15 Mayıs 2019 Çarşamba

1824 Yılında Yayımlanmış Bir Gezi Kitabının Sayfalarındaki Ayvalık

Şehir tarihi yazımında, oldukça önemli bir belge de seyahat yazılarıdır. Çoklukla yazarın, öznel bakışı ile kaleme alınan bu belgelerde geçen tarihsel vakalar, sorun içerseler de betimledikleri fiziki-mekansal bilgiler bağlamında ele alındıklarında, üzerinde çalışılan araştırma için oldukça yararlı katkılar sağlar.

Bugün ele alacağım ve 1824 yılında ilk basımı yapılan "The Modern Traveller. A Popular Description Various Countries of the Globe. Syria and Asia Minor vol.II" ile  1826 yılında ilk basımı yapılan "The Modern Traveller. A Popular Description, Geographical, Historical, and Topographical of the  Various Countries of the Globe. Greece vol. I" ve "vol. II" adlı eserler de, yukarıda belirttiğim bağlamıyla, bir araştırmacı için oldukça değerli belgelerdir. 

İngiliz yazar ve yayımcı Josiah CONDER tarafından hazırlanan ve 33 cilt olarak, Londra'da bulunan James Duncan Matbaası'nca basılan "The Modern Traveller" serisinin üçüncü, on beşinci ve on altıncı ciltleri, bugünkü coğrafi yapısına göre Ayvalık üzerine bilgiler içerir. 

CONDER bir seyyah değil, bir yayımcıdır. Babası Thomas CONDER'dan devraldığı kitabevini işletirken, daha önce yayımlanmış veya sipariş verdiği yazıları derleyerek, bu yayını meydana getirmiştir. Belgelerde geçen Ayvalık, yukarıdaki sıralamaya göre; ilk cildin 156, 175-194. sayfaları "HAIVALI" alt başlığı altında, ikinci cildin 48, 49 ve 138. sayfalarında  "Kidonies" ve "Haivali" olarak, üçüncü ciltte ise 334. sayfadan başlayan "AEGINA" başlığı altında geçmektedir.

Serinin, ele aldığı ülkeler (bölgeler) ise şöyledir:
c.1 . Filistin.
c.2-3 . Suriye ve Asya.
c.4 . Arabistan.
c5-6 . Mısır, Nabibya ve Habeşistan.
c7-10 Hindistan.
c.11 . Burma, Siam.
c.12-13 . İran ve Çin.
c.14 . Türkiye.
c.15-16 . Yunanistan.
c.17 . Rusya.
c.18-19 . İspanya ve Portekiz.
c20-22. Afrika.
c.23-24 . Kuzey Amerika.
c.25-26 . Meksika ve Guatemala.
c.27 . Kolombiya.
c.28 . Peru ve Şili.
c. 29-30 . Brezilya ve Buenos Aires.
c.31-33. İtalya.

"The Modern Traveller. A Popular Description Various Countries of the Globe. Syria and Asia Minor vol.II"nin "HAIVALI" başlığı altında ele alınan Ayvalık, 1821 isyanı sonrası yaşanan çatışmalar nedeniyle yıkılmış ve boşaltılmış bir durumdadır. Bu nedenle, o tarihlerde yazılan en azından bölümün hazırlanması için yararlanılan kaynakların "şaşkın ve korkmuş" dilleri, esere tamamıyla yansımıştır. Özellikle, William JOWETT'tan yapılan uzun alıntı sonrasındaki sayfalarda (190. sayfadan itibaren) isyan ve II. Mahmut tarafından görevlendirilen askeri birlikler arasında yaşanan çatışmalar, ayrıntılı olarak esere "nakledilmiştir".

Burada yazılanlardan 13 Haziran günü başlayan isyanı bastırmak için 600 kişilik bir askeri birliğin Ayvalık'a gönderildiği ancak bu birliğin başarılı olamadığı, bunun üzerine sabaha karşı 3.000 kişilik bir birliğin daha bölgeye sevk edildiği ve ancak ondan sonra büyük mahallelerin kontrol altına alınabildiğini öğrenmekteyiz. 15 Haziran itibariyle de karşıdan gelen isyancı güçler ile göğüs göğüse çatışmalar yaşandığını da anlamaktayız.

Josiah CONDER Kimdir?
17 Eylül 1789 tarihinde Londra'da doğdu. Babası bir gravür sanatçısı ve Londra Falcon Caddesi'ndeki kitabevini işleten Thomas Conder'dir. Ailenin dördüncü çocuğu olarak doğan Josiah, döneminin romantik edebiyat dergisi olan "The Eclectic Review"da ve "The Patriot" gazetesinde yazarlık yaptı. Dedesi Dr John Conder, Anglikan Kilisesi dışında duran muhalif bir papaz ve seküler Homerton Koleji'nin müdürüydü. Amcası James Conder ise bir iş adamı ve döneminin ünlü bir "numismatiği" idi.

İlk yazıları, 15 yaşında iken "The Monthly Preceptor" dergisinde yayımlandı, 21 yaşında ailesinin kitabevini devraldı ve kölelik karşıtı hareket içinde yer aldı. 1810 yılında, "The Associate Minstrels" adlı kitabını yayımladı ve içinde bulunduğu edebiyat ortamında tanıştığı Joan Elizabeth Thomas ile evlendi. 1819'da kitabevinden ayrıldı ve 1837 yılına kadar, prestijli bir edebiyat dergisi olan "The Eclectic Reviewe"ın editörlüğünü üstlendi. Aynı dönemde 1855 yılına kadar "The Patriot" gazetesinin de editörüydü.

1824 yılında, hayatında hiç seyahat etmediği halde 33 ciltlik bir seyahat kitabı olan "The Modern Traveller"ı yayımlamaya başladı. "The Modern Traveller"ın tirajı, bir seküler olmasına karşın yazdığı ve 90.000 basım yapan "Congregational Hymn Book" (Cemaat İlahi Kitabı) adlı eserinin satışına neredeyse yaklaştı.

Elizabeth-Josiah Conder çiftinin biri kız beş çocukları oldu. Oğullarından Francis inşaat mühendisi idi ve demiryolu inşaatları yükleniciliği yaptı. Diğer oğulları Eustace Poole'daki Cemaat Kilisesi'nde papazlık yaptı. Bir diğer oğulları Jonah, 1694 yılında kurulan İngiliz Bankası'nda çalıştı. En büyük oğulları Charles ise profesyonel iş takipçisi idi.

CONDER, 27 Aralık 1855 yılında, Hampstead'de öldü. Mezhep ayrımı yapılmayan, seküler Abney Park Mezarlığı'na gömüldü. Karısı Joan Elizabeth ise 1877 yılında, 91 yaşında iken öldü.

MODERN SEYYAHLAR. 
Dünyanın Değişik Ülkeleri İçin Güncel Bilgiler. Suriye ve Anadolu cilt: II 
(175-193. sayfaları arası çevirisi)

sayfa: 175-176
AYVALIK
Ayvalık, geçtiğimiz yıllarda Türkler tarafından yıkıma uğratılmasından önce, iki temel Yunan kolejinden birisinin bulunduğu [bir] yerdi. Bu kasaba, İzmir'in 28 saat ya da yaklaşık 84 mil kuzeyindedir. Sahile kurulmuş bir limanı olsa da çok sığdır [ve] o nedenle gemiler, sekiz mil mesafeden daha fazla yaklaşamaz, yükleme-boşaltma tekneler vasıtasıyla yapılmak zorundadır. Bunun dışında girişi, aynı anda sadece bir tekne geçebilecek kadar dardır. Sokakları dar ve kirli olarak tarif edilir ve evler de vasattır. Piskopos, konsolos ve profesör, tümü Rum 20.000 kişilik bir nüfus olduğunda birleşmektedir. Bay Parsons'un 1820'deki ziyareti sırasında şehir kapatılmıştı fakat savaş patlak verdiğinde bu bölgelerin başkanı olan bay Raffenel, 7.000-8.000'i geliş gidiş yapanlar ile yabancılar olmak üzere,  bu bölgede ikamet eden 32.000 kişilik nüfustan bahseder. Yazarın verdiği bu rakam, hızla hazırlanmış ve kasabanın hüzünlü kaderinden kaynaklı duygusal gözlemlerinin sonucudur.

“Yaklaşık kırk yıl önce” diyor, Aiolis (Æolis) kıyısından bakıldığında küçük körfezin alt tarafında, sürekli birbirleriyle itilaflı ya da çatışma durumunda olan Türkler ve Rumların karışık olarak yaşadığı fakir bir köy görülürdü. Her ikisi de ayva anlamına gelen Ayvalı ve Kidonies sözcükleri kendi dillerindeki karşılıklarıdır ve Türkler Ayvalı, Rumlar ise Kidonies derler. Adının eskiden küçük bir köy iken tüm sahayı kapsayan ayva ağaçlarından türetilmiş olması gerekir.* Sanki bir gül gibi, bu köyden, çok görkemli ve Asya'daki en önemli şehirlerden biri olma noktasına ulaşan bir şehir meydana geldi ve sanki bir sihirle bir kaç yıl içinde yok oldu. Burası, Bergama'nın batısından 10, İzmir'in Kuzey-Batısından 28 saat uzaktadır.

---
* Bay Jowett, 1818'de, bir meyve bahçesinde küçük bir ayva ağacı bulur ama eskiden yabani olarak çok bol sayıda yetiştiğini söyler.

sayfa: 177
Ayvalık, neredeyse kökeni bilinmeyen bir yerdir, sözde eğitimsiz, girişken ve kararlı yapısı olan aynı zamanda seçkin nitelikleri ve büyük yetenekleri olan, olağanüstü bir adamın himayesinde oluşmuştur. Bu şahsın adı John Economos'tu. Yörenin en eski Rum ailelerinden birinin soyundan geliyordu. Bir rahip ve ortalama büyüklükte toprak sahibi olduğundan başkan olma özelliklerini bünyesinde toplamış birisiydi. Daha gençlik yıllarındayken, memleketindeki insanları kendi yönetimi altında toplayacak büyük bir planı tasarlamıştı, ona karşı sızlanmalar bile adını ölümsüzleştirmişti. Yirmi-yirmi beş yaşlarında iken doğduğu kasabadan ayrılmış, Türkiye'de seyahat ederken bir başka amacı da toplumdaki davranış ve gelenekleri tanımak ve kafasındaki planın gerçekleşmesi için çok gerekli olacak, başta Türkçe olmak üzere doğu dillerini de mükemmel biçimde öğrenmişti. Yolculuğundan birkaç yıl geçtikten sonra, yönetim alanını oluşturabilmek amacıyla dilekte bulunmak için İstanbul'a geldi. Kidonies'de Türkler ve Rumlar neredeyse eşit oranda bulunmaktaydılar fakat ikincisi üzerinde baskılar vardı. Economos Sultan'ın vezirlerine önce kendisini tanıttı ve Ayvalık'taki yöneticilerin yaptıklarını şikayet etme cesaretini gösterdi. Önce horlandı ama cesaretini kaybetmedi ve azminin kuvvetiyle, entrikalar ve hediyeler vererek, kurmayları elde ederek, yalnız köyünün idaresini değil aynı zamanda, halen ya da gelecekte Türklerin ikametlerini güçlü biçimde yasaklayan fermanı çıkarttı. Bu olağanüstü ayrıcalıkların elde edilmesinde, ünlü Saras-Petraki'nin, İstanbul'da çok güçlü etki yaratan Economos'u karşılaması ve etkisinin tüm ağırlığı ile ona destek vermesi çabalarının da kısmen etkisi olmuştur.

sayfa: 178
Gerçekten eksiksiz ve beklenmeyen bu başarısının mutluluğu ile memleketine geri döndü ve orada, elde ettiği buyruğu yürütmeye koyuldu. Ancak ona karşı gelişen kıskançlık duyguları, elde edilen avantajlardan barışçı biçimde yararlanılmamasına ve bu kadar çok acı çekmesine neden oldu. Süreklileşen saldırılara karşı kendini korumak için, küçük bir birliği sürekli silah altında tutmak zorunda kaldı. Düşmanları üzerindeki mutlak başarı elde etmesi iktidarına saygı gösterilmesini sağladı. Komşu adaların her ikisindeki Rumları köyüne davet etti ve gelenleri içtenlikle karşıladı ve kıtadaki [bugünkü Yunanistan topraklarındaki] o sıkıntılardan kurtulmak isteyen tüm göçmenleri kabul etti ve Ayvalık kısa bir sürede şaşırtıcı biçimde çoğaldı. Kasabanın kurucusu ve kurtarıcısı tanımlaması gerçekten söz konusu olabilir. Muhtemelen dünyanın dikkatini çeken ama şöhretinin daha geniş bir alana yayılması gereken bu adam, küçük iktidarının sınırları ötesine geçemeden 1791 yılında öldü. .... Son günlerinde yerel yönetsel sıkıntılardan dolayı hayata küsmüştü. O gücünü kötüye kullanmakla, keyfi uygulamalar yapmakla suçlandı. Bu suçlamalar ister doğru ister yanlış olsun, yoldaşları-yurttaşları kafalarında ondan uzaklaşmışlardı ve ufak ayrılıklar bile olsa sonuçta güçlü düşmanlarının nefretini destekliyordu. Onun güçlü koruyucusu Petraki'nin ölümüyle, İstanbul'daki itibarı da ortadan kalktı böylece kendi memleketinde de itibarı kötüleşti. Nerede ve nasıl öldüğü bilinmiyor: bazı kişiler yaşlılığa ve hastalığa bağlarken bazıları da zehirlendiğini söylemekte.

sayfa: 179
Ayvalık ilk bakışta; deniz kenarına yerleşmiş, güzel bir limana sahip gibi görünse de, şehre girişi engelleyen sığlığı, ticaret gemileri için elverişsiz kılmakta sadece küçük gemilerin girişine olanak vermektedir ve hatta bunlar da genellikle boşaltmak için gereklidir. Kanal, şayet siyaset engel olmasaydı büyük gemilerin kolayca geçebilmelerini sağlamak için temizlenebilirdi. Sakinlerinin görüşü, Osmanlı filolarının kullanımını ortadan kaldırmak için limanın bu durumda kalmasıdır. Mosconissi büyük adasının batıdan sınırlamış olması nedeniyle koy oval şeklindedir ve eski Porroselini, Cromidonissi yarımadasının kuzey-batısındadır. Büyük gemilerin güvenle demirlemeleri için bu limanın içi yeterli derinliktedir. 470 fit uzunluğunda eski bir geçit oldukça küçük Cromodonissi adasını Ayvalık karasıyla birleştiriyor. Buradan, iki bağlantı noktasına sabitlenmiş ip vasıtasıyla Mosconissi büyük adasına geçersiniz. Buranın eski adı Hecatonissi ya da Diana adasıydı. Bu tanrıçanın eskiden burada ünlü tapınağı vardı, büyük kalıntıları hala kıyı noktasında bulunur ve büyük bir kısmı geçitin onarımında kullanılmıştır. Hiçbir şey bu adaların görünümünden daha güzel olamaz. Bu çevrede başka yerlerde vardır. Coppano, geçitten önce yer alır ve yukarıda saydığımız diğer ikisinden daha küçüktür, Dascalai, Codon, Pera, Mosco, Lio, Anghistri ve Pyrgos adalarının tümü Mosconissi adı altında anılır ki burada yetişen aromatik bitkiler kastedilerek Kokulu Adalar anlamına gelmektedir.

sayfa: 180
Kısmen düzlüğe inşa edilen Ayvalık, çevresindeki küçük tepelerin üzerindeki bir zirvede yel değirmenleri ile taçlandırılmıştır. Bu yükseklikler üzerindeki hava temizdir: aşağıdaki kasaba ise daha az temizdir. Kanal sisteminin, yeraltı kanallarına aktarılmaması ve rıhtımlara kadar olması, pisliğin orada birikmesine neden olmaktadır. Eklemeliyiz ki; kasaba temiz akan sudan mahrumdur. Baharları, kemerli köprüler ile taksim edilen yeterli miktarda su bulunur ama bu su çok sağlıklı değildir, çünkü ya geçtiği topraklar saflığını bozar ya da kanallar üzerinden geçerken kirlilik tadını değiştirir. Kuyulardaki su tuzlu olduğu için sadece kaynaklardan ve sarnıçlardan içilir.

1818 yılında kasaba, zaten çok büyük iken, Midilli, Mora ve Adalar Denizi'ndeki (Ege Denizi) birkaç adadan gelen Rumların katılımı ile müthiş şekilde büyüdü. 1820 yılında, teras çatılı, iki ya da üç kat yüksekliğinde ve taşla inşa edilmiş 3.000'den fazla ev olduğu hesaplanmıştır. Ama bütün bu evler, dolambaçlı ve dar sokakların çevresinde herhangi bir düzen izlemeden yerleştirilmiştir. Hemen hemen tüm sokaklar taşla döşenmiştir ama her iki tarafında yaya yolları bulunan dereler, kışın artan yağmurlar zamanında kurulan, normal genişlikteki köprüler ile geçilir. Biraraya gelen evlerin pisliklerinin tümü ve yağ sıkımhaneleri ile sabun atölyelerinin kokan kirli suları da bu derelere akar: bu derler tamamen balçık ve zehirlidir. Ayvalık'ta kayıtlı, yaklaşık 32.000 yerleşik sakin vardır ve 8.000 de yerleşik ya da gelip giden yabancı vardır.

Sadece Yunanlıların dini icra edilir. Tek bir Türk, Ermeni ya da Yahudi yoktur. Kasaba Efes başpiskoposunun yetkisi altındadır ve piskoposun ikamet ettiği güzel bir başpiskopos sarayı vardır. Özellikle çok güzel ve iyi korunmuş on ana Rum kilisesi vardır. Bunlardan Ayios Yorghis (Saint George) katedraldir.

sayfa: 181
Ayvalık hükümetini, küçük bir cumhuriyetle kıyaslamak mümkündür, kendi yasalarına tabidir .Porte'nin (İstanbul'daki Osmanlı sarayı) koruması altındadır. Sultan'ın vergi tahsilatçısı, kadı ve bir ağası vardır fakat sadece Rum cemaatin önerilerine göre aday gösterir ve görevden alındığı için cemaat memnun gibidir.

Diğer ikisine gelince [sanırım kadı ve ağayı tanımlıyor] Porte'nin kayıtlarındaki kasaba erkeklerinin liderini seçer. Ayvalık, Bursa paşasına doğrudan bağlıdır fakat o üzerlerinde hiçbir otorite kullanmaz. Kasaba üst, orta ve alt adlarında üç mahalleye bölündü. Her bahar, amaçları için seçilen bu birkaç mahallenin sakinleri kilisede bir araya gelir ve her biri sırasıyla senatör seçimi yapar veya belediye meclisi üyesi (yaronda), ağanın evine doğru şatafatlı bir seremoni yapılır. Orada, sadece insanların adına hazırlanan bir belgeyi verirler ve bu üç yaronda, izleyen yıl şehrin yönetimi için tam yetki ile görevlendirilir. Dönemin bitiminde, çalışmalarına göre onlar, ya ibra edilir ya da yeniden seçilir. Yarondaların hizmetleri, tamamen fahridir, vergi tarifelerinin düzenlenmesi ve onların kararına göre kamu gelirlerinin denetlenmesi, ... ve makamlarını bıraktıklarında hiçbir soruşturma açılmaz. Üstelik, ticaret ve güvenlikle ilgili yönetmeliklerin yayınlanması ve kadı'nın işlevleri olmasına rağmen bireyler arasındaki uyuşmazlıklarda hakemlik de yaparlardı. 

sayfa: 182
Çalışmalarına yardımcı olmaları amacıyla, dokuz pröestes (ileri gelenler, bir tür belediye meclisi üyeleri) ve iki grammatikis (baş katip) de yarondalara bağlanmıştır; bir tür tüzel kişilik (şirket) veya kinos gibi küçük bir yapıdır. Olağanüstü şartlar altında tüm primati veya yerleşik ev sahipleri ve aile reislerinin başkanından oluşan bu hazerunun toplantı kararı nihai karar olurdu.

Ayvalık halkının karakteri çoğunlukla diğer Yunanlılar gibi, genel olarak çalışkandır, yumuşak ve naziktir, fakat daha düşük tabakalar çok fazla alkol bağımlısıdır. Yüksek sınıflarda, yurttaşların birbirlerini yaralaması gibi aleni sıradan kıskançlıklar yaşanır. Kadınların becerikliliği, aşırı savurganlık yapmamaları ile fark edilir.

Ayvalık'ta kırk yağ sıkımhanesi, otuz sabun atölyesi, sayısız tabakhane ve her alanda çeşitli dükkanlar bulunmaktaydı. Kamu binaları arasında, 1803'de inşa edilen, kuruluşundaki tasarımı ile olduğu kadar açıldığında liberal bir tarzı da başlatan, o zamanki konuşmalarda, kurucularına onur yükleyen bu büyük binanın çok güzel olduğu iddia edilir. İç yapısındaki çok büyük düzeni dışını belirlemiştir. Çok güzel bahçesi ve denize olan yakınlığının yanı sıra seçilen konumu, kentin diğer bölgelerine göre çok daha sağlıklı havaya sahiptir. Bu yapıya yabancılar hayranlık duydu. Kasabadan , civar bölgelerden ve adalardan sürekli, her yaştan 350 tane öğrenciye, modern Yunanca, antik Yunanca, edebiyat, doğa felsefesi, mantık, güzel konuşma, ahlak felsefesi ve matematik öğretildi. Sıralar seçkin profesörler tarafından dolduruldu, onların yetenekleri kadar erdemlerinden de yararlanmaları istendi.

sayfa: 183
Cemaat, kasabanın dışında; sağlıklı bir noktada, ve denize doğru inen eğimli bir yerde neredeyse denizin dibinde, birbirine çok yakın mesafede oldukça pahalıya mal olan iki seçkin hastane inşa ettirdi. Her bir hastanede şapel bulunuyor ve yetkinlik hekimler hastaların bakımını yapıyordu. Bu hastanelerin birine tehlikeli akıl hastaları alındı, şiddet eğiliminde olan kimi hastalar kapatılırken, büyük rahatsızlığı olmayanların dolaşmalarına izin verildi. Bir dönemde, patlak vermek üzere olan bu devrim algılanamamış iken kasaba, hastanelere yakın bir yerde, karantina ve veba hastanesi için çok geniş araziler satın aldı. Veba tüm çevreyi kasıp kavururken bu tedbir çok gerekliydi ve İstanbul veya İzmir'in her ikisinde de tüm şiddetiyle olduğu gibi kasabada da her zaman görünmekteydi. Tüm yolcuları ve kürekçiler karantinaya tabi tutularak, bu beladan kendileri korunmuş olurdu.

Ayvalık sakinlerinin, bereketli zenginlik kaynağı zeytinyağı idi. Onlar artık tamamiyle kaybetmişlerdir ve onların eski varlıklarını yeniden elde edebilmek için padişahın iznini almaları gerekir, birkaç yıl içinde kasabalarının bugüne kadar var olduğunu unutacaklar. *

Peder Bay Jowett Mayıs 1818'de Ayvalık'ı ziyaret etti ve açıklaması, bir görgü tanığından gelen onaylama olarak, yukarıdaki ifadeyi göstermek için görev yapacak.

---
* “Histoire des Evènemens de la Grèce." Par M. C. D. Raffeael, Paris, 1822. 193 – 201 ss. 

sayfa: 184
Vardığında o yardımcısı konsolosa gitti yaklaşık bir saat dinlenmiş sonra, okula yaptığı ziyarete eşlik etti. “Girdiğimizde” diyor Bay Jowett, “müdür Gregorius'un odasında, İzmir piskoposunun bana verdiği mektubu sundum ki o; çok uzun birisiydi. Bitirdiğinde, çok yumuşak bir hareketle elini göğsüne koydu ve Hoşgeldiniz! Sizi gördüğüme memnun oldum dedi”. Tütün, şekerleme ve kahve ikramı sırasında isteklerimi açıklamak için fırsatım oldu. Daha sonra birlikte, müdür yardımcısı  Theophilus'un odasına gittik, kahve ve şekerlemeler ile aynı nezaketi gördük. Daha sonra bana, Yunan klasiklerinin tümünün de içinde bulunduğu 700-800 civarında kitap ile ayrıca bir çok astronomi ve diğer bilim araçlarının da olduğu kütüphaneyi gösterdiler. Eustratius adındaki üçüncü yönetici bize katıldı. 

Kolejin çevreside dolandım, geniş dikdörtgen bir binaydı, yaklaşık 140 feet uzunluğunda ve 90 da genişliğinde idi. Bina, yabancı bölgelerden gelen öğrencilerin kabul edildiği küçük odalarla üç tarafından çevrelenmiştir. Belki yaklaşık yüz kadar yabancı öğrenci olabilir ve halihazırda, ayrıca kasabalı yük kadar öğrenci de vardır. Odaların, sayısı yetmiş ikiyi bulmaktadır. Yabancı öğrenciler bunların kullanımı ve öğrenim için hiçbir şey ödemezler, onlar sadece gıda, giyecek ve kitap için ödeme yaparlar. İki katlı binanın üst katında, konferansların verildiği geniş bir dairesel sınıf ile daha çok third master ve asistanlar için geniş bir sınıf vardır. Avluyu çevreleyen binanın ortasında bakımlı bir bahçe ve iki ya da üç badem ağacı vardır. Kolejin bir yanını deniz yalar.

sayfa: 185
Cuma, 22 Mayıs 1818 - Bu sabah konferansa katılmak üzere Koleje geldim. Gregorius'un çevresinde yaklaşık elli kadar öğrenci oturuyordu ve o bilimsel açıdan Yunan grameri dersini veriyordu. Ders anlatımı sonrasında, sınıfındaki yabancı öğrencilerin, ona kısa övgüler söylediklerini duymak beni çok şaşırttı. O öğrencilerine, övgünün ve teşvikin her ikisinin de ne kadar gerektiğini göstermesi, eski zamanlarda olduğu gibi böyle uzak yerlerden gelen öğrenciler tarafından da görülmesi aralarındaki bir durumdu - şimdi, mutsuz, çürüme içine çoktan düşmüş, başlangıcı canlandırmak için olsa gerek. Ben mahcubiyet duymaksızın düşüncelere dalmış iken, Gregorius, herhangi bir cevap beklemeksizin hassas konuşmasını sonuca bağladığında, gösterilebilecek saygının en iyi ifadesi olarak sessizce dinleniyordu – o bunun üzerine sessizce ayrıldı. Bir sonraki ders Theophilus'un du. Yaklaşık otuz kişilik mevcut vardı ve onun Newton'un onbirinci bölümünü anlatması benim için sürpriz oldu. Dersini dinleyenlerin tümü onu anlayamadı. O büyük bir kara tahta üzerinde, çok bilinen astronomik gezegenleri tebeşirle işaretleyerek seçti. Bunu yaparken, araya yerleştirdiği sorularını soran uygulamasını sevdim.

Bundan sonraki ders, öğretmen ile uzun süre oturduk, planlarını yaptı ve onlara benden bahsetti. Yunanistan'da eğitim vermek söylentisi şudur: Yaklaşık yüz yıl kadar önce, Meletius'den itibaren (Yunan Coğrafyası'nın yazarı değildir)Yannina'da öğrettilirdi. Elli yıl kadar önce, ünlü öğretmen Methodius idi ve daha çok Yannina'da – aslında Yunanistan'ın tümünde olmasa da diğer yerlerde de, yeniden diriliş dönemi hakkında genel hatları ile konuşuyordu. Daha sonraki zamanlarda, öğrenim Yannina'da çok fazla gelişmedi. Aslında hala okullar vardı. Bunlardan birisi de Psalida'daki yerdir ve eski itibarı sağlamaya çalışmaktaydı. 

sayfa: 186
Bir Yunan Beyefendisi bana, onun öğrencilerinin Psalida'yı nasıl değiştirdiklerini analattı. İki ya da üç genç çocuğa dikkat çekti: “Bugün” dedi, “para var – yarın buna sahip olunup olunmayacağını bilmiyorum: ama onlar Homer okuyorlar. Ayrıca çekişme ve bir anlaşmazlık olabilir.” Methodius'dan hemen sonra, Athos Dağı'nda eğitilen Eugenius ile Astrachan Başpiskoposu olan ve Korfu'da eğitim alan Nicephorus Theotoky ortaya çıktılar. Bunlardan her ikisi de, tek hataları çok fazla Yunanlılaşmak olsa da, Modern Yunanca yazarları arasındaki en ünlüleriydi. Yaklaşık 1770'de, Patmos'lu Daniel sistematik dilbilgisi öğretilen tanınmış ünlü okulunu kurdu. Gregorius onun bir öğrencisi idi. Okul bunun üzerine eski ününe kavuştu; ama birkaç iyi eğitimcisini dışarı gönderdi. Bunun üzerine, Yunanistan'ın farklı bölgeleri arasında edebi türden küçük yazışmalar yapıldı. Gregorius Patmos'a geldiğinde, Ayvalık'tan geldiğini söyleyince ona, geldiği yerin nereye bağlı olduğu sorulur - böyle bir yerin varlığından habersizlerdi. O, Moschonesus'a yakın bir yer olduğunu söyledi. Strabon'a baş vurdular ve onun Coğrafya'sından - bugünde aynı adı taşıyan - belirtilen bu adayı buldular ve böylece Ayvalık ile ilk defa tanışmış oldular.

Bu Kolej, okul müdürleri bir süredir burada oldukları halde daha inşa edilmemişti. Urla'lı Eugenius, Meryem Ana Kilisesi yakınında bir okulda idi, bir süre sonra Benjamin ve Gregorius da bu okula katıldılar, 1803 yılında Kolej inşa edildi. En yeni öğretmen Theophilus'tur: o iki yıl Paris'de ve üç yıl da Pisa'da eğitim aldı. Üç yıl süren Matematik ve Felsefe Kuramı derslerinin olması, Theophilus'un projesidir. Onun bu ilk üç yıllık dersler henüz tamamlıyor.

sayfa: 187
Yunanistan'daki eğitimin bilimsel bölümü açıkça daha emekleme döneminde. İngiliz Eğitim Sisteminin bir özelliğine sahipler. Şaşkınlığımı dile getirmeliyim, burada 200* öğrenciye karşılık çok az öğretmen var, daha büyük öğrenciler küçükleri eğitiyor ve bunlardan bazıları çok uzak bölgelerden geliyorlar, böylece onların giderlerini üstlenenlere yönelik daha tutumlu olunuyor. Onların küçük odalarının içine baktığımda bunun böyle olduğunu gördüm. Donanımını Yunanistan'da oluşturmuş kaç öğretmen olduğunu sordum. Çeşitli kasaba ve adalarda bulunan yaklaşık oniki okul saydılar. Bunlar küçük, ama umut verici bir işarettir. Bir tanesi Karadeniz sahillerinin güneyindedir. Kolej'de tatil 15 Haziran-31 Ağustos arasındadır. Bir ay sonra gelseydim, çok az ya da hiçbir şey göremeyecektim. Akşamları, disiplin Kolej kapısını kilitleyerek korunur.

Cumartesi, 23 Mayıs, 1818 – Bu sabah Gregorius'un, Kilise Tarihini anlattığı derse katıldım. Büyük bir zevkle izledim, bu derece faydalı konferansa gösterilen ilgi ve ondan yararlanılmasından büyük bir zevk duydum ve çok etkilenerek duygularımı tutamadım. İlk yüzyılın sonuna kadar anlattı. Vahiy Kitabı'na sözü getirdi, Patmos'da gördüğü Mağaradan bahsetti, gelenekleri anlatırken St. John'un Apocalyptic Vision'unu izleyebildim. ....(incil'den aktarım)... 

---
* Sadece dört öğretmen var; ve Müzik öğretmeni Kilise ilahileri öğretiyor.

sayfa: 188
Bu sunumu ile yaptığı hizmetlerden yola çıkarak, Gregorius'un ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum. Bundan sonra, Theophilus'un matematik dersine katıldım. Otuz kadar dinleyeni vardı: bunlardan onbeşi dikkatli ve zeki görünüyordu, bunlardan biri de yaşlı bir adamdı.

Sonuç olarak, öğretmen ile alışılmış türden uzun bir sohbet ettik. Athos Dağı “Aγιον Ορος” ve rahip topluluğu üzerine konuştuk. Onların burada okulu yok. Sadece dün Kolej'de okumak için, on üç gün süren uzun bir yolculuktan sonra, iki genç adam gelmişti. Onları görmeyi merak ediyordum. Bunlar, Kilise Disiplininin ciddiyetiyle eğitim almışlar, ona uygun davranış ve tavır sergilediler. Mütevazı bir tavırla, mütevazı bir mesafede bir yere oturdular. Athos Dağı'ndaki yaşamlarına dair sorduğum sorulara cevaplar verdiler. Altı bin kadar ödeme yaptıkları halde, “dinlerinden” dolayı bunun yarısı kadar da Türklere haraç vermiş olabilirler. 

(Orijinal metinde Jowet bu paragraftan sonra Athos Dağı keşişlerinin statülerini ve yaşam biçimlerini anlatıyor ancak bu kitaba alınmamış, Orijinal kitap s.64)

sayfa: 189
Ayvalık'ın eteklerinde, bir Moriotes Cemaati vardır; ki onlar, Rusya'nın Mora'da neden olduğu olaylar nedeniyle uğradıkları talihsizlikler nedeniyle yaklaşık kırk yıldan beri burada yaşamışlardır. Onlar diğerlerinden ayrı yaşamayı tercih ederler ve elbiseleriyle farklılıklarını korurlar.

(Orijinal metinde Jowet bu paragraftan sonra hastaneleri, Ayvalık adının kökenini, kasaba yönetimini ve matbaanın kurulması sürecinde Paris'e gönderilenleri: (“...geçen Eylül ayında” 1822) anlatıyor Orijinal kitap s.65)

Kolej, Kütüphane, Matbaa ve bu tür şeylerin maliyetleri, Ayvalık halkı tarafından cömertçe desteklenmektedir. Yunan halkının milli ruhu büyük bir övgüyü hak ediyor.+

1820 yılında öğrenci sayısı 300 oldu ki onların üçte birinden daha fazlası Ayvalık sakini değildi. Yaklaşık yetmiş Vaiz vardı, bu durum Yunan rahiplerin genel olarak son derece cahil olduğu düşünülürse çok hayırlı bir sayı idi. Kütüphane, Haivalioneis ve sadece bin cilt kitabın bulunduğu yeni ikincisini kapsardı.

Ayvalık şimdi sadece bir hüzünlü küldür. Koleji, hastanesi, şapelleri, savaş yıkımı tarafından süpürülmüştür. Son başarıları karşısında cesaret kazanan Rumlar, Haziran 1821'de, Asya kıtasına karşı birkaç sefer düzenlemeyi tasarladı. Ayvalık Rumları'nın bazıları tarafından Türkler'in kasabayı tehdit ettiği bilgisi verilmesi üzerine, İzmir'e doğru ilerlediler.

---
+ Christian Researches," &c. B> the Kev.Will. Jowelt, M.A. 1822. pp. 60 66.  

sayfa: 190
Kasaba halkı, sokaklarında Türkleri görmeye alışkın değildi fakat isyancıların ana grubunun darbeye karşı koymaları veya eğer ayaklanmaya kalkışılacak ise yurttaşları kontrol altında tutmak için Bursa Paşa'sı bazı askeri birlikleri gönderilmesi gerektiğini düşündü. Kasaba sakinleri, niyetlerini öğrenmek ve daha fazla kayıp olmaması için teslim oldular. Cemaatler içlerinde toplandılar ve the kiaya-ley veya Paşa'nın asteğmeni, Haziran'ın 13'ünde, 600 adamlık birliği ile kasabaya girdiğinden itibaren halk ile askerleri arasında başlayan çatışmanın hararetinden, huzursuzluğu kavradı. Belediye meclisi subayın, askerlerine ordugâhı kasaba dışında kurmalarını emretmesini tavsiye etti: buna ilk olarak karşı koydu fakat daha büyük felaketleri önlemek için çok geçmeden bu önlemi kabul etmek zorunda kaldı. Rumların kanına susamış askerleri, onların birkaçını sokaklarda vurmaya cesaret etti ve insanlar tarafından bozguna uğratıldı. Kiaya hemen takviye kuvvet istemek için haberci gönderdi ve ertesi gün, gün ağrırken yaklaşık 3.000 adam, Ayvalık'ın ana mahallelerini ele geçirdi. Bu kez onların lideri, yapılanlara karşın daha fazla ılımlılık göstererek, onların yerleşmiş geleneklerine uygun olarak sulh hakimliği talep etti. Ayvalık, ticaret ve sanayi ile zenginleşmiştir, zamanında onun sakinleri Anadolu'nun en zengin çok sayıda şehirlerden biriydi ancak artık sorunlar başlamıştı. Her gün, binlerce aile körfezin girişindeki Mosconissi küçük adasına sığınıyordu: kalanlar ve daha düşük tabakalar dayatılan haraç ödemelerini reddediyorlardı.

sayfa: 191
Daha da fazla artarak göç devam ediyordu; aşamalar halinde 35.000 kişiyi aşan nüfusun yarısı [burada]  kalmıştır.

Rumların karşıya geçmek için kafileler kurduğu öğrenilince; Mosconissi'ye doğru hemen yelken açtılar ve yetmiş yelkenli, 13 Haziran sabahı, o adaya ulaştı. Mosconissi'nin tüm sakinleri oraya sığınan aileleriyle birlikte, tüm mal ve eşyalarıyla gemilere bindi. Bu filonun Ayvalık'a gelmesi, uzun süre sonra ve ancak çatışmaların daha şiddetlendiğinde gerçekleşti. Avrupalı görevliler, 15'i sabahı şehri terk ettiler ve Türk garnizonu bu telaşlı kaçışı engellemek için hiçbir girişimde bulunmadı. O gün, kasabada, sadece birkaç bin Rum kaldı; bu süre boyunca üç yelkenli gemilerin [barks] tümü insan ve malların taşınmasında kullanıldı. Bir önceki gece, Türk komutan daha da takviye almıştı ama o, adamlarıyla, savunmada kaldı. Avrupa bayrakları hala ilgili konsolosların evlerinde sallanırken, kaçmak için başarılı olamayan talihsiz insanların umutsuz haykırışları kasabadan yankılanıyordu. Sabah saat dokuzda, içinde silahlı ve karaya çıkmak için taşınan askerler olan çok sayıda Rum gemisi kanalda göründü.  

sayfa: 192
Türkler, onların inişini engellemek için iskeleye bitişik evlerde pusuya yattı. İki tarafın da eşit öfkesiyle çatışma başladı. Ağır silahların koruması altında, iskeleye yaklaştılar ve büyük katliamdan sonra Türkler tarafından sürülen üç ya da dört bin adam karaya çıktılar ancak, şehrin ortasında doğru, küçük bir ilerlemeden sonra durduruldular. Eşit öfke ve eşit cesarete sahip olan her iki taraf arasında, gün boyunca sayısız mevzide göğüs göğüse çok sıcak bir çarpışma oldu. Bu Müslüman hattı ve çevresinde Rumlar tahrip edildi ve o zaman Türkler tüm noktaları ele geçirdi, kasabada yirmiden fazla yerde geri çekilindi ve ateşe verildi. Bu genel eylemin tümü yaklaşık iki saat sürdü.

Rum denizcileri, bu şehrin ustalarıydı, evlerin aralarına dağıldılar ve ellerinden geldiğince gizlendiler. Bu çatışmalar sırasında [Ayvalık] sakinlerin [in] hiç biri yaralanmadı, şiddetli bir rüzgarın güçlendirdiği yangınlardan sonra her şey yok oldu. İngilizlere, Fransızlara ve Ruslara ait üç Avrupa konsolosunun evi akşama doğru bu yangından etkilendi. Bir önceki gece Türk komutan, yeni gelen takviyelerden sonra, birlikleriyle daha da ileriye gitmişti. Tüm gün boyunca, ulusal renkleriyle diğer evlerden ayrılan bu evlere kimse müdahale etmedi ve [onlar da] alevler içinde kayboldu. Fransız konsolosunun evinin yakınlarında mevzilenen Türkler, çok büyük bir öfkeyle savaştılar. Rumlar terk ederlerken, değerli eşya ve arşivleri içeren [belgeleri], demir sandıklar içinde yanlarında götürdüler.

Bu gelişmelerden sonra, kalan Rumların güvenlikleri sağlandı. Çatışmalar sırasında Türklerin açtığı ateşten çok az kişi öldü; ancak yüzlercesi [kaçarken] ve çatışmaların neden olduğu karmaşa ve dehşet nedeniyle boğuldu, bazıları da içinde kaldıkları yangının alevlerine kurbanı gitti.

sayfa: 193
Bu acılı nüfusun tamamına [yakını] , aynı gece adalar için yelken açan gemilere alındı. Bütün Ayvalık şehri küle döndü. [Geride] sadece temelleri kalmış bir kaç müstakil ev duruyordu. Böylece iki ya da üç gün içinde, son zamanlarında 35.000 insanın yaşadığı büyük bir şehir yerle bir edildi.

Şiddetli yağmurun altında [kaçış için] filoların yelken açtığı geceden sonra başka şeyler de yaşandı. Türkler, beş yüzden fazla insanı kaybettikten sonra, acı içinde kaçan Rumlara ait kalan her şeyi yağmalamak amacıyla, yeni askerlerle ertesi sabah geri döndü. Ancak, gece boyunca, Müslümanlarla çatışmak üzere birkaç gemi dolusu isyancı gelmişti. Bu tür eylemde, Rumların neredeyse 150'sinin öldüğü 1.500'den fazla adamın da yaralandığı tahmin edilebilir. [Türkler şehrin] geri kalanını köle olarak sattılar. İzmir'de halka açık pazarlarda, özellikle de kadınlar ve çocukların çok düşük fiyatlarla satıldığını M. Raffenel gördü. Hayırsever Avrupalılar, bu zavallıların bir bölümünü satın aldı ve onlara özgürlüklerini [geri] verdi. Bu olaylardan itibaren, Ayvalık'ın ekili arazileri, bölge halkına zenginlik kaynağı olan zeytin tarlaları terk edildi ve bölge sakinleri, yoksulluk ve ıstırap içinde yabancı diyarlara sürgüne yollandı. Bu talihsiz kentte yaşananlar, korkunç bir anı olarak Rum halkının uzak nesillerinde de kalacaktır. Ayvalık'ın tarihi budur. Yunanistan bölümünde [görüleceği gibi], felaketler felaketleri izleyecek, isyan sahneleri daha korkutucu olarak [okunacaktır]. Sakız hikayesi dehşet doludur. Ayrıca Asya adaları ayrı başlık altına alınmalıdır. Şimdi İzmir'e dönüş için adımlarımızı güneye çeviriyoruz.









12 Mayıs 2019 Pazar

BOSTANCIOĞLU KARDEŞLER'in, GÜRE'de KURDUKLARI BİR MÜZE: "Sarıkız Kazdağı Etnografya Galerisi"

(Fotoğraf kaynağı: sarikizgalerisi.com)
5 Mayıs 2019 günü, sevgili Taylan Köken ile birlikte, sayın Dr. Ali Özkan Arıkantürk'ün sunacağı "Antandros Sikkeleri" sunumunu izlemek için, "Altınoluk Tarihi Antandros Şehrini Kurtarma, Koruma ve Yaşatma Derneği" tarafından kullanılan ve aynı zamanda Dernek merkezi de olan Abdullah Efendi Konağı Kültür Evi'ne gittik. Toplantının başlamasına kadar geçen süre boyunca, Edremit Körfezi'nin kuzey bölümünde kurulan kültür örgütleri, bunlar tarafından verilen başarılı kültür ve koruma çalışmaları ile bu örgütlerin oluşturdukları platform hakkında bilgiler edindik. Kahvaltı sırasında tanıştığımız, Murat Bostancıoğlu'nun daveti üzerine, kardeşi Uğur Bey ile birlikte Güre'de kurdukları "Sarıkız Kazdağı Etnografya Galerisi" Müzesi'ni ziyaret ettik.

Güre İskelesi'nde bulunan ve 300 m2'lik bir zeytinyağı sıkımhanesinin müzeye dönüştürerek, babaları Ali Bostancıoğlu'nun anısına ithafen, 14 Kasım 2015 tarihinde ziyarete açmışlar. Galeri; iki sergi salonu, bir toplantı salonu ve satış mağazası ile açık kafeteryadan oluşmakta. 

Galeri ilgi alanını, "Kazdağı bölgesi ziyaretçilerine yönelik görsel obje, efemera, eşya, resim ve maketler" olarak belirlemiş. Ve bunları, ayrı ayrı tanımlanmış reyonlar içinde, kaliteli görseller ve objeler eşliğinde ziyaretçisine sunmakta. Ziyaretçilerin oldukça fazla ilgi gösterdiği galeri, "büyük işler yapmak için, büyük bütçeler ve büyük mekanların gerekmediğine" dair mükemmel ve çağdaş bir örnek.


BİNANIN TARİHÇESİ
Galeri binası olan sıkımhane, sahibi Asım Bey (Güre) tarafından 1911 yılında inşa edilmeye başlanmış ve araya giren savaş nedeniyle 1920'ye kadar yarım kalmış. Bu tarihten sonra işletmeye açılan sıkımhane, 1952 yılında geçirdiği yangına kadar hizmet vermiş. 1955 yılında yanan çatısı onarılmış ve 1967 yılında da yeni sahibi Nurhan Kıvırcık'a satılmış. Son sıkımın, 1987 yılında yapıldığı sıkımhane, Nurhan Hanım'ın ölümü üzerine oğlu Ufuk Bey'in mülkiyetine geçmiş. 

Güre'nin Yassıçalı Köyü'nden Recep Usta tarafından tamir edilen ve 20 metre yüksekliğinde olan bacası da  yeniden örülen bina, bir süre halı satış mağazası ve kafe olarak kullanılmış. İmar planı değişikliği sonrasında "turizm alanı" olarak belirlenen İskele bölgesinde bulunan sıkımhane, 2015 yılından bu yana etnografya galerisi olarak hizmet vermekte.

Bir süre boş duran binanın içten görünümü.
(Kaynak: Edremit Yöresi Yağhaneleri, sf.120)
Sıkımhanenin, müze işlevi öncesinde halı satış mağazası ve kafe olarak hizmet
verdiği günlerdeki fotoğrafı. Fotoğrafta depolama işlevli ünite de gözükmekte.
(Kaynak: Edremit Yöresi Yağhaneleri, sf.121)
GALERİ REYONLARI
Müze, ziyaretçilerini bölgeyi tanıtan bir dairoma ve büyük boy hazırlanmış bir Kazdağı yakın çevresi haritası bulunan hol ile karşılamakta. Gezi istikameti başlangıcında 20. yüzyıl başlarından kalma bir de zeytin sıkım presi bulunmakta. Bu bölümde ayrıca, Bostancıoğlu kardeşlerin müze hakkında verdikleri kısa bir bilgi ve babaları Ali Bostancıoğlu'na yaptıkları ithaf panoları da bulunmakta.




Giriş holü (fotoğraflar: Hayri Kaan Köksal)
BİR KOLEKSİYONERİN DESTEĞİ:
Dr. Ali Özkan ARIKANTÜRK REYONU
Bu reyon; öğlen saatlerinde, "Antandros Sikkeleri" adlı çok keyifli sunumunu dinleme olanağını bulduğumuz Dr. Arıkantürk'ün, müzeye sergilenmek üzere verdiği 117 adet eserinden oluşturulmuş. Reyonda, sınırlı sayıda sikke dışında, Arıkantürk tarafından saklanan değişik cam ve keramik arkeolojik objeler de sergilenmekte.




Dr. Ali Özkan ARITÜRK Reyonu (fotoğraflar: Hayri Kaan Köksal)
EDREMİT YEREL TARİHİ
Galeri'de, farklı kaynaklardan toplanmış değişik efemera ve yayınlar eşliğinde, dar kapsalı da olsa bir yerel tarih derlemesi oluşturmuş. Ticaret Odası belge ve eşyaları, Edremit'te inşa edilmiş sanayi yapıları kronolojisi, zeytin ve zeytinyağı mamullerine ait etiket ve belgeler ile ulusal savaş belgeleri peş peşe hazırlanmış reyonlarda incelenebilmekte.







Edremit Yerel Tarihi Reyonları (fotoğraflar: Hayri Kaan Köksal)
ATATÜRK, SABAHATTİN ALİ,
ALİ EKBER ÇİÇEK ve KOCA SEYİT REYONLARI



 (fotoğraflar: Hayri Kaan Köksal)
Bostancıoğlu kardeşlerin kurup geliştirdikleri bu "etnografya galerisi" çok önemli bir çaba. Şüphesiz, sohbet sırasında Murat Bey'in de vurguladığı gibi daha yapılması gereken "şeyler" var. Ama şurası kesin: bölgedeki çok önemli bir boşluğu dolduran bu çaba, "büyük laflar edip büyük bütçeler peşinde koşturmak" yerine, "küçük, dar bütçeli ama samimi" adımlar atanların başarıya ulaşabileceklerini göstermekte.

Yolunuz Güre'den geçiyorsa, bu yerel çalışmayı incelemek için  lütfen 1 saatinizi ayırın.
Dostluk ve Saygılarımla,


KAYNAKÇA
Prof.Dr. Efe, Recep, vd.
yayına hazırlayan: Çalışlar, İzzeddin (2013). Edremit Yöresi Yağhaneleri Geçmişten Günümüze Zeytin, Zeytinyağı ve Sabun Sanayii, Ana Gıda Komili, İstanbul (Mataş Matbaacılık A.Ş.: İstanbul).