30 Haziran 2023 Cuma

bir zamanlar Ayvalık V... AYVALIK'TA KAÇAKÇILAR VE KAÇAKÇILIK


Ayvalık'ta Kaçakçılar ve Kaçakçılık Ticareti
1. Giriş 
19. yüzyılda Ayvalık'ta (Kidonia) tütün üretimi yoktu. Çoğunlukla Batı Anadolu'nun geniş alanlarında ve imparatorluğun doğu vilayetlerinde üretilen tütün, şehirdeki tüketicinin ihtiyacını karşılardı. İmparatorluğun tütün [üretimi] belirgin olarak yüzyılın sonlarına doğru, Fransız Regie des tabacs şirketinin tekeline tabi kılındı. Bunun üzerine, “contrabbando” (İtalyanca kaçakçı) adı verilen tütün kaçakçılığı, bilhassa Kidonya bölgesinde gelişti. Aynı zamanlarda “kontrabantzides” adı verilen bu kaçakçılar, silah ve barut tedariği gibi faaliyetlerle de uğraştılar. Şüphesiz onların ana faaliyeti yasadışı tütün tedariği ve ucuza satılması ile ilişkiliydi. Fransız şirketi, bu tedarik faaliyetlerini engellemek ve [kendi] mali kayıplarını azaltmak amacıyla silahlı bir koruma kuvveti kurdu: "kourtzidis" (κουρτζιδης). Bu kuvvetin kurulması, devlet otoriteleri ile yapılan bir anlaşma sonrasında oldu [ve] böylece ordu ya da polis, kaçakçılığı bastırmaya çalışmak zorunda kalmadı. Doğrusu koultzides'in kurulmasından önce devletin çok [başlı] güvenlik güçlerinin kaçakçılıkla uğraşması çok zor ve uğraş gerektiriyordu. Fransız şirketi, çoğunlukla, [karşıyla gücünü] dengeleyebilmek için bölgelerindeki kaçakçılık faaliyetleri içinde bulunmuş genç erkekleri, yukarıda bahsedilen koruma kuvvetinin altında toparladı [1].

2. Kaçakçılar ve faaliyetleri
[Bu] caydırıcı kuvvetin, kaçakçı grupları üyelerini [deşifre ederek] onları takip etmesi ve [onları] yakalaması (tutuklaması), Ayvalık halk sınıfların içinde kaçakçılara [dair], yenilmez ve boyun eğmez kahraman-kaçakçı imajının yaratılmasına katkıda bulundu. Nitekim, 1821 Devrimi sırasında, Kidonya'dan Yunanistan'a gelen silah ve savaşçı transferinin, kaçakçıların faaliyeti olduğununa [dair] bölgede rivayetler [bulunmaktadır]. Kaçakçıların merkezi Palapahçe'deki Agios Nikolaos kilisesi ve Aşağı Mahalle (Κάτω Χώρα) çarşısı idi. Tütün satışı ve satın alma anlaşmaları katsirmas (κατσίρμας, κατσί = keçi) denilen bu belirli alanda gerçekleşirdi. Resmi makamlar onları yakalamaya çalıştığında, onlar, kaçakçılarca hazırlanmış kaçış yolları olan bu bölgeleyi çok iyi biliyorlardı. 

3. Kaçakçılığın farklı yolları
Tütün, kaçakçılara genellikle iki yolla teslim edilirdi: ya küçük gruplar [halinde] sapa, dağlık yolları takip ederek doğu [yönünden] gelip – kaçakçıların kullandığı [deşifre olmamış] yolları kullanarak şehre girerler, böylece yasa güçleri ile bir çatışma çıktığında gizlenebilmenin avantajını kullanırlar ya da şehre [malı sokabilmek için] Müslüman kaçakçıları beklerlerdi. İkinci durumda, çok sık [olarak], kaçak tütün yerel Hıristiyan kaçakçılar ile Müslümanlar arasında bir görüşme [yapıldıktan] sonra, belli olmayacak biçimde [paketlenerek] taşınır, Ayvalık halkı da evlerinin bodrum katlarında [tütünü] transfer ederlerdi. Daha sonra, tütün değişik evlere dağıtılırdı böylece diğer kaçakçılar ya da koultzides ler tarafından [bulunması] çok zor olurdu. Bu durum, sık sık yerel kaçakçı grupları ile diğer kaçakçılar arasında [ciddi] düşmanlıklara [da] yol açmıştır [2]

4. Meşhur kaçakçılar 
Ayvalık'ın en önemli kaçakçılarının eylemleri hala belleklerde canlıdır. Midilli'den tütün kaçırırken [yakalanan] teslim olmayı reddeden [bu nedenle] koultzidesler tarafından öldürülen Kapounkoglou olayı karakteristiktir. [Ölümünden sonra], Ayvalık kaçakçılarının [geride kalan] eşi ve çocukları için, kaçakçılar arasında yardımlaşma ve dayanışma ağı olduğunu kanıtlayan veriler bulunuyor.

Bu [kaçakçılık] faaliyetlerine dair bir örnek de, efsanevi Nikos Pagidas'a [aittir]. Olay şöyledir: 20. yüzyılın başlarında o, koultzides [teşkilatının] içine girdi ve liderlik rolü oynamayı başardı. Verdiği hizmetlerin başında, yerel kaçakçıların çıkarlarını korumak, birliklerin harekete geçmeye hazır oldukları anlarda [da] onları (kaçakçıları) uyarımaktı. Kimi zamanlarda koultzides birliklerinin bünyesine katılan Pagidas ve kaçakçılar [daha sonra], Ayvalık halkının [verdiği adla] kleftes (yasadışı ordu güçleri)'e karşı [mücadele veren] armatoloi'ye (kleftes eylemlerini bastırması için cemaat tarafından desteklenen silahlı birlikler) dönüştüler [3]

5. Osmanlı makamlarının tutumu 
Koultzides [teşkilatının] oluşumundan sonra, Osmanlı makamlarının kaçakçıların faaliyetine dair tutumu [kayıtsız] idi. Biz bu durumu, onun kaçakçılık faaliyetlerini sınırlandırma isteğinin gerçekleşiyor olmasından dolayı olduğunu düşünebiliriz. Karakteristik bir olay, kesin tarihi bilinemese de, bir sözlü tarih tanığının belirttiği gibi, Sultan Abdülhamit II. döneminde gerçekleşti: silahlı kaçakçılardan bir grup, atlarla şehre tütün sokmaya çalışıyordu. Fransız şirketi, onları yakalamak için kourtzidis gönderdi, ancak [başarılı olamadılar]. Bunun üzerine şirket, onları bertaraf etmek için Osmanlı ordusu yetkililerine rüşvet verdi. Çatışma sırasında, [kaçakçı] grubunda yer alan bir üyenin yaşlı babası öldürüldü. Hemen adamlar, cesedi alarak şehrin merkezine gidip spontan bir eylem düzenlediler. Ardından, ordunun [cinayetteki] rolü hakkında sultana da bir telgraf gönderip onu bilgilendirdiler. Bunun üzerine Abdülhamit II'nin tavrı ilginçtir: operasyonda yer alan komutan ve askerleri [daha] uzak bölgelere tayin ettiyse de protestoları önleyemeyince, rüşvet aldığı öne sürülen subayın bir askeri mahkeme tarafından yargılanmasını emretti [4]
---
DİP NOTLAR
[1], [2], [3] ve [4] Anadolu Çalışmaları Merkezi, klasör. Α7 (Ayvalık), Sosyal yaşam sorunları

(çeviri: Hayri Kaan Köksal)

29 Haziran 2023 Perşembe

bir zamanlar Ayvalık IV... AYVALIK BOTANİK BAHÇESİ








Ayvalık Botanik Bahçesi ve Tarım Derneği 
1. “Botanik Bahçesi” 
1905 yılında, Ayvalık (Kidonya) toplumu ilkokul ve liselerinin müfredatlarına, çok yoğun yer verilerek tarımsal konular eklendi. Verilen eğitimdeki bu gelişme, yağ ve kuru üzüm gibi temel ticari ürünlerin ekimi ile ilgili yeni yöntem ve tekniklere duyulan ihtiyaç nedeniyle oldu. Bu yeni yöntem ve teknikler: 1870'lerde Avrupa'da yapılan keşifler sonucunda, asma biti, ekin küfü gibi bitki hastalıklarıyla mücadelede kimyasal kullanımı ya da, bağcılık gibi ziraat kollarında yeni tarım araçlarının kullanılmaya başlaması sonucunda gelişmişti [1].

Ayvalık şehrindeki yukarıda belirtilen eğitim hareketinin mimarları, cemaat okullarının yönetim kurulu başkanı doktor Ioannes Kerestetzis ile öğretmen ve ilköğretim okulları müfettişi Dimitrios Liapis idi. Kerestetzis ve cemaat okullarının yönetim kurulu üyesi olan Ioannis Gonatas, aslen Dikili'li olan Pantazopoulos ailesinin bazı üyelerinden okullara yakın bir bölgede 6.7 acres [*] (= 27.1149 dönüm) bir bahçeyi bağışlamalarını isterler.

Bahçe için bağışlanan yer, St. Constantine küçük kilisesinin yakınında, şehir hastanesinin üzerinde olduğu arazidir. Cemaat okulları yönetim kurulu, tarımsal konularda [verilen] teorik öğretimin yanı sıra uygulamalı öğretimin de verilmesini amaçlayan bahçesinin yapımı için yukarıdaki alanı kullanılır.

[Kurulan] yeni eğitim alanının düzgün çalışabilmesi için iki bahçıvanın istihdam edilmesi dışında Dimitrios Liapis ile Ayvalık kökenli bir Yunan yurttaşı olan tarımcı P.Lagidis, [burada] öğretmen olarak görev yaptı. Birkaç ay sonra, İtalya'ya yerleşmiş olan Theodoros ve Ilias Iliopoulos kardeşler, mevcut araziyi çevreleyen 4.4 acres (= 17.8068 dönüm) bir alanı bağışlayınca bahçe arazisi genişlemiştir. Bu, bahçe alanının 11.1 acres (= 44.9217 dönüm) genişlemesinin yanı sıra, incir, armut, zeytin şeftali gibi ağaçlar ile üzüm bağının da oluşması anlamına gelmektedir. Buna ek olarak, Iliopoulos'lerin [bağışladıkları] gayrimenkul içinde bulunan iki katlı bir bina da, kötü hava koşullarında öğrencilerin kullanabileceği bir dersliklere dönüştürüldü. [Bu] derslikler, ipek börekçiliği dersleri için kız öğrenciler tarafından kullanılmıştır. Genel olarak eğitim süreci içindeki öğrenciler, aşılama, fidancılık, pratik bitki (meyve ağaçları, asma, zeytin vb) hastalıkları ve tarım bilimindeki yeni gelişmeler doğrultusunda, yeni [tarımsal] işletme metotlarını öğrendiler ve uyguladılar. Kız öğrencilere [yönelik] ağırlıklı olarak ipek börekçiliği ve çiçekçilik uygulamaları [öğretildi].

2. “Tarım Derneği”

Ayvalık'taki Tarım Derneği 1907 yılında kuruldu. Derneğin kurucusu Ioannis Kerestetzis iken yönetim kurulunun belirlenmesi için yapılan seçimlerde en çok oyu alan M. Alexiou sekreter üye ve Α. Moraitelis ile S. Krystallidis sayman üye oldular. Derneğin teknik danışmanlıklarına ziraatçi P. Lagidis ve D. Liapis getirilirken, Pantazopoulos ve Iliopoulos ailelerinden bağış yapanlara da onursal üyelikler verildi.

Dernek 1914 yılına kadar yedi yıl faaliyet gösterdi. Tarım Derneğinin kurucu üyeleri tarafından belirlenen hedefleri (tüzüğü) şunlardı:

a) Okul bahçesine ekonomik destek sağlanması böylece faaliyetleri sırasında, okul yönetimlerine mali yük yaratmamasının sağlanması. Faaliyetlerinin ilk yılında derneğe katılan 180 üye, yıllık aidat olarak 6 mecidiye verecekti;
b) bahçenin üst kotunda bir eğitim kuruluşu ve kar getirici bir emlak oluşturulması;
c) yerel çiftçiler tarafından verilecek derslere [katılacak] pratik ziraat bilgileri zayıf olan çiftçilerin [yapacakları] danışmanlık ödemeleri;
d) öğrenciler, bahçıvanlar ve ormancıların yardımı ile şehir etrafındaki tepelerin ağaçlandırması;
e) Yunan devletinin standartlarına göre bir Ziraat Okulu'nun kurulması. Dernek üyeleri, arazinin ağırlıklı olarak bağcılığa yönelik olmasını desteklediler.

O günlerde yurt dışından büyük talep gören, iyi nitelikli üzüm çeşitlerini yetiştirmek için dernek üyeleri, ziraat okullarındaki Yunan ve yabancı öğretmenler ile sürekli temas halinde oldular, bu öğretmenlerden tarım ve [tarımsal] üretimdeki modern yöntemlerle ilgili danışma raporları aldıklar. Tek tek tüm dernek üyeleri uygulamada da faallerdi. Onların, Fransa'daki Montpellier'den asma bitine karşı güçlendirilmiş asmaları Ayvalık'a getirilmesinde görev üstlendiklerini burada belirtmek gerekir. Bu asmalar, bahçede özel olarak hazırlanan bağa dikilmiştir [2]. Bu yolla, özel fidelikte yetiştirilen 10-12.000 asmayı, yerel bağcılar çok ucuz fiyatlarla satın almışlardır. Dernek yönetim kurulu, şehri çevreleyen tepelerin tapulandırılmasında da çok büyük yardımlarda bulundu. Bu tepeler, Agios Konstantinos, Agios Antonios, Paramythia ve Anemomylos tepeleridir. Böylece bu tepeler çok mütevazı ücretlerle hastanenin ve şehir okullarının birer mülkü haline geldi. Bu durum, Yunanca da konuşan kaymakam Yanyalı İbrahim Hakkı'nın müdahalesiyle sonlandı. Yukarıdaki tepeler onun öğrencileri tarafından bahçe ağaçları ile ağaçlandırıldı. 1914'te, çok geniş bir bölge, sık ağaçla ile kaplanmıştı.

---
DİPNOTLAR
[1] Kallivretakis, Av. (1990), 19. Yüzyılda Yunanistan Tarımsal Modernleşmesinin Dinamikleri, Atina, s. 253, 331-332.
[2] 19. yüzyılda filoksera, kuru üzüm üretimini çok düşük seviyelere indirerek doğrudan şarap sektörünü etkilemiş üzüm bağlarında en sık rastlanan hastalıktı. Fransız üzüm bağları 1880 yılında büyük bir kriz yaşadı; bkz. Gennadios II., Filokseranın Zararları (Atina 1889), ss 15-16 ve Pizanias, S., Yunan Üzüm Ekonomisi Tarihi 1851- 1912 (1988 Atina), s. 109.

[*] 1 acre = 4.047 m2 (= 0,4047 hektar)

(çeviri: Hayri Kaan Köksal)

 

28 Haziran 2023 Çarşamba

bir zamanlar Ayvalık III... AYVALIK'ta BAĞCILIK

resim: Hayri Kaan Köksal, 2019.

 AYVALIK'TA BAĞCILIK

1. Bağcılık Alanları
En fazla üzüm bağı arazisi Tatlı su idi. Burası şehrin güneyince uzanıyordu ve bol su kaynaklarından dolayı üzüm için uygun bir yerdi. Tatlı su dan başka, Agios Ioannis Prinos, Agios Georgios Ambatzis ve Karazer'in kıyı bölümlerinde de bağlar vardı [1].

Bağ bölgesi, 100-200 ailenin bağcılık yapmasına [olanak verecek] biçimde, ‘pallages’ adı verilen bölümlere ayrılmıştı. Ayvalık sakinlerinin büyük çoğunluğunun, küçük ya da büyük bir bağı vardı. Şüphesiz bağ için ayrılmış arazi, daha yaygın olan zeytin üreticiliğine ayrılmış arazilerden daha fazla değildi.

2. Üretim ve Şarap İhracatı
Üzüm bağları ekili arazilerin önemli bir yüzdesini oluşturmasalar da, yerel talep ve yerel içki üretim atölyeleri için yeterliydi. Evlerde bulunan asmalarda ve üzüm bağlarından elde edilen enfes yemeklik üzümlerin yanı sıra, şaraplık üzümler de tanınmıştı ve yerli ve yabancı şarapçılık firmaları tarafından aranırdı. Ayvalık üzüm bağlarından elde edilen [üzümlerin] damıtılmasından [elde edilen] en meşhur içki mastika idi ki o; yerelde tüketildiği gibi yakın pazarlarda da aranırdı. [Bu] yerel şarap az miktarda, değişik Avrupa bölgelerine ve Yunanistan'a da ihraç edildi;[şayet] geniş alanlar zeytin ağaçlarının ekimine ayrılmamış, bağcılığa ayrılmış olsaydı bu miktarlar önemli ölçüde daha büyük olabilirdi. Bununla birlikte, Avrupa içki üretiminin krize girdiği [kimi] dönemlerde şarap ihracatı belirgin miktarda arttı. 

Buna tipik bir örnek,1880'lerin sonunda, Fransız üzüm bağlarını filoksera salgını (asma biti) vurduğunda, Fransa'ya yapılan ihracat yükselmişti. Bu özel piyasa ile [gelişen] ticari ilişki, Ayvalıklı bir gümrük komisyoncusunun rol oynadığı finansal skandal olmasaydı çok daha uzun sürerdi.

3. Filoksera Salgını ve Şarap Üretimine Etkileri
Üretimde bir anda azalmaya ve yerel talebi karşılamada zorluklar [yaşanmasına] neden olan 1903 yılındaki filoksera salgını, bölge bağlarını vurdu. Bu nedenle üzümcülük, Ayvalık'ın doğu bölgelerindeki bir alana, Kozak'a doğru [kaydı].

Bu kriz sırasında, Ayvalık sakinleri üzümleri kökünden sökmüş ve şehrin Tarım Derneği'nin [2] teşviki ile, bunların yerine Amerikan türünün [ekimini yapmıştır]. Bundan ayrı olarak, 20. yüzyılın başlarında 
1. Bağ alanları 
2. Şarap üretimi ve ihracatı 
3. Filoksera salgını ve çağdaş şarap yapım teknikleri 
gibi bazı Dernek üyelerinin kararlılığı sonucunda, filokseraya dirençli farklı tür üzüm asmaları da Fransa2dan ithal edildi. Th. Iliopoulos bu eylemlerde önemli bir rol oynadı; O, Montpellier Tarım Okulu'nda öğrenim görmüştü.

---
DİPNOTLAR
[1] Anadolu Çalışmaları Merkezi (Κεντρο Μικρασιατικων Σπουδων), Geleneksel Sözlü Tarih Arşivi klasör A7, Ayvalık
[2] Soldatos, Ch.(1944), Batı Anadolu'daki (Ionia, Aiolis, Mysia, Bithynia, Lidya ve Karia) Yunanlıların Ekonomik Yaşamı 1880-1922, Atina, s.136

(çeviri: Hayri Kaan Köksal)


27 Haziran 2023 Salı

bir zamanlar Ayvalık II... EĞİTİM TEŞVİK DERNEĞİ








"EĞİTİM TEŞVİK DERNEĞİ", Ayvalık
1. Kuruluşu ve Amaçları
"Eğitim Teşvik Derneği" kulübü, 1882'de Ayvalık'ta (Cydoniae) "genç bilim insanları, tüccarlar ve çalışanlar" tarafından kuruldu [1]Kurucu üyeler arasından, o günlerde bir hukuk öğrencisi olan Ν. Ammanitis kulübün ilk başkanı, avukat Ν. Kartsaklis yönetim kurulu üyesi ve zengin bir tüccar olan G. Christodoulou da sayman üye oldu. Kulübün eğitimsel ve hayırsever amaçları vardı ve tüzüğünde, "yoksul sosyal sınıfların eğitim alabilmesinin desteklenmesi ve geliştirilmesi" amaç olarak belirtilmişti [2].

2. Faaliyetleri
Kulübün faaliyetleri arasında, bir kütüphane ve okuma odasının kurulması, fakir öğrencilere kitapların ücretsiz dağıtılması ve bunlara akademisyenler ve öğretmenlerin ders verdiği akşam okullarının açılması gibi amaçları bulunuyordu. Öğretmenler arasında, daha sonra lise müdürü olacak Α. Ζakkas, Erythrai başpiskoposu Neilos ve doktor D. Simos bulunuyordu. Kulübün eğlenceli aktiviteleri arasında danslar, geziler ve tiyatro gösterileri yer alıyordu. Kulübün koyduğu en önemli tiyatro oyunlarından ikisi 1884-1885'te Suzanne Imbert ve 1886'da Johanna Gray'dir. Toplanan paranın profesyonel aktörlerin ücretleri ödedikten sonra kalan kısmı cemaat okullarına gönderildi.

Kulübün dağılış tarihi bilinmiyor.
---
DİPNOTLAR
[1], [2] Mamóni, K. (1983), “Küçük Asya Helenizminin Somateiaki Organizasyonu”, Tarihi ve Etnoloji Derneği Dergisi, 26, s.82.

(çeviri: Hayri Kaan Köksal)



26 Haziran 2023 Pazartesi

bir zamanlar Ayvalık I... AYVALIK'ta SABUNCULUK

resim: zeytinozu.com


Bu yazıdan başlayarak, "bir zamanlar Ayvalık" adlı bir yazı dizisine başlayacağım. Bu yazı dizisi, bazı sayfalarının web yayımına ara veren "asiaminor.ehw.gr" (Δικτυακή εγκυκλοπαίδεια για την Ελληνική ιστορία και τον πολιτισμό στη Μικρά Ασία) üzerindeki Ayvalık bölümü çevirileri olacak. Çeviriler, 2013 - 2016 yılları arasında ve o günlerde "Ayvalık için birlikte yürüyeceğimize inandığım" kişilerin "manevi güçleri" ile yapılmıştı.

--  ( * ) --

SABUN YAPIMCILIĞI, AYVALIK

1. Zeytinyağı Üretimi ve Sabun yapımcılığı
Ayvalık'ın ihraç ettiği yerel ürünler içinde sabun, zeytin yağı ve işlenmiş derinin arkasından üçüncü sırada [gelirdi] ve hem üreticiler hem de sabun ticareti yapanlar için [ciddi] bir gelir kaynağı idi. [Bu] sanayi üretiminin gelişimi, ürünün hammaddesi olarak kullanılan zeytinyağının bulunduğu bu bölgedeki yağ üretiminin gelişimi ile doğrudan bağlantılıydı [1].

Daha spesifik olarak sabun imalatında, kentin özel fabrikalarında üretilen zeytinyağı işledikten sonra artan ya da yağ preslerinden çıkan artık kalitesiz yağlar kullanılıyordu. İkinci durum, manuel veya buharlı hidrolik yağ preslerinde kalan zeytin kalıntılarıydı. Bu kalıntılar, bir kez [daha] ezildikten sonra, son ürün az miktarda ekstrakte edilmeden önce fabrikalarda kimyasallar veya buhar ile karıştırılırdı. Bu şekilde elde edilen yağ sınırlıydı, çünkü zeytinden ilk önce ana ürün olan zeytinyağı elde edilirdi. Buna karşın, geniş alanlarda çok fazla zeytin üretildiği için, zeytinyağlarının en küçük miktarları bile artan sabun ihtiyacına karşılık geliyordu. Buna ek olarak, az miktarda kalan zeytin çekirdeği bile, özel fırınlarda [işleme tabi tutularak] ucuz yakıt olarak kullanılmaya da kafi geliyordu.

2. Sabun Üreticiliği ve Ticareti
19. yy sonları ile 20. yy başlarında, Ayvalık'ta köhneleşmiş sabun yapımcılığı, büyük ve modern fabrikaların inşa edilmesinden sonra özellikle gelişti. 1920'de sabun üretimi için gerekli gelişmiş teknik imkanları ile 15 büyük sabun fabrikası çalışmaktaydı ve onları 30 civarında da daha az sofistike ekipmanlarla çalışan daha küçük imalathaneler izlemekteydi [2]. Doğu'nun en tanınmış fabrikalarından birisinin sahibi Nikolaidis idi ve o, zeytin çekirdeklerinden elde ettiği yağı sabuna dönüştürüyordu. Bu spesifik fabrika, ürün talebine bağlı olarak 1.000-2.000 işçi istihdam etmiştir. Dahası, bahsedilen işletmenin, esasen Rusya'ya sabun ve tahıl taşıyan iki de gemisi vardı.

Hem iç hem de dış pazarda ürüne olan talebin artması, Ayvalık'taki zengin varlıklı bazı insanların spesifik alanlarda harekete geçip endüstriyel işletmeler kurmalarını sağladı. Bu nedenle, burada kullanılan modern üretim yöntemleri konusunda tecrübe ve eğitim almak için aileler veya ortaklıklar çalışanlarını sık sık Marsilya'ya gönderdiler. Gidenlerin çoğu, bu şehirde bulunan Rum Zafeiropoulos'un işletmesinde eğitim almıştır.

Yurtdışında kullanılan özellikle ünlü lüks beyaz sabunlar için, atık yağlar yerine taze zeytin yağı kullanıldı. Bu sabunların Rusya pazarında aranır olması önemli bir unsurdu [ve] ürünler, başta tüm uluslararası piyasalara dağıtım ve iletim merkezi olan Konstantinopolis olmak üzere çeşitli limanlardan ihraç edildiler. Son olarak, çekirdekten çıkartılan yağdan elde edilen sabunlar, ucuz olduklarından iç pazar ihtiyaçlarının karşıladıkları için üretimi yaygındı; aynı zamanda Bulgaristan'dan da çok talep edilirdi.
---
DİPNOTLAR
[1] Trakákis, G. (1920), Yunan Küçük Asyası ve Smyrna Endüstrisi, Smyrna (İzmir), ss.13-214. 
[2] Soldátos, CH. (1994), Küçük Asya Rumlarının Ekonomik Ömrü, Atina, s.192.

(çeviri: Hayri Kaan Köksal)


25 Haziran 2023 Pazar

STALİN'in ÖLÜMÜ ve AYVALIK'ta 8 KOMÜNİSTİN TUTUKLANMASI OLAYI

6 Mart 1953, Pravda gazetesinin Stalin’in ölümünü
duyurduğu birinci sayfası. (Pravda, No: 12633)
kaynak: https://books.openedition.org/iheid/6640

Bu kadar "sıkımhane"nin, "yel değirmen"inin. "tabakhane"nin, "ücretli emeğin" olduğu, üstelik nüfusu yaklaşık otuz bini bulan bir şehirde (o günlerde), işçi sınıfı tarihi olmaz mı? Dini amaçla bile olsa, "1 Mayıs" kutlanmaz mı? Ya da "anılmaz mı"? Bir süre boş tutulduktan sonra, bir o kadar sancı ile iskân edilen bir şehrin "sol tarihi" olmaz mı? 

İşte bu ve benzeri yığınla soru, 2014 yılından bu yana, beynimi kurcalar dururken, bir gün -sanırım 2019 da- bir tartışmanın içinde buldum kendimi. Bu metni apar topar yazdım ve tartışma ortaklarına sundum. Sonuç tahmin edeceğiniz gibi...

Bu yazı bilgisayarımda temizlik yaparken çıkıverince karşıma, belki bu şehrin "sol tarihini gerçekten yapmak isteyen" çıkabilir düşüncesi ile aşağıya kopyaladım. İyi okumalar...

BÖLÜM. 1
STALİN'in ÖLÜMÜ, TÜRK BASININDAKİ YANSIMALARI ve DÜZENLENEN TÖRENLER
SBKP'nin Lenin'den sonraki genel sekreteri olan Yosif Visaryonoviç Cugaşvil (Josef Stalin) ya da halkın taktığı ad ile Koba (çn, çivi, Gürcüce), 1 Mart gecesinin geç saatlerinde bir beyin kanaması geçirdi. Ve kanamanın etkisiyle sağ bacağı ile sağ koluna felç indi. Şuurunu kaybetti. Haber ertesi gün TASS Ajansının yayınladığı resmi metin üzerinden Moskova Radyosu aracılığı ile tüm dünyaya duyuruldu. Bu olayın üzerinden dört gün geçtikten sonra Stalin, 5 Mart 1953, perşembe günü 74 yaşında iken Moskova'da öldü. Ölüm haberi 6 Mart 1953 tarihli Pravda gazetesinden duyuruldu. Dört gün sonra, 9 Mart günü, Kızılmeydan'da uluslararası bir cenaze töreni düzenlendi.

HABERİN TÜRKİYE'de YANSIMASI 
Stalin'in felç geçirdiği ve komada olduğu bilgisi, Akşam Gazetesi'nin, 4 Mart 1953 tarihli nüshasının birinci sayfasından “Stalin‟in sıhhi durumu çok ağırlaştı” manşetiyle duyuruldu. 

Verilen haberde, Moskova'nın belli aralıklarla sağlık bülteni yayınlanacağı da yazılmıştı. Bu bülten, 5 Mart 1953 tarihli Zafer Gazetesi'nin 4. sayfasında çevirisi yapılarak yayınlandı:
Sovyetler Birliği Bakanlar Konseyi Başkanı ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Stalin yoldaşın 1 Mart gecesi Moskova'daki dairesinde bir beyin kanaması sonucunda felce uğradığı esefle bildirilir. Felç Stalin'in vücudunun büyük bir kısmını tesiri altına almış bulunmaktadır. Beyinde kanama gerçekleşen nokta git gide genişlemektedir.

Ertesi gün, 6 Mart 1953 günü (ki Stalin bir gün önce ölmüştü) yayımlanan Cumhuriyet Gazetesi ise bu bildiriyi tümüyle çevirerek okurlarına aktardı: 

Yoldaş Joseph Vissarionovitch Stalin‟in 2 Mart gecesi sağlık bülteni: Moskova'daki ikametgahında bulunan Yoldaş Stalin, beynin hayati merkezlerine tesir eden bir beyin kanaması geçirmiştir. Yoldaş Stalin, kendini kaybetmiştir. Sağ kolu ve sağ bacağı mefluçtur. Konuşamamaktadır. Bu arada vahim kalp ve teneffüs cihazı teşevvüşleri meydana gelmiştir. Yoldaş Stalin'in tedavisi için en büyük tıbbi otoriteler tayin edilmiş bulunmaktadır. Yoldaş Stalin'in tedavisi Sovyetler Birliği Sağlık Vekili Tretıakov ve Kremli'nin sağlık servis Şefi Kouperin'in kontrolü altında yapılmaktadır. Yoldaş Stalin‟in tedavisi, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi ile Sovyet Hükümetinin devamlı nezareti altında cereyan etmektedir."

5 Mart günü yayımlanan Milliyet Gazetesi, Londra mahreçli bir haberi kullanarak: “Moskova radyosunun bu neşriyatının Stalin'in öldüğünü fakat bunun gizlenmekte olduğu kanaatini kuvvetlendirdiği”ni yazdı.

6 Mart günü yayımlanan Cumhuriyet Gazetesi, değişik doktorlar ile yaptığı röportajları derleyerek bir de haber yaptı [1]:

"Dr. General Tevfik Sağlam: “Neşredilen raporları okudum. Beyin kanamasından hasıl olan koma halleri iki veya azami üç gün devam eder ve bu müddetin hitamında neticelenmesi lazımdır. Moskova radyosu tarafından neşredilen raporlarda bildirilen hususlar doğru ise Stalin'in şifa bulacağını hiç zannetmiyorum.

Dr. Ahmet Rasim Onat: Bildirildiği şekilde bir beyin kanaması var ise Stalin'in şifa ihtimali olmadığını düşünüyorum. Beyin kanamasına maruz kalan Stalin yaşında bir kimsenin, komaya girdikten sonra 72 saatten fazla yaşayacağını tahmin etmiyorum.” 

Aynı yazıda, Profesör Fahri Arel ve Dr. Asım Onur da iki günlük bir süreçte ölümün gerçekleşeceğini bekliyorlardı. Nitekim Arel, eğer raporlarda bildirildiği gibi koma halinde ise Stalin‟in azami iki gün yaşayabileceğini düşünüyor ve beyin kanamasının sebep olduğu komalarda kurtuluş ümidinin çok az olduğunu hatırlatıyordu.

AYVALIK GAZETESİ'nde STALİN'in ÖLÜM HABERİ

Kurucusu Hüseyin Avni Baskın'ın, Ayvalık Belediye Başkanı olduğu bu dönemde Gazete, kardeşi Halil Fehmi Baskın yönetiminde çıkmaktaydı. Bir Demokrat Parti yayın organı olarak neşredilen Gazete, katı bir "anti komünist" yayın çizgisi içinde yayın yapmaktaydı. Stalin'in ölüm haberi; o tarihlerde haftada bir gün ve perşembe günleri yayımlanan Ayvalık Cumhuriyetçi, Demokrat Haftalık Gazete'nin, 12 Mart 1953 gün ve 1357 sayılı nüshasında yayımlandı. 

Stalin'in Ölümü Rus siyasetini değiştirebilir mi?” manşetiyle ve H.F.B. (Halil Fehmi Baskın) imzasıyla yayımlanan haber/yorum aynı zamanda bir siyasi analiz de içermekteydi. Yazara göre Stalin zaten siyasi olarak Kafkasya projesi sonucunda ölmüştü ve gerçek ölümü de aslında çok önceden gerçekleşmişti. Parti bunu halktan gizlemişti. Ne zaman ki, ABD onunla görüşmek istedi, işte o zaman ölüm ilan edildi.

Haber/yorum şöyle idi:
Dünya siyasî çevrelerinin ve matbuatının üzerinde israrla durduğu bu mevzu hakkında diyebilirizki; Bugün Stalinin ölümü haberinin yayılması ile Rusya siyasetinde ciddî bir değişiklik beklemek doğru olmaz.

Böyle bir tezi ortaya atmak ta, politik geriliğin ta kendisi olur.

Şu noktayı açıkça tebarüz [2] ettirebilirizki; Stalin bugün ölmemiştir. O daha geçen sene siyasî hayata son veren bir felç rahatsızlığının kurbanı olmuş ve kafkasyanın bir köşesinde ümitsiz bir tedavi altına alınmıştır.
 
Stalinden sonra gelen, Malenkov, Beria ve Molotof siyasî hünerlerini göstererek gerek Rusya içerisinde ve gerekse peyklerde kendilerine lâzım gelen zemini temin için sürgünlere ve katliamlara hız vermişlerdir. Dünya gizli istihbaratından matbuata intikal eden Rus katliamları ile Stalin'in en geç bundan sekiz ay evvel öldüğü kabul edilebilir.

Hal böyle iken; Stalinin ölümünü Rus halkına duyurmak hayli güç olmuş Malenkov, Beria ve Molotof sandalyelerini sağlamlaştırdıklarına kani bulundukları bugünü seçmişlerdir. Böylece Rusya en az bir sene şefler tarafından ve bilindiği şekilde Stalinsiz olarak idare edilmiştir. Bazı kıritik devreleride ikinci bir sahte Stalinle normale döndürmek mümkün olabilmiştir.

Amerika Cumhur Reisinin Stalinle buluşma arzusu ve son Rus siyasetinde vuku bulan çöküntüleri izale için eldeki bu fırsat kaçırılmak istenmemiş ve ölüm haberi Rus halkına ve bütün dünyaya ilân edilmiştir.

Bu bakımdan Rus siyasetinde bir reformdan ziyade üçüncü bir cihan harbini körükleyecek yeni hamleler beklemek daha yerinde olur.

 Fakat bütün bunlara rağmen yeni Rus idarecilerinin geçinmelerine asla imkân yoktur.

Ve mutlaka birbirlerini harcayacaklardır. Tarihin pek yakında kaydedeceği böyle bir durum üzerinde kehanette bulunmaktan kendimizi alamayacağız. H.F.B.
 (yazım hataları aynen alınmıştır) 

 

Halil Fehmi Baskın imzası ile kaleme alınan “Stalin'in Ölümü Rus siyasetini değiştirebili mi?” başlıklı yazı.
 (Ayvalık Gazetesi, No: 1357, 12 Mart 1953, s. 1. - kaynak: Selden Emre Koleksiyonu, fotoğraf: HKK)

TÜRKİYE'de DÜZENLENEN TÖRENLER 
Gazetelerde çıkan belirsiz haberlere karşın, Devlet 5 Mart günü Stalin'in öldüğünü öğrenmişti O gün saat 14:00'te, Sovyetler Birliği'nin Ankara Büyükelçiliğinde bir taziye defteri açıldı. Bu defteri; Cumhurbaşkanı Celal Bayar adına Cumhurbaşkanlığı Umumi Kâtibi Nurullah Tolon ve Başyaver Nurettin Alpkartal, Dışişleri Bakanı Prof. Fuat Köprülü, Dışişleri Bakanlığı Protokol Umum Müdürü Tevfik Kamil Kemahlı, Cumhuriyet Halk Partisi Başkanı İsmet İnönü ile Genel Sekreteri Kasım Gülek, büyükelçiliğe gelerek imzaladılar. 

Dönemin Ankara büyükelçiliğinde tercüman olarak görev yapan L.İ.Medvedko’nun anlatımına göre [3], Stalin’in ölüm haberiyle elçiliğin önü hemen siyah kıyafetler içindeki yabancı diplomatlarla ve Türk resmi yetkilileriyle dolmuştur. Herkesten önce ilk gelen kişi ise İsmet İnönü olmuştur. O gün ona eşlik eden Medvedko’nun ifadesiyle İnönü, Stalin’i her şeyden önce büyük bir devletin lideri ve dünya çapında bir devlet adamı olarak görmüştür. Türk siyaset adamı o kadar erken gelmiştir ki, Sovyet yetkilileri o sırada daha aynaların üstünü siyah örtüyle yeni örtmekte, taziye defterine ve İnönü’nün getirdiği çiçeğe koyacak yer aramaktadır. İsmet Paşa taziye defterine şu satırlar yazmıştır: 
Stalin’in vefatıyla, denebilir ki, bir çağ kapandı. Stalin çağı sizin ve bizim tarihimizle eşit derecede ilintili. Ülkelerimiz birbirleriyle daha çok savaştılar, ancak devrim dönemlerinde ve hemen sonrasında birlikte olduk ve birbirimize yardım ettik. Ama bunun için devrim yapmak şart değil. Herhalde devrimlerimizin liderlerinin mirasını korumak daha iyi. Onların zamanında ortak tarihimizin köprülerini beraber inşa ettik, daha sonra ne yazık ki bunları kendimiz yıktık. Stalin’in yaptıkları tabii ki asrın tarihine geçecektir.

MOSKOVA'daki CENAZE TÖRENİ 
Türkiye Cumhuriyet'i Moskova'da düzenlenen cenaze törenine, Hariciye Vekaleti Umumî Kâtibi büyükelçi Cevad Açıkalın'ın başkanlığında, Korgeneral Fevzi Mengüç ve Riyaseticumhur Baş Yaveri Kurmay Yarbay Nureddiin Alpkartal'dan oluşan bir heyetle katıldı. 

Ayrıca, Moskova'da düzenlenen cenaze törenine Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes, birer taziye telgrafı gönderdiler. 

Bayar SSCB Yüksek Sovyeti Prezidyumu Başkanı N.M. Şvernik’e gönderdiği telgrafında:
Başkumandan Stalin’in vefat haberini üzüntüyle aldım. Siz Ekselanslarından yürekten acılarımın kabulünü dilerim.” 
diye yazmıştı. 

Menderes ise V.M. Molotov’a hitaben yazdığı telgrafta: 
“Başkumandan Stalin’in vefatı hakkındaki haberden üzüntü duyarak, siz Ekselanslarından benim ve ayrıca Cumhuriyet hükümetinin yürekten acılarının kabulünü ve Bakanlar Kurulu’na iletmeyi lütfetmenizi dilerim.” 
diyerek üzüntüsünü dile getirdi.

6 Mart 1953, Moskova Sendika Evi Sütunlu Salonu’nda parti ve hükümet yetkilileri Stalin’in yattığı katafalkının başında. (Pravda, No: 12634, 7 Mart 1953, s. 2.) Kaynak: Perinçek, Mehmet, 93 s. 
TKP'nin STALİN MESAJI 
Yaşadığı büyük tevkifattan kaynaklı Türkiye'de siyasi çalışmalarını donduran Türkiye Komünist Partisi, Stalin’in ölümü üzerine, Partinin Moskova Temsilcisi İsmail Bilen [4] tarafından kaleme alınmış bir bildiriyi SBKP Merkez Komitesi’ne gönderdi. 

Bildiri şöyleydi: 
Türkiye Komünist Partisi ve Merkez Komitesi, büyük önderimiz, sevgili öğretmenimiz, ilerici insanlığın eşsiz dehası, sömürge ve bağımlı ülkelerin, emperyalizmin boyunduruğu altındaki halkların sadık koruyucusu Stalin Yoldaş’ın ölüm haberini derin bir üzüntüyle karşılamıştır. Tüm Türkiye’nin emekçileri, büyük komşusu Sovyetler Birliği halklarının yasını ve derin acısını paylaşıyor. Stalin Yoldaş her zaman Türk halkına dostluk elini uzatmıştı. Sovyet halkı ve Sovyet hükümeti, Türk halkının milli bağımsızlığına her zaman saygıyla yaklaşmıştı. Stalin Yoldaş, Türk halkını emperyalizme ve gericiliğe karşı milli bağımsızlık mücadelesinin en zor günlerinde destekledi. Stalin Yoldaş, Türk halkına milli bağımsızlık ve özgürlük yolunu gösterdi. Stalin Yoldaş, Türk halkının kalbinde ebediyen yaşayacak. 

Türkiye Komünist Partisi, Türkiye’nin bütün emekçilerinin, ülkenin bütün yurtseverlerinin Amerikan köleliğine ve gericiliğe karşı, faşizme ve savaş kışkırtıcılığına karşı, milli bağımsızlık, barış ve demokratik özgürlük mücadelesinde birliği için tüm gücünü ortaya koyuyor. Bize bunu büyük Stalin Yoldaş öğretti. Türkiye Komünist Partisi, mücadelenin Stalin bayrağını her zaman yukarıda tutacaktır, hiçbir zaman Lenin-Stalin’in yüce davasından geri adım atmayacaktır."

BÖLÜM. 2. 
ANTİ KOMÜNİST AYVALIK'ta TUTUKLANAN 8 KOMÜNİSTİN 
AYAK İZLERİNİ ARAMA ÇALIŞMASI...
Ayvalık 1940'lı yıllardan başlayarak, anti komünist bir diri kitlenin hüküm sürdüğü beldeye dönüşmüştü. Kanımca bunun en önemli nedeni; 1924 mübadelesi ile gelen nüfusun 10 yıl içinde göç etmesi, kalan nüfusun içindeki varlıklı grubun ise 40'lı yılların nasyonal sosyalist ideolojiden etkilenip şehirde giderek artan sınıfsal keskinleşmenin kendilerine zarar verecek, bir sol bilinçlenmeye dönüşmesini engelleme çabası olmalıdır. Bu konuda sosyo-politik bir çalışma yapılmış olmamasına karşın, dönemi işleyen sol muhalif yazarların anılarından ve yazdıklarından yola çıkarak bir hipotetik sonuca ulaşmak mümkündür. 

Bu kitaplardan ilki Fahri Petek tarafından kaleme alınan “Bir Hayat Üç Can” adlı biyografyadır [5]. Petek, mübadele ile Selanik'ten göç edip Bergama'ya yerleşen bir mübadil ailenin tek çocuğudur. Babası eczacıdır ve o da bu mesleği sürdürmeye kararı verir. Bornova'da yatılı okuduğu lisede, matematik öğretmeninden etkilenerek sosyalist olur. İstanbul Üniversitesi öğrencisi iken Türkiye Komünist Partisi'ne katılır. TKP'nin 14 Mayıs 1946 tarihinde kurulan Türkiye Sosyalist Partisi'ne karşı giriştiği ideolojik mücadele nedeniyle, 20 Haziran 1946 yılında yasal olarak kurmaya karar verdiği Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP)'nin kurucusu olur. Üniversiteden mezun olduktan sonra baba yadigarı eczanenin başına geçmek için Bergama'ya dönmeden önce, Şefik Hüsnü ile görüşür ve aralarında şu konuşma geçer: 
...Sen Ayvalık, Bergama taraflarında bir çalışma yap; bak bakalım orada işçiler ve köylüler, emekçiler arasında bizim fikirlerimiz yandaş buluyor mu? Sonra bize bir rapor hazırlarsın ve böylece orada bir şube açıp açamayacağımıza karar veririz senin raporunun sonucuna göre. Bergama'da ve çevresinde ilk haftalarımda ve sonra da sağda solda propaganda çalışmaları yaptım, milletin nabzını tutmaya çalıştım. Ama canıma okudular. Düşün propaganda yaptığım işçiler beni ihbar ediyor. Bir süre sonra TSEKP için bir rapor hazırladım: 'Buralar çok geri, şube açmaya müsait (uygun) değil' dedim. İşçiler ve hele köylüler bize hiç yüz vermediler. Ama gençler öyle değildi. Tam aksine bizimle, benimle tanışmak için can atanları bile var. O yıllarda İzmir'de adı komüniste çıkmış ve kendisi de gerçekten komünist olan Ahmet Sucu diye bir yoldaşımız vardı. O da TSEKP'den ve ben Bergama'ya dönünce, bir ayağım da İzmir'de ya, onunla da görüşüyorum. ...” (sf.126) 

Konumuz olan “8 komünistin tevkifi” meselesinden biraz uzaklaştırsa da, Ayvalık'ın 70 öncesi yıllarını anlatan bir başka kitabı da incelemek yerinde olacaktır. 

Bu kitap, “Bir Dinozorun Anıları”dır [6].  1915 ylında İstanbul'da doğan Mina Urgan tarafından kaleme alınmış bir otobiyografidir. Urgan, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi ve 1960 yılında profesör oldu. 1963 yılında Türkiye İşçi Partisi'ne katıldı. 1975'de TİP tekrar açıldığında yeniden üye oldu. Darbe sonrasında 1990'da Türkiye Birleşik Sosyalist Partisi'nin daha sonra 1996'da da birleştikleri Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nde kurucu üye oldu. Tiyatrocu Cahit Ilgat ile evlendi ve ayrıldı. 15 Haziran 2000 yılında vefat etti. 

Mina Urgan 1966 yılının nisan ayında, içlerinde Cevat Şakir Kabaağaçlı, seramik sanatçısı Füreyya Koral, Sabahattin Eyüboğlu ve Melih Cevdet Anday'ın da içlerinde bulunduğu on kişilik bir grup ile Ayvalık'a gelir. Ve şehre girince büyük bir şok yaşar: 
... Ayvalık'a varınca, şaşırdık kaldık: Her elektrik direğine, üstüne antikomünist bir slogan yazılı tabelalar asılmıştı. Ana cadde boydan boya bunlarla donatılmıştı. Bir sinemanın önünde, üstünde 'kahrolsun komünistler! Kahrolsun solcular!' yazılı bir afiş vardı. Kapı boyunca başka bir afiş 'Dikkat! Komünizm geliyor!' uyarısında bulunuyordu. komünist varmış meğer!' dedim. Adamlardan biri, başını gururla kaldırarak, 'Ayvalık'da bir tek komünist bile yoktur' dedi. O zaman saldırıya geçtim: 'Bir tek komünist bile yoksa, neden her elektrik direğine o kepaze tabelaları asıyorsunuz öyleyse?' diye bağırdım. 'Üstelik sosyalizmi de kötülüyorsunuz. Sosyalizm, komünizmin gizli yüzüdür diyorsunuz. Şu sırada Türk Parlamentosunda on beş tane sosyalist milletvekili bulunduğundan haberiniz yok mu sizin? O rezil tabelalarınızı tanıdığım bütün gazetecilere; Çetin Altan'a da, İlhan Selçuk'a da, başkalarına da anlatacağım. Bütün Türkiye öğrenecek Ayvalık'ın bu rezaletini.' Buna benzer daha bir yığın laf ettim. Herifler susuyor, önlerine bakıyorlardı. Beni asıl bozan, onların susmaları değil, kendi masamdaki arkadaşların susmaları, beni desteklemek için bir tek söz söylememeleriydi. Biliyorum ki, benim yaptığım çocukça bir münasebetsizlikti onların gözünde. 

Öfkem biraz geçsin diye otelden çıktım. Caddede bir aşağı bir yukarı hızla yürüdüm bir süre. Lokanyata geri döndüğümde herifler gitmişti. Bizim masada herkes suratını asmış, susuyordu. Meğer onlara hakaret ederken hiçbir şey demeyen heriflerden biri, ben gittikten sonra, durup dururken 'ben komünistleri yerim!' demiş. Melih Cevdet de ayağa kalkmış, 'öyleyse, gel de beni ye!' demiş. Bunun üzerine panik halinde lokantadan kaçmışlar.” (sf. ...) 

Aynı yıllarda, yukarıda Petek ve Urgan'ın anlattıklarına karşın Ayvalık'ta başarılı işçi örgütlenmeleri kurulduğunu, Yıldırım Koç'un “45 Yıl Önce Balıkesir ve Bursa Sendikaları” başlıklı makalesinden öğrenmekteyiz. 

Koç'un, Çalışma Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü arşivi üzerinden yaptığı çalışmaya göre 1957 - 1961 arasında Ayvalık'ta kurulduğunu belirlediği sendikalar şöyledir [7]:
Ayvalık Kara ve Deniz Nakliyatı Tahmil Tahliye İşçileri Sendikası: 
1.7.1951 tarihinde kuruldu. 1957 yılında herhangi bir birliğe veya federasyona üye değildi; şubesi yoktu. 31.5.1957 tarihinde 33 erkek üyesi vardı. Üye sayısı 1958 yılında 30 ve 1961 yılında 45 oldu. 

Ayvalık Lokanta, Otel ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası: 
8.3.1951 tarihinde kuruldu. 1957 yılında herhangi bir birliğe veya federasyona üye değildi; şubesi yoktu. 31.5.1957 tarihinde 41 erkek üyesi vardı. Kadın üyesi yoktu. Üye sayısı 1958 yılında 38 ve 1961 yılında 48 idi.

Ayvalık Sabun İşçileri Sendikası: 
6.10.1952 tarihinde kuruldu. 1957 yılında herhangi bir birliğe veya federasyona üye değildi; şubesi yoktu. 31.5.1957 tarihinde 54 erkek üyesi vardı. 1958 yılında 69 üyesi ve 1961 yılında 63 üyesi bulunuyordu. 

Ayvalık Yapıcı, Badanacı, Sıvacı ve Beton İşçileri Sendikası
1.7.1951 tarihinde kuruldu. 1957 yılında herhangi bir birliğe veya federasyona üye değildi; şubesi yoktu. 31.5.1957 tarihinde 89 erkek üyesi bulunuyordu. Üye sayısı 1958 yılında 132 ve 1961 yılında 121 idi. 

Ayvalık Zeytinyağı Sanayii İşçileri Sendikası: 
15.2.1951 tarihinde kuruldu. 1957 yılında herhangi bir birliğe veya federasyona üye değildi; şubesi yoktu. 31.5.1957 tarihinde 455 erkek ve 1 kadın olmak üzere toplam 456 üyesi vardı. Üye sayısı, 1958 yılında 459 ve 1961 yılında 490 idi. 

Bu çalışmaya göre belirlenmiş beş sendika da, “tevkifat” öncesinde kurulmuştur. Ve 1957 yılında toplam 673 üyesi bulunmaktadır. 

BİR ÖLÜM HABERİ İLE BULUNAN İZ 
11 Ocak 2014 tarihinde aramızdan ayrılan ve bu makalenin konusu olan “tevkifatı” yaşayıp 3 ay hapis yatan Mustafa Kemal Şimşek'in ölümü ardından, Halkın Kurtuluşu Partisi web sayfasında yayınlanan: “Kıvılcımlı Usta’nın Parti Okulu Öğrencilerinden Mustafa Kemal Şimşek (Sabuncu Mustafa) Bedence Aramızdan Ayrıldı[8]  adlı kısa haber, bize çok önemli bir ipucu vermektedir. 

İzmir'den Kurtuluş Partililer imzasıyla yayımlanan haberde şunlar yazılmıştır: 
“Mustafa Ağabeyimiz; gerçek TKP saflarında Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı ile birlikte Ayvalık, İzmir başta olmak üzere Ege Bölgesi’nde illegal parti çalışmaları yürütmüştür. İlk Sendikalar Kanununun çıktığı 1947 yılında Ayvalık’ta Kurulan Sabun İşçileri Sendikası’nda yöneticilik yapmıştır. 

Stalin’in vefat ettiği 1953 yılında, Ayvalık’ta siyah elbiseler giyip yakalarına kırmızı karanfiller takarak Stalin’i andıkları için tutuklanmış ve 3 ay zindanda tutulmuştur. (abç) 

Kıvılcımlı Usta önderliğinde 1954 yılında kurulan Vatan Partisi kurucularındandır. Menderes Diktatörlüğü tarafından Harbiye Zindanı’na kapatılan Vatan Partili yöneticiler içindedir. Harbiye Zindanı’nda gün yüzü görmemecesine 9 ay tutulan Sabuncu Mustafa, 1957 Seçimlerinde de Vatan Partisi İzmir Milletvekili adayı olmuştur. 

Devrimci Mücadelesinde birçok bedeller ödemiş ancak davaya, partiye ve Kıvılcımlı Usta’ya bağlılığını korumuştur. 

92 yıllık yaşamının son anına kadar kararlı, sarsılmaz ve ödün vermez duruşuyla Türkiye Devrimci Mücadele tarihinin adsız neferlerinden olan Mustafa Ağabey 11 Ocak 2014 günü bedence aramızda ayrıldı. 

Mücadelesi Mücadelemizdir. Anısı Halkın Kurtuluş Davamızda yaşayacaktır.”

11 Ocak 2014 günü aramızdan ayrılan Sabuncu Mustafa
(Mustafa Kemal Şimşek) (kaynak: hkp.org.tr)

Ayvalık’ta siyah elbiseler giyip yakalarına kırmızı karanfiller takarak” Stalin'in ölüm günü eylem yapan bu komünistlerin tümü hakkındaki bilgilere, Ayvalık Cumhuriyetçi, Demokrat Haftalık Gazete'nin 12 Mart 1953 (1357 nolu nüsha) ve 19 Mart 1953 (1358 nolu nüsha) tarihli nüshaları üzerinden ulaşıyoruz. 

Ayvalık Gazetesi'nin 12 Mart 1953 tarihli nüshasında “Zabıtamızın uyanıklığı Sayesinde Koministlik propoğandası yapan 8 kişi yakalandı” başlığı altındaki haber şöyledir:
Şehrimiz zabıtası şüphe ettiği sekiz kişinin evlerinde yaptığı arama sonunda koministlikle ilgili bazı vesikalar bulmuş ve vaziyet Müddeiumumiliğe [9] intikal etmiştir.

Müddeiumumilik tahkikatı derinleştirmiş ve bu sekiz kominist taslaklarıda tevkif edilmişlerdir. 

Bilhassa 4 kişinin göçmen oluşu halk üzerinde derin akisler yaratmıştır.

Tevkif edilenler:
Göçmenlerden: Hüseyin Sakan Hasan Sakan, Ali Kamber Şükrü Hasırcı ile kitapçı Hasan İrdesel, Erdoğan Taşacık, Mustafa Şimşek ve işportacı Ömer Uğuraldan ibarettir.
” (yazım hataları aynen alınmıştır)

Sabuncu Mustafa'nın da içinde bulunduğu 8 kişinin, Ayvalık'ta yakalandığına dair haber.
(Ayvalık Gazetesi, No: 1357, 12 Mart 1953, s. 1. - kaynak: Selden Emre Koleksiyonu, fotoğraf: HKK)

Kominist cemiyeti kuranlar şehrimiz adliyesinde yargılanacaklar” manşetiyle hazırlanan ve 19 Mart 1953 tarihinde neşredilen Gazete nüshasında ise şunlar yazmaktadır: 
Geçen hafta şehrmiz emniyet teşkilâtının uyanıklığı sayesinde yakalandığını haber verdiğimiz 8 Kominist taslağı suç evraklarıyla birlikte Balıkesire sevkedilmişlerdir. Bugün aldığımız bir haber göre; Balıkesirde askeri mahkemeye sevkedilmişler ve Bakanlıkla cereyan eden müzakere neticesinde sanıkların Ayvalığa gönderilmeleri ve mahkemelerinde Ayvalık mahkemesinde yapılması lûzumu bildirilmiştir. Buna nazaran, Kominist teşkilatı kurmaktan sanık ve mevkuf (tutuklanmış) Hasan İrdesel, Ömer Kural, Erdoğan Kısa, Hasan Sakan, Hüseyin Sakan, Şükrü Hasırcı ve Ali Kamber şehrİmize gönderileceklerdir.” (yazım hataları aynen alınmıştır)

Dikkat edileceği üzere gazetenin iki ayrı nüshasında verilen haberlerde geçen adların ikisinde sorun bulunmaktadır.

12 Mart 1953            19 Mart 1953
Hüseyin Sakan          Hüseyin Sakan 
Hasan Sakan             Hasan Sakan 
Ali Kamber                 Ali Kamber 
Şükrü Hasırcı            Şükrü Hasırcı 
Hasan İrdesel            Hasan İrdesel 
Erdoğan Taşacık       Erdoğan Kısa 
Mustafa Şimşek               - 
Ömer Uğural             Ömer Kural

Ayrıca 19 Mart 1953 nüshasında Müstafa Şimşek adı bulunmamaktadır. Bu 8 sanıktan 7'sinin Ayvalık'a gönderildiği ancak Sabuncu Mustafa'nın Balıkesir'de tutulduğu manasına gelebilir.

Bir hafta önceki nüshada tutuklanması talep edilen 8 kişiden, Mustafa Kemal Şimşek dışında kalan 7'sinin Ayvalık'a geri yollanacağına dair haber.
 (Ayvalık Gazetesi, No: 1358, 19 Mart 1953, s. 1. - kaynak: Selden Emre Koleksiyonu, fotoğraf: HKK)


SONUÇ YERİNE
Değerli okur bu çalışma, üzerinde geliştirme yapılacak bir makalenin ilk taslağıdır. Bulduğum bazı belgeler ile birlikte ele alındığında bu makale, Ayvalık'ta gizli kalmış bir siyasi eylemi ve 1950'li yıllarda kasabada faal olan bir sol siyasi grubu gün yüzüne çıkartılabilecektir. Ve çok heyecan verici bir çalışma olacağı gibi, Türkiye sol hareketine önemli bir bilgi seti de kazandırılabilecek gibi gözükmektedir. 

Ben bu keyifli araştırmaya beni sevk eden Cengiz Hocaya çok teşekkür ediyorum. Özellikle 19.11.1951 tarihinde “gizli oturum ile” toplanan TBMM tutanağını da okuduktan sonra, Ayvalık İşçi Sınıfı Hareketi ve Örgütlenmesi üzerinde mükemmel bir ürün elde edebiliriz gibime geliyor. 

Şayet “tamam derseniz” yapmamız gereken işler şunlardır: 
1.Yukarıda adları geçen (soyad farklılıklarını da içeren) 10 adın biyografilerini çıkartmalıyız. Sorgulama ve röportaj yöntemi ile bu 10 kişi hakkında bilgilerimizi arttırmalıyız. 
2.Yıldırım Koç'un makalesinde adı geçen 5 sendika üzerinde çalışma yapmalıyız. Kuruluş tüzükleri, üye defterleri, yapmışlarsa çıkarttıkları yayın ve bildirileri bulmalıyız. 
3.Sahiplenmelerinden yola çıkarak HKP ile temasa geçmeli ve Sabuncu Mustafa hakkında detaylı bilgeye ulaşmalıyız. 
4.Ayvalık Gazetesi'nin konuyla ilgili ilk sayısında Bilhassa 4 kişinin göçmen oluşu halk üzerinde derin akisler yaratmıştır vurgusu ile başlayan “göç” meselesini derinleştirmek gerekmekte. Bunlar sanırım bahse onu olan 1951 yılında gelen ve bir-iki hafta Cumhuriyet Meydanında kurdukları çadırlar altında yaşayan sonra Altınova ve Küçükköy'e yerleştirilen kişilere atıf olabilir. 
5.Diğer gazetelerde konunun araştırılması da şart. Milliyet, Cumhuriyet, Vatan ve Akşam gazetelerinin bu tarihlerdeki sayıları irdelenmeli. 
6.Şüphesiz o tarihlerde Ayvalık'ta yayımlanan Körfez ve Ege Postası gazetelerini de incelememiz gerekmekte. 
7.Daha sonraki tarihlerde ama, Sancak Tül Fabrikası ve Komünizm İle Mücadele Derneği de ele alınmalı.
8. Deniz Gezmiş'in Ayvalık'a gelmesi ve TİP'in meydanda yaptığı miting de ele alınmalı 
9.Çok iş var yapılacak çoookk... 

Dostluk ve Saygılarımla,

---
DİP NOTLAR ve KAYNAKÇA
[1] Öztoprak, Gizem, “Stalin'in Ölümünün Türk Basınındaki Yankıları”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, danışman: Prof. Dr. Neşe Özden, 2012.

[2] ortaya koyabiliriz ki, belirtebiliriz ki

[3] L.M. Medvedko, “Moyo Otkrıtie Vostoka (O Vremenah, Nravah i Nemnogo o Sebye)”,Triyedinstvo: Rossiya Pered Blizkim Vostokom i Nedalekim Zapadom: NauçnoLiteraturnıy Almanah, c. 1, genişletilmiş 2. basım, (Moskova: Grifon, 2012), s. 52-53. [Kaynak: Perinçek, Mehmet, “Ölümünün 65. Yılı Stalin’in Cenaze Töreninde DP Hükümeti Heyeti”, Toplumsal Tarih Dergisi, s: 291, 90-95 ss., 2018.

[4] İsmail Bilen (18 Ekim 1902, Çamlıhemşin - 18 Kasım 1983, Doğu Berlin), tarihsel Türkiye Komünist Partisinin 1973-1983 yılları arasında liderliğini üstlenen komünist siyasetçi.

Bu belge RGASPI (Rusya Devleti Sosyo-Politik Tarihi Arşivi = Российский государственный архив социальнополитической истории) tarafından fond 495, liste 266, dosya 12 (I), yaprak 26 numaralarıyla kayıt altındadır. [Kaynak: Perinçek, Mehmet, “Ölümünün 65. Yılı Stalin’in Cenaze Töreninde DP Hükümeti Heyeti”, Toplumsal Tarih Dergisi, s: 291, 90-95 ss., 2018.]

[5] Güzel, M. Şehmus, (2009) TÜSTAV – Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Yayınları, Sarı Defter Serisi no.11, 356 s., isbn: 9789758683772. 

[6] Urgan, Mina, (1998) Yapı Kredi Yayınları no.985, 356 s., isbn: 9750828399 

[7] Koç, Yıldırım (2003) Türk-İş Dergisi, Temmuz-Ağustos 2003 (dijital kopya) Bu bilgiler detay içermeseler de Kemal Sülker'in “Türkiye Sendikacılık Tarihi” kitabında da bulunmaktadır. Sülker, Kemal (2004), TÜSTAV – Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Yayınları, 317 s., isbn: 9758683268. 

[8] https://www.hkp.org.tr/kivilcimli-usta-nin-parti-okulu-ogrencilerinden-mustafa-kemal-simsek-sabuncu-mustafabedence-aramizdan-ayrildi/ (erişim tarihi: 21 Mayıs 2019, 22:40) 

[9]  savcılığa

1 Haziran 2023 Perşembe

GÖMEÇ (Emrudâbâd) YEREL ŞEHİR TARİHİ ARAŞTIRMALARI İÇİN
BİR tartışma taslağı

bu çalışma 1 Şubat 2022'de Gömeç Belediyesi'ne gönderilmiştir.


TARTIŞMAYA BAŞLARKEN...
Bizde, -aslında bizi andıran bir çok toplumda- ortak bir sorun var: “gerçekler” meselesine “mesafe” koymak. Gerçekler, bu toplumlarda eksikliği hiç de önemli olmayan, hatta “olmasa da olur” bir durum. Onun yerine “ikame edilen”, yaşanan reel alemden de onun fizik yasalarından da arındırılmış: rivayetler, söylenceler, gazavâtnâmeler -hadi diyelim ki- menkıbeler, bu toplumlar tarafından daha çok sevilmekte. Bu efsaneler eşliğinde şehirler kendini anlatmaya çalışmakta.

Kerameti kendinden menkul kişilerce uydurulan ve adına “yerel tarih araştırması” dedikleri, ama aslında, “kahvehane mavrasından” biraz ileride olan, tumturaklı metinler ile şehirler kendilerini anlatmaya çabalıyor. Öyle ki; “her yer kocaları ölmüş analarla doluydu” (Anadolu), “keçiler buradan düşüp, ölüp, kırılırdı” (Keçikıran) türünden yazılmış, -sözde- “toponomik çalışmalar” ile: yaklaşık 12.000 yıldan daha fazla zamandır, üzerinde insanların yerleşik yaşadığı bu güzel toprakların neredeyse tüm şehirleri bu fantastik öykülerle kendisini anlatıyor. 

Bu -sözde- “toponomik çalışmalar” meselesi önemli. Zira Türkçeden başka dil bilmeyen bir çok kişi, ikincil kaynaklar üzerinden ve ancak konuştukları Türkçenin kendilerindeki sözcük hazinesi kadar genişlikte bir şeyler söylemeye çalışıyor ve insanlar, bunları “tarihi kitap” olarak kabul edip okuyor. 

Bu çok tehlikeli bir durumdur. Türkçenin Anadolu'daki hakimiyeti XI. Yüzyıldan sonra başlar -ki devletin Arapça olan resmi dili ile düşünüldüğünde, bu da tartışmalıdır- ve bu topraklarda yaşayanlar, yaşadıkları yerlere konuştukları dillerle: Helence, Ermenice ve hatta Latince dilleriyle adlar vermişlerdir. Kaldı ki Anadolu şehirlerinin büyük bölümü “göçmen geçişi” ya da “tüccar kafileleri geçişi” roatalarıdır. Bu güzergahların kaotik trafiğinden kaynaklı, bir dilin “saf kalmasından” da bahsedilemez. Bir de, Hitit çağında Anadolu'da en uzun süre konuşulan kadim Luvi dilini ekleyince, bu topraklarda “toponomik çalışma” yapmanın zorluğu ortadadır.

Zeki Arıkan'ın, Gömeç Sempozyumu kitabında vurguladığı gibi (s.17), ülkemizdeki “yerel tarih” alanındaki çalışmalar, Cumhuriyet ile birlikte Halkevlerinin tarih, edebiyat ve müzecilik kolları tarafından başlatıldı. Bu çalışmalar yerel sicil kayıtlarına dayanan tarih araştırmaları ve yerel halkla yapılan söyleşilere dayanan folklor (halkbilim) çalışmaları olarak gerçekleştirildi. Çalışmalar, yerel Halkevi dergilerinde yayımlandı ve bu metodun yayılması konusunda çok yararlı oldu. 

Ömer Lütfi Barkam, Halil İnalcık, Mustafa Aktağ gibi tarihçilerin yerel defterler üzerinden yürüttüğü çalışmalar ve Stefanos Yerasimos ve Suraiya Faroqhi gibi başka displinlerden gelmiş tarihçilerin, “yerel tarih” alanında yaptığı araştırmalar oldukça önemli eserler verdi. 

Annales Okulu çevresinin etkisiyle değerlenen yerel tarih çalışmaları; şehir tarihi, sözlü tarih, sınıf tarihi gibi çok fazla alt alanın “hemhal olmuş” biçimi olarak karşımızda durmaktadır bugün kendine has metodolojisi ve sınırlılıkları ile çok yararlı bilgilerin gün yüzüne çıkmasına da öncülük etmektedir.

Geçen yüzyılın başından itibaren, tarihin iktidar katında yazılmış evraklardan ibaret olamayacağı, gündelik hayatın bugüne gelişte önemli ve hatta belirleyici bir yeri olduğu, bu gündelik hayatın da aslında şehir denilen bir mekanda geçtiği ve nihayet o mekandaki çatışma ya da uzlaşmaların tarih dediğimiz olguyu ortaya çıkarttığını savunanların sayısı giderek arttı. 

Henri Lefebvre, David Harvey, Manuel Castells, Edward Soja, Michael Foucault, Doreen Massey, Martina Löw ve John Urry gibi değişik disiplinlerden çok sayıda düşünürün başını çektiği, şehri merkeze alan yaklaşım yüzyılın ikinci yarısında genel kabul gören bir tarih alanını, şehir tarihçiliği alanını yarattı. Sutchliffe, “tarihçilerin 1960’larda en anlamlı araştırma birimi olarak şehri keşfettiklerini” yazar bir makalesinde (Sutchliffe: 1984, s.125) ve Uğur bu belirlemeye şöyle bir ek yapar: “şehirler dönüşümlere sadece şahit olan değil aksine onları etkileyen ve yön veren birer güçtür” (Uğur: 2005, s.10). 

Özetle şehir: 
karmaşık ve çoğu zaman çatışmalı kararlar ardından cisme dönüşmüş bir coğrafi mekandır. Bu coğrafi mekanı minhani eğrilerinden ibaret ölçekli bir teknik resimden farklı ve daha önemli kılan, onun, çok sayıda iktisadi - siyasi - sosyolojik ve ideolojik çatışmalar/uzlaşmalar ardından ortaya çıkmış ünitelerden oluşmasıdır. Her ünite ilk bakışta; binalardan, çeşmelerden, yollardan, meydanlardan, ve mesire peyzajlarından ibaretmiş gibi algılansa da aslında, iyi irdelendiğinde, bunları sağlayan beşeri ilişkiler ortaya çıkar. 

Yüzyılın başında düşünürlerin ve 60'lardan itibaren de tarihçilerin keşfettikleri şehir üzerine yapılan şehir tarihi çalışmaları: aslında birbirinden “bağımsız” ve “çok sayıda alakasız” parçacığı bir araya getirme faaliyetidir. Bu anlamda, bir şehir tarihi araştırmacısı için incelenen bir bina, yalnızca bir inşa sürecinden ibaret değildir. O, incelediği binanın bitişik parseliyle, bulunduğu sokakla, konumlandığı mahalleyle ve o mahallenin şehrin diğer bir bölümü ya da tümüyle olan teması/temasları ile de ilgilenmek zorundadır.

(resim.01) 8 Mayıs 1915 tarihinde Gömeç Postanesinden geçen 
bir mektubun mührü (kaynak: www.balkanphila.com)


GÖMEÇ YEREL TARİH ÇALIŞMALARI İÇİN
HAZIRLANACAK PROGRAMA DAİR NOTLAR

"Gömeç okumalarından alınmış notlar"


GÖMEÇ YEREL TARİH ÇALIŞMALARI İÇİN
HAZIRLANACAK PROGRAMA DAİR BAŞLIKLAR


1. GÖMEÇ1 KONULU BELGELERİN BELİRLENMESİ, DİZİNLENMESİ ve DERMESİ
1.1. Gömeç Bibliyografyasının Hazırlanması
1.2. Osmanlı Arşiv Belgeleri Dizininin Hazırlanması
1.3. Cumhuriyet Arşivi Belgelerinin Hazırlanması
1.4. Yerel Gazeteler Dizinlemesi (Balıkesir, Burhaniye, Ayvalık, Edremit gazeteleri)
1.5. Belediye Meclis Kararlarının vb. Belgelerinin Derlenmesi
1.6. Ticaret Odası, Ziraat Odası vb Belgelerinin Derlenmesi
1.7. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması
1.8. Basılı yayın haline getirilmesi
1.9. Gömeç Dermesinin Oluşturulması

2. GÖMEÇ ŞEHİR ATLASININ DERLENMESİ
2.1. Tarihi Kültürel Miras Envanterinin Hazırlanması
2.2. Tabiat Mirası Envanterinin Hazırlanması
2.3. Kültür Envanterine Alınmış Yapıların Belgelenmesi
2.4. Tabiat Envanterine Alınmış Nesnelerin/Yerlerin Belgelenmesi
2.5. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması
2.6. Kültürel Mirası Tanıtacak Tabloların ve Karekod Uygulamasının Hazırlanması
2.7. Mobil Gömeç Aplikasyonunun Yazılması
2.8. Kültür Turizmi Şehir Haritasının (gezi rotaları) Hazırlanması
2.9. Kültür Turizmi Kitapçığının Hazırlanması

3. SÖZLÜ TARİH ATÖLYELERİNİN KURULMASI
3.1. GİDEN MÜBADİLLER
3.1.1.
Mübadele Öncesi Tutulmuş Kayıtların Edinilmesi ve Tercümesi
3.1.2. Mübadele İle Giden (3. ya da 4. kuşak) Temsilcilerinin Belirlenmesi
3.1.3. Giden Mübadillerin Kalan Kültürel Mirasının Belirlenmesi
3.1.4. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

3.2. GELEN MÜBADİLLER
3.2.1. Gelen Mübadil Kayıtlarının Derlenmesi
3.2.2. Mübadele İle Gelen (3. ya da 4. kuşak) Temsilcilerinin Belirlenmesi
3.2.3. Mübadil Temsilcilerindeki Bilgilerin Kayıt Altına Alınması
3.2.4. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

3.3. GELEN MUHACİRLER ya da GAYRI MÜBADİLLER
3.2.'nin benzeridir

3.4. CUMHURİYET SONRASI GELEN GÖMEÇLİLER
3.4.1. Bu Kapsamdaki Kişilerin Belirlenmesi
3.4.2. Temsilcilerindeki Bilgilerin Kayıt Altına Alınması
3.4.3. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

3.5. ULUSAL SAVAŞ ve AYVALIK CEPHESİ
3.5.1. Bu Kapsamdaki Kişilerin Belirlenmesi
3.5.2. Temsilcilerindeki Bilgilerin Kayıt Altına Alınması
3.5.3. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

3.6. GÖMEÇ KÖYLERİ
3.6.1. Bu Kapsamdaki Kişilerin Belirlenmesi
3.6.2. Temsilcilerindeki Bilgilerin Kayıt Altına Alınması
3.6.3. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

3.7. YAZLIKÇILAR
3.7.1. Bu Kapsamdaki Kişilerin Belirlenmesi
3.7.2. Temsilcilerindeki Bilgilerin Kayıt Altına Alınması
3.7.3. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

4. GÖMEÇ BİANELi (iki yılda bir düzenlenecek çalıştay)
2023 yılı hedeflenerek başlanmalıdır ve ilk başlık MÜBADELENİN 100. YILI olmalıdır.
...