Gömeç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gömeç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Haziran 2023 Perşembe

GÖMEÇ (Emrudâbâd) YEREL ŞEHİR TARİHİ ARAŞTIRMALARI İÇİN BİR tartışma taslağı

bu çalışma 1 Şubat 2022'de Gömeç Belediyesi'ne gönderilmiştir.


TARTIŞMAYA BAŞLARKEN...
Bizde, -aslında bizi andıran bir çok toplumda- ortak bir sorun var: “gerçekler” meselesine “mesafe” koymak. Gerçekler, bu toplumlarda eksikliği hiç de önemli olmayan, hatta “olmasa da olur” bir durum. Onun yerine “ikame edilen”, yaşanan reel alemden de onun fizik yasalarından da arındırılmış: rivayetler, söylenceler, gazavâtnâmeler -hadi diyelim ki- menkıbeler, bu toplumlar tarafından daha çok sevilmekte. Bu efsaneler eşliğinde şehirler kendini anlatmaya çalışmakta.

Kerameti kendinden menkul kişilerce uydurulan ve adına “yerel tarih araştırması” dedikleri, ama aslında, “kahvehane mavrasından” biraz ileride olan, tumturaklı metinler ile şehirler kendilerini anlatmaya çabalıyor. Öyle ki; “her yer kocaları ölmüş analarla doluydu” (Anadolu), “keçiler buradan düşüp, ölüp, kırılırdı” (Keçikıran) türünden yazılmış, -sözde- “toponomik çalışmalar” ile: yaklaşık 12.000 yıldan daha fazla zamandır, üzerinde insanların yerleşik yaşadığı bu güzel toprakların neredeyse tüm şehirleri bu fantastik öykülerle kendisini anlatıyor. 

Bu -sözde- “toponomik çalışmalar” meselesi önemli. Zira Türkçeden başka dil bilmeyen bir çok kişi, ikincil kaynaklar üzerinden ve ancak konuştukları Türkçenin kendilerindeki sözcük hazinesi kadar genişlikte bir şeyler söylemeye çalışıyor ve insanlar, bunları “tarihi kitap” olarak kabul edip okuyor. 

Bu çok tehlikeli bir durumdur. Türkçenin Anadolu'daki hakimiyeti XI. Yüzyıldan sonra başlar -ki devletin Arapça olan resmi dili ile düşünüldüğünde, bu da tartışmalıdır- ve bu topraklarda yaşayanlar, yaşadıkları yerlere konuştukları dillerle: Helence, Ermenice ve hatta Latince dilleriyle adlar vermişlerdir. Kaldı ki Anadolu şehirlerinin büyük bölümü “göçmen geçişi” ya da “tüccar kafileleri geçişi” roatalarıdır. Bu güzergahların kaotik trafiğinden kaynaklı, bir dilin “saf kalmasından” da bahsedilemez. Bir de, Hitit çağında Anadolu'da en uzun süre konuşulan kadim Luvi dilini ekleyince, bu topraklarda “toponomik çalışma” yapmanın zorluğu ortadadır.

Zeki Arıkan'ın, Gömeç Sempozyumu kitabında vurguladığı gibi (s.17), ülkemizdeki “yerel tarih” alanındaki çalışmalar, Cumhuriyet ile birlikte Halkevlerinin tarih, edebiyat ve müzecilik kolları tarafından başlatıldı. Bu çalışmalar yerel sicil kayıtlarına dayanan tarih araştırmaları ve yerel halkla yapılan söyleşilere dayanan folklor (halkbilim) çalışmaları olarak gerçekleştirildi. Çalışmalar, yerel Halkevi dergilerinde yayımlandı ve bu metodun yayılması konusunda çok yararlı oldu. 

Ömer Lütfi Barkam, Halil İnalcık, Mustafa Aktağ gibi tarihçilerin yerel defterler üzerinden yürüttüğü çalışmalar ve Stefanos Yerasimos ve Suraiya Faroqhi gibi başka displinlerden gelmiş tarihçilerin, “yerel tarih” alanında yaptığı araştırmalar oldukça önemli eserler verdi. 

Annales Okulu çevresinin etkisiyle değerlenen yerel tarih çalışmaları; şehir tarihi, sözlü tarih, sınıf tarihi gibi çok fazla alt alanın “hemhal olmuş” biçimi olarak karşımızda durmaktadır bugün kendine has metodolojisi ve sınırlılıkları ile çok yararlı bilgilerin gün yüzüne çıkmasına da öncülük etmektedir.

Geçen yüzyılın başından itibaren, tarihin iktidar katında yazılmış evraklardan ibaret olamayacağı, gündelik hayatın bugüne gelişte önemli ve hatta belirleyici bir yeri olduğu, bu gündelik hayatın da aslında şehir denilen bir mekanda geçtiği ve nihayet o mekandaki çatışma ya da uzlaşmaların tarih dediğimiz olguyu ortaya çıkarttığını savunanların sayısı giderek arttı. 

Henri Lefebvre, David Harvey, Manuel Castells, Edward Soja, Michael Foucault, Doreen Massey, Martina Löw ve John Urry gibi değişik disiplinlerden çok sayıda düşünürün başını çektiği, şehri merkeze alan yaklaşım yüzyılın ikinci yarısında genel kabul gören bir tarih alanını, şehir tarihçiliği alanını yarattı. Sutchliffe, “tarihçilerin 1960’larda en anlamlı araştırma birimi olarak şehri keşfettiklerini” yazar bir makalesinde (Sutchliffe: 1984, s.125) ve Uğur bu belirlemeye şöyle bir ek yapar: “şehirler dönüşümlere sadece şahit olan değil aksine onları etkileyen ve yön veren birer güçtür” (Uğur: 2005, s.10). 

Özetle şehir: 
karmaşık ve çoğu zaman çatışmalı kararlar ardından cisme dönüşmüş bir coğrafi mekandır. Bu coğrafi mekanı minhani eğrilerinden ibaret ölçekli bir teknik resimden farklı ve daha önemli kılan, onun, çok sayıda iktisadi - siyasi - sosyolojik ve ideolojik çatışmalar/uzlaşmalar ardından ortaya çıkmış ünitelerden oluşmasıdır. Her ünite ilk bakışta; binalardan, çeşmelerden, yollardan, meydanlardan, ve mesire peyzajlarından ibaretmiş gibi algılansa da aslında, iyi irdelendiğinde, bunları sağlayan beşeri ilişkiler ortaya çıkar. 

Yüzyılın başında düşünürlerin ve 60'lardan itibaren de tarihçilerin keşfettikleri şehir üzerine yapılan şehir tarihi çalışmaları: aslında birbirinden “bağımsız” ve “çok sayıda alakasız” parçacığı bir araya getirme faaliyetidir. Bu anlamda, bir şehir tarihi araştırmacısı için incelenen bir bina, yalnızca bir inşa sürecinden ibaret değildir. O, incelediği binanın bitişik parseliyle, bulunduğu sokakla, konumlandığı mahalleyle ve o mahallenin şehrin diğer bir bölümü ya da tümüyle olan teması/temasları ile de ilgilenmek zorundadır.

(resim.01) 8 Mayıs 1915 tarihinde Gömeç Postanesinden geçen 
bir mektubun mührü (kaynak: www.balkanphila.com)


GÖMEÇ YEREL TARİH ÇALIŞMALARI İÇİN
HAZIRLANACAK PROGRAMA DAİR NOTLAR

"Gömeç okumalarından alınmış notlar"



GÖMEÇ YEREL TARİH ÇALIŞMALARI İÇİN
HAZIRLANACAK PROGRAMA DAİR BAŞLIKLAR


1. GÖMEÇ1 KONULU BELGELERİN BELİRLENMESİ, DİZİNLENMESİ ve DERMESİ
1.1. Gömeç Bibliyografyasının Hazırlanması
1.2. Osmanlı Arşiv Belgeleri Dizininin Hazırlanması
1.3. Cumhuriyet Arşivi Belgelerinin Hazırlanması
1.4. Yerel Gazeteler Dizinlemesi (Balıkesir, Burhaniye, Ayvalık, Edremit gazeteleri)
1.5. Belediye Meclis Kararlarının vb. Belgelerinin Derlenmesi
1.6. Ticaret Odası, Ziraat Odası vb Belgelerinin Derlenmesi
1.7. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması
1.8. Basılı yayın haline getirilmesi
1.9. Gömeç Dermesinin Oluşturulması

2. GÖMEÇ ŞEHİR ATLASININ DERLENMESİ
2.1. Tarihi Kültürel Miras Envanterinin Hazırlanması
2.2. Tabiat Mirası Envanterinin Hazırlanması
2.3. Kültür Envanterine Alınmış Yapıların Belgelenmesi
2.4. Tabiat Envanterine Alınmış Nesnelerin/Yerlerin Belgelenmesi
2.5. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması
2.6. Kültürel Mirası Tanıtacak Tabloların ve Karekod Uygulamasının Hazırlanması
2.7. Mobil Gömeç Aplikasyonunun Yazılması
2.8. Kültür Turizmi Şehir Haritasının (gezi rotaları) Hazırlanması
2.9. Kültür Turizmi Kitapçığının Hazırlanması

3. SÖZLÜ TARİH ATÖLYELERİNİN KURULMASI
3.1. GİDEN MÜBADİLLER
3.1.1.
Mübadele Öncesi Tutulmuş Kayıtların Edinilmesi ve Tercümesi
3.1.2. Mübadele İle Giden (3. ya da 4. kuşak) Temsilcilerinin Belirlenmesi
3.1.3. Giden Mübadillerin Kalan Kültürel Mirasının Belirlenmesi
3.1.4. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

3.2. GELEN MÜBADİLLER
3.2.1. Gelen Mübadil Kayıtlarının Derlenmesi
3.2.2. Mübadele İle Gelen (3. ya da 4. kuşak) Temsilcilerinin Belirlenmesi
3.2.3. Mübadil Temsilcilerindeki Bilgilerin Kayıt Altına Alınması
3.2.4. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

3.3. GELEN MUHACİRLER ya da GAYRI MÜBADİLLER
3.2.'nin benzeridir

3.4. CUMHURİYET SONRASI GELEN GÖMEÇLİLER
3.4.1. Bu Kapsamdaki Kişilerin Belirlenmesi
3.4.2. Temsilcilerindeki Bilgilerin Kayıt Altına Alınması
3.4.3. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

3.5. ULUSAL SAVAŞ ve AYVALIK CEPHESİ
3.5.1. Bu Kapsamdaki Kişilerin Belirlenmesi
3.5.2. Temsilcilerindeki Bilgilerin Kayıt Altına Alınması
3.5.3. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

3.6. GÖMEÇ KÖYLERİ
3.6.1. Bu Kapsamdaki Kişilerin Belirlenmesi
3.6.2. Temsilcilerindeki Bilgilerin Kayıt Altına Alınması
3.6.3. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

3.7. YAZLIKÇILAR
3.7.1. Bu Kapsamdaki Kişilerin Belirlenmesi
3.7.2. Temsilcilerindeki Bilgilerin Kayıt Altına Alınması
3.7.3. Veri tabanının ve internet ortamından erişim arayüzlerinin Hazırlanması

4. GÖMEÇ BİANELi (iki yılda bir düzenlenecek çalıştay)
2023 yılı hedeflenerek başlanmalıdır ve ilk başlık MÜBADELENİN 100. YILI olmalıdır.
...

12 Mayıs 2019 Pazar

BOSTANCIOĞLU KARDEŞLER'in, GÜRE'de KURDUKLARI BİR MÜZE: "Sarıkız Kazdağı Etnografya Galerisi"

(Fotoğraf kaynağı: sarikizgalerisi.com)
5 Mayıs 2019 günü, sevgili Taylan Köken ile birlikte, sayın Dr. Ali Özkan Arıkantürk'ün sunacağı "Antandros Sikkeleri" sunumunu izlemek için, "Altınoluk Tarihi Antandros Şehrini Kurtarma, Koruma ve Yaşatma Derneği" tarafından kullanılan ve aynı zamanda Dernek merkezi de olan Abdullah Efendi Konağı Kültür Evi'ne gittik. Toplantının başlamasına kadar geçen süre boyunca, Edremit Körfezi'nin kuzey bölümünde kurulan kültür örgütleri, bunlar tarafından verilen başarılı kültür ve koruma çalışmaları ile bu örgütlerin oluşturdukları platform hakkında bilgiler edindik. Kahvaltı sırasında tanıştığımız, Murat Bostancıoğlu'nun daveti üzerine, kardeşi Uğur Bey ile birlikte Güre'de kurdukları "Sarıkız Kazdağı Etnografya Galerisi" Müzesi'ni ziyaret ettik.

Güre İskelesi'nde bulunan ve 300 m2'lik bir zeytinyağı sıkımhanesinin müzeye dönüştürerek, babaları Ali Bostancıoğlu'nun anısına ithafen, 14 Kasım 2015 tarihinde ziyarete açmışlar. Galeri; iki sergi salonu, bir toplantı salonu ve satış mağazası ile açık kafeteryadan oluşmakta. 

Galeri ilgi alanını, "Kazdağı bölgesi ziyaretçilerine yönelik görsel obje, efemera, eşya, resim ve maketler" olarak belirlemiş. Ve bunları, ayrı ayrı tanımlanmış reyonlar içinde, kaliteli görseller ve objeler eşliğinde ziyaretçisine sunmakta. Ziyaretçilerin oldukça fazla ilgi gösterdiği galeri, "büyük işler yapmak için, büyük bütçeler ve büyük mekanların gerekmediğine" dair mükemmel ve çağdaş bir örnek.


BİNANIN TARİHÇESİ
Galeri binası olan sıkımhane, sahibi Asım Bey (Güre) tarafından 1911 yılında inşa edilmeye başlanmış ve araya giren savaş nedeniyle 1920'ye kadar yarım kalmış. Bu tarihten sonra işletmeye açılan sıkımhane, 1952 yılında geçirdiği yangına kadar hizmet vermiş. 1955 yılında yanan çatısı onarılmış ve 1967 yılında da yeni sahibi Nurhan Kıvırcık'a satılmış. Son sıkımın, 1987 yılında yapıldığı sıkımhane, Nurhan Hanım'ın ölümü üzerine oğlu Ufuk Bey'in mülkiyetine geçmiş. 

Güre'nin Yassıçalı Köyü'nden Recep Usta tarafından tamir edilen ve 20 metre yüksekliğinde olan bacası da  yeniden örülen bina, bir süre halı satış mağazası ve kafe olarak kullanılmış. İmar planı değişikliği sonrasında "turizm alanı" olarak belirlenen İskele bölgesinde bulunan sıkımhane, 2015 yılından bu yana etnografya galerisi olarak hizmet vermekte.

Bir süre boş duran binanın içten görünümü.
(Kaynak: Edremit Yöresi Yağhaneleri, sf.120)
Sıkımhanenin, müze işlevi öncesinde halı satış mağazası ve kafe olarak hizmet
verdiği günlerdeki fotoğrafı. Fotoğrafta depolama işlevli ünite de gözükmekte.
(Kaynak: Edremit Yöresi Yağhaneleri, sf.121)
GALERİ REYONLARI
Müze, ziyaretçilerini bölgeyi tanıtan bir dairoma ve büyük boy hazırlanmış bir Kazdağı yakın çevresi haritası bulunan hol ile karşılamakta. Gezi istikameti başlangıcında 20. yüzyıl başlarından kalma bir de zeytin sıkım presi bulunmakta. Bu bölümde ayrıca, Bostancıoğlu kardeşlerin müze hakkında verdikleri kısa bir bilgi ve babaları Ali Bostancıoğlu'na yaptıkları ithaf panoları da bulunmakta.




Giriş holü (fotoğraflar: Hayri Kaan Köksal)
BİR KOLEKSİYONERİN DESTEĞİ:
Dr. Ali Özkan ARIKANTÜRK REYONU
Bu reyon; öğlen saatlerinde, "Antandros Sikkeleri" adlı çok keyifli sunumunu dinleme olanağını bulduğumuz Dr. Arıkantürk'ün, müzeye sergilenmek üzere verdiği 117 adet eserinden oluşturulmuş. Reyonda, sınırlı sayıda sikke dışında, Arıkantürk tarafından saklanan değişik cam ve keramik arkeolojik objeler de sergilenmekte.




Dr. Ali Özkan ARITÜRK Reyonu (fotoğraflar: Hayri Kaan Köksal)
EDREMİT YEREL TARİHİ
Galeri'de, farklı kaynaklardan toplanmış değişik efemera ve yayınlar eşliğinde, dar kapsalı da olsa bir yerel tarih derlemesi oluşturmuş. Ticaret Odası belge ve eşyaları, Edremit'te inşa edilmiş sanayi yapıları kronolojisi, zeytin ve zeytinyağı mamullerine ait etiket ve belgeler ile ulusal savaş belgeleri peş peşe hazırlanmış reyonlarda incelenebilmekte.







Edremit Yerel Tarihi Reyonları (fotoğraflar: Hayri Kaan Köksal)
ATATÜRK, SABAHATTİN ALİ,
ALİ EKBER ÇİÇEK ve KOCA SEYİT REYONLARI



 (fotoğraflar: Hayri Kaan Köksal)
Bostancıoğlu kardeşlerin kurup geliştirdikleri bu "etnografya galerisi" çok önemli bir çaba. Şüphesiz, sohbet sırasında Murat Bey'in de vurguladığı gibi daha yapılması gereken "şeyler" var. Ama şurası kesin: bölgedeki çok önemli bir boşluğu dolduran bu çaba, "büyük laflar edip büyük bütçeler peşinde koşturmak" yerine, "küçük, dar bütçeli ama samimi" adımlar atanların başarıya ulaşabileceklerini göstermekte.

Yolunuz Güre'den geçiyorsa, bu yerel çalışmayı incelemek için  lütfen 1 saatinizi ayırın.
Dostluk ve Saygılarımla,


KAYNAKÇA
Prof.Dr. Efe, Recep, vd.
yayına hazırlayan: Çalışlar, İzzeddin (2013). Edremit Yöresi Yağhaneleri Geçmişten Günümüze Zeytin, Zeytinyağı ve Sabun Sanayii, Ana Gıda Komili, İstanbul (Mataş Matbaacılık A.Ş.: İstanbul).



15 Haziran 2009 Pazartesi

Acurol 15 Haziran 2009 da aramızdan ayrıldı...

Ocak ayında yaşadığım bir "travma" üzerine,  uzun süredir blogdaki görevimi: bir "kültürel miras" olan yemek yazma görevimi bırakmıştım. Halbuki o günlerde bir çok proje geliştirmiş ve bunları da yazılarımda vurgulamıştım. Ve her gün yeni bir "bahane" üreterek,  yazmayı erteleyip durdum. Ancak bugün, internet gazetelerini okurken, yemek kitabı yazarı Erkan Acurol'un bir "müteahhit sopası" ile öldürüldüğünü okuyunca içim inanılmaz bir sıkıntı ile doldu.

Düşünsenize;  yapacak yığınla para kazanma projesi varken ve toplumumuz da -ne yazık ki- sadece "para kazananları severken", siz 62 yaşınızda olmanıza karşın, gazetelerin bulmacalarını çözmek dururken, bir yörenin binlerce yıllık kültürel mirasını yazmaya kalkışın... O mirası tat tat ve harf harf biriktirin... O tatların harflerini kitaba çevirin... Ve mesela, benim kütüphaneme bile girin... Kafanızın içi, beyninizin her kıvrımı bu "kültürel mirasa dair bilgiler" ile dolu olsun... Ve 2009 yılında, beyninin hiç bir yerinde "kültüre dair kırıntı" olmayan biri çıkıp ona sopa indirsin... 

a! Çelişkiye bakın... 
Bu beni yıllardır düşündüren bir çelişkidir. Yani tümünü toplasanız bugüne ve yarına dair hiç bir toplumcu düşüncesi olmayan yığınla insan, dünü bugüne bağlayan bir avuç entelektüeli nasıl da kolayca ortadan kaldırabiliyor. Mesela bir entelektüelin maliyetini kimse düşünmez ama tuğla parasının peşine herkes düşüveriyor. Hiç bir entelektüel konuşmasının ya da yazmasının karşılığını bu "boş insanlardan" istemez ama onlar, sopalarını karşılık almak için rahatça sallarlar. 

Umarım böyle olmaz ama; büyük olasılıkla o sopayı Acurol'a sallayan A.K., "asla" entelektüeline saygı duymayan bu toplumun yargı kurumlarından da kolayca sıyrılacaktır. Zira "borçlar hukukunun" umurunda mıdır ki öldürülen "borçlunun": "Bugün ne tuhaftır balıkçıda papalina vardı. Aslında mevsimi değil. Etraflıca baktım. Papalina idi. Bir miktar aldım sizlere sunmak için." diyen kişi olması? 

Ya da binlerce yıllık kültür mirası olan geleneksel Ayvalık evleri ile alakası olmayan mimari projeleri patates baskısı yapar gibi uygulayan bir müteahhit için, ne manaya gelir ki: "Hiçbir yabancı madde katmadan, herkesin tadını özlediği ev reçelleri kaynatıyorum. İşin kaynağı annemdi. Üzerine 50 yıllık deneyimimi ekleyince, iddialı bir tat ortaya çıktı." diyen bir kültür emekçisi.

Erkan Acurol bugün ve ihtimal ben bu yazıyı yazdığım sıralarda, İstanbul'da gömülecek. Ne üzücü yarın adı bile anımsanmayacak. Hatta kitapları alınacak ve reçeteleri de yapılacak ama, bir "tarihi miras aktarımcısı"nın, paradan başka şeye itibar etmeyen bir kültürsüzün indirdiği sopa ile susturulduğu anımsanmayacak. O kültürsüz kişi kısa süre sonra "özgürlüğüne" kavuşacak. Ama ne A.K.'nin aile bireyleri hatta komşuları bile, onun bir "kültür mirası koruyucusunu" ortadan kaldırdığını anımsamayacak. Şüphesiz kendisi de tabi... Ve mesela, ona bir lokantada yemek servisi yapan garson bile... 

Evet... Okurdan ricamdır: Erkan Acurol aramızdan ayrıldı ama lütfen hepimizin kütüphanesinde: "Kydonia : Ayvalık Mutfağı : Ege'nin Arka Bahçesi" ve "Lezzetli Günler İçin Pratik Mönüler" yerini alsın. Ve Acurol "susturuldu" ama konuşurken yazdıklarını saklayan: "yesilmutfak.blogcu.com" sitesini lütfen tarayıcınızın sık kullanılanlar bölümüne ekleyin. 

Bu kültür emekçisi nurlar içinde uyusun...
Bugün milliyette çıkan yazıyı okumak için tıklayın lütfen.