Ayvalık Akademisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ayvalık Akademisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ocak 2024 Cuma

AYVALIKLI SANATÇI ve DÜŞÜNÜRLER XVIII: Efstratios Petrou Kydonievs (Ευστράτιος Πέτρου ο Κυδωνιεύς)

Efstratios Petrou Kydonievs (Ευστράτιος Πέτρου ο Κυδωνιεύς), Helen eğitimciydi.

Efstratios, 1782 yılında Ayvalık'ta doğdu. Baba adı Petros (Πέτρος), anne adı Myrsini (Μυρσίνη)'ydi. Büyük olasılıkla, soyadından yola çıkarak ilk Ayvalık [1] sakinleriydi ve zengindiler (Köksal,2021 ve Köksal,2023)

1812'den Haziran 1821'e kadar Ayvalık Akademisi (Ακαδημία Κυδωνιών)'nde eğitimci olarak görev yaptı (Köksal,2015). Orada Yunanca gramer ve antik Yunan dilinin unsurları üzerine dersler verdi. İdeolojik olarak Veniamin Lesvios (Βενιαμίν Λέσβιος) [2] ve Kahire'den etkilenerek, "zamanın" liberal çevrelerinde yer alıyordu. 

Haziran 1821 tarihleri arasında gelişen olaylar sonrasında Ayvalık boşaltıldı ve o, önce Psara (Ψαρά)'ya, oradan da Andros (Άνδρο)'a kaçtı ve oradan da Tino (Τήνο)'ya ulaştı. Tino'da bir okul kurdu ve 1824'ten 1841'e kadar okulun müdürü ve Yunanca öğretmenliği yaptı. 

Kapodistrian karşıtı inançları daha sonra daha da güçlendi ve Eylül 1832'nin başında Tinos Evangelistria Kilisesi Komiserleri ve Okul Müfettişleri, Petros'un siyasi inançlarına karşı çıkarak onu istifaya zorladı. Tinos Rum Okulu öğrencileri, ebeveynleri ve velileriyle birlikte okula gitmekten kaçınarak ve ihraç edilen öğretmenlerinden evde ders alarak bu değişikliği protesto etti.

1841 yazında yaşlılık ve hastalık nedeniyle okul hizmetinden ayrıldı ve Yunan devletinden ayda 100 drahmi emekli maaşı ve Evangelistria kilisesinden de 50 drahmi yardım alarak yaşlılığını yaşadı.

27 Mart 1843 tarihinde Tino'da öldü.

----
DİPNOTLAR
[1]  Ben yıllarca karşı çıksam da, Ayvalık'ın XVIII. yüzyıldaki adının "Kidonya" olduğunu yazan bir belgenin çevirisini yapmış ve yayımlamıştım. Yıllar sonra bir başka makalemde bu belgeyi yeniden ele almış ve başka belgelerle kıyaslama yaparak, Ayvalık "kent merkezine" dair yeni açılımlar yapmıştım. 

Tartışmaya açtığım bu görüş, Türkçe Ayvalık araştırması yapanlarca "itibar edilmemiş", yazıya -yani "kent merkezi" yazısına- yanıt "Yunanistanlı" bir tarih öğretmeninden gelmişti.

[2] Veniamin Lesvios, 1759 ya da 1762'de Midilli, Plomari kasabasında doğdu. 1824 yılında Mora Yarımadası, Nafplion kentinde öldü. Vaftiz adı Basile (Βασίλειος) olan Veniamin'in, babası Ioannis Georgandis veya Square (Ιωάννης Γεωργαντής ή Καρρέ) , annesi ise Amyrissa (Αμύρισσα)'dır.

----
KAYNAKÇA

Köksal, H.K. (2015).
    son erişim tarihi: 20.12.2023

Köksal, H.K. (2021).
    son erişim tarihi: 20.12.2023

Köksal, H.K. (2023).
    son erişim tarihi: 20.12.2023


29 Aralık 2023 Cuma

AYVALIKLI SANATÇI ve DÜŞÜNÜRLER XIV: Georgios Sakkaris (Γεώργιος Σακκάρης)

Georgios Sakkáris (Γεώργιος Σακκάρης) Helen eğitimci ve yazar idi.

1870 tarihinde Ayvalık'ta doğdu.  Babasını erken yaşta kaybettiği için çocukluğu zor geçti. 1875 yılında annesi ve üç kız kardeşiyle birlikte Atina'ya taşındı ve orada filoloji eğitimini büyük bir yoksunlukla tamamladı.

1892'de iki yıllığına Almanya'ya taşındı ve burada klasik edebiyat ve pedagoji eğitimini tamamladı. Yunanistan'a döndükten sonra bir süre Sifnos (Σίφνος :: Yavuzca)'ta okul müdürü olarak çalıştı ve Eylül 1895'te Pisidia (Πισιδία :: Isparta)'ya gitti ve burada iki veya üç yıl boyunca kasabanın lisesine müdür olarak atandı.

Bir sonraki hedefi, başlangıçta Ayvalık akademisinde öğretmen olarak çalıştığı memleketi Ayvalık'a dönmekti. 1905-1909 döneminde, daha sonraki yazılarında kullandığı Ayvalık akademisinde müdür olarak görev yaptı. Bu süre zarfında, Rum Ortodoksların ulusal oluşumuna ve siyasi özerkliğine adanmış militan ancak kısa ömürlü bir dernek olan "Ayvalık Siyasi Dernek"inde 1908-1909 döneminde yönetim kurulu üyesi olarak da görev yaptı (Köksal,2015, Köksal.2021 ve Köksal,2023). Ayvalık lisesindeki görev süresi boyunca, önce öğretmen sonra da lise müdürü olarak, programa eklediği; "temel muhasebe" ve "temel tarım bilgisi" gibi uygulamalı dersler karakterize olmuştur. 

Sakkáris ilk kitabı olan Ticari Muhasebe (Λογιστική Εμπορική) adlı kitabını 1903 yılında yazdı. Bu kitap Ayvalık Akademi'sinde okutulmak için hazırlanmış bir muhasebe kitabıydı. 

1909'da görevinden istifa etti ve Ayvalık'tan İzmir'e doğru yola çıktı. Orada şehrin önemli okullarından bazılarında öğretmenlik yaptı. "Özel Kyriakou Gianniki Helenik Alman Lisesi"nde ders verdiği ve o yıl kurulan "Evanjelik Okulu"nda "ticaret dersi" verdiği belgelere dayanmaktadır. Ayrıca bu dönemde, "Homeri Kız Okulu"nda da öğretmen olduğu ileri sürülmektedir.

Daha sonra Kıbrıs'a taşındı ve Eylül 1914'te Lefkoşa'daki Pancyprian Lisesi'ne lise müdürü olarak atandı. 30 Ocak 1915'teki okul kutlamaları sırasında yaptığı konuşma daha sonra Küçük Asya'da Helenizm (Ο Ελληνισμός εν τη Μικρά Ασία) adıyla 22 sayfalık broşür olarak yayımlandı. 

1916'da yine Kıbrıs'ta Amfissa Lisesi'nde öğretmen olarak atandı ve 1919'a kadar, üç yıl burada kaldı. Bu dönem boyunca Rodos Venetokleio Gymnasium'unda lise öğretmeni olarak görev yaptığına dair bilgiler olsa da, bu bilgiler kesin değil. 

