 1821 öncesi dönemine dair verdiği bilgiler oldukça önemlidir.

Malta'dan sonra 1820 yılında İngiltere'ye döndü. Üç yıl sonra, 1823-1824 yılları arasında Suriye ve Filistin misyonlarında çalıştı, Kudüs'ü de ziyaret etti. Jowett, 20 Şubat 1855'de Kuzey Londra, Clapham'da öldü.

KİTAP HAKKINDA BİBLİYOGRAFİK BİLGİ (APA):
1.basım:
Jowett, W., Connor, R. James. (1822). Christian researches in the Mediterranean, from MDCCCXV to MDCCCXX, in furtherance of the objects of the Church Missionary Society. Londra: R. Watts Matbaası, yayına hazırlayan: Dernek adına L. B. Seeley, ve J. Hatchard.
[viii, 454 s. : rnkl. hrt. ; 22 cm. ; deri ciltli ; dili: İngilizce ; isbn: -]

2.basım:
Jowett, W., Connor, R. James. (1822). Christian researches in the Mediterranean, from MDCCCXV to MDCCCXX, in furtherance of the objects of the Church Missionary Society. Londra: R. Watts Matbaası, yayına hazırlayan: Dernek adına L. B. Seeley, ve J. Hatchard.
[viii, 454 s. : rnkl. hrt. ; 22 cm. ; deri ciltli ; dili: İngilizce ; isbn: -]

3.basım:
Jowett, W. (1824). Christian researches in the Mediterranean, from MDCCCXV to MDCCCXX: In furtherance of the objects of the Church Missionary Society. With an appendix, containing the journal of the Rev. James Connor, chiefly in Syria and Palestine. Londra: L. B. Seeley and Son..
[viii, 454 s. : s.b. hrt. ; 22 cm. ; deri ciltli ; dili: İngilizce ; isbn: -]

sonraki basımlar:
Jowett, W. (2010). Christian researches in the Mediterranean from 1815 to 1820: In furtherance of the objects of the church Missionary Society (Yeniden Basım). Memphis,Tennessee : General Books LLC.
[226 s. ; 23 cm. ; kuşe kapak dili: İngilizce ; isbn: 978-1-154-66267-2]

Jowett, W. (2018). Christian researches in the Mediterranean from 1815 to 1820: In furtherance of the objects of the church Missionary Society (Yeniden Basım). ?? : HardPress.
[507 s. : 5090 Kb ; sayısal yayın ; dili: İngilizce ; isbn: -]

Jowett, W. (2019). Christian Researches in the Mediterranean, from MDCCCXV to MDCCCXX, in Furtherance of the Objects of the Church Missionary Society. Londra: Forgottan Books.
[532 s. : 23 cm. ; karton kapak ; dili: İngilizce ; isbn: 978-0-483-47935-7]

ÇEVİRİSİ
Kilise Misyonerleri Cemiyeti'nin Amaçları Doğrultusunda
1815'den 1820'ye KADAR AKDENİZ'de HIRİSTİYANLIK ARAŞTIRMALARI 
Muhterem William Jowett 
Cemaat Temsilcilerinden ve Cambridge St. John Koleji Eski Akademisyenlerinden  

AYVALIK'ta RUMLAR
Yazar 1818 yılında İzmir'de iken, bugünkü sorunların yaşanmadığı günlerde, Ayvalık ve Sakız'da bulunan Yunan Kolejlerinin en önemlilerinden ikisini ziyaret etti. Aşağıdaki alıntılar, onun gezi günlüğündeki önemli konulardan yaptığımız okumalardır: 

19 Mayıs 1818, salı 
İki Rum gemicinin de bulunduğu bir kayığın içinde, gece yarısı İzmir'den ayrıldık, bu sabah, İzmir Körfezi'nde bir hayli yol almıştık. 

Son derece boğucu bir günün ardından, gün batımına doğru, kayıkçılar sahile yanaştılar. Sarı katır tırnakları ve mersin bitkisi ile çevrelenmiş bir alandaki su kaynağına kadar adamlardan birine eşlik ettim. Yolumuz üzerinde bir tarla bulunuyordu ve içinde yürürken bir miktar buğday başağı koparttım. Sebze ve meyve toplamayı unutmuş olsam da bununla ne hoş ekmek yapılır. 

Kayığımıza döndüğümüzde İncil'den bir bölüm okumayı önerdim. Adamlar memnun oldular. John İncili 1-14 arasını okudum ve açıkladım. ... (İncil'deki bölümü okuyor ve açıklıyor.) ... 

Güneş artık gruba dönüyordu ve mükemmel bir dolunay sağ tarafımızdaki tepeler üzerinden yükseliyordu – rüzgar neredeyse sakindi -  bitkilerin kokuları havaya yayılıyordu, kürek sesleri dışında kulağa tek bir ses gelmiyordu ve [deniz] fosfor, kıvılcım gibi parıldıyordu. Kanımca; deniz üzerinde böyle büyüleyici bir akşamı, hayatım boyunca geçirmedim. Sahnenin mükemmel çekiciliği ve güzelliği, sakinleşmek için çok uygun; Kutsal Geçit'i henüz okumuştuk; ve bir mütevazı çaba ile yaradılış mucizesini, Yunanca vaaz edişim – zihnimi sakinleştirmiş ve kutsal duygularımı yükseltmişti. 

Saat dokuza doğru,  küçük bir mağara önünde demirledik ve on ikiye kadar uyudum. 

20 Mayıs 1818, çarşamba 
Gece yarısından sonra uyandık. Rehberimiz kuzeye doğru baktı ve Sanderti Körfezi'ni geçmenin şu an için güvenli olmadığını söyledi: gökyüzü kızgın ve rüzgar sert esiyor. Bir süre sonra saat birde tekrar yola çıktık. Saat dokuz olmuştu, ben de Act. Viii 36-40 arasını okuyup açıkladım. ... (İncil'deki bölümü okuyor ve açıklıyor.) ... Saat onda, Midilli'nin kuzey doğusuna vardık. Saat birde, kentin yaklaşık iki mil güneyinde indik ve ben biraz şarap ve marul aldım. Ayvalık, akşam olduğunda, dingin bir sakinlik içinde karşımızda duruyordu. Matt. viii. 1 — 13 arasını okudum, fakat adamlar çok yorgun olduklarından önemsemediler. Saat onda demirledik ve beşe kadar uyuduk. Saat yediye doğru Ayvalık'a varmıştık. 

Ayvalık Limanı çok sığdır. Gemiler sekiz milden daha fazla yaklaşamazlar ve ancak bu mesafeden tekneler vasıtasıyla yükleme ve boşaltma yapmak zorundadırlar. Girişi çok dardır, aynı anda sadece bir gemi geçebilir: burası kent merkezine yaklaşık üç mil uzaklıktadır. 

21 Mayıs 1818, perşembe 
Önce Konsolos yardımcısına gittim. Bir saat kadar dinlendikten sonra, Okula kadar bana eşlik etti. Okul müdürü Gregorius'un odasına girdik. Ben, İzmir Piskoposunun verdiği mektubu sundum ki o; çok uzun birisiydi. Bitirdiğinde elini hafifçe göğsüne getirerek “Hoşgeldiniz! Sizi gördüğüme memnun oldum” dedi. Tütün, şekerleme ve kahve ikramında bulundu, ben de isteklerimin yerine getirilmesi için zamanımın müsait olduğunu söyledim. Hep birlikte müdür yardımcısı Theophilus'un odasına gittik, burada da aynı nezaketle kahve ve şekerleme ikram edildi. Daha sonra bana, tüm Yunan klasiklerinin de içinde olduğu 700-800 cilt kitabın bulunduğu Kütüphane'yi gösterdiler. Burada, birçok astronomi ve diğer doğa bilimleri aletleri de bulunmaktaydı. Yardımcı öğretmen de bize katıldı: adı  Eustratius idi. 

Yaklaşık 140 feet uzunluğunda ve 90 feet genişliğinde, büyükçe dikdörtgen bir yapı olan Kolej'in çevresini dolaştım. Binanın üç tarafı, uzak yerlerden gelen öğrencilerin kalabildiği küçük odalar ile çevrelenmişti. Şu anda, yüz kadar kasabadan ve sanırım yüz kadar da başka bölgelerden gelen öğrenci bulunmakta. 72 tane de oda bulunmakta. Burada kalan öğrenciler barınmak ve derslere katılmak için ödeme yapmaz, kitap, gıda ve kıyafet için para öderler. Bina iki katlı: üst katta konferansların verildiği geniş bir dairesel oda ve Yardımcı öğretmen ile asistanlar için de büyük bir dikdörtgen oda bulunmakta. Binanın ortasında, bakımlı bir bahçe ile iki veya üç yetişkin badem ağacı olan bir dikdörtgen avlu bulunmakta. Kolejin bir duvarını ise deniz yalıyor.

22 Mayıs 1818, cuma
Bu sabah derse katılmak üzere Koleje geldim. Gregorius'un çevresinde yaklaşık elli kadar öğrenci oturuyordu ve o bilimsel açıdan Yunan grameri dersini veriyordu. Ders anlatımı sonrasında, sınıfındaki yabancı öğrencilere kısa övgüler söylediğini duymak beni çok şaşırttı. Onun öğrencilerine, övgünün ve teşvikin her ikisinin de ne kadar gerektiğini göstermesi, eski zamanlarda olduğu gibi böyle uzak yerlerden gelen öğrenciler tarafından da görülmesi, aralarındaki bir durumdu - şimdi, mutsuz, çürüme içine çoktan düşmüş, başlangıcı canlandırmak için olsa gerek. Ben mahcubiyet duymaksızın düşüncelere dalmış iken, Gregorius, herhangi bir cevap beklemeksizin nazik konuşmasını sonuca bağladığında, gösterilebilecek saygının en iyi ifadesi olarak sessizce dinleniyordu – o bunun üzerine sessizce ayrıldı. 

Bir sonraki ders Theophilus'un du. Yaklaşık otuz kişilik mevcut vardı ve onun Newton'un onbirinci bölümünü anlatması benim için sürpriz oldu. Dersini dinleyenlerin tümü onu anlayamadı. O büyük bir kara tahta üzerinde, çok bilinen astronomik gezegenleri tebeşirle işaretleyerek seçti. Bunu yaparken, araya yerleştirdiği sorularını soran uygulamasını sevdim. 

Bundan sonraki ders için [dersi verecek] öğretmen ile uzun süre oturduk, planlarını yaptı ve onlara benden bahsetti. Yunanistan'da eğitim vermek söylentisi şudur: Yaklaşık yüz yıl kadar önce, Meletius'den itibaren (Yunan Coğrafyası'nın yazarı değildir) Yannina'da öğretilirdi. Elli yıl kadar önce, ünlü öğretmen  Methodius idi ve daha çok Yannina'da – aslında Yunanistan'ın tümünde olmasa da diğer yerlerde de, yeniden diriliş dönemi hakkında genel hatları ile konuşuluyordu. 

Daha sonraki zamanlarda, öğrenim Yannina'da çok fazla gelişmedi. Aslında hala okullar vardır. Bunlardan birisi de Psalida'daki yerdir ve eski itibarı sağlamaya çalışmaktaydı. Bir Yunan Beyefendisi bana, onun öğrencilerinin Psalida'yı nasıl değiştirdiklerini anlattı. İki ya da üç genç çocuğa dikkat çekti: “Bugün” dedi, “para var – yarın buna sahip olunup olunmayacağını bilmiyorum: ama onlar Homer okuyorlar. Her an çekişme ve bir anlaşmazlık olabilir.” Methodius'dan hemen sonra, Athos Modern Yunanca yazarları arasındaki en ünlüleriydi. 

Yaklaşık 1770'de, Patmos'lu Daniel sistematik dilbilgisi öğretilen tanınmış ünlü okulunu kurdu. Gregorius onun bir öğrencisi idi. Okul bunun üzerine eski ününe kavuştu; ama birkaç iyi eğitimcisini dışarı gönderdi. 

Bunun üzerine, Yunanistan'ın farklı bölgeleri arasında edebi türden küçük yazışmalar yapıldı. Gregorius Patmos'a geldiğinde, Ayvalık'tan geldiğini söyleyince ona, geldiği yerin nereye bağlı olduğu sordular böyle bir yerin varlığından habersizlerdi. O, Moschonesus'a yakın bir yer olduğunu söyledi. Strabon'a baş vurdular ve onun Coğrafya'sından – bugün de aynı adı taşıyan -  belirtilen bu adayı buldular ve böylece Ayvalık ile ilk defa tanışmış oldular. 

Bu Kolej, okul müdürleri bir süredir burada oldukları halde daha inşa edilmemişti. Urla'lı Eugenius, Meryem Ana Kilisesi yakınında bir okulda idi, bir süre sonra  Benjamin ve Gregorius da bu okula katıldılar, 1803 yılında Kolej inşa edildi. 

En yeni öğretmen Theophilus'tur: o iki yıl Paris'de ve üç yıl da Pisa'da eğitim aldı. Üç yıl süren Matematik ve Felsefe Kuramı derslerinin olması, Theophilus'un projesidir. Onun bu ilk üç yıllık dersleri henüz tamamlıyor. Rumlardaki eğitimin bilimsel bölümü açıkça daha emekleme döneminde. 

İngiliz eğitim sisteminin bir özelliğine sahipler. Şaşkınlığımı dile getirmeliyim, burada 200*  öğrenciye karşılık çok az öğretmen var, daha büyük öğrenciler küçükleri eğitiyor ve bunlardan bazıları çok uzak bölgelerden geliyorlar, böylece onların giderlerini üstlenenlere yönelik daha tutumlu olunuyor. Onların küçük odalarının içine baktığımda bunun böyle olduğunu gördüm.

Donanımını Yunanistan'da oluşturmuş kaç okul olduğunu sordum. Çeşitli kasaba ve adalarda bulunan yaklaşık oniki okul saydılar. Bunlar küçük, ama umut verici bir işarettir. Bir tanesi Karadeniz sahillerinin güneyindedir. Kolej'de tatil 15 Haziran-31 Ağustos arasındadır. Bir ay sonra gelseydim,  çok az ya da hiçbir şey göremeyecektim. Akşamları disiplin, Kolej kapısını kilitleyerek korunuyor.

* Sadece dört öğretmen var; ve müzik öğretmeni Kilise ilahileri öğretiyor. 

23 Mayıs 1818, cumartesi
Bu sabah Gregorius'un, Kilise Tarihini anlattığı derse katıldım. Büyük bir zevkle izledim, bu derece faydalı konferansa gösterilen ilgi ve ondan yararlanılmasından büyük bir zevk duydum ve çok etkilenerek duygularımı tutamadım. İlk yüzyılın sonuna kadar anlattı. Vahiy Kitabı'na sözü getirdi, Patmos'da gördüğü mağaradan bahsetti, gelenekleri anlatırken St. John'un Apocalyptic Vision'unu izleyebildim. ... (İncil'deki aktarım yapıyor.) ...  Bu sunumu ile yaptığı hizmetlerden yola çıkarak, Gregorius'un ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum. 

Bundan sonra, Theophilus'un matematik dersine katıldım. Otuz kadar dinleyeni vardı: bunlardan onbeşi dikkatli ve zeki görünüyordu onlardan biri de yaşlı bir adamdı. 

Sonuç olarak, öğretmen ile alışılmış türden uzun bir sohbet ettik. Athos Dağı “Aγιον Ορος” ve rahip topluluğu üzerine konuştuk. Onların burada okulu yok. Sadece dün Kolej'de okumak için, on üç gün süren uzun bir yolculuktan sonra, iki genç adam gelmişti. Onları görmeyi merak ediyordum. Bunlar, kilise disiplininin ciddiyetiyle eğitim almışlar, ona uygun davranış ve tavır sergilediler. Mütevazı bir tavırla, mütevazı bir mesafede bir yere oturdular. Athos Dağı'ndaki yaşamlarına dair sorduğum sorulara cevaplar verdiler. Altı bin kadar ödeme yaptıkları halde, “dinlerinden” dolayı bunun yarısı kadar da Türklere haraç vermiş olabilirler.

Athos Dağı'nda beş makam vardır. Bunlardan en katı olanı inzivaya çekilmiş olan “Hermit (ç.n. münzevi) -ερημιται-”lerdir. İkinci ağırlıklı grup ασκηται diye adlandırılan “Ascetic (ç.n. sofu)”lardır: onlar Hermitler kadar aşağılanmazlar. Üçüncü grup κοινοβιοι (ç.n. komün) olarak adlandırılır, onların her şeyleri ortaktır. Dördüncü grubun adı ιδιορνθμοι (ç.n. garip) tir, kendi zihin dünyalarında ve sözcüklerinde yaşarlar. Beşinciler κελλειωται olarak adlandırılır, onların kendilerine ait κελλειον “hücre” adı verilen konforlu bir odaları vardır. 

Athos Dağı'nda yirmi dört manastır vardır; bunlardan üçü yıkıntı durumundadır ve dördü de değişmemiş, görkemini korur haldedir. Bu dördü; Λαυρα (Lavra), Ιβηρον (Iberya), Βατοπαιδι (Vatopedi) ve του Παντοκρατορος (Pantokratoros) dur. 

Bir süre Athos Dağı'nda yaşayan ve bir ιδιορυθμος (ç.n. garip) olan Gregorius, Konstantinople* Patriğince sürüldü, yazlığı Laura'da ve kışlığı ise Iberon'dadır. Athos Dağı ile çok az ticaret yapılır: ne yazık ki, Türk Ağa İstanbul'a onları bildirdi ve hemen vergi toplamaya bir ajan gönderildi. Ayvalık'ın eteklerinde, bir Moriotes Cemaati vardır; ki onlar, Rusya'nın Mora'da neden olduğu olaylar nedeniyle uğradıkları talihsizlikler nedeniyle yaklaşık kırk yıldan beri burada yaşamaktadırlar. Onlar diğerlerinden ayrı yaşamayı tercih ederler ve elbiseleriyle farklılıklarını korurlar. 

* Ki o, 1821 Paskalyasından sonra İstanbul'a gitti.

Bunlar dışında deniz tarafında, iki hastaneleri vardır; bunlardan biri genel amaçlıdır: kurulalı ancak, üç hafta olmuştur ve düzgün bir dispanseri de vardır. Cüzzamlılar için olan diğer hastane üzerinde biraz durmalıyız: bir cüzzamlı tarafından kurulmuştur. Etkileri çok rahatsız edici olan fil hastalığı nadir görülmeyen bir durumdur: bacakları ve parmakları sürekli zayıflayan ve sıkı sıkıya sarılmış yoksul erkekler ve kadınlar gördüm. Naaman'ın durumunu anımsadım ve ondan daha çok, Rabbin Ruhu onları iyileştirmek için mevcut iken o, böyle aciz halk yığınlarınca çevriliydi. Her bir hastanede çok küçük bir Şapel vardır ve bir rahip bulunmaktadır. 

Bir meyve bahçesinin içinden geçerken, bir tek ayva ağacı buldum. Daha önce bu söylendi, kasaba inşa edilmeden önce (bu yaklaşık 200 yıl önce) burada yabani olarak yetişen bol miktarda vardı ve – Ayvalık ve Kidonya anlamındaki adı bu verdi: Türkçe ve Yunanca aynı manadaki, Ayva Kasabası. 

Ayvalık, Türk vali'den satın aldıkları özgürlükle yaşıyor. Buna duyulan ihtiyaçta bu nedenle ortaya çıktı: Yunanlılar kendi aralarındaki anlaşmazlıkları çözümlemek için çaba harcadılar ancak isteyen davacı Türk kadı'ya da her zaman başvurabilirdi. Şayet bir Türk valisi olsaydı, onların yurt dışına seyahat etmelerine engel olacaktı: onlar bu nedenle vali'ye formalite icabı bir ödeme yaptılar. Burada on civarında Türk bulunuyor – sembolik bir muhafız. Cami yoktur. Nüfusu 25.000 olabilir. 

Rumların toplumsal yapısı şu nitelikleri taşımaktadır: şehir üç bölgeye ayrılmıştır, üç ephor ve üç senatör vardır, bu altıya başka altı kişi daha eklenir ve onikiler denilen yapı ortaya çıkar ve kendi aralarında yaptıkları özgür seçim sonucu en çok oy alan bunlardan üçü  yönetici olur. Bu hesabı uzun süre sordum ama sonunda anladım. Bu, Blackst biri olarak o kadar dolu ve net değil: ancak Türkiye'nin bir bölgesidir [burası] ve hukuk teorisi uygulaması üzerinde de az bir etkisi vardır. Tek bir bireyin davranışları buradaki güç dengesini bozabilir: yaklaşık otuz yıl önce olduğu gibi, aralarında neredeyse bir monarşi vardı, ve o zaman, bir arkadaşım (ona inanamıyorum), daha az entrika ve kavga olduğu halde daha iyi şeylerin yitip gittiğini anlattı. Burada hiçbir Yahudi yoktur. Kısa sürede bir matbaa kurulması bekleniyor. Bir kişi bu amaç için Paris'e, geçen Eylül ayında, gönderildi. 

Kolej, kütüphane, matbaa ve bu tür şeylerin maliyetleri, Ayvalık halkı tarafından cömertçe desteklenmektedir. Rum halkının milli ruhu büyük bir övgüyü hak ediyor.*... (İncil'deki aktarım yapıyor.) ... 

Kaldığım evin giriş kapısı, tamamen bir depo olarak kullanılan birinci katta bulunmakta: zengin memleketin ürünü için büyük zeytinyağı fıçıları bulunmakta: yeni gelen birisinin ilk bakışıyla, merdivenin ilk basamağındaki kapıdan itibaren, yağ damlaları ile kirlenmiş olduğundan dolayı temiz bir zemin bulması mümkün değil. Yukarıdaki birinci kata ulaştık, mütevazı biçimde dizilmiş yüksek olmayan odalardan ibaret: burası onların günlük hayatları için, ailesi tarafından kullanılmaktadır. 

* Kolayca anlaşılabileceği gibi, bu keder ve korku ifadelerini yazar, Ayvalık'ta yayınlanan gazetelerdeki ifadelerden okudu. 

Tüm bunların giderleri çok olduğundan, (yaşam alanı) buranın üstündeki kattadır: nazik ev sahibim beni, konuğuna saygısını göstermek için güzel perdeler, küçük halılar, divan ve yastıklarla döşediği odada ağırladı: evlerinin üstünde olduğu ve aynı biçimde özenle döşenen bu mekanlarda, fakir Rumlar keyfince yaşıyorlar. Böylece Türklerin tehditlerinden daha az etkileniyor ve daha fazla refah içinde oluyorlar: Kolej profesörleri burada saygılarını sunmak için beni bekliyorlardı, nezaketlerini sundular ve pencere kenarına oturdular. Oda aşağıdan daha büyük ve daha yüksek: iki cumbada da pencereler var ve çıkma olduğundan binanın alt katından daha geniş, cumbalar da caddeye doğru çıkma yapıyor.

Böyle bir üst kat odasında – kuytu, geniş ve ferah – St. Paul, onun ayrılık söylevini vaaz etmeye davet ediyor. Divan ya da yükseltilmiş kanepe, kilim ya da yastıklar, iç mekanı çevreleyen pencereli cumbalar: ve belirttiğim sayıdaki topluluk, bazen divana oturmuş arkadaşların arkasına büyük minderler koyarak, misafirlerin divan üzerine ayaklarını koyarak oturmalarını sağlıyor. ... (İncil'deki aktarım yapıyor.) ... 

Ayvalık'tan ayrılmadan önce, Kolej hocaları ile akşam yemeği yedim; burada bana, Moskova'da basılan Yunanca İncil'i (Septuaginta) göndermek istediğim en başarılı öğrencilerinden yetmiş tanesinin adı yazılı listeyi verdiler. 

Yemek sırasındaki sohbetimiz ilginçti ve umarım gerçekten yararlı olmuştur. Benim için Gregorius'dan, İncil Topluluğunun hedeflerinden ikincisinin duymak sevindirici olmuştu. “Biliyoruz” dedi, “kehanet zamanından önce haber vermektir. Kurt kuzuyla yaşam sürdürmek ve leopar da çocuk ile yatmak zorunda olduğundan, millet milletin yükselmesine karşı durmayacak ve bir daha savaş  yapmayacaklar: Büyük Biritanya'da, Rusya'da ve Doğu Hint Adaları'nda başarıya ulaşmak için adalet vaat ediliyor. Biz, doğası gereği İncil'in evrensel yapısını biliyoruz. Bugünkü hocalarımızın yumuşak çabaları Türkçe Yeni Ahit için umut olabilir!” ( ç.n. İncil'inin ikinci bölümü, orijinali Yunancadır ve İsa ve onun ilk takipçilerinin hayatı ile öğretilerini içerir. Gregorius burada “Türkçe bir İncil'den” değil, bu coğrafyada yeniden hıristiyanlığın doğuşunu umut ediyor.)







6 Mayıs 2015 Çarşamba

"kıdemsiz muhacir" İLE BU ŞEHRİ ANLAMA KILAVUZU - II


mimar D.Psarros tarafından geliştirilen, 1750-1821 tarihleri arasındaki Ayvalık kentsel büyüme şeması (2004)
BU ŞEHRİN MORFOLOJİSİNİ ANLAMAK...
Neredeyse; Ayvalık şehir merkezinde şu an gördüğünüz, -kıyı çizgisi de dahil- her şey, bundan yaklaşık 200 yıl önce, 1821'de yok edildi. Bir başka değiş ile, bugün karşımızda duran neredeyse tüm yapılı çevre, 19. yüzyılın ikinci çeyreği başlarında yeniden inşa edildi.

Mora ihtilali ile başlayan ve kısa sürede etkisini tüm adalar ve Yund (Alibey/Cunda) Adası ile Ayvalık'ta da gösteren ayrılıkçı isyana karşı saray, çok şiddetli tepki verdi. Cevdet Paşa ile Şanizade tarihleri ve Zeki ARIKAN'ın değerli makalesinde derlediği bir dizi belge [1], isyanın gelişim ve sonuçlarını ayrıntılı olarak bize sunuyor.

Makalenin konusu, isyan sonrası kentin topyekun yok edilişi ve yeniden şekillenişi olduğu için ben hızla sonucu aktarmakla yetineceğim: "... Behram Paşa komutası altında bulunan delil, tüfenkçi, haytadan oluşan bir birliği hemen Ayvalık'a gönderdi. Bu çatışma sırasında ancak yüz kadar asker şehit olmuş, buna karşılık şehirde bulunan yirmbeşbin reayadan ikibini ölmüş, beşbin kadarı gemilere ulaşarak canlarını kurtarabilmiş, bir kısmı denizde boğulmuş ve üç bin reaya da tutsak alınmış ve "Ayvalık'da dahi imaretten nişan kalmayup cümlesi harab ve yebab olmuştur." [2] Bu olaylar büyük olasılıkla 14 Haziran 1821 (13 Ramazan 1236) günü, öğleden sonra başladı.

Şehrin "imha edilmesi" konusu üzerine, Yunan izbanditleriyle [3] gelen ayrılıkçı milislerin parmağı olduğu tezi çok işlenmektedir. Şüphesiz, bir savunma yöntemi olarak Yunan ayrılıkçılarının şehrin değişik noktalarında sabotajlar yapmış olmaları mümkündür, ancak; içlerinde Akademinin, okulların, evlerin ve kiliselerin de bulunduğu tüm şehrin yok edilmesini sadece onlara yüklemek doğru olmaz. Zira; 1821 mayıs (Şaban 1236) ayı ortalarında, II.Mahmut'un emriyle bölgeye çok sayıda asker sevk edilerek, Denizli voyvodası Tavaslı Osman Ağa'nın komutası altına verilmişti. Dolayısı ile, "Ayvalık'da dahi imaretten nişan kalmayup cümlesi harab ve yebab" olmasında: "... İzmir'de mevcut olan Aydın ve Saruhan Sancakları ahalisinden bin nefer ve Hüdaverdigar ve Karesi Sancaklarından Ayvalık'a karib olan kazaların bilcümle barp ve darp erbabı nefir-i âmm suretiyle ihzar ve irsal olunmak üzere mahsus evamir-i şerifem tastir ve tesrib kılınmış ve Eceabad tarafına memur esnay-ı rahda olan Karaman valisi ve Akşehir ve Aksaray Sancakları mutasarrıfı vezirim elhac Ebubekir Paşa iclalehu dahi yolu üzerinde olmak mülabesesiyle Ayvalık'ı urub geçmek üzere ferman-ı hümayunum-ı padişahanem gönderilmiş olmağla sen ki başbuğ-ı mümaileyhsin senin dahi memur olduğun Sisam Adası bunlardan ilerüce olduğuna mebni evvel be evvel şu Ayvalık ve Yund Adası'nı endahtıyla tazyik ve tahrib birle Sisam Ada'sına teveccüh ve azimet eylemek hususuna irade-i seniye-i hidivanem talikiyle ol babda hatt-ı humayunum-ı şevketmakrun-ı şahanem... sudur olmağla..." emrini yerine getirmek için şehre gelen çok sayıda Osmanlı asker ve haytasının rolü hiç küçümsenemez.

Kaldı ki; olaylardan dolayı şehirden kaçan Rum ahalinin geri dönüşleri ancak 18 Mayıs 1824 [4] (19 Ramazan 1239) tarihinde tamamlandığı düşünüldüğünde, şehir 3 yıl süresince "yağmalanmaya" müsait idi.

KISA BİR SÜRE,
19. yüzyıla GERİ DÖNMEK ÜZERE BUGÜNE GELELİM...

Şimdi okurdan ricam; Atatürk Bulvarı'ndan, denizi arkasına alarak Talat Paşa (Dereboyu) Caddesine dönmesi ve az ileriden Barbaros Caddesi (Πλατυς δρόμος = Pilati Sokak / Geniş Sokak, Safa Caddesi) yönünde sağa dönerek Macaron'a kadar yürümesidir.

Evet, bundan 200 yıl önce bu yolu adımlıyor olsaydınız, yol boyunca sıralanmış evlerin izin verdiği aralıklardan denize bakarak Zoodohou Pigis / Kato Panagia (Ζωοδόχου Πηγής / Κάτω Παναγιά, Bugün Hayrettin Paşa Mahallesi)'ya ulaşırdınız.

TEKRAR ESKİ GÜNLERE DÖNELİM...
1821 yılı haziran ayında yıkılan kentin enkazı gözünüzde canlandı mı bilemeyeceğim ama, bugün kimi yerlerde 200 metre ileriye taşınan kıyı çizgisi, işte o günlerin sonucudur.

Bu uzun bilgilendirmeden sonra, 19. yüzyılın Ayvalık şehir morfolojisini yeniden tasarlamaya çalışalım[5]. Bu yeniden tasarlama çalışmasında; Psarros şemasını (2004) esas almakla beraber, bugünkü mahalle sınırları ile cemaat merkezi olan dini yapının kullanıcı sayısına göre yaklaşık mahalle alanlarını bir arada kullanmaya çalıştım.

























1821 yılı itibariyle Ayvalık mahalle yapısı. Psarros 2004 çalışması üzerinden 2015 yılı mahalle sınırları ve bina durumları esas alınarak hazırlanmış kavramsal şema. (H.Kaan KÖKSAL, 2015)

---------------
DİPNOTLAR


1 Arıkan, Z., 1821 Ayvalık İsyanı, (TTK Belleten, Ankara 1988) sf. 571-601
[Ayvalık Dökümantasyonu Arşiv No. 00002, Arşiv Türü: pdf]

2 Arıkan, age sf. 592

3 Türkçe diline, iri yarı, güçlü kuvvetli anlamıyla giren izbandit; taka büyüklüğünde veya daha iri teknelerdir. Çok seri hareket eden bu tekneler; Mora ihtilali öncesine kadar başta tütün ve buğday olmak üzere, Anadolu ile Yunan toprakları arasında kaçakçılık yapan korsanlar tarafından kullanılırdı. Daha sonraları bir savaş aracı haline getirildiler. Burunlarında, haberleşmek veya kendilerini takip eden tekneleri uzaklaştırmak için küçük toplar bulunurdu. Hızlı hareket eden bu teknelerde kapsamlı silahlar olmazdı. Saldırı yapacakları zaman, bir izbanditin içine barut doldurup üstünü kuru otlarla örterek "ateş gemisi" haline getirirler ve sabotaj yapacakları yere kadar çekip, orada ateşlerlerdi.

4 Arıkan, age sf. 594

5 Ayvalık'ın morfolojisi üzerine, çoğu akademik tez olan son derece içerikli çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalardan en fazla bilinerek kullanılanı mimar Dimitrios Psarros'un, Ege’nin İki Yakası-I, Ayvalık Kent Tarihi Çalışmaları Konferansı'ndaki "Ayvalık/Kydonies’in Kentsel Tarihi" (2004) bildirisindeki çizimlerdir. Psarros 2010 yılında kansere yakalanarak vefat etti.



4 Mayıs 2015 Pazartesi

AYVALIK BASIMEVİ'nin KURULMASI ve GELİŞİMİ

Ayvalık Rum-Ortodoks toplumunun bir matbaaya ihtiyaç duyması ve kurup geliştirmesi, kentte süren aydınlanma hareketinin doğal bir sonucu olarak ele alınmalıdır. Ayvalık Akademisi'nin kurulması ve modern Yunan aydınlanma hareketini oluşturan öncü kadroların kente gelerek, eğitim kurumlarında ders vermeye başlamaları sonucunda, basılı yayına olan ihtiyaç da giderek arttı.

1816 (1817) yılında, Firmin Didot'nun Ayvalık'ı ziyaret etmesi ile Ayvalık matbaasının oluşumu süreci de başlamış oldu [1]. Ondan, birkaç Akademi öğrencisine matbaacılık öğretmesi istendi. Alınan olumlu yanıt üzerine de Konstantinos Tombras [2] ile Konstantinos Dimidis Paris'e gönderildi.

Yaklaşık iki yıl süren eğitimin sonunda Tombras; dizgicilik, hurufat dökümü, sayfa matrislerinin imalatı, kullanımı ve bakımı konularında yetkinleşirken Dimidis ise, baskı makineleri ve düzeneklerinin imalatı alanında bilgi edindi. Tombras ve Dimidis'in Paris'deki masraflarının büyük bölümünü, Tombras'ın babası karşıladı ama Ayvalık'lı Emmanuel Saltellis'den de para yardımı alındığını gösteren bazı mektuplar bulunmakta [3].

Tombras'ın 1818 yılında, kendisinin yaptığı Yunan harfli
hurufat takımı ile basarak Emmanuel Saltellis'e
yolladığı ilk mektup, Atina Ulusal Kütüphanesi, no.442,
(kaynak: www.ehw.gr/)
Tombras ve Dimidis'i kısa bir süre sonra Paris'de, Adamantios Korais [4] merkezinde gelişen ve Yunan milliyetçilerince oluşturulmuş diasporanın içine girdiler. İki yıl sonra Ayvalık'a döndüklerinde Tombras, matbaa için gerekli olan tüm ekipmanları da yanında getirdi. 1819 yılına gelindiğinde, Ayvalık'ta, Yunan harfleriyle matbaacılık yapılmaya artık başlanabilecekti. İşe başlama finansmanı için Akademiden Grigorios Saraphis, Chatzi Paraskevas Saltellis'i devreye sokarak, oğullarından 40.000 kuruşluk bir mali destek aldı [5].





Matbaa 1819 yılında Yetimlerin Aziz Meryem'i Kilisesi avlusundaki bir binada Tombras'ın yönetiminde açıldı. Bir süre sonra yeni binasına geçti ve Akademinin bir parçası haline geldi. 1821 Ayvalık isyanı ardından gelişen olaylar ve kentin yıkımına kadar da aynı binada hizmet verdi.

Matbaada ilk basılan eser, D.Kydonieus'un bir yazısıydı ve Ambrosius Didot'nun dizelerinden oluşan bir önsöz (methiye) eklenerek yayınlandı. Tombras'ın matbaası değişik konularda hazırlanmış toplam yedi kitap bastı. İlk basılan kitaplar, Saraphis'in iki ciltlik Yunanca Gramer'i [6] ve Jean-Nicolas Bouilly'nin “Conceils à ma fille” (Kızıma Öğütler) adlı eserinin Yunanca tercümesiydi [7].

Matbaa'daki makine buna çok yakın olmalıydı.
1830'larda Venedik'te kullanılan bir baskı makinesi.
 (kaynak:http://argolikivivliothiki.gr/)
Tombras geçen iki yıl boyunca, yeğenleri Anastasios Nikolaides ve Ioannis Tombras'a da matbaacılık sanatını öğretti. Bu süre boyunca son derece özenli bir çaba ile ortaya çıkartılan yedi kitap basıldı.

1821 Ayvalık isyanı ile başlayan olaylar sırasında Tombras, Nikolaides ile birlikte tüm makine ve aparatları parçalara ayırıp paketlediler. Amaçları, matbaayı Moschonisia (Alibey / Cunda Adası)'ya götürmek ve oradan da bölgede çok büyük etkinlikler gösteren Yunan deniz komutanı Andreas Miaoulis (Ανδρέας Μιαούλης) tarafından gönderilecek bir gemi ile kaçırmaktı.

Ancak Miaoulis'in gecikmesi sonucunda, çabaları karşılıksız kaldı ve makineler 3 Haziran 1821 tarihinde binayla birlikte yok edildi. Bir süre Moschonisia'da saklanan Tombras, yeğenleri ile birlikte oradan Psara adasına kaçtı.


------
DİPNOTLAR
1 Matbaacı bir aile olan Didot'ların üçüncü kuşağından olan Firmin Didot 14 Nisan 1764'de doğdu ve 24 Nisan 1836 tarihinde öldü. Babası François-Ambroise Didot'dur. Firman Didot, büyük olasılıkla Levant şirketinin sunduğu olanaklarla yaptığı bir Doğu Avrupa gezisi kapsamında Ayvalık'a da geldi. NOTES D'UN VOVAGE FAIT DANS LE LEVANT EN 1816 ET 1817 (Paris, 1821) adlı kitabında bu seyahati kapsamlı olarak anlatmıştır.

2 Konstantinos Tombras (Κωνσταντίνος Τόμπρας), 1800'lerin sonunda ya da 1900'lerin hemen başında Ayvalık'ta doğdu. Akademide okudu. Yunan aydınlanma hareketinin en önemli bileşeni olan matbaacılık konusunda büyük çabalar gösterdi. 

3 Tombras, Emmanuel Saltellis'e yolladığı bir mektubun giriş bölümünde: “Buradaki çalışmalarım hakkında bilgi istemişsiniz. Yaptığım baskılardan (işlerden) bir örnek yolluyorum size...” diye yazmakta ve yine aynı kaynağa göre Tombras'a yanıt olarak yolladığı mektubunda Saltellis: “... Bu mükemmelliklerinizden (işlerinizden) daha yüksek bir övgü bulamıyorum. Bu yaptıklarınız gösteriyor ki, Cydoniae'nın bilge öğretmenlerinden çok iyi ölçüde yararlanmışsınız. ...” diye övgüsünü yazmaktadır. Skiadas N., Α΄ Χρονικό της Ελληνικής Τυπογραφίας (Chronicle of Greek Typography), (Atina, 1976) sf.197

Yine bu tezi güçlendiren bir diğer kanıt ise, 1819'da açılan matbaanın finansmanı Saltellis ailesince karşılanmıştır. bkz. Ακαδημία Κυδωνιών/ AYVALIK AKADEMİSİ 

4 Adamantios Korais (Αδαμάντιος Κοραής), 27 Nisan 1748'de İzmir'de doğdu ve 6 Nisan 1833 tarihinde Paris'de öldü. Eski Yunan kültürünün canlandırılmasını savunarak, Yunan bağımsızlık mücadelesinin düşünsel temellerinin hazırlanmasında önemli bir rol oynadı.

5 Bu “40.000 kuruş” meselesi irdelenmesi gereken bir bilgi olduğu kanaatindeyim. Zira bir önceki blogumda yararlandığım Serap TOPRAK'ın tezinde, akademi binası olabilecek bir eğitim binasının “7.000 kuruşa” mal olduğu bilgisi vardı. O zaman bu 40.000 kuruş bilgisi oldukça yüksek bir kaynak anlamına gelmekte. O zaman, ya bu fonun içinden “örtülü olarak” okulun başka gereksinimleri karşılandı ya da bina yapımı dışında kalan harcamalar, matbaa makinesi yerel olanaklarla yapılamadığı için yurt dışından çok pahalıya satın alındı. Ayrıca iki harcama arasında 19 yıl olduğu düşünülürse, Osmanlı devletinde ciddi bir enflasyon yaşanmış da olabilir. Bu konuda derinlemesine bir araştırma yapamadığım için, okur bu 40.000 kuruşa “şüpheyle” yaklaşmalı. 

6 Ελληνική Γραμματική, orijinali Yunanistan Parlamentosu'nun Megaron Kütüphanesi'nde DYO 1820 LFA numara ile kayıtlıdır.

7 Συμβουλαί προς την θυγατέρα μου Yunanca kitap adıyla yayınlandı. Kitabın orijinali Yunanistan Parlamentosu, Megaron Kütüphanesi'nde DYO 1820 SYM numara ile kayıtlıdır.