11 Ağustos 2015 Salı

ÇORUM SURP GEVORK KİLİSESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA


Aslında bu makale, geçen aylarda Çorum sokaklarında dolaşırken önce önünden kayıtsızca geçtiğim, bir kaç adım attıktan sonra "acaba 'orası' olabilir mi?" diyerek geri döndüğüm, bir XIX. yüzyıl taş binasını araştırma serüvenimin çok kısa bir özetidir.

Çorum'a gitmeden başlayan internet okumalarım sırasında, Doç.Dr. Adem KARA'ya ait bir makale dikkatimi çekmişti [1]. İki şehrin (Çorum ve Antakya) nüfus yapısı üzerine hazırlanan bu makalede, yıllarca gidip geldiğim ve sadece "apartmanlardan" ibaret gördüğüm Çorum'un gizli kalan yüzü ile karşılaşmış, makalenin dip notları üzerinden okumalarımı genişletip, öğrendiklerimden yola çıkarak Cumhuriyet öncesi dönem Ermeni nüfusunun yaşadığı bölgeyi gezmek için bir program hazırlamıştım.

BİNAYA GEÇMEDEN
ÇOK KISA OLARAK ÇORUM'un KENTSEL GELİŞİMİ
Çorum, her ne kadar; “Sinop-Antalya” yani kuzey-güney limanları arasında kurulmuş olan (ya da var olan ama o tarihlerde güvenliği yeni pekiştirilen) kara ulaşım ağına yakın bir yerleşme olmakla birlikte, bu aksın doğrudan içinden geçmediği, ancak bu güzergahı kullanan kervanlar için -ve yine tali olarak- “pazar olma” özelliğini taşıyan, XI. yüzyıldan itibaren süregelen Türkmen göçlerine yurtluk olarak tanımlanmış bir tarım, daha çok da hayvancılık bölgesiydi. XII. yy'dan itibaren şehir Kale çevresinde gelişti ve kuzey ve batı yönlerine doğru genişledi.


Çorum şehrinin biçimsel gelişimi
kaynak: AKTÜRE 1975 [2], geliştirme: H.K.KÖKSAL 2015
Çorum, Osmanlı idari tarzına göre eyalete bağlı bir sancak idi ve merkezi de Çorumlu kazasıydı. Bu sancağın diğer kazaları ise Osmancık, Sungurlu, İskilip ve Mecitözü idi. Osmanlı idari sisteminde “kaza”, merkeziyetçi idari yapının taşradaki "tıpkı benzeri"dir ve bugün kullandığımız manada “kasaba/ilçe” terimine doğrudan karşılık gelmez.

Merkez kaza olan o zamanki adıyla Çorumlu yerleşimde 1577 yılına kadar yaşamış 14 hanelik (yaklaşık 70 kişilik) bir Yahudi cemaat bulunmaktaydı. Ve Şerif Korkmaz'ın hala edinemediğim tezinde belirttiğine göre[3] 1578 yılında bu Müslüman olmayan cemaat kazayı terk etmişti. 1831 nüfus sayımında kazada, cizyeye tabi 55 tüccarın bulunduğu[4], 1839 tarihli 2749 sayılı Cizye Muhasebesi Defteri'ne göre ise, ne işle uğraştığına dair kayıt düşülmemiş 51 “gayr-i müslim” tüccar o sene kazada bulunmuş ve vergi vermişti. 1893 yılında 48.381 kişiye ulaşan müslüman nüfusa karşın, müslüman olmayan halkın sayısı da arttı ve 155 Rum, 497 Ermeni ve 33 Protestan[5] yaşamaya başladı. (Osmanlı "milliyet" sistemi, "cemaat" temelli tanımlanır ve bu tanımlamaya göre sınıflandırılır.)

Cemaatlere göre ayrım yapılmamış 1902 yılı Ankara Vilayet Salnamesi'ne göre kazada yaşayan müslüman olmayanların sayısı 1.307 kişi olarak kaydedilmiş (toplam nüfus 80.973) [6], cemaatlere göre ayrımın yapıldığı 1907 Salnamesi'ne göre ise de Çorum merkez kazası: 555 Rum, 1.231 Ermeni ve 113 Kıpti olmak üzere toplam 84.936 kişi olmuştu[7].

Ermeni Nüfusun 
Yaşadıkları Mahalleler, Meslekleri ve Cemaatin Hiyerarşisi:
Değişik Çorum şer'iye sicil kayıtlarına göre, XIX.yüzyılın ortalarından itibaren Ermeni nüfus; Pazar, Kubbeli, Sancaktar, Hacı Yusuf, Şeyh Eyüp, Atcı Ali Evveli, Acel-i Ula, Atcı Ali Ula, Sofular, Çakır, Umid Halife, Çakıryan, Gülabibey ve Emin Halife mahallelerinde ikamet ettiyse de en çok Çömlekçi mahallesine yerleşti ve kaza sakinleri bu mahalleyi Ermeni mahallesi olarak tanımladı. Yine aynı şer'iye sicil kayıtlarına göre Ermeniler; demirci, kalaycı, bakırcı, terzi, attar, kazzaz (ipek böceği yetiştiren ve ipek satan), kasap, marangoz, eczacı, dava vekili ve en çok da tüccar olarak çalışmaktaydı.

Çorum Ermeni cemaati, Yozgat murahhaslığı vasıtasıyla Sis (Kozan/Adana) Katogikosluğuna bağlıydı. Ayrıca Çorum Ermenileri içinde Katolik ve Protestan olanlar da bulunmaktaydı.

Merkez Çepni Mahallesi, 24 pafta, 313 ada, 1 parselde bulunan
ve "depo" kullanımlı kilise binası 
1983 yılında tescil edilmiş. 

(geliştiren:h.k.köksal,2015)
ERMENİ KİLİSESİ'nin YERİNİ ARAMA 
ve ADI ile BANİSİNİ BULMA ÇABALARININ ÖYKÜSÜ
Şehri geziyorum... Adımlarım beni, kısa bir süre önce okuduğum "Gökgözlüler" lakaplı Kiryopi ailesinin yaşadığı Çepni mahallesine doğru götürüyor. Sağlı sollu "mimar eli değmiş" kötü cepheli binaların önünden geçiyorum. Bu sıradan hatta "çirkin" sokakta ilerlerken, önü sağı solu mezbelelik halde bir taş binanın da önünden geçip gidiyorum. İki üç adım attıktan sonra "acaba?" sorusu beliriyor beynimde ve hemen geri dönüyorum. Binayı alıcı gözlerle ve çevredekilerin "yadırgayan/dostane olmayan" bakışları eşliğinde incelemeye başlıyorum. "Bence bu!" diyorum. Fotoğraflamaya başlıyorum binayı ama ne yalan söyleyeyim komşu dükkanlardan ufacık bir "dostane" bakış yöneltilmiyor o an bana.

Bu "rahatsızlık duyan adam bakışını" çok iyi bilirim son 30 yıldır süren seyyahlığım süresince kaç defa yaşadım bu anı bilemezsiniz. Hatta bu yazıyı yazdığım şehirde ve bu anlattığım günden bir iki gün sonra, eli telsizli 3 polise de "meramımı" anlatmışlığım vardır sokak ortasında. Fotoğraf çektiğim için "vatandaş" şikayet etmiş ve onlarda "vatandaşın" şikayetini kırmayıp hemen araştırmak üzere yola çıkmışlar, beni bulup durdurup durumu anlattıklarında, "ama ben de bir vatandaşım" diye başlayan cümlem üzerine yanıt bulamayıp, iyi günler dileyerek ayrılmışlardı.

Evet "kesin bu" diyorken araya başka konu girdi.
Bence kesin bu... Elimde "vatandaş" tarafından kırılmış bir kitabe, "vatandaş" tarafından mezbelelik haline getirilmiş bir bina çevresi ve duvarında da "tabelacı silüsü" adını taktığım el yazısı "bu bina tescillidir" yazan bir plaketten başka hiç bir veri yok, ama "bu o bina kesinlikle!"... Çektiğim fotoğraflar dışında, o an için bu yapı hakkında edindiğim tek bilgi "burası kilise değil, taş han!".

İstanbul'a döndükten sonra "yoğun" bir okuma ve yazışma programına başladım. Resmen bir tünelde ilerlemek gibi bir şeydi yaptığım. Burada bir kilise olduğunu biliyordum, hatta "Dr.Pertev Bey Sokak ile Sandıkçılar Sokak'ın köşesi" olarak tanımlanmış adres bilgisi veren kaynaklar da vardı. Ama "bu kilisenin adı neydi?" ve tabi ki öyküsü?

Okumalarım, okuduklarımı birleştirmelerim ve kültür envanteri, binanın "kilise" olduğunu kanıtlıyordu ama hala bir çok soru vardı yanıt bekleyen: kilise hangi cemaatin idi? Banisi kimdi?Çorum Ermeni cemaatinin yöneticileri kimlerdi? Neden Çorum kazasında XIX.yüzyıl öncesinden günümüze gelen hıristiyan dini mimari eseri hiç yoktu? Bu kiliseden başka kilise var mıydı? vs. ...

İlk adım olarak Çorum'da bulunan Ermeni kiliselerinin dokümantasyonuna ulaşmayı, ardından listelerden yola çıkarak patrikhane ve/veya başka kaynaklardan bunları aramaya karar verdim. Bu çabalarım sonucunda Anadolu coğrafyasındaki Ermeni kiliselerinin bir yerleşim haritasına ulaştım.

kaynak: team-aow.discuforum.info

Bu haritada Çorum kentinde "bir" Ermeni kilisesi gözükmekteydi. Karpat'ın çalışmasına göre Çorum'da, 1893 yılında, yani kilisenin yapılışından yaklaşık 21 yıl sonra 497 Ermeni (yaklaşık 100 hane) yaşadığına göre, bu tarihlerde bir kilise, cemaat için yeterli olabilirdi. Peki o zaman kilise binası ile yaşayan cemaat nasıl bir kentsel şema oluşturuyordu? Bu soruma yanıt bulmak için, yukarıda değindiğim şer'iye sicillerindeki "vakaları" tek tek irdeleyerek "varsayımsal" bir yerleşim planı oluşturarak yine "varsayımsal" aşağıdaki haritayı geliştirmeye karar verdim.

Şüphesiz kuzey yönündeki alanlar ile kesin belirlenmiş bölge arası boşluklar da bu cemaat haritasında gösterilmeliydi. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi çalışmamı bugüne kadar gelen, "kesin" olarak kabul edilebilecek adlar üzerinden yürüttüğüm için o alanları işaretlemedim. Mavi çizgi ise bugün neredeyse tamamen yer altında akan Çorum Deresi'dir.

Kırmızı taramalı alan şer'iye sicillerindeki adlarla çakışan sokaklardan
yola çıkılarak belirlendi. Turuncu taralı alan, kırmızı yer imi ile gösterilen
kilisenin bulunduğu adadır. (geliştiren: h.k.köksal, 2015)

O zaman bu binanın kilise olduğu tartışmasız olarak doğruydu. Sıra bu kilisenin adını ya da banisini veya cemaat heyetini belirlemeye gelmişti. Araştırmalarımı sürdürürken twiteer hesabından eski Anadolu fotoğrafları paylaşan ve benim de takip ettiğim bir kullanıcının koyduğu bir fotoğraf, kafamdaki "şekli merakın" çözümüne büyük katkı verdi. 1904 yılında bu binanın içinden çekilen ve büyük olasılıkla cemaat yönetiminden kişileri resmeden aşağıdaki fotoğraf üzerine araştırmalarım ne yazık ki bugün için sonuç vermedi.


Basit bir bina araştırması yapmayı düşünürken, bir kaç hafta içinde inanılmaz sayıda makale, fotoğraf, şema ve anlatılar ile taraflı/tarafsız makalelerden oluşan müthiş bir yığın oluşunca önümde, bir sonraki Çorum seyahatime kadar bunları okuyup ilişkilendirmek için internet taramalarını kesmeye karar verdim.



Bir kaç hafta sonra yeniden Çoruma gittik. Bir yandan binanın bulunduğu adayı topluca ele alan fotoğraf çekimlerini sürdürürken bir yandan da sürekli elimdeki makaleleri okuyarak bina ile ilişkilendirmeye devam ettim.








Yaptığım tüm girişimlere karşın bina içine giremedim. Ancak Çorumlu dostlarımdan Duran Bey, bina hakkında yaptığımız bir sohbet sırasında; "taş han" adı ile bildiği bu binanın içini çocukluğunda gördüğünü ama detay anımsamadığını anlattı.

Sıra bu kilisenin adını, ne zaman ve nasıl yapıldığını bulmaktaydı. Ve yaklaşık olarak bile olsa binanın mimarisini anlamaktı. Bu çabalarım sırasında elime "altın değerinde bir döküman" geçti: "The Inventory of Armenian Church Properties conducted for and by the Ottoman Government in 1912-1913". Ve bu envanterin 385 sayılı yaprağı, iki aydır deliler gibi aradığım bina hakkındaki bilgiye giden en kısa yolu bana sunuyordu: kilisenin adı "Surp Gevorkidi. Bundan sonrası iplik söküğü misali gelişmeye başladı. 

Kilisenin yapımı süreci:
Belgelerden yola çıkarak: 1858 yılı ağustos ayından önce Çorum'lu Ermeniler ya doğrudan ya da Sis Katagikosluğu aracılığı ile bir kilise yapılması için, İstanbul'dan izin istediler. Anlaşılan o ki; bu izin 20 Ağustos 1858'de verildi ve yer olarak da bugün üzerinde Ulu Mezarlığın bulunduğu Hıdırlık mevkii denilen yere çok yakın, Çömlekçi mahallesinde bir arazi gösterildi. İnşaat çalışmaları daha başlamadan müslüman halk, bugün üzerinde Hıdırlık Camii bulunan arazinin üzerinde Suheyb-i Rumi’ye ait bir türbenin yer aldığını ve ayrıca yine bu arazinin Suheyb-i Rumi Vakfına ait olduğunu söyleyerek itiraz etti.

Bu itiraz üzerine, 3 yıl süren araştırmalar sonucunda 1861 yılında, söz konusu arazinin Suheyb-i Rumi vakfına ait olduğu anlaşıldı ve kilise yapmak için daha önce alınan izne istinaden başka bir arazi bulunması ve oraya yapılması istendi. Ancak cemaat, belirlenen ölçülere göre bir kilise yapabilmeye olanak verecek araziyi, 17 yıl boyunca bulamadı. Bu süreyi biz, 24 Ocak 1878 tarihli şer'iyye sicili kaydından anlıyoruz. Bu kayıtta "ferman verildiği halde hala kilisenin yapılamadığı ve Ermeni cemaatinin dini yapılarından mahrum olduğu" yazılmaktadır [8].

Şimdi burada bir sorun çıkmaktadır. Zira Patrikhane kayıtlarındaki bir belgeye göre “Muharrem 1275 (Ağustos 1858) yılında imparatorluk tarafından ferman verilen Aziz Gevorg Kilisesi, Ankara Vilayeti'ne bağlı Çorum kazasındadır. Bu vesileyle, Ankara vilayetine bağlı Boğazlayan ve Akdağ Madeni kazalarında bulunan 10 kiliseye dair isim ve ferman tarihleri ile imparatorluk fermanı bulunmayan çevre köylerdeki 34 kiliseye ait inşaat tarihleri, isimleri ve yerlerini belirten listeler iki kopya olarak verildi. Bu yerinde başvuru talebi haklı bulunarak kabul edilmiştir" [9] denilmektedir. Ama 1878 yılında bina hala ortada yoktur. Bu çelişki üzerine ben yeniden okumalara başladım ve yukarıda atıf yaptığım forum üzerinde de bir tartışma başlattım. Bu durum 2-3 yıl olsa anlaşılabilir idi ama fark 20 sene idi. İşte forumdaki tartışma modilatörü arkadaşın bana yaptığı bir uyarı üzerine durum anlaşılabilir hale geldi. Yani Ermeni din sisteminde "bina" ile "kilise" aynı şey değildi. Kilise kurulmuş ve cemaat oluşmuş olabilirdi ama bina olmayabilirdi.

Zaten 1858 yılındaki yazışmalar da “Kanunnâme-i Arâzi”nin gereği idi (7 Ramazan 1274/6 Haziran 1858). Bu yasa ile, XVI. yüzyıldan bu yana yaşanan iktisadi krizler nedeniyle değişen ve kısaca “ayân dönemi” denilen toprak ve üzerinden vergi alma sistemi kökten değişerek arazi üzerinde “batılı manada mülkiyet” ilişkileri kurulmuş ve tüm dini müesseseler “vakıf toprakları” kavramı altında toplanmış idi. Bu nedenle Patrikhane: “Boğazlayan ve Akdağ Madeni kazalarında bulunan 10 kiliseye dair isim ve ferman tarihleri ile imparatorluk fermanı bulunmayan çevre köylerdeki 34 kiliseye ait inşaat tarihleri, isimleri ve yerlerini belirten listeler iki kopya olarak” göndermişti.

Şimdi tek bir sorun kaldı. Turan'ın makalesinde yer alan “..padişah fermanıyla izin verildiğine dair 24 Ocak 1878 tarihli şeriyye sicili kaydı bu zamana kadar kilisenin henüz yapılmadığını göstermekte...” denilmekte iken, kilise giriş kitabesi yapım tarihini 1872 (H.1289) olarak bildirmektedir. Bu 6 yıllık fark nasıl açıklanabilirdi? 

Bu hala yanıtını araştırdığım bir sorudur.

Ama şu kesindir ki, 1892 yılına gelindiğinde bina yapılmıştı ve biz bunu Vital Cuinet La Turquie d’Asie adlı eserden öğreniyoruz [10].

Aziz Gevorg Kilisesi mimarisi nasıldı?
Çorum çevresinde bulunan ve günümüze ulaşan Ermeni kiliseleri üzerinde kısa bir araştırma yaptıktan sonra, Aziz Gevorg Kilisesi mimari yapısına en uygun düşen binanın, kendisinden yaklaşık 30 yıl sonra inşa edilen ve Gümüşhacıköy'de bulunan, Cumhuriyet sonrasında Maden Camii olarak kullanılmış Aziz Karabet Kilisesi [11] (1902/3) ile “tıpkılık” taşıdığını düşünmekteyim.

Gümüşhacıköy Aziz Karabet Kilisesi

Kilise, tipik bazilika plan şemasında, 3 nefli olarak yapılmıştı. Bugün narteks ve bema bölümleri yıkılmış olan binanın sadece naos bölümü kalmıştır. Binanın çatı örtüsü yıkılmış ve iptidai bir çatı örtüsü ile kapatılmıştır.

Sonuç
Bu makaledeki amacım, "Çorum'da, Çepni mahallesinde bir Ermeni kilisesi bulunmaktaydı" bilgisinden yola çıkarak; kilisenin yerini, adını, yapım tarihini ve yapımında çaba harcayan kişiler ile mimari görünümünü araştırmak ve bina üzerinde çalışma yapmak isteyenler için bir "özet derleme" hazırlamaktı. 

Mutluyum ki; ulaştığım patrikhane bilgilerinin de desteği ile en azından kilisenin adının Aziz Gevorg Kilisesi olduğunu bulabildim. 

DİPNOTLAR
------------------
[1] Adem Kara, “XIX Yüzyılda Osmanlı Anadolusunda Ermeni Toplum Yaşantısı: Çorum ve Antakya Karşılaştırmalı Örnekleri", The Journal of Academic Social Science Studies, 2012, c.5, s.301-311.
[2] Aktüre Sevgi "17. Yüzyıl Başından 19. Yüzyıl Ortasına Kadarki Dönemde Anadolu Osmanlı Şehrinde Şehirsel Yapının Değişme Süreci", M.E.T.U. Journal of the Faculty of Architecture, 1975, cilt: 1, sayı: 1, s.101 – 128, Ankara (Hezarfen Arşiv No. : 19.0031, pdf).
[3] Şerif Korkmaz, “Çorum’un İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısı (Tanzimat-II. Meşrutiyet)", Gazi Üni. Sosyal Bilimler Ens., Basılmamış Doktora Tezi, 2003, s.174-175, Ankara.
[4] Ömer Turan, “Çorum’da Ermeniler ve Ermeni Tehciri”, Yeni Türkiye, 2003, s. 1., 2014
[5] Kemal H. Karpat, "Osmanlı Nüfusu (1830–1914) Demografik ve Sosyal Özellikler", TVY yayınları, s. 166., İstanbu.
[6] Kemal H. Karpat, “a.g.e.”, s. 210.
[7] Kemal H. Karpat, “a.g.e.”, s. 210.
[8] Ömer Turan, “a.g.e.”, s. 4.
[9] Ömer Turan, “a.g.e.”, s. 3.
[10] “The Inventory of Armenian Church Properties conducted for and by the Ottoman Government in 1912-1913”, 1978, Ermeni Patrikhanesi Ofis Kopyası no.385.
[11] a.g.e: “Amasia Sanjak - Kyumush Hajikyoyi kaza - Kyumush-Madeni village - St. Karapet Church, 1320

8 yorum:

  1. Elinize sağlık 10 dakikadır ilgiyle okudum bir Çorumlu olarak teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Ben Çorum iline geldiğimde de taş binanın önünden geçerken bir gariplik olduğunu fark ettim. Hemen yan komşusuna burası kilise mi diye sordum. Bana ben nerden bilim papaza mı benziyorum gibi bir çıkış yaptı. Sanki soru sormamış hakaret etmiştim. Çorum ilinde olan arkadaşlarıma sordum fakat cevap alamadım. Araştırmalarım Ermeni kilisesi olduğuna götürdü fakat detaylı bilgiyi sizden aldım. . Bu kilisenin şehir kültür turizmine kazandırılması çok değerli olur. Malatya'da yapıldı. Umarım örnek olur. Çorum da şuan aktif bir kilise mevcut. Cemaati İran uyruklu göçmenlerden oluşmaktadır. Sizin emeğinize sağlık. Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ilginiz için teşekkür ederim. aslında bu blogun güncellenmem ve iki-üç yıldır bina üzerinde süren yeni restorasyon çalışmaları hakkında da bilgi vermem gerekmekte. ancak çalışma ilgi alanım Ayvalık olduğu için bir türlü yeniden Çorum'a yönelemiyorum. umarım yakın zaman da yazının güncellenmiş halini de değerli okurlara sunmuş olurum. Dostluk ve Saygılarımla.

      Sil
  3. Restorasyon mezunuyum inşallah restore edilir ve orda çalışmak nasip olur

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Blogumu okuduğunuz için teşekkür eder, güzel mesleğinizde başarılar dilerim.

      Sil
  4. Öncelikle ayırdığınız zaman ve yorumunuz için teşekkür ederim. Bu araştırmayı sanırım on yıl önce yapmıştım. O zamanki amacım; fakültede öğrenci iken istanabul'da başladığım ve halen südürdüğüm: "boşaltılan kentlerin yeniden işlevlenerek korunması" meselesi idi. O sene sanırım, bu "mesele" için Ayvalık'ın daha doğru olduğuna karar vererek oraya yerleştik ve "Ayvalık çalışmaya" başladım. Yazı "Çorum şer'iye sicil kayıtları" ve "Ermeni Ortodoks kilisesi kayıtları" üzerinde gelişmiş ve "Dadrian ailesinin çabaları ile kurulan" kilise hakkında okumalar ile son bulmuştu. Yıllar sonra eşimle beraber, kayınvalidemin ve sevdiklerimizin kabrine uğradıktan sonra, bölge esnafı ile "sözlü tarih" çalışması yaparak: "Çöplük Mahallesi"ni, içinde Dadrian ailesi evinin de bulunduğu Ermeni evlerini ve -sanırım adı Çamlı barajı idi- torunlarının mezarlarını da bulmuştuk. İstanbul'a döndüğümüzde de Vaham Dadrian'ın, Ermenice ve İngilizce birer baskı yapan kitabının "İngilizce nüshasını" çevirmiştim. Makeleyi geliştirme kararı verdiysem de, bu kararı, yakalandığım kanser hastalığının tedavisi nedeniyle bir türlü tutamadım. (uzun bir giriş oldu farkındayım...) Bu bina hakkında belediye ve üniversite çalıştı. Sanırım makale boyutunda bir iki çalışma üretildi. Bir iki tane de yüksek lisans tez çalışması yapıldı. Bunları edinmek oldukça kolay. Yazıda da kaynakça belirtmiştim. Bu bina ile ilgili olarak ne yazık ki benden başka bir araştırmacı ilgilenmedi. Yazıda yaklaşık 150 yıl önceki resim ve kayıtları vermiştim. Baki bina kütlesi, "sol nef" (bu bilgiyi bugünü gösteren, benim çektiğim fotoğraflara dayanarak söylüyorum ). Dostluk ve Saygılarımla, H.Kaan Köksal, mimar (itü)

    YanıtlaSil
  5. Bu araştırmanın sebebini merak ettim. Acaba ilmi bir tecessüs mü, yoksa etnik kökenle ilgili bir çalışma mı?



    YanıtlaSil
  6. e postanızı ve adınızı yazmadığınız için size adınızla seslenemiyorum, kusura bakmayın... Bu çalışmanın nedeni "ilmi bir tecessüs" (kendini ilgilendirmeyen şeyleri, belli etmeden öğrenmeye çalışma) olmadığını, bilimsel bir çalışmaya "apel niteliği taşıdığını" ve bu bilimsel çalışmanın: "boşaltılan kentlerin yeniden işlevlenerek korunması" meselesi olduğunu "uzun" giriş yazımda yazmıştım. Dostluk ve saygılarımla...

    YanıtlaSil