Sakkaris, Yunanistan'a yerleştikten sonra, orada kaldığı süre boyunca topladığı materyallere dayanarak, memleketinin tarihi ve dili hakkında bir dizi çalışma yazdı. 1920 yılında Faydalı Kitapları Yayma Derneği tarafından kurulan Milli Yayınlar Komitesi tarafından, şehrinin Rumluğunu vurgulamak ve açık bir şekilde göstermek amacıyla Kidonya Tarihi (Ἱστορία τῶν Κυδωνιῶν) yazmak üzere görevlendirildi. Eğitimde getirdiği yenilikçi çabadan bu kitabında söz etmektedir. Kitabın yazılış gerekçesi ve serinin diğer kitaplarının açıklamasını önceki bir blogumda yazmıştım. Bu blogumda söz ettiğim gibi bu kitap, üzerinden 100 yıllık bir süre geçse ve "tartışmalı" bilgiler içerse de, halen referans alınan bir kaynak durumundadır. (Köksal,2021). 

O tarihten emekli olduğu 1927 yılına kadar muhtemelen Atina'daki çeşitli okullarda lise müdürü olarak görev yaptı. 1927 yılında yine liselerde okutulmak üzere Mantık (Λογική) adında bir kitap yazdı. Bu kitap; 1930 (2.b), 1939 (4.b) ve 1942 yıllarında yeniden basıldı.

Georgios Sakkáris 1942'de Atina'da öldü.

BİBLİYOGRAFYASI

1903
Λογιστική Εμπορική, βιομηχανική, γεωργική και τραπεζιτική.
Muhasebe Ticari, endüstriyel, tarım ve bankacılık

Atina: Typ. Anésti Konstantiníd (Τυπ. Ανέστη Κωνσταντινίδου), 






1915
Ο Ελληνισμός εν τη Μικρά Ασία : Πανηγυρικός απαγγελθείς επί τη εορτή των Τριών Ιεραρχών εν τω Παγκυπρίω Γυμνασίω
Küçük Asya'da Helenizm: Kıbrıs Pankyprío Lisesi'nde Üç Hiyerarşi Bayramı üzerine okumalar

Lefkoşa: Petridou ve Nikolaou (Πετρίδου και Νικολάου), ? cm x ? cm, s.22.
broşür.

1920
Ἱστορία τῶν Κυδωνιῶν
Kidonya Tarihi

Atina: Sýllogos prós diádosin Ofelímon Vivlíon (Σύλλογος πρὸς διάδοσιν Ὠφελίμων Βιβλίων), 21.0 cm x 14.0 cm, s. 263+2.
tarih.




1927
Λογική: πρός χρῆσιν τῶν γυμνασίων καί τῶν ἀντιστοίχων σχολείων τῆς μέσης ἐκπαιδεύσεως, 
Mantık: Liselerin ilgili ortaöğretim okullarının kullanımı için

Atina: D.N.Tzaka, S.D. Eelagramtika & Co (Δ.Ν. Τζάκα, Σ.Δ. Eλαγραμμάτικα & Σία), ? cm x ? cm. s.?.
ders kitabı.



----

KAYNAKÇA

Köksal, H.K. (2023).
    son erişim tarihi: 22.12.2023.

Köksal, H.K. (2021).
    son erişim tarihi: 22.12.2023.

Köksal, H.K. (2015).
    son erişim tarihi: 22.12.2023.

Sakkáris, G. (1903).
    Λογιστική Εμπορική, βιομηχανική, γεωργική και τραπεζιτική, Τυπ. Ανέστη Κωνσταντινίδου, Atina.

Sakkáris, G. (1915).
    Ο Ελληνισμός εν τη Μικρά Ασία : Πανηγυρικός απαγγελθείς επί τη εορτή των Τριών Ιεραρχών
    εν τω Παγκυπρίω Γυμνασίω, Τύποις "Λευκωσίας¨ Πετρίδου και Νικολάου, Lefkoşa.

Sakkáris, G. (1920).
    Ἱστορία τῶν Κυδωνιῶν (1.b) , Atina: Sýllogos prós diádosin Ofelímon Vivlíon (Σύλλογος πρὸς
    διάδοσιν Ὠφελίμων Βιβλίων), 21.0 cm x 14.0 cm, s. 263+2.

Sakkáris, G. (1927).
    Λογική : πρός χρῆσιν τῶν γυμνασίων καί τῶν ἀντιστοίχων σχολείων τῆς μέσης                        
   ἐκπαιδεύσεως, Εκδοτικός Οίκος Δ. Ν. Τζάκα, Σ. Δ. Δελαγραμμάτικα & Σία., Atina. 


10 Ekim 2023 Salı

AIOLIKOS ASTIR DERGİSİ'nin İLK SAYISI (1 Ekim 1911)

Ayvalık "kültür yaşamında" yeni bir aşama olan, "Aiolikis Astir Onbeş Günlük Aile Dergisi" (Αιολικος Αστηρ Δεκαπενθημερον Οικογεν[εια] Περιοδικον), ilk olarak 1 Ekim 1911 tarihinde yayın hayatına başladı. 1914 yılına kadar bir edebiyat dergisi olarak hizmet veren derginin sahipleri; Charal. G. Vafeiadis (Χαραλ. Γ. Βαφειαδης) ve Dim. I. Psomopoulos (Δημ. Η. Ψωμοπουλος) idi. Dergi, V.K. Vasileiadis (Β.Κ. Βασιλειαδης) yönetiminde çalıştı ve Büyük Agora (Bedesten)'de hizmet veren "Ilios" (Τυπογραφειο Ο Ηλιος) matbaasında, "tipo" olarak basıldı.

(resim.01) "Aiolikis Astir" dergisinin 1. sayısı kapağı.
(kaynak: Yunanistan Millî Kütüphanesi 
(Εθνική Βιβλιοθήκη))
Derginin kapağında "içindekiler" bölümü bulunmaktaydı. Buradaki bilgilere göre: 
İÇİNDEKILER
Aeolian Yıldızına (şiir)
Programımız
Yunan Komedisi
Haç Bayramı
Mezun olan öğrencilere hitaben
Kara Kalp (Kısa Öykü)
Kidonya Hayatı
Alegori (şiir)
Okul Yarışları
Nehrin Sembolizmi
Dağınık Kelimeler
oluşan ilk sayı 1 Ekim 1911 tarihinde yayın hayatına başladı [1].

"Aiolikis Astir" dergisinin 2.sayfasında fiyatı hakkında bilgi bulunmaktaydı. Bu bilgilere göre, koleksiyonda yer alan 60. sayıya kadar fiyatı 2 1/2 Mecidiye (Μετζιδιέ) olan dergi, yurtiçinde ve Girit'te sayısı 3 mecidiyeye, yurtdışı ise yıllık 15 mecidiyeye satılmaktaydı [2]. Daha sonra, "Öğrenciler için, Kydonia'daki "Aiolikis Astir" yıllık aboneliği 1 3/4, eyalette ise 2 1/4 mecidiyeye düşürüldü.[3].

(resim.02) "Aiolikis Astir" dergisinin 2. sayısı kapağı.
(kaynak: Yunanistan Millî Kütüphanesi 
(Εθνική Βιβλιοθήκη))
"Aiolikis Astir"in bu reklam sayfasında, "Epiridonos D. Aoanasoula Kağıt & Sigara Kağıdı Fabrikası" ile "sanatsal baskı" (καλλιτεχνικη εκτυπωσις) yapan "Güneş Matbaası" (Τυπογραφειο Ο Ηλiοσ) firmaları bulunmaktaydı. "Güneş Matbaası" ilgili reklam ayrıntısına göre Ayvalık'ta: "antetli kağıtlar, zarflar, hesap tabloları, senetler, kopyalamalar, kartvizitler, düğün, nişan, vaftiz ve cenaze davetiyeleri , anma ilanları, kitaplar, takvimler, dergiler, gazeteler" de basmaktaydı (resim.02).

