28 Ağustos 2019 Çarşamba

XV. YÜZYILDAN İTİBAREN AYVALIK ve YAKIN ÇEVRESİNİN İSKÂNI - I

SULTAN MURAD KÜLLİYESİ ve MURAD-I SÂNÎ VAKFI ARAZİSİ
Osmanlı Devletinin altıncı padişahı olan Sultan Murad (1404-1451), 1424 yılında, şehrin kuzey-batısında, Bursa şehir surlarının hemen bitiminde, daha sonra kendi adıyla anılacak olan Simavlılar (Simaviler) mahallesinde [1] bir külliyenin inşa edilmesini istedi. Külliyenin ilk binası olan caminin Arapça yazılmış kitabesine göre (Resim.1), binanın inşaatına 1425 mayısında başlandı ve 1426 kasımında tamamlandı [2].

(Resim.1) Bursa Muradiye Cami girişindeki kitabe.
(kaynak: islamansiklopedisi.org.tr/muradiye-kulliyesi--bursa)

Külliye'de cami (Resim.2:1) dışında; medrese (Resim.2:2), imaret (Resim.2:3), hamam (Resim.2:4) ve çeşme bulunmaktaydı. Bugün cami karşısında bulunan çeşmenin aynı dönem yapısı olmadığını ileri süren yayınlarlar bulunmakla birlikte külliyeyi oluşturan tüm yapıların, 1426'da tamamlandığı düşünülebilir. Sultan Murat (Resim.2:5) ve Aleaddin (Resim.2:6) türbeleri ise oğlu II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet) zamanında, 1451 yılında bu yerleşkeye eklenmiş yapılardır.

(Resim.2) Bursa Muradiye Külliyesi vaziyet planı (ölçeksiz).
1. Muradiye Camii | 2. Muradiye Medresesi | 3. İmarethane | 4. Hamam
1451 yılında eklenenler: 5. Sultan Murad Türbesi | 6. Aleaddin Türbesi (bu türbede II. Murat'ın oğulları
Ahmed, Ali (Aleaddin) ve Orhan ile kızı Hatune'nin de kabirleri bulunmaktadır)
(kaynak: sehrinesesver.com geliştirme: Hayri Kaan KÖKSAL, 2019)

1426 yılının sonlarına doğru tamamlanan külliyede verilen değişik servisler için çok sayıda personele de ihtiyaç duyulmaktaydı. Bursa'da inşa edilmiş selâtîn imaretleri üzerine çalışan Prof. Dr. Mefail Hızlı, değişik kaynaklar üzerinden yaptığı araştırmalar sonrasında, Sultan Murad külliyesi hakkında farklı bilgilere ulaşmıştır [3]. Hızlı'nın, Mehmed Neşrî'nin Neşrî Tarihi (Kitâb-ı Cihannümâ)'sından yaptığı alıntıya göre, camide görev yapması için "... otuz hâfız ve on dört mühellil [4] tayin" edilmişti.

Hızlı, imaretin her gün iki öğün yemek çıkarttığını ve medrese öğrencileri de dahil olmak üzere günde 300 kişinin doyurulduğunu, Hoca Sadeddin Efendi'nin Tâcü’t-Tevârîh'inden yaptığı alıntılarla şöyle belirtiyor: "... camiin giriş yerinde çeşitli yemeklerin pişirilmesi için genişçe yapılan Murâdiye İmâreti’nde sabah ve akşam gün kararırken herkese yemek verildiğini ve açların doyurulduğunu ve özellikle “her gün üç yüzden ziyâde tâlib-i ‘ilm ol me’kelde def‘-i gâile-i cû‘ edüp du‘â vü senâ ile” teşekkürü eksik etmediklerini bildirmektedir". (Hızlı, 2015, s.59)

Külliyedeki binaların, zaman içinde ihtiyaç duyduğu bakım ve onarım giderleri de vardı. Bunlara dair bilgileri yine Hızlı'nın çalışmasından öğrenmekteyiz. Örneğin: 1623’de “merhûm-i müşârunileyhin ‘imâret-i ‘âmireleri kurbünde vâki‘ odun anbârının ba‘zı mevâzı‘ı yıkılup ve ıstablının ve ‘imâret kapusı kurbünde olan sofanın ve câmi‘-i şerîfin taraf-ı garbîsinde olan misâfirhâne sofası harâb” olmuş ve tamiri için bilirkişi istenmiş, yapılan tespit üzerine "onarımın ancak 10.130 akçe ile mümkün olabileceği" anlaşılmıştı (Hızlı, 2015, s.59). 1628’de, "imaret anbarının kapısı ve kiler duvarı" tamiratı için 18.545 akçeye ihtiyaç olduğu belirlenmiştir. 1717 yılında ise, “habbâzîn sofası ve fırını”nın tamirine 21.804 akçe harcanmıştı (Hızlı, 2015, s.60).

Yukarıda andığımız makalede, konuya dair daha pek çok bilgi mevcuttur. Bu giderler, II. Murad'ın haslarının bir bölümünü vakfetmesi ile 14 Temmuz 1430 (22 Şevval 833) tarihinde kurulan "Sultan Murad bin Mehmed Han bin Sultan Bayezid Han Vakfı" tarafından karşılanmıştır.

VAKFIN KURULUŞU ve VAKFEDİLEN ARAZİLER
Vakıf; Sultan Murad bin Mehmed Han bin Sultan Bayezid Han adına 14 Temmuz 1430 tarihinde düzenlenen bir vakfiyenin, Vezir Koca Mehmed Paşa bin Hızır Danişmend'in onayı ile kurulmuştur [5]. II. Murad kurduğu bu vakfa; Edremit kazasının büyük bir bölümünü, Manyas kazası ile Kirmasti (Mustafakemalpaşa) ve Mihaliç (Karacabey) bölgelerinin ise bir bölümünü vakfetmiştir.

1430 yılındaki kuruluş belgesinde vakfedilen arazi şöyleydi:
Bursa'da Şehreküstü Mahallesi üstünde Hamam-ı Cedid (Tavukpazan Hamamı)[6]. Hamamın yanında bir arsa ve üç dükkan. Aynı hamamın doğusunda bir dükkan. İne Bey Subaşı Hamamı'ndan aşağı inen yol üzerinde on yedi dükkan. Söz konusu on yedi dükkanın karşısında beş dükkan.
Kirmasti (Mustafakemalpaşa)'ya bağlı Salihler köyü. Toy Hisar'a bağlı Emre köyü. Emre köyün yanında Timur köyü. Ayaş arkı pirinç tarlası. Efendi tarlası. Sarı Zekeriya tarlası. Yenice köyü. Kadı köyünde pirinç tarlası. Tula köyü. Karasu köyü. Yenice arkıdır. Toy Hisar'ın tamamı.
         Mihaliç'e bağlı Depeçik köyü.
         Anahor ırmağına yakın Balıklagu köyü. 
         Çalık köyde Umur Bey tarlası. 
         Canbaz Viranı köyü.

         Bergama'da Tavşanlık Tuzlası. Bakar arkı. Kesersun arkı. 

         Manyas'a bağlı Göbel (Yolçatı) köyü. Manyas'a bağlı Kırlı köyü. Manyas'ta                  
         Belücek Ağaç köyü.
     
         Edremit'e bağlı Manastır divanı. 
         Edremit'e bağlı Firenk köyü. 
         Firenk köyünde bağlı Çamlıca Görende Beyi yeri.
         Firenk köyünde Akçasaz (Yeniyer) denilen yer. 
         Gökköy denilen divan. 
         Kemer divanı. 
         Pelit Ektik köyü. 
         Hatuneli divanı. Divan içinde ağaçlar olan bir bahçedir.
Yukarıda sıralanan köylerin içindeki ve dışındakiler, tarlaları ve yapı yapacak yerleri, tepeleri, dağlan, nehirleri, mezra'aları, bahçeleri, bağları, ağaçları, ormanları, inişi ve yokuşu ile birlikte vakfedilmiştir. 
         (Sevim, 2015, s. 364)

(harita.1)'de yukarıda adı geçen 35 vakfedilmiş mülkün, harita üzerindeki yerleri gösterilmiştir. Bu mülklerin bulunduğu yerlerden bazılarının adlarının değişmiş olması, bir bölümünün de değişik nedenlerle artık bulunmaması nedeniyle bir lejant geliştirildi. Buna göre "yeşil yer noktası" ile gösterilen mülkün yeri kesin durumdadır. Belgede yazılan mülkün bulunduğu yerleşmenin adı değişmiş ise, "içinde soru işareti olan yeşil nokta" kullanılmıştır. "İçinde soru işareti bulunan gri nokta" ise yeri belirlenememiş mülklerin adlarını belirtmektedir.

(harita.1) Murad-ı Sânî Vakfı'nın 1430 yılı kuruluş belgesine göre vakfedilen mülkleri gösteren harita.
(hazırlayan: Hayri Kaan Köksal, 2019)

VAKFIN MALİ YAPISI
Kayhan Orbay, 2011 yılında yayımladığı "Bursa’da Sultan II. Murad Vakfı’nın Mali Tarihi (1608-1641)" adlı makalesinde, Murad-ı sânî Vakfı'nın 1608-1641 yılları arasındaki mali yapısını incelemiştir. Bu çalışmaya göre, vakfın 1608 yılında gerçekleşen toplam geliri 1.028.768 akça olmuştur [7]. Bu gelirin 188.577 akçalık bölümü bir önceki mali dönemden devirdir ve bunun 125.949 akçalık kısmı da tahsil edilmemiş alacaktır.

Gelirler faslı içinde bulunan "aylıklar" başlığında verilen kiralar, 11.040 akçadır. Bu kiralardan "920 akça kira geliri getiren Murâdiye çarşısındaki dükkan ve odalardan, 8.100 akçası aylık 675 akça getiren mâkiyân çarşısındaki dükkanların kiralarından ve 4.152 akçası Eyne Bey çarşısındaki aylık 346 akçaya kiraya verilen dükkanlardan gelmektedir".

1608 yılında vakfın mukataa usulü ile temin ettiği kırsal gelirler "‘ani’l-mukâta‘ât gayr-ez battâliyye" başlığı altındadır ve toplam 718.666 akçadır. 183.333 akçalık gelir mukâta‘a-i Edremid olarak kayıtlıdır. Ancak bu mukataa birimini oluşturan vergi kalemleri ile ilgili bir açıklama yoktur. Sadece 40.667 akçasının "mukâta‘a-i timarhâ-i cedîd" olarak, 83.333 akçasının ise "mukâta‘a-i perâkende-i Edremid" adıyla toplandığı anlaşılmaktadır. Bu mukataa bölgesi içinde bulunan tâhûn-ı Edremid mukataası [8] vakfa o yıl için 10.000 akça gelir bırakmıştır. 

1608 yılı vakıf giderlerinin toplamı ise 705.954 akçadır. Bunun; 267.028 akçalık bölümü maaş ve aylık ödemelere, 350.063 akçalık kısmı ise imaret mutfağına harcanmıştır. “Diğer giderler” kalemi altında ise 49.387 akça harcama yapılmıştır. Aynı yıl, 60.000 akça "berâ-yi fukarâ-yi haremeynü’ş-şerifeyn" için ve 100.000 akça da vakıf bütçe fazlası olarak Darüssaade Ağalığı Hazinesi'ne teslim edilmiştir. 

Mali kayıtlar üzerinde yapılan incelemede, vakıftan 213 kişi çalışan ve 4 kişi de zevâ’idharân [9] olarak maaş ve aylık almaktadır. Ayrıca 15 öğrencinin her birine günlük 2 akça harçlık verilmektedir (Orbay, 2011, ss.296-300).

Orbay'nın çalışmasında incelenen, vakfa ait  1608-1641 cari dönemlerine ait gelir/giderler (tablo.1)'de gösterilmektedir.

(tablo.1) Murâd-ı Sânî Vakfına ait gelir/giderler tablosu.
(tablodaki para birimi Osmanlı akçesidir) [10]
(Orbay, 2011, ss.313-318)

Orbay'ın çalışmasında irdelenen vakıf gelirleri faslı; "aylık gelirleri" (kiralar), "mukataa gelirleri", "nakdi ve ayni tarım gelirleri" ve "mahsulat satışı" başlıkları altında toplanmıştır. Vakfın aylık gelirleri: "İcâre-i Dekâkîn der Sûk-ı Murâdiye", "İcâre-i Dekâkîn der Sûk-ı Mâkiyân", "İcâre-i Dekâkîn der Sûk-ı Eyne Bey" alt başlıkları ile tanımlanmış olan ve Bursa'da bulunan 2 hamam ve 26 dükkandan alınan kiralardır.

"Mukataa gelirleri" ise: "Edremid", "Mukâtaa-i tımarhâ-i cedîd", "Mukâtaa-i perakende-i Edremit", "Bergama ve â‘şâr-ı çeltik", "Memlaha-i Tavşanlu" ve "Perâkende-i Söğüd" adlı başlıklar altında tanımlanmıştır.

YILLARA GÖRE VAKIF ARAZİSİNDEKİ İSKÂNLAŞMA
Raif Kaplanoğlu, vakıf arazisi üzerinde oluşan iskân alanlarına dair en eski bilgiyi 2015 yılında yayımlanan "Tahrir Defterlerine Göre Sultan II. Murad'ın Bursa Vakfı Köyleri" adlı kitap bölümünde belirlemiştir (Kaplanoğlu, 2015, ss.507-539).

Kaplanoğlu bu çalışmasında, "oldukça eksik" olduğunu vurguladığı 1521 tarih ve 113 numaralı "Nefs-i Bursa ve mülhakatında bulunan evkafı havi defter" başlıklı tapu tahrir defteri üzerinde çalışmış ve "Sultan Murad’ın Bursa vakfına ise 600’den fazla köyün dahil edildiğini görülmektedir. Ancak bu köylerden; Edremit’e bağlı 38, Bursa’ya bağlı 23, Bergama’ya bağlı 10 köy olmak üzere toplam 71 köy bütünüyle vakfa aitti. Bunlann dışında “müteferrik” veya “parakende” olarak kaydedilmiş bazı köy ve göçebeleri kısmen vakfa ayrılmıştı. Belirlenen bu köylerin tamamı vakfa ayrılmamaktaydı. Nitekim Bursa ve Bergama bölgesinde 300 köy ve cemaat “parakende” olarak vakfa bağlanmıştı. Bu köylülerin tüm vergileri vakfa ait değildi." (Kaplanoğlu, 2015, s. 525) şeklindeki gözlemini sunduktan sonra vakfa ait yerleşmeleri bir liste haline getirmiştir.

(harita.2) Murad-ı Sânî Vakfı'nın 1521 yılı kayıtlarına göre arazisinde kurulan yerleşmeleri gösteren harita.
(hazırlayan: Hayri Kaan Köksal, 2019)

Kaplanoğlu, vakfa ait 1521 yılı kayıtlarında Edremit çevresindeki araziye ait doğrudan bilgi bulamaz ve "Edremit bölgesinde de, Edremit Körfezi çevresinde bulunan köylerin çok büyük bölümü vakfa ayrılmıştı. Güneyde Gömeç ve Burhaniye’den başlayıp Dutluca, Havran, kuzeyde ise Güre, Pınarbaşı bölgeleri hep Sultan II. Murad vakfı köyleri içindeydi. Yine Bergama bölgesinde de çok geniş bir alan Sultan II. Murad Vakfı’na ayrılmıştı. Neredeyse tüm Batı Anadolu bölgesini içine alan bölgede perakende olarak 600 kadar köy de bu vakfa dahil edilmişti." diye belirtir (Kaplanoğlu, 2015, s. 527).

Ahmet Köç, 2011 yılında yayımladığı "Sultan II. Murad Vakfı’nın Edremit Mukataaları (1530-1641)" adlı makalesinde, vakfın 1530-1641 yılları arasındaki durumunu, değişik defterler üzerinden yaptığı okumalar ile belirlemiştir. Özellikle 1573 tarihli Evkaf tahriri ve 1024 numaralı Tapu Tahrir defteri incelemeleri sonucunda, Edremit mukataalarını oluşturan tarımsal işletmeleri: bahçe, bağ, çiftlik, tarla, mezra ve karyeleri belirlemiştir.

Köç'ün yaptığı çalışmada verdiği bilgilere göre; "Mukâtaa-i tımarhâ-i cedîd" adlı fasıl altında 524 reayanın yaşadığı 42 köy bulunmaktadır. "Mukâtaa-i perakende-i Edremit" faslında ise önceden konargöçer iken, sonradan yerleşik hayata geçen 247 köy bulunmaktadır (Köç, 2011, s.51).

(harita.3)'de yukarıda değinilen "Mukâtaa-i tımarhâ-i cedîd" başlığı altında belirtilen 42 yerleşmenin yerleri gösterilmiştir. Bu haritada da (harita.1)'deki lejant, yeşil yerine turuncu renk ile olarak aynen  kullanılmıştır.

(harita.3) Murad-ı Sânî Vakfı'nın 1530 yılı kayıtlarına göre arazisinde kurulan yerleşmeleri gösteren harita.
(hazırlayan: Hayri Kaan Köksal, 2019)

Yukarıdaki üç haritanın çakıştırılması sonucunda oluşturulan (harita.4) ile 1430-1530 tarihleri arasında vakıf arazisinde gerçekleşen iskân hakkında daha doyurucu bir arayüz elde edinebiliriz.

(harita.4)'te yeşil yer işaretleri 1430, kırmızı yer işaretleri 1521 ve turuncu ile lacivert yer işaretleri ise 1530 yıllarındaki yerleşmeleri göstermektedir.

(harita.4) Murad-ı Sânî Vakfı'nın 1430-1530 yılı kayıtlarına göre arazisinde kurulan yerleşmeleri gösteren harita.
(hazırlayan: Hayri Kaan Köksal, 2019)

Kaplanoğlu araştırmasında; Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü arşivinde bulunan 1573 tarihli 570 numaralı bir vakıf tahrir defterini ve Osmanlı arşivlerinde bulunan, ancak tarihsiz olan 1020 ve 1024 sayılı mufassal tahrir defterlerini inceleyerek, vakıf arazisi üzerindeki yerleşmelerin tümüne ait bilgileri bizlere sunmaktadır.

Yukarıda Köç'e ait çalışmada da aktarıldığı üzere, yerleşmelerin bir bölümü tümüyle Sultan Murad vakfına ait olduğu halde, yerleşmelerin bir bölümü "perakende" ya da "müteferrika" olarak kaydedilmiştir. Bu durum önümüzdeki makalelerde tartışmaya açacağım bir konuyu: yerleşmenin içinde bulunan bir bölüm mülke ait gelirin vakfa ya da vakıflara, geri kalan kısmının ise yerleşmenin tımar tevcihi yapılan kişilerine bırakıldığını göstermektedir. Yani bir iskân bölgesi vergisinin, birden fazla kurum ya da kişi arasında paylaşıldığını gösterir [11].

Kaplanoğlu'nun, "XVI. yüzyılın sonu ya da XVII. yüzyılın başına ait olabileceğini" düşündüğü 1024 sayılı mufassal tahrir defteri sayesinde, "perakende vakıf reayası" ve geçici ya da sürekli iskân edilmiş "yörük" sayıları hakkında bilgi edinilmektedir. Bu makalenin ilgi odağı Ayvalık olduğu için, bu bilgilerden Ayazmend'e ait olan kısmını burada sunacağız. 1024 sayılı mufassal tahrir defterine göre Ayazmend nahiyesi içindeki yerleşmeler şöyledir (Kaplanoğlu, 2015, s. 532):

[+] yerleri belirlenen yerleşmeler | [?] yerleri belirlenemeyen yerleşmeler
MAHALLELLER
    [+] Camiikebir Mahallesi, 
    [+] Hisar ve Karamus Mahallesi,
    [+] Kocakadı Mahallesi, 
    [?] Kirde Mahallesi, 
    [+] Nalpare Mahallesi,   
    [?] Şehir Mahallesi,

KARYELER
    [+] Ahmetbey,
    [?] Ahmed-ili,
    [+] Akçaköy,
    [+] Avşar,
    [+] Bağyüzü,
    [?] Balıkviran,
    [?] Bazarganlu, 
    [?] Bayındırlar,
    [?] Bölücek Gözde,
    [?] Çudar,
    [+] Cumalı/Pireköy,
    [?] Çaşkır,
    [?] Dereköy, 
    [?] Derelü,
    [+] Dursunlubey/Tımargözlü,
    [?] Esrabin,
    [+] Gömeç,
    [+] Gözüm/Bayramiç,
    [?] Gürek,
    [+] Hacıosman,
    [?] Hisarlu,
    [?] Hisarlu/Torgan,
    [?] Kaca/Akayaklu,
    [+] Kadı,
    [?] Karahisarlı,
    [?] Karaköy,
    [?] Karfakı,
    [?] Kaygucular, 
    [?] Kazaklu/Memlü,
    [?] Köprübaşı/Güller, 
    [+] Kırklar/Bazarganlı, 
    [?] Koçiler/Kocakır, 
    [?] Kozlu,
    [?] Mallu,
    [+] Okçular, 
    [+] Onaç/Gedik, 
    [?] Rumbekir,
    [+] Samanlu.
    [?] Sofiler, 
    [?] Susurlu,
    [+] Şeyhkulu/Murad-ili, 
    [?] Yumaci, 

CEMAATLER
    [?] Sanseferler Cemaati, 
    [+] Yahşiler Cemaati,

1024 sayılı mufassal tahrir defterine göre Ayazmend nahiyesi içinde yerleri belirlenebilen yerleşmeler  (harita.5)'de gösterilmiştir.

(harita.5) 1024 numaralı mufassal tahrir defteri kayıtlarına göre Ayazmend nahiyesinde
bulunan Murad-ı Sânî Vakfı'na bağlı yerleşmeleri gösteren harita (XVII. yüzyıl başı).
(hazırlayan: Hayri Kaan Köksal, 2019)

Ayazmend üzerine 1999 yılında bir yayın hazırlayan Ömer Erdem, özellikle 1530-1573 yılları arası belgeler üzerinde çalışmış ve çalışmalarını "Dünden Bugüne Altınova" adlı kitabında yayımlamıştır. 

Bu çalışma özellikle, bir yerleşme içinde yaşayan reayadan alınan vergilerin, birden fazla kişi ve/veya kurumun tevcihatına verilmesi meselesine dair önemli analitik bilgiler içermektedir. Erdem'in çalışmasında aktarılan bilgilerden oluşturulmuş bir liste (tablo.2)'de incelenebilir. Tabloda boş olan bilgiler, Kaplanoğlu çalışmasında adları verilen ancak Erdem çalışmasında bulunmayan bilgilerden kaynaklıdır. (Erdem, 1999, ss.24-39)

(tablo.2) Ayazmend nahiyesinde bulunan karyelerdeki toplam ve Murâd-ı Sânî Vakfına ait nüfus tablosu.
(kaynak: Erdem, 1999, ss.24-39)

SONUÇ
Sultan Murad'ın 1424 yılında inşaatlarını başlattığı ve 1426 yılında hizmete soktuğu, Bursa Muradiye mahallesinde bulunan külliyesinin giderlerini karşılamak amacıyla 1430 yılında kurduğu Murad-ı Sani vakfına, kendisine ait mülklerin büyük bölümünü vakfetti.

Bu mülkler üzerinde, eski dönemlerden o günlere kadar yaşayan çok sayıda gayrimüslim de bulunmaktaydı. Ve bunlarla, aynen kendisinden önce benzer iskân faaliyetlerinde bulunan selefleri gibi, bir "mutabakat" oluşturdu. Bu mutabakat, onların yerinden olmadan yaşamalarını sürdürmelerine yaradığı gibi, bir vergi ünitesi olarak Osmanlı mali sisteminin de olgunlaşmasını sağladı.

Böylece gayrimüslim reaya, vakıf mülkleri kapsamına alınarak üretimlerini sürdürmeye devam ettiler. Tahrir defterlerindeki "imam" bulunmayan yerleşmelerin sayıca çok oluşu bu tezimizi güçlendirmektedir.

Bir başka tespit ise şudur: Osmanlı klasik döneminde bir vergi ünitesi yani kır yerleşmesinin geliri, birden fazla kişi ya da kuruma tevcih edilmekte idi. Örneğin 61 hane ve 26 mücerred bulunan karye-i Avşar, hem sipahisine (27 hane ve 26 mücerred), hem Murâd-ı Sânî vakfına (28 hane) ve hem de İvrindi vakfına (6 hane) bağlı olabilmekteydi (Erdem, 1999, s.25).
__
DİPNOTLAR

[1] İnalcık kitabında, bu mahallenin adını Simavlılar mahallesi olarak bildirir (İnalcık, 2012, s.236). Sevim ise makalesinde bu mahalleyi Simaviler mahallesi olarak anmaktadır (Sevim, 2015, s. 311)

[2] Kitabenin çevirisi şöyledir: Bu şerifli ve mübarek imaretin yapılmasını, Arap ve Acem’in sultanı, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, sultan oğlu sultan, Bâyezid Han oğlu Mehmed oğlu Sultan Murad -Allah mülkünü devamlı kılsın - 828 yılının Recep ayında emretti ve (bina) 830 yılının Muharrem ayında tamamlandı. (Acar, 2007, s.205 ve 2011, s.353)

[3] Hızlı bu makalesinde; Mehmed Neşrî ve Hoca Sadeddin Efendi gibi yazarlar dışında, vakıf senedi ile değişik Bursa mahkemeleri belgelerini de incelemiş ve külliyenin yaklaşık giderlerinin anlaşılmasına yardımcı olmuştur. (Hızlı, 2001, ss.59-61)

[4] Tehlil eden. "Lâ İlâhe İllâllah" (Allah'tan başka ilâh yoktur) sözünü devamlı tekrar eden.

[5] Bu vakfiyenin Arapça orijinal nüshası, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde bulunan 741 numaralı defterde 226/136 (Sayfa no/ Sıra no) numara ile kayıtlıdır. Vakfiye  15 Recep 325 (24 Ağustos 1907) tarihinde Türkçeye çevrilmiştir. Bu sureti de Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde bulunan 595 numaralı defterde 96/93 numarada kayıtlıdır. 

[6] Tescil Kararı: 1977, 1978, 1981, 1986 ve 4.5.1991/1730
Cumhuriyet Caddesi üzerinde, Pirinç Han'ın yanında yer alır. Sultan II. Murad tarafından XV. yy. başlarında yaptırılmıştır. Yol geçmesi nedeniyle bir kısmı yıkılan yapı, çifte hamam sınıfındandır. Soğukluk kısmı tamamen kaldırılmıştır. Duvarlar iki sıra moloztaş, bir sıra tuğla ile örülmüştür. Kadınlar kısmı, erkekler kısmına göre daha fazla yıkılmıştır. Ayakta kalan erkekler kısmının ılıklık kubbesi sekiz köşe kaideye oturur. İçeride kubbe kuşağı bademli ve köşeler, altı sıra stalaktitle bezenmiştir. Yandaki eyvanın üzeri de kubbe ile örtülüdür. Hamam 1479, 1524, 1617, 1631, 1818 yıllarında onarılmıştır.
(kulturportali.gov.tr/turkiye/bursa/kulturenvanteri/tavuk-pazari-meyhaneli-hamami)

[7] 1600-1614 yılları arasında 1 akçenin gümüş ağırlığı karşılığı 0.323 gr. idi (TDVİA, c.2, s.226). 18 Ağustos 2019 günü itibariyle, 1 gr gümüş 3.07 TL olduğuna göre 1608 yılı vakıf gelirleri toplamının 1.018.480,32TL olduğunu hesaplayabiliriz.

[8] Su değirmeni.

[9] Vakıfdan nakdi aylık alan hak sahibi, emekli ve muhtaç kimselere verilen ad.

[10] İncelenen mali dönem içinde, Osmanlı akçesi 1618 yılında bir kez "ayarlanmıştır". Ayarlama terimi "yüz dirhem gümüşten kesilen para miktarının artması", bir tür "devalüasyon" manasındadır. 1697 yılına kadar Osmanlı parası gümüşten kesilmekteydi. Bu tarihten sonra yapılan bir değişiklik ile gümüş paraya  %10 oranında bakır eklenmeye başlanmıştır. 

1600 yılında 100 dirhem (1 dirhem= 3,07 gr) gümüşten 950 adet akçe kesilmekte idi. Bu işlem sonucunda 1 akçenin ağırlığı 0,323 gr. idi. 1618-1641 yılları arasında, aynı miktar gümüşten 1000 akçe kesilmeye başlandı ve akçenin ağırlığı 0.307 grama düşürüldü. (kaynak: TDVİA c.1, s.226)

[11] Bu durum aslında; Osmanlı şehirlerine ait yerel tarih çalışmalarında yaşanan karmaşanın önemli nedenidir. Yani özellikle Osmanlı klasik dönem mekân çalışmalarında, "idari/siyasi coğrafya" tek başına doğru sonuç vermekten çoğu durumda uzaktır. Araştırmacının aynı zamanda, "iktisadi coğrafya" üzerine de okumalar yapması gerekmektedir.


KAYNAKÇA
--
    166 numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri (937/1530) : Hudâvendigâr, Biga, 
    Karesi, Saruhân, Aydın, Menteşe, Teke ve Alâiye Livâları Dizin ve Tıpkıbasım, yayına
    hazırlayan: Ahmet Özkılıç vd., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara,
    1995.

Acar, Türkan (1982- ),
    Bursa’daki Tabhaneli Camiler, danışman: Yrd. Doç. Dr. Şakir Çakmak, Ege Üniversitesi
    Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk-İslam Sanatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2007.

    Anadolu Türk Mimarisinde Tabhaneli Camiler, danışman: Yrd. Doç. Dr. Şakir Çakmak,
    Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk-İslam Sanatı Anabilim Dalı Doktora Tezi,
    İzmir, 2011.

Altuğ, Uğur ( - ),
    II. Murad Dönemine Ait Tahrir Defterlerinin Yayına Hazırlanması ve Bu Malzemeye 
    Göre Tımar Sistemi, Demografi, Yerleşme ve Topoğrafya Üzerinde Araştırmalar
    danışman: Prof. Dr. Halil İnalcık, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim 
    Dalı Doktora Tezi, Ankara, 2010.

Erdem, Ömer ( - ),
    Dünden Bugüne Altınova, Altınova Belediyesi Yayını, 1999.

Hızlı, Mefail (1962- ),
    "Bursa’da Selâtîn İmaretleri", Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1 (10),
    ss.33-62, Bursa, 2001.
  
İnalcık, Halil (1916-2016),
    Halil İnalcık'ın Bursa Araştırmaları, yayına hazırlayan: Yusuf Oğuzoğlu, Bursa Büyükşehir
    Belediyesi Kitaplığı, Bursa, 2012.

Kaplanoğlu, Raif (1958- ),
    1455 Tarihli Kirmastî Tahrir Defteri'ne Göre Osmanlı Kuruluş Devri Vakıfları, yayına
    hazırlayan: Ozan Kaplanoğlu, Avrasya Etnografya Vakfı Yayınları, Bursa, 2014.

    Tahrir Defterlerine Göre Sultan II. Murad'ın Bursa Vakfı Köyleri, yayına hazırlayan: 
    İsmail Yaşayanlar, Orhangazi Belediyesi Yayınları, ss. 499-539, Bursa, 2015.

Köç, Ahmet ( - ),
    "Sultan II. Murad Vakfı’nın Edremit Mukataaları (1530-1641)", Ankara Üniversitesi
    Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 30 (Güz), ss.41-71, Ankara,
    2011.

Orbay, Kayhan ( - ),
    "Bursa’da Sultan II. Murad Vakfı’nın Mali Tarihi (1608-1641)", İstanbul Üniversitesi 
    İktisat Fakültesi Mecmuası, 2 (61), ss.293-322, İstanbul, 2011.

Sevim, Sezai  (1960- ),
    "Bursa'daki Muradiye Külliyesinin Balıkesir'deki Vakıfları", Sultan II. Murad ve Dönemi,
    yayına hazırlayan: İsmail Yaşayanlar, ss.260-369, Gaye Kitabevi, Bursa, 2015.

10 Ağustos 2019 Cumartesi

Ayvalık ve Yakın Çevresi için bir FELAKET HARİTASI TASARIMI Denemesi


GİRİŞ
Bu makaleden itibaren; bir çok kaynakta işlenmiş olan Ayvalık şehrinin XVIII. yüzyılda "bir anda" ortaya çıkışı meselesi üzerinde duracağım. Ayvalık'ın, çok verimli bir ziraat bölgesinde bulunmasına karşın, kuruluşunun, bölgedeki iskân hareketlerine kıyasla oldukça geç tarihlere dayanmasının nedenini bulmaya çalışacağım. 

Bu yazıların ilki olacak bu makalede; XVI yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve bir yüz yıl süren dönemde yaşanmış bir dizi olayı ele alan bir FELAKET HARİTASI'nı oluşturmayı deneyeceğim [1]. Aynı zamanda Ayvalık ve yakın çevresinin, bahsedilen dönemdeki siyasi-iktisadi coğrafyasını belirlemeyi de hedefleyen bu harita, şehrin "bir anda" ortaya çıkışının üzerindeki gizemi de aydınlatmayı amaçlamakta.

Anılan yüzyıllar arasında kalan bu tarih kesiti, Osmanlı'nın 6 asırlık yaşamının belki de en karmaşık yıllarını içerir. 1550 yılında başlayan, 1668 yılına kadar sürdüğü savunulan ve büyük çabalar ve büyük bir şiddetle sonlandırılan Celali isyanları ve buna eşlik eden Suhte olayları, tüm Anadolu coğrafyasında olduğu gibi bu bölgede de inanılmaz nüfus hareketlerine ve mülkiyet değişimlerine neden oldu. Yine aynı yüzyıl boyunca yaşanan doğal afetler ve Ayvalık tarihi çalışmalarına büyük katkı sağlayacağını düşündüğüm "Yund kayıkları"nın Anadolu kıyılarına yaptığı seferler ile ilişkilendireceğim bu harita, bildiğim kadarıyla ilk kez denenen bir çalışma olacak.

(harita.1) Çalışma bölgesi olarak seçilen alan.
(kaynak: Google Haritalarım)
Ayvalık yakın çevresi olarak seçtiğim çalışma alanını şöyle belirledim: kuzey; Dede Dağı-Kaz Dağı-Eybek Dağı silsilesi, doğu; kuzey sınırı İvrindi Çayı, güney sınırı ise Bakırçay olan Madra Dağı, güney; Dikili-Çandarlı, batı; Ege denizi ve Midilli Adası.


Harita arayüzü olarak Google Haritalar aplikasyonunu kullandım. Üzerinde çalışmalarım hala sürdüğü ve okuru yanıltabilecek veriler bulunabileceği endişesinden kaynaklı, bu aplikasyonu bugün için genel kullanıma açmadım.

Bu makalenin amacı, "XVI-XVII. Yüzyıllarda Ayvalık ve yakın çevresinde yaşananlar özelinde bir FELAKET HARİTASINI tasarlamak" olduğu için, detaylı dipnotlar vermedim.

Ayvalık ve Yakın Çevresi için bir FELAKET HARİTASI TASARIMI Denemesi
(harita 2)'de işaretle belirlediğimiz çizginin, en güneyde bulunan son parçasını Dikili yönüne doğru uzatırsanız, Ayvalık'ın da içinde bulunduğu, antik dönem kuzey Aeolyası sınırını da elde edersiniz. Ama bu çizginin maksadı başka... Bu çizgi, Ayvalık'ın da içinde bulunduğu arazinin kuzey ve doğu sınırlarında yükselen, Kazdağı ve Madradağı sinsileleridir. Ayrıca XVI. yüzyılın başlarında, bugün Akçay-Burhaniye arasında bulunan bölge ise bataklık alanıydı.

(harita.2) Çalışma bölgesini çevreleyen dağ kütleleri ve bataklıklar.
(hazırlayan: H.K. Köksal, 2019)

Bu bölge aynı zamanda antik dönemden başlayarak, bölge ticaretinin “ana ulaşım” ağının da geçtiği bir alandı. Bu ulaşım ağı; binlerce yıl boyunca, Çanakkale-Balıkesir ve doğu, Çanakkale-Bursa ve kuzey, Çanakkale-Antalya ve güney yol istikametlerini bağlayan ve düğüm noktasının Edremit-Havran olduğu müthiş bir ticaret ve aynı zamanda zirai ürün dağıtım şebekesiydi. Günümüzden yaklaşık 45-50 yıl öncesine kadar, bu ağı kullanarak Ayvalık'a ulaşabiliyorduk. (harita.3)

(harita.3) Çalışma bölgesinden geçen ana ulaşım ağı.
(hazırlayan: H.K. Köksal, 2019)
Özellikle deniz noktasındaki çok sayıda limanı ile birlikte düşündüğünüzde bu ulaşım ağı müthiş bir meta transferi şebekesiydi. (harita.4)

(harita.4) Çalışma bölgesinden geçen ana ulaşım ağı ile limanların kurduğu meta transfer şebekesi.
(hazırlayan: H.K. Köksal, 2019)

Böylesi bir "ulaşım şebekesi" sadece; tarım ile uğraşan köylülüğün, o vergi ünitesinin vergisini toplayan görevlisinin veya pazarda ürün alan tüccarın ya da o ticari metayı nakleden kervancının  ilgilendiği bir ağ değildi. Bu şebeke, aynı zamanda bu ağın üzerinde hareket eden servetten yararlanmak isteyen başka grupların da ilgisini çekmekteydi. Örneğin; 1550 yılında başlayan, 1658 yılına kadar sürdüğü savunulan ve bir asır süren ve Osmanlı'nın, ama daha çok tebaasının yaşadığı müthiş İSYANLARIN: Celali ve Suhte İsyanlarının önemli bir isyancı merkezi idi. O kadar ki, bu yüzyıl boyunca yapılmış yazışmaların rastgele üç beş tanesini bile seçseniz isyanın gücü, yerel otoritenin güçlenişi ve dolayısı ile merkezi otoritenin çözülüşü, şanslı olan halkın kaçışı, daha az şanslı olanın öldürülüşü ama en şanssızlarının köle pazarlarında satılışı ile geçecek bir yüzyıldan bahsediyorum size. (harita.5)

(harita.5) Çalışma bölgesine yerleşen Suhte ve Celâli isyancılarının kullandığı barınaklar.
(hazırlayan: H.K. Köksal, 2019)

Sadece dağlarda mesken tutan isyancılar mı? Çağdaş tarihçilerin katkıları ile haklarında bilgi sahibi olduğumuz Akdeniz korsanlarının iki “fraksiyonu” da bu bölgede idi. 1700 ortalarına kadar Osmanlı belgelerinde “Rodos Ahalisi” olarak geçen ve yine benzer Osmanlı belgelerinde, 1600 başlarına kadar “Yund Kayıkları” olarak anılan KORSANLAR... Bu döneme ait Osmanlı belgelerini karıştırmaya kalkışsanız başınız dönüyor, yazılanlardan. (harita.6)

(harita.6) Çalışma bölgesine sürekli saldırılar düzenleyen "Rodos Ahalisi" ile "Yund Kayıkları"nın akınları.
(hazırlayan: H.K. Köksal, 2019)

Peki sadece kara ve deniz asayişi mi sorundu bu bölgede? diye soranlarımız olabilir. Yanıtımız “hayır”... 1521'de başlayan ve neredeyse 30 yılda bir tekrar eden şiddetli kuraklıklar, 1600'lere gelindiğinde ekilecek arazinin giderek elden çıkmasına neden oldu. (harita.7

(harita.7) Çalışma bölgesinde yaşanan ve 1521'den 1583'e kadar saptanmış kuraklıklar.
(hazırlayan: H.K. Köksal, 2019)

Ya başka? Dünya tarihinin en korkunç veba salgını 1572'de vurdu. Salgın Çin'de başladı ve Afganistan-İran üzerinden Anadolu'ya geçti ve buradan bütün kıta Avrupa'sına yayıldı. Wikipedia'nın konu ile ilgili makalesinde dünya nüfusunun neredeyse 1/3'ünün telef olduğunu yazmakta. (harita.8

(harita.8) Tüm dünya ile birlikte çalışma bölgesinde de yaşanan ve 1572'de yaşanan veba salgını.
(hazırlayan: H.K. Köksal, 2019)

Başka? 1573'de Bakır ovasında başlayan ve tüm bölgeye yayılan çekirge salgını... Bu salgınlar 20. yüzyıla kadar 5-6 kez daha yaşanacak bölgede. Başka? 1579 sağanak yağmurları ve dolu vurmaları. Meteolojistler bu tarihi döneme “geç buzul çağı” demişler. (harita.9)

(harita.9) Çalışma bölgesinde de yaşanan ve 1573 çekirge salgını ve 1579 "geç buzul çağı" diye adlandırılan yağmurlar.
(hazırlayan: H.K. Köksal, 2019)

Başka? Sürekli devam eden Bakır ovası-Edremit ovası arasında her bahar-yaz aylarında başlayan müthiş sıtma salgınları... (harita.10)

(harita.10) Çalışma bölgesinde her bahar-yaz aylarında yaşanan sıtma salgınları.
(hazırlayan: H.K. Köksal, 2019)

Evet... Bu FELAKET HARİTASI çalışması sadece kasvetli bir coğrafyayı betimlemiyor. Bu bahsedilen ve bölgede yaklaşık yüz yıl süren asayişsizlik ve doğal felaketler sonucunda bölge nüfusu “BOŞALMIŞTIR”... 

Bir sonraki makalemin de konusu olacak Murâd-ı sânî Vakfı  kayıtlarından yola çıkarak yaptığım bir nüfus analizinde 1550-1573 yılları arasında bölgede bulunan kayıtlı karye sayısı 65'ten 14'e düşmüştür. 

Basit bir matematik ile bu rakamı bir daha yazarsak: ortalama 15 vergi ünitesinin yani çift-hanenin bir karyeyi oluşturduğunu düşünürsek ve karyede yaşayan ücreti emek dışı nüfusun (vergi mükellefi olan nüfusun) 100 kişi/karye olduğunu ve 65 karyelik Murâd-ı sânî vakfının 6.500 sabit kişiden oluştuğunu hesap edebiliriz. Tekrar ediyorum, göçmen köylüler, köleler, ortakçı kullar ve çeltikçiler bu rakamın dışındadır. Buradan yola çıkarak, isyanların daha ilk çeyreğinde, incelediğimiz sahadaki nüfus, %25'lere düştüğünü ileri sürebiliriz.

O zaman ilk "hipotezimizi" ileri sürebiliriz: 
içinde Ayvalık'ın da yer aldığı bölge, incelediğimiz dönem olan XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaşanan asayiş sorunları ve art arda gelen doğal afetler sonucunda nüfusunu kaybetmiş ve çoğunlukla boşalmış verimli tarım alanlarıdır. Ve XVIII. yüzyılı bu nüfus yapısıyla karşılamıştır. Bir başka deyişle, Ayvalık'ın "bir anda" ortaya çıkışı bu verimli arazinin kısmen "suhulete ermesi" ile başlayan yeni iskân çabalarının sonucunda gerçekleşmiştir.

---
DİPNOTLAR
[1] Bu makalede işlediğim konuyu ve görsellerini, 19 Temmuz 2019 günü ÇYDD Ayvalık Şubesi'nde yaptığım, "Ayvalık'ın Kuruluşu Meselesi" adlı sunumun bir bölümünde, katılımcılar ile paylaşmıştım.