"Aiolikis Astir"in yayın programı, ilk nüshasında  "Programımız" (Το Προγραμμα μας) başlığı altında, 3. sayfasında okura bildiriyordu. Buna göre:
"YAYIN İLKELERİMİZ
'Aiolikis Astir'i yayınlamak gibi ağır bir görevi üstlenerek, öncelikle akademisyenlerimizin dil bilgilerine [dil becerilerine] güvendik ve gelen yazıları görünce, en azından çabamızın boşa gitmediğine ve umutlarımızın boşa çıkmamasından mutluluk duyduk. Kuşkusuz [bütün bunlar] bizi, vücudun beslenmesi için ekmek yemek gibi ana karnında bir dergi yayınlamanın, manevi ihtiyacı olarak olarak kabul edildiğine ikna etti.

'Aiolikis Astir!, çeşitli ilgi çekici ve yararlı malzemesi nedeniyle, aileler için gerekli bir süreli yayın haline gelecek, onu her geçen her gün geliştirecek, tanıtacak ve zirvedeki ansiklopedik yayınlar gibi [Ayvalık] sakinlerinin en yüksek manevi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacaktır.

Ancak 'Aiolikis Astir', bu şekilde yoluna devam etmek istemiyor çünkü [bu dergi]; okuyucu veya seçkinlerimizin çok asil, değerli ve düzenli işbirliği mektuplarını profesyonelce ele alan herkesin konusu olarak kabul ediliyor. Lise [Ayvalık Akademisi] müdürü sayın I. Ólnmpíon (I. Όλνμπίον), sayın profesörler ve başka yerlerde bulunan çeşitli bilim adamlarının yanı sıra, çalışmalarını yayımlayan önde gelen yazarlar, şüphesiz ki, materyal çeşitliliği sayesinde, zamanla birlikte Aiolikis Astir' haline gelecektir. Gerçekten de [bu kişiler] yıldızlar gibi görünüyorlar, genel olarak bu felsefi ve kutsanmış [bu] eğitim ve öğretimi, üslup konusunda başarılı buluyor, bu manevi ışığı herkese yayıyorlar..

Aiolikis Astir!ın dili, günümüzde meseleyi tamamen gündeme getiren diyalektik aşırılıklardan ve raydan çıkmalardan kaçınmaktadır. Son olarak, dilin esnek yapıya tabi olmadığı anlaşılmalıdır, çünkü istediği zaman yapaylık altında çeşitli şekillere bürünebilir -bu ne kadar büyük olursa olsun- ancak, yalnızca çok sayıda sıradan elin hareket ettirip verebileceği dev bir küredir. [Özellikle] "AEOLIAN AETEPOE" başlığı altında, gerçek [Helence] saf dil ve halkımızın hastalıklı olarak değil sağlıklı şekilde yaratığı halk söylemleri, kısa öyküler ve lirik şiirler ile yaşatılacaktır.

Programımızı genel bir biçimde incelerken, projemize hayırlı bir işaretle selamlayan ve yönetimimiz hakkında olumlu değerlendirmeler yazan Smyrnaiko [İzmir] ve Mytilinaiko [Midilli] basınına da içten teşekkürlerimizi ifade etmeyi görevimiz olarak görüyoruz.
YÖNETİM [4].

4 ve 5. sayfalarda, Vas. Vasileiádi (Βασ. Βασιλειάδη) imzası ile "Yunan komedisi ve trajedisinin doğuşu ve gelişimi" hakkında bilgi veriliyor; 6 ve 7. sayfalarda ise, Vassiliado (Βασιλειάδο)'nun, o gün için yeni bir çalışmasından alıntı yapılarak: "KYDONYA'DA HAÇ FESTİVALİ" (H ΕΟΡΤΗ ΤΟΥ ΣΤΑΥΡΟΥ ΕΝ ΚΥΔΩΝΙΑΙΣ) başlıklı yazı yayımlanıyordu. 

Bu yazı dizisi Ayvalık hakkında bilgiler veriyor, bir diğer özelliği de, Arundell'e göre 1821 olayları sırasında "artık taş yığınlarından ibaret olan, duvarlarının yüksekliği yalnızca beş ila altı feet" kalan Ayvalık Akademisi'ne ait ve çok sık karşılaşmadığımız bir fotoğrafın okurla paylaşılması idi (resim.03) ve (Köksal,2023).

(resim.03) "Ayvalık Akademisi".
(kaynak: 
"Aiolikis Astir" Dergisi 1. sayı sf. 6)

(resim.04) "Ayvalık Merkezi".
(kaynak: 
"Aiolikis Astir" 1. sayı sf. 12)
Yazıya göre: "Kutsal Haç'ın Yüceltilmesi Bayramı" her yıl 14 Eylül'de Ayvalık (Kydonia)'ta kutlanmaktaydı. Yine bu yazıya göre: "Yıllardır kurulan bu yararlı "pazar"ın gelirleri yerel okullara tahsis ediliyor. Saygın beylerden oluşan bir komite, zaman zaman çeşitli nesnelerin toplanmasını üstleniyor, böylece soylu bağışçılar, malları gönüllü olarak fayda için elden çıkarır. Bu koleksiyon, kamusal amaçlı olan ve bu nedenle bir kısmı zanaatkarlar tarafından ve bir kısmı da genç hanımların elleriyle yapılan çeşitli nesnelerden oluşur. Hangi fiyata olursa olsun, gerçek fiyatının kat kat üstünde bir fiyatla satılır." (Aiolikis Astir,1911:6)

9-11. sayfalarda Vason Alistrati (Βασον Αλιστρατου) tarafından yazılan "Kara Kalp" (Η Μαυρη Καρδια) adlı kısa öykü yer almıştır. 

12-13. sayfalarda Kazanis (Καζανης) tarafından çekilmiş genel Ayvalık görünümü yer almaktadır. Bu resmin ilginç olan yanı Ayvalık "yer değirmenlerini" şehir merkezinden resmetmesidir. Bu fotoğraf eşliğinde "Kydonia'nın Doğu Hali : Kydonia Hayatı" (Ανατολικη Ανοψις Κυδωνιων : Κυδωνιατικη Ζωη) adlı makale yer alır (resim.04)  ve (resim.05).

(resim.05) "Ayvalık Merkezi"
(kaynak: 
"Aiolikis Astir" 1. sayı sf. 12)
Sayfa 14 ve 15 de "Anılardaki okul yarışmaları" (Σχολικοı αγωνες εν μνημοσυνον) adlı makale yer almaktadır. 16. sayfada ise "Dağınık Kelimeler" (Σκορπια λογια) adlı yazı yer almaktaydı.

Son kapak içinde reklamları ile de "Aiolikis Astir" 1. sayısı tamamlanmaktadır (resim.06).

(resim.06) "Aiolikis Astir" son reklam sayfası
(kaynak: 
"Aiolikis Astir" Dergisi 1. sayı sf.17)

Kıbrıs Üniversitesi Kütüphanesi (Βιβλιοθήκη Πανεπιστημίου Κύπρου) dijital arşivinden "pdf" formatında edindiğim ve Ayvalık Bibliyografyası'na 01634/01892 numara ile kayıtlanan derginin 23 nüshasının kopyaları bulunmaktadır [5].

---

DİPNOTLAR
[1] "İçindeki"lerin Helencesi şöyledir:
ΠΕΡΙΕΧΟΜΕΝΑ
    Σ'τον Αιολικον Αστερα (ποιησις) Στνλ. Σπεραντσα
    Το Προγραμμα μας
    Η Κωμωδια μας Ελλησι Βασ. Βασιλειαδον
    Η Εορτη του Σταυρου
    Προσφωνησις προς τους τελειοφοιτους Ιωανν. Ολνμπιον (Γυμνασιαρχον)
    Η Μαυρη Καρδια (Διηγγμα) Βασον Αλιστρατου
    Κυδωνιατικη Ζωη
    Αλληγορια (Ποιημα) Μαρινου Κουτουβαλη
    Σχολικοι Αγωνες
    Ο Συμβολισμος της Ροιας Ανδρ. Γερωλυμον
    Σκορπια λογια

[2Osmanlı lirası, Osmanlı İmparatorluğu'nda 1844'ten 1 Kasım 1922'ye kadar kullanmış resmî paradır. Saltanatın kaldırılmasından sonra Türkiye'de 23 Ekim 1923'e kadar kullanıldı. Lira ana paraydı, mecidiye, kuruş ve para alt birimleriydi. 

1 lira = 5 mecidiye = 100 kuruş = 4.000 para idi.

[3] Abonelik bedelinin Helencesi şöyledir:
Διά τούς μαθητάς υποβιβάζεται ή ετησία συνδρομή τού «ΑίολικοΟ Αστέρος» έν Κυδωνίαις μέν εις μετζήτια 1 3/4 έν τω κράτει δέ εις μετζήτια 2 1/4.

[4] Yazının Helencesi şöyledir:
ΤΟ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑ ΜΑΣ 
Άναλαβόντες το βαρύ έργον της εκδόσεως τον "Αιολικού Αστέρος" πρωτίστως εβασίσθημεν έπϊ της φιλομουσίας των καθ' ημάς λογίων, χαίρομεν δε μη διαψευσθέντες των ελπίδων μας αi προς εκδοσιν ενθαρρύνσεις έντεϋ θεν τε και άλλαχόθεν την ελαχίστην ημών άμφιβολίαν διαλύσαντες κατέπεισαν ήμας οτι ή εκδοσις Περιοδικού έν τη ήμετέρα πολει θεωρείται γενικώς ώς επείγουσα πνευματική ανάγκη, οία ή του άρτου 

Ό "Αιολικός Αστήρ" δια της ποικίλης και τερπνής συν τω ώφελίμω ύλης του θέλει καταστή άπαραίτητον δια τάς οικογενείας Περιοδιχον, βελτιονμενον και προαγόμενον οσημέραι θέλομεν δε προσπαθεί οπως τα εν αντώ έγκνκλοπαιδικής χροιάς δημοσιεύματα ίκανοποιώσι τάς ύψηλοτέρας πνενματικάς άνάγκας τών πλησίον, οϊτινες και άναγινώσκονσι καϊ δύνανται να διδαχθώσιν, ονχι δε ώρισμένης επιστημονικού κύκλον τάξεως αναγνωστών, οΐτινες αναμφιβόλως άποτελοϋσιν ελαχίστην μειονότητα.

Άλλα τό τοιούτον ουδαμώς θέλει παρακωλύει οπως ô "Αιολικός 'Αστήρ" θεωρήται ύπο πάντων τών θεραπευόντων επαγγελματικώς τα Γράμματα περιζήτητον ανάγνωσμα ή πρόφρων και λίαν ευγενής πολύτιμος δε τακτική συνεργασία τοϋ διακεκριμένου Γυμνασιάρχον μας κ. I. Όλνμπίον, τών κ. κ. Καθηγητών και αί αλλοθεν ανμβολαί διαπρεπώνεν Γράμμασι μνστών δηλωσάντων σννεργασίαν ώς και διαφόρων λογίων, άναμφηρίστως θα καταστήσωσι δια της ποικιλίας της ϋλης τον "Αίολικον Αστέρα,, συν τω χρόνω όντως ΑΣΤΕΡΑ φαεινον διαχέοντα το μελιχρον αύτοϋ πνευματικόν φώς προς πάντα εν γένει ευδοκουντα να ενατένιση αυτόν φιλόμουσον, εύμοιροϋντα και παιδεύσεως ετι στοιχειώδονς άλλα και εφέσεως προς μάθησιν.

Ήγλώσσα τοϋ "Αιολικού Αστέρος,, τήν χρνσήν μεσότητα θηρεύουσα θέλει αποφεύγει τάς διαλεκτικάς ϋπερβασίας και έκτροχιάσεις αΐτινες επί τών ημερών μας άνήγαγον ολως άτόπως εις περιωπήν το ζήτημα. Δέον τέλος να κατανοηθή οτι ή γλώσσα δεν τυγχάνει έλαστικον παίγνιον, οπερ κατά βούληοιν δύναται να προσλάβη διάφορα σχήματα ύπο τεχνίτου - οσον και αν έξοχος ούτος τυγχάνη — άλλα γιγαντιαία σφαίρα ην μόνον μυριάδες χειρών λαϊκών δύνανται να μετακινήσωσι και προσδώσωσιν ώθησιν καί ζωήν έφ' ώ αi στήλαι τοϋ "ΑΙΟΛΙΚΟΥ ΑΕΤΕΠΟΕ,, δεν θέλουσιν άποκλείει τήν γνησίαν αμιγή γλώσσαν ουχί νοσηρόν τι νεόπλασμα, άλλα το υγιές πλάσμα τοϋ λαοϋ μας, τήν δημοτικήν δήλον οτι, εν τή Διηγηματογραφία καϊ τή Λυρική Ποιήσει.

Περαίνοντες το έν γενικωτάταις γραμμαΐς Πρόγραμμα ημών, καθήκον έπιβαλλόμενον θεωροϋμεν οπως έκφράσωμεν τάς θερμάς ημών ευχαριστίας προς τον Σμυρναϊκον και Μυτιληναϊκον τύπον, οστις ομοφώνως έχαιρέτισεν ώς εύοίωνον σημεΐον το έργον ημών εύαρεατηθεϊς οπως πρόσθεση λίαν ευμενείς κρίσεις περί τής Διευθύνσεως αύτοϋ. 

Η ΔΙΕΥΘΥΝΣΙΣ

[5] "Aiolikis Astir" koleksiyonu, lekythos.library.ucy.ac.cy/handle/10797/22952 adresinden indirilebilir. Elimdeki koleksiyonda bulunan nüshalar ve tarihleri şöyledir:
Sayı 01        01 Ekim 1911
Sayı 02        15 Ekim 1911
Sayı 03        01 Kasım 1911
Sayı 04        15 Kasım1911
Sayı 05        01 Aralık 1911
Sayı 08        15 Ocak 1912
Sayı 09        01 Şubat 1912
Sayı 10        15 Şubat 1912
Sayı 11        01 Mart 1912
Sayı 12        15 Mart 1912
Sayı 13        01 Nisan 1912
Sayı 14        15 Nisan 1912
Sayı 15        01 Mayıs 1912
Sayı 16        15 Mayıs 1912
Sayı 19-20   01-15 Temmuz 1912
Sayı 22        15 Ağustos 1912
Sayı 23        01 Eylül 1912
Sayı 42        15 Haziran 1913
Sayı 44-45    01 Ağustos 1913
Sayı 46        15 Ağustos 1913
Sayı 54-55   15 Aralık 1913-01 Ocak 1914
Sayı 58        15 Şubat 1914
Sayı 60        15 Mayıs 1914

---
KAYNAKÇA

Köksal, H.K. (2023).
ARUNDELL'in AYVALIK'ta GEÇİRDİĞİ 3 GÜN: 5-7 Haziran 1834,  son erişim tarihi: 7 Ekim 2023, cumartesi.

29 Eylül 2022 Perşembe

AMBROISE FIRMIN-DIDOT'nun AYVALIK'ta GEÇİRDİĞİ İKİ AY (1817)

Robert Henry Sommer tarafından 1922'de
çizilen Ambroise Firmin-Didot'nun portresi
(Hubbard,1921:40) 
GİRİŞ
Bir süredir, bir kısmının Türkçe çevirisi ilk kez benim tarafımdan yapılan, XVII-XX. yüzyıllar arasındaki değişik tarihlerde Ayvalık'a gelmiş kişilerin, "şehir gözlemlerini" okurla buluşturmaya çalışmaktayım. İtiraf etmeliyim ki; bu çabamın ana gayesi: "altına girdiğim bu muazzam yükü" benimle paylaşacak araştırmacılar ile temas sağlayabilmekti. Umudumu yitirmesem de bu, bugüne kadar mümkün olmadı. 

Bugün ele alacağım kişi; büyük olasılıkla 6 Nisan 1817 tarihini de içeren yaklaşık iki ay boyunca Ayvalık'ta yaşamış, Akademi binasında konaklamış ve şehre dair farklı konularda yaptığı gözlemlerini, Paris'e döndükten sonra 1821 yılında, "Notes d'un voyage" adıyla yayımlamış olan Ambroise Firmin-Didot olacaktır.

Daha önceki bloglarımdan farklı olarak bu blogda, eserin tümünü vermek yerine başlıklar haline getirdiğim bölümlerin tercümelerini sunmaya çalışacağım. Umarım bu yöntemle okuru daha az yormuş olurum. Önce, tanımayanlar için Firmin-Didot ve eseri "Notes d'un voyage" hakkında özet bilgi vererek yazımıza başlayalım.

AMBROISE FIRMIN-DIDOT VE 
NOTES D'UN VOYAGE ADLI ESERİ HAKKINDA KISA BİLGİLER
Ambroise Firmin-Didot, 18. yüzyıldan itibaren, Paris'te faaliyet göstermiş seçkin bir matbaacı, yayıncı, kitapçı ailesinin çocuğu olarak 1790'da Paris'te doğdu.

1808 yılında Adamántios Koraïs (Αδαμάντιος Κοραής) ile tanıştı ve ondan antik ve çağdaş Yunanca dersleri aldı. Daha sonra Ayvalık Akademisi'nde iki ay öğrenim gördü ve İstanbul'daki Fransız Büyükelçiliği'nde ateşe olarak diplomatik kariyerine başladı. İnceleyeceğimiz eserde vurguladığı gibi bu görevi, onun seyahatlerini çok kolaylaştırdı: 
"... Bay Dük Richelieu bana Konstantinopolis Büyükelçiliği'nde çalışma onurunu bahşetmişti, bu da ... seyahat ederken ferman ve gerekli desteği almamı kolaylaştırdı..." (Didot,1821:9). 

24 Mart 1816 tarihinden başlayarak, yaklaşık bir yıl boyunca Yunanistan, Ege adaları, Batı Anadolu, Mısır, Filistin, Lübnan ve Kıbrıs'ı içeren uzun bir seyahat gerçekleştirdi. Bu seyahati sırasında tuttuğu notları, "Notes d'un voyage fait dans le Levant en 1816 et 1817" adıyla 1821 yılında Paris'te yayımladı. Kitap, ticari bir girişim olarak tasarlanmadığı için az sayıda kopyalandı ve sadece bir baskı yaptı. Kitabın son sayfasında "FIN DE LA PREMIÈRE PARTI DES NOTES (notların ilk bölümünün sonu)" yazılmasına karşın, ikinci cilt yayımlanmadı. 

Firmin-Didot, Yunan dili ve kültüründen çok etkilendi. Ölümüne kadar bir filhelenist (φίλοςΈλλην:: Yunanperver) olarak yaşadı. Yunanistan devletinin kuruluşu mücadelesini destekledi ve 1824'te Comité philhellène (Yunanperver Komitesi)'nin Paris'deki kurucu üyelerinden biri oldu. 1827'de kardeşi Hyacinthe Firmin-Didot ile birlikte yayınevini yönetimini devraldı. 22 Şubat 1876'da Paris'de öldü. 

FIRMAN-DIDOT AYVALIK'ta
Didot 1816-1817 yılları arasındaki birkaç ayı Ayvalık'ta geçirdi. Burada Ayvalık Akademisi'nde derslere devam etti ve anlaşıldığı kadarıyla iki ayı aşan bu süre zarfında, Akademi binasında konakladı. Akademide, "aydınlanmacı ve ihtilalci fikirleri" sonuna kadar destekledi, "gündelik Yunanca'nın terk edilip antik Yunancaya dönüş" hareketinin ateşli savunucularından biri oldu. Hatta kitabında yazdığına göre bu yönelişin öncüsü oldu: 
"... Ricam üzerine, bu küçük eğitimli genç Yunanlılar kolonisi, kolej sınırları içindeki konuşmalarında, Dêmosthénês ve Platon'un dilini yaşatmak için gündelik Yunancayı terk etme sözü verdiler. ..." (Didot,1821:385). 

Bu konuda öğrenciler tarafından yayımlanan bildiriye, "Anaharsis" (Αναχαρσις) mahlasıyla imza koydu (Didot,1821:386; Cihangir,2020:432).

Firman-Didot ve Ayvalık Akademisi'ndeki arkadaşlarının okul sınırları içinde
"antik Yunanca" konuşacaklarını beyan ederek yeni "antik" adlarını da
belirterek imzaladıkları bildiri. (Didot,1821:385)

Akademinin mimari yapısını, eğitim sistemini ve öğrencilerinin gündelik hayatını kendi gözlemleri ile çok detaylı şekilde yazdı. Ayrıca, Akademi öğretmenlerinden Theophilos Kairis ile geçirdiği zamanlara dair tuttuğu notlar sayesinde, Ayvalık'ın 19. yüzyıldaki gündelik yaşamına dair çok değerli detay bilgiler öğrenmemizi sağladı. Bu eseriyle Didot; Akademi merkezli bilgilerden kaynaklı olsa gerek, Karaosmanoğlu "hanedanlığı" ile "voyvoda" Ioannes Demetrakellis-Oikonomos (Ιωάννης Δημητρακέλλης-Οικονόμος) hakkında, çok detaylı bilgiler edinmemizi sağlamıştır.

Didot'nun bu eserindeki Ayvalık ile ilgili satırlarından; bugüne kadar "gün ışığına çıkmamış" birçok bilgi öğrenmekteyiz. Bu bilgiler içinde en heyecan verici olanlarından biri, Ayvalık'lı kadınların 19.yüzyıldaki gündelik yaşamlarına dair satırlarda geçmektedir. Diğer heyecan verici bilgi ise, "Paskalya bayramında Ayvalık meydanında düzenlenen ve 3 gün süren yağlı güreş müsabakaları" hakkında yazdıklarıdır. Ayrıca, 1817 yılının Ayvalık'ında, pişirilen yemeklerde "patates kullanılmaması/patatesin bilinmemesi" de oldukça ilginç bir detay olarak notlarda yer almıştır.

ESERDE ELE ALINAN KONULAR

1. KİDONYA'nın KURULUŞU 
Firman-Didot, kesin tarihini belirtmediği bir günde: "Midilli'den, eskiden Hecatonissa [denilen], şimdi Mosconissi ... olarak adlandırılan adaların arkasında yer alan Asya kıtasında[ki] Kidonya'ya doğru yola" çıkar. Ve şehre yaklaşınca, burada kurulan antik şehri şöyle anlatır: "... Plinius'un sözünü ettiği Kidonya antik kenti, bu adalardan birinin üzerine kurulmuş idi; ama daha sonra sakinleri korsan saldırılarından korunmak amacıyla, yakınlarındaki ana kıtaya yerleşti. Antik kentin; şimdiki Kidonya kentine bakan adada, kendilerini Türk ve korsan saldırılarından daha iyi koruyabilmek için, Yunanlılar tarafından daraltılan, sadece küçük teknelerin güçlükle geçebilecekleri kadar olan geçidin yakınında yer aldığı tahmin edilmektedir. Kıyı boyunca; büyük taşlardan yapılmış temeller görülen ve çevrede, çok miktarda  ince ve hafif kilden mükemmel bir işçilikle yapılmış çini ve çanak çömlek kırıntılarıyla karşılaşılır. ..." (Didot,1821:374).

Ardından, adada bir "mezar taşı yığını" ile karşılaşır bunları okumaya çalışır:"... AΡTEMIΣIA AΡTEMΙΔOPΟΙ ΧΑΙΡΕ,..." (SELAM ARTEMISIA ARTEMIDOPO) (Didot,1821:375). Didot, şehrin adının anlamı üzerine ise şunları söyler: 
"Türkler, Yunanca Kidonya adını kendi dillerinde Yunanca'daki Kidonia ile aynı anlama gelen Aivali olarak çevirdiler. Bu iki kelime ayva ağacının meyvesi olan ayvayı belirtmek için kullanılır." (Didot,1821:376).

Ardından köyün kuruluşu ve gelişimi üzerine genel Helen tarih yazımında kullanılan, rahip Demetraklis-Oikonomos ve özerklik konusuna değindikten sonra şehrin ilk sakinleri hakkında bilgiler vermeye başlar. 

Didot'ya göre şehrin ilk sakinleri: 
"... O andan itibaren nüfus sanki büyülü [bir biçimde] arttı, kendilerini Yunanistan'da mutsuz ve ezilmiş [halde] bulanların hepsi peş peşe buraya sığınmak için geldiler. Türk hükümeti şimdiye kadar zenginliği göz ardı etmiş gibi göründüğü için Kidonya'da daha seyrek bulunuyor ve şehrin nüfusu büyük ölçüde Lakedaimonlular'dan [hkk.- (Λακεδαιμόνιοι) Mora Yarımadası'nın güneydoğusunda bulunan Lakonya bölgesinin Dor kökenli halkı, Spartalılar (Σπάρτα)] ve Mora sakinlerinden oluşuyor." (Didot,1821:376).

2. ANADOLU İÇLERİNE DEVAM EDEN GÖÇLER KONUSU:
Didot'ya göre Ayvalık'ın "şu anda en az 15.000 nüfusu olabilir" şehir yeterince dolmuştur ancak, kıta Avrupası'ndan verimli Anadolu havzasına, örneğin Bergama'ya doğru halen göç devam etmektedir:
"Bu mutlu Rum şehrinde kaldığım günlerin birinde, bir akşam, Theophilus'un evinin penceresinden, asil yüzlü ve seçkin bir genç adam tarafından yönetilen yeni bir Makedon kolonisinin karaya çıktığını gördüm. Karaya atladı, elinde tüfek ve arkasında tabanca [vardı], onu tutuklamak isteseler hayatını pahalıya satmaya kararlıydı. Theophile ile birlikte, yeni topraklara adım atan bu talihsiz göçmenleri görmeye gittik; kısa süre önce terk ettikleri evlerini düşünerek ağlıyorlardı ve sonra bu genç liderin ağlayan kadınları ve çocukları teselli ettiğini ve onlara şöyle dediğini duyduk: Τι κλαίετε; εδώ θα αποθανομεν εδώ η πατρις (Neden ağlıyorsunuz? Ölmemiz gereken yer [artık] burası; burası bizim vatanımız); ve onlara bir sığınak olacağını umdukları Bergama dağlarını gösterdi. Bu dokunaklı sahne bana Horace'ın Teucer'in yol arkadaşlarını bu şekilde teselli ettiği dizelerini hatırlattı:

Böylece üzgün arkadaşlarla ilgilenir:
Ataların daha şansı bizi nereye götürürse
Biz gideceğiz ey yoldaşlar;
Rehberliğin ve koruman altında ümitsizliğe kapılacak bir şey yok.
Oh, cesur olanlar daha kötü acı çekti
Erkekler genellikle benimle idi ama şimdi şarabı önemsiyorsun.

Gemiden erzaklarının kalan kırıntılarını çıkardıklarını gördük; kıyıya oturdular, ve tulumlar içindeki şarabı içerken talihsizliklerinin bir kısmını unuttular. Kidonya şehri genelinde bu koloninin gelişi hakkında konuşulmaya başlandı ve özellikle genç liderin hikayesinden ilham alınarak geliştirilen [söylence] genel olarak [oluşan] ilgiyi iki katına çıkardı."(Didot,1821:377-378).

Didot bu girişten sonra, yeni gelen bu kafilenin "asil yüzlü ve seçkin ... genç" lideri hakkında şehirde dolaşmaya başlayan söylenceyi anlatmaya koyulur:
"... Makedonyalı bir Paşa'nın gözdesi haline gelen bu genç Rum, aşırı vergilerden dolayı, tüm Türkiye gibi umutsuzluğa düşen [ve] nüfusunun fakirliği her geçen gün artan bir köyde doğmuştu. Sonunda, bir yıllık kıtlıktan sonra, bu köyün sakinleri haraçlarını kesinlikle ödeyemez hale geldiler. Paşa; şiddetli ve tekrarlanan emirlerine rağmen [vergileri ödenmesini] sağlayamadığı için, onları döverek ve hatta idam ederek ödeme yapmaya zorlamak için tam yetkiye sahip bu genci gönderdi; böylece, kaçamamaları için orada yaşayanları başka diyarlara sürgün edecekti. Doğduğu fakir köye [geri] dönen bu genç gözde, yurttaşlarının düştüğü sefil duruma çok üzüldü ve cömert kalbi, çocukluğunun talihsiz arkadaşlarına karşı işkence yapmayı reddetti. Ancak, emirlerini yerine getirmeden efendisine geri dönmeyi de göze alamazdı. Bu şaşkınlık içinde, yalnızca onun şefkatini dinleyerek ve paşanın iyiliğini ve yanan bir servetin tüm umutlarını feda ederek, arkadaşlarını topladı ve onlara dedi ki: «Bu barbar memlekette neden daha fazla kalalım? Kaçın arkadaşlar; başınızda ben yürüyeceğim; gidelim Kara Osman Oğlu'na (1); belki daha mutlu günlerde tekrar evlerimizi görürüz.» Hep birlikte yola çıktılar ve bu talihsiz koloniyi taşıyan üç büyük kayıkla geldiler. Kadınlar ve çocuklar içler acısı durumdaydı ve her yerde yalnızca ağıtlar duyuluyordu. Geceyi şehrin sokaklarında geçirdiler ve sabah Bergama'ya doğru yolculuklarına devam ettiler." (Didot,1821:378-379).

Didot yukarıdaki olayı anlattığı bölümde, "bölgenin ayanı" Karaosmanoğlu'nun mülkünün büyüklüğünü ve ilerde yaşayacağı akıbeti, buraya koyduğu bir dipnot ile okuruna şöyle anlatır:
"(1) Kara Osman Oglou ailesi tarafından yönetilen sayısız ve muazzam mülkler, Eolya'nın tamamını, Iyonya'nın çoğunu ve her iki Misya'yı da işgal ediyordu. Egemenlikleri altında Yunanlılar, Türklerle aynı haklara sahipti ve sadece topraklarını ekenlerden yüzdesini talep ediyordu. Ne yazık ki, döndükten kısa bir süre sonra bu ailenin, Babıali'nin uzun süredir onlar için kurduğu pusuya yenik düştüğünü öğrendim." (Didot,1821:379).

3. AYVALIK AKADEMİSİ'nin EĞİTİMİ, MİMARİSİ ve DİSİPLİNİ
Didot Ayvalık'ın tüm bölgede tanınmasını, yaklaşık 2 ay içinde yaşadığı akademiden kaynaklı olduğunu düşünmektedir. Bu düşüncesini ve akademinin genel yapısını, eserinde şöyle anlatır:
"... (Ayvalık ününü) adalardan çok sayıda öğrencisi olmasına ve diğer memleketlerde kolejler kurmuş birçok profesör yetiştiren gymnasyuma borçludur. Şimdi şehrin önde gelen sakinlerinin gönüllü bağışlarıyla desteklenen bu kurumun ilk masraflarını yapan, cehaletin tüm rahatsızlıklarını hissedebilecek bir konumdaki, eğitimden yoksun bir adamdı. Bununla birlikte, çocuklarına seçkin bir eğitim vermek istediklerinden, yoksul sakinlerin çocuklarının da diğer öğrencilerden hiçbir şekilde ayırt edilmeden, [tüm] çocukların derslere katılabilecekleri bir kurum oluşturmak için düşündükleri bağışları kabul etme bilgeliğine de sahiptiler. Yunanistan'ın çeşitli yerlerinde, cehaleti ve hurafeleri yok ederek, ancak bu iki feci dayanağa dayanan despotizmin yıkılmasına büyük katkı sağlayacak kolejler bu model üzerine kurulmuştur.

Öğretime, Gregorios, Theophilos ve Eustrathios [adlarında] üç seçkin profesör başkanlık ediyor: birincisi retorik, din, ahlak ve tarih; ikincisi, fizik, kimya ve matematik; üçüncüsü [ise] gramer ve klasik Yunan dili öğretiyor. Yunanistan'ın en ücra bölgelerinden, eğitim almak için can atan gençler, her gün kendilerine uygun kalacak yerleri ücretsiz olarak ayarlayan Kidonya kolejine akın ediyor; ve işletmeye bağlı aşçı, öğrencilerin yemeklerini mümkün olan en düşük fiyatla satmakta. Üstelik [öğrenciler] şehirde ihtiyaçları olan her şeyi satın almakta ve odalarında da hazırlamakta özgürdürler. Eskisi kısa sürede her taraftan gelen öğrencileri almakta yetersiz kalınca, 1803 yılında inşa edilen yeni kolej, ortasında bir bahçe-avlusu olan geniş bir dikdörtgenden oluşuyor.  Denizin dalgaları duvarlarının dibine çarpar ve onların monoton gürültüsü ciddi fikirleri teneffüs ederken [öğrencileri] zihni düşünmeye sevk eder. Bina sadece bir zemin ve birinci kattan oluşmaktadır, kolejin sonunda bulunan deniz tarafında yer alan büyük amfi tiyatroya da geniş merdivenlerle çıkılır. Hemen hemen sürekli olarak birbirini takip eden ve katılmak isteyen herkesin katıldığı dersler bittiğinde, eğitimleri ve davranışlarıyla en çok öne çıkan öğrenciler öğretmenlerinden aldıkları dersleri tekrar ederek, [böylece] her öğrencinin belli bir miktar daha ders almasına [tekrar yapmasına] olanak sağlanır. Böylece, mali durumu iyi olmayan birçok öğrenci, bu genç öğretmenlerden küçük bir ücret alarak geçimlerini sağlamakta ve öğrenimlerine devam edebilmenin yolunu kolejde bulmaktadırlar. Her öğretmen öğrenci, çalışmalarını bu şekilde denetlediği çocuklardan sorumludur ve o zamanlar 300 öğrencinin doldurduğu kolejde  en ufak bir gürültü, sessizliği ve hüküm süren düzeni asla bozmaz. ...

Düzenli olarak derslerine devam ettiğim bu kolejde yaşadığım yaklaşık iki ay boyunca, her şeyden önce gençlerin halka açık derslere katılmak için gösterdikleri şevk ve denilebilir ki dinsel saygıdan çok etkilendim. Üstatlarının sözlerini kutsal bir  deyiş gibi (αυτος εφα) algılayan Pisagorcular gibi, öğretmenlerinin en küçük kurallarını bile Kidonyalı öğrenciler tarafından hemen bir yasa olarak kabul ediliyor. Üstatlarından birini görür görmez hepsi ayağa kalkar ve o geçerken saygılı bir sessizlik içinde dururlar. Ancak onları bu şekilde davranmaya iten ceza veya kınama korkusu değildir; çünkü kaldığım süre boyunca, üstatların öğrencilere hitap ettiği en ufak bir azar sözünü duymadım. ...

Ayrıca çocuklar da böyle bir düzen sevgisiyle doludur, genç bilim adamlarımızı hayrete düşürecek bir örnek olarak şunu gördüm, Kidonya'da kaldığım süre boyunca gymasiumun ortasındaki bahçeye dikilen portakal ağaçları olgunlaşmış meyvelerle dolu olduğu halde [o meyveleri] koleje duyduğumuz saygıdan kaynaklı kopartmadık, oysa küçük öğrenciler bu bahçeyi çevreleyen bariyeri kolayca geçebilirlerdi; ancak Spartalıların torunları onların arasındaydı.

Öğrenciler, uygun zamanlarında okumak veya okuldan ayrılmak konusunda tam bir özgürlüğe sahip olsalar da, Kidonya'da kendilerine sunulan eğitimden yararlanmanın kendileri için ne kadar önemli olduğunu bilerek, kendilerine duyulan güveni kötüye kullanmazlar, ..." (Didot,1821:381-385).

4.ŞEHRİN FİZİKİ ve İDARİ YAPISI:
Didot, bugüne kadar hemen hemen hiçbir gezginin şehrin idari yapısı hakkında bilgi vermediğini, bunun da büyük bir eksiklik olduğunu vurguladıktan sonra, şu bilgileri verir:
"..Kidonya'da, Yunan adalarının çoğunda ve anakaradaki bazı kasabalarda [olduğu gibi], Türk olan vali, kadı ve gümrük memurları dışındaki tüm nüfus Rumdur. Valinin sadece bir gölge yetkisi vardır ve επιτροποι (yöneticiler) adlı on iki Ruma ve o [kurula] kasaba adına hesap veren δημογεροντες (yaşlılar heyeti) adlı yönetime karışmaz. Bu on iki yönetici ömür boyu atanır; ancak onlardan biri kınanacak davranışlarda bulunduğunda, diğer on bir kişi onu bünyelerinden çıkarabilir ve yerine yeni bir yönetici seçebilir. ...

Şehir, ανωμαχαλα, μεσομαχαλα ve κατωμαχαλα veya üst, alt ve orta mahalleler olarak adlandırılan üç mahalleye (δημουσ) ayrılmıştır; her yıl, 1 Mayıs'ta, bu mahallelerin her birinin sakinleri, bir δημογερων veya yaşlılar heyetinin bir üyesini seçmek için kiliselerde ayrı ayrı toplanır. Halkın bu üç temsilcisi, kent yönetiminin tüm ayrıntılarıyla özel olarak görevlendirilmiştir: on iki yönetici ile birlikte, sakinler arasında çıkan sorunları değerlendirmek için her hafta toplanan konseyi oluştururlar; ve taraflar [alınan karardan] memnun kalmadıkları takdirde kadıya veya Türk hakime başvurabilirler; ama [bu durumda] önceden şehre bir miktar ödeme yapmak zorundalardır. Olağanüstü durumlarda bu senato, başlıca ailelerin reislerini [de] onlarla toplanmaya davet eder.

Özellikle din görevleri tüm Rumları kiliselere gitmeye zorladığı gecelerde şehrin güvenliği için bir tür ulusal muhafız [örgütü] oluşturulur. O durumlarda evler neredeyse tamamen boş kaldığından, nöbetçi [sayısı] çoğaltılır ve 50 ila 300 adamdan oluşur ve [bu kişiler] sokaklarda karşılaştıkları [ve ellerinde] fener [bulunmayan] herkesi tutuklar.

...

Kidonya şehrinin evleri taştan inşa edilmiştir ve sokaklar kötü bir şekilde döşenmesine rağmen yine de her iki tarafta kaldırımları bulunur; orada her gün çok sayıda sabun fabrikası, yağ fabrikası ve diğer kuruluşlar kuruluyor. Rumların övündüğü muhteşem kolejinde yetişen aydınlanmış hayırseverlerce iki hastane kuruldu. Kidonya'da kaldığım günlerde, bir de [limanda] karantina hastanesinin kurulmasından bile söz ediliyordu. ..."(Didot,1821:392-395).

5. AYVALIK'lı KADINLARIN GÜNDELİK YAŞAMLARI:
Giriş bölümünde de belirttiğim gibi bu eser, Ayvalık hakkında bugüne kadar pek bilinmeyen -ya da benim ilk kez öğrendiğim- iki heyecan verici detay bilgi içermektedir. Bunlardan ilki bu başlık altında ele alacağım "Ayvalık'lı kadınların gündelik hayatlarına" dair olan bölümüdür. 

Eserde, Ayvalık'lı kadınlara dair ilk bilgi: Firman-Didot'nun, kendisi için Paris'teki Adamántios Koraïs tarafından hazırlanmış bir tavsiye mektubunu vermek için, daha sonra Akademide öğretmeni de olacak profesör Théophile'nin evini ziyaret ettiği akşam tanıştığı profesörün kız kardeşi hakkındaki gözlemleridir. 

Didot, bayan Évanthie'yi şöyle aktarır satırlarına: 
"... (profesörün) Kız kardeşi, büyüleyici Évanthie de anlatmaya değerdir; Fransızca ve İtalyanca' [dışında] en saf antik Yunancayı doğru konuşuyordu; matematiği mükemmel bir şekilde biliyor ve erkek kardeşi ile yüksek matematik ve Newton'un konik bölümleriyle de ilgileniyordu. Neredeyse [hiç] bilinmeyen [bu] şehirde, Asya'daki basit küçük bir evin [içinde] böyle olağanüstü [bilimsel zenginliğin] yaşandığından kim şüphe edebilirdi ki? Ne yazık ki, Yunanistan'da ve özellikle yılda bir kereden fazla nadiren dışarı çıktıkları Kidonya'da kadınların yaşadığı kapalı yaşam, onlara zekalarının diriliği ile tezat oluşturan aşırı bir çekingenlik veriyor." (Didot,1821:375).

Büyük olasılıkla bayan Évanthie, ağabeyi ile oldukça ileri düzeyde matematik ve fizik konuşmaları yapabilecek kadar iyi öğrenim görmüş donanımlı bir kadın olmalıdır. Ancak 1817 yılı Ayvalık'ında diğer hemcinsleri gibi o da, "yılda bir kereden fazla nadiren dışarı çık(abilen)" ve "zekalarının diriliği ile tezat oluşturan aşırı bir çekingenlik" içinde ancak kapalı bir ev hayatı yaşayan bir kadındır. 

Kadınların ev dışına çıkmaması konusunu, Şerafettin Mağmumi de seyahat notlarında anlatmıştır:
"Buranın ahalisi Hıristiyan olduğundan Beyoğlu gibi kadın erkek karışık olarak gazino ve sokaklarda bulunacağını umuyordum. Halbuki, yanlış olmasın ama çarşı ve pazarda erkekten başka bir yaratık görmeyince şaşırdım ve soruşturdum. Kadınların erkekleriyle birlikte ve (ya da) yalnızca, süslenerek dışarı çıkmaları ayıpmış." (Şerafettin,2002:143)

Büyük olasılıkla bu "ciddi" hareketsizlik nedeniyle Ayvalık'lı kadınlar, bedeni bir hantallaşmayı da yaşıyorlardı. Bu duruma dair Firman-Didot'nun gözlemleri şöyledir: 
"... bu yüzden böyle hareketsiz bir yaşam nedeniyle genellikle çok kilo alırlar. Yürüyüşleri son derece kabadır ve Yunanistan'da oldukça sık tekrarlanan [ama] Atinalı kadınlardan daha fazla onları [betimleyen] şu şarkıda olduğu gibi:
Bırak dağlar alçalsın, Athena'yı görmek için
Kaz gibi yürüyen aşkımı görmek için." (Didot,1821:401).

Bu eserden, Ayvalık'lı kadınların "yılda bir kere" katıldıkları kamusal alandaki giyimlerini de öğreniyoruz. Firman-Didot, kendisinin de deneyimlediği 6 Nisan 1817 tarihinde kutlanan Paskalya pazarı öncesi törenleri anlatırken, Ayvalık'lı kadınların kıyafetlerini şöyle betimlemektedir:
"Tören alayındaki kadınlar en zengin kıyafetleriyle meydana doğru ağır ağır yürüyorlardı. ... Kidonya kadınları genellikle başlarına diadem [hkk.- bir tür taç] gibi görünen altın bir saç bandı takarlar ve onu örten beyaz baş örtüsünün altından siyah saçları dalgalanır. Eğer kıyafetleri ağırsa, soylu oldukları ve çok zengin oldukları tartışılmaz." (Didot,1821:400).

6. PATATES, SALAMURA ZEYTİN ve ωα ταριχα (BOTTARGA):
Firman-Didot, Ayvalık'ta geçirdiği iki ay boyunca doğal olarak yiyecekler konusunda da yeterince gözlemi olmuştur. Bu gözlemlerini, eserinin değişik bölümlerinde bizlerle paylaşır. Bunlar içinde en şaşırtıcı olanı, 1817 yılında, Ayvalık'ta ve yazarın seyahatinde uğradığı bir çok Ege adasında "patates sebzesinin üretilmediği ve pişirilmediği" konusudur. Yazar da bu duruma şaşırmıştır ve notlarına şunları yazmıştır:
"Patatesin ... kullanımı henüz bilinmiyor, ancak aroması farklı olsa da patatese çok benzeyen κολοκυθια [kabak] adı verilen kırmızımsı bir bitki türü orada sıkça yenir. Ancak Sakız Adası'ndaki Bay Rodokanaki'de patates bitkisini gördüm ayrıca Konstantinopolis'te de bazılarının kullandığına inanıyorum." (Didot,1821:398).

Yazar, özellikle Paskalya orucunda çok fazla yediği zeytinin salamurasını, kendi ülkesi ile kıyaslar:
"Yunanistan'da ve Asya'da zeytinler herhangi bir hazırlık yapılmadan yenmektedir. Tam olgunluğa eriştiklerinde siyaha dönerler ve ağaçların dibine düşerler, o zaman toplanır ve az tuzlu suyla kavanozlara konur; onlar daha az şanslı sınıfın ana besinleridir ancak zenginler de onu küçümsemezler. Bizim iklimlerimizde, hatta İtalya'da bile zeytinler asla böyle bir olgunluğa erişemezler ve sadece alkali alaşımlar içinde tutularak yenebilirler." (Didot,1821:397).

Firman-Didot, Ayvalık'ta kendisinin de tuttuğu Paskalya orucunu anlattığı bölümde, burada tüketilen deniz ürünlerine de değinir. Oruç nedeniyle balık yememiştir ancak tüm Ayvalıklılar gibi o da diğer  deniz mahsullerini bolca tatmıştır. Notlarında "bottarga" sözcüğünün nasıl türediğini de anlatır:
"Oruç sırasında balık yemeye izin verilmese de, yine de özellikle bu dönemde muazzam tüketimi olan havyar veya bottarga [hkk.- kefal ya da orkinostan elde edilen, tuzlanmış, kurutulmuş balık yumurtası pastırması] yiyebilirsiniz. Bu yemek, eskiden ona ωα ταριχα adını veren Yunanlılar tarafından çok iyi biliniyordu, hatta bottarga kelimesinin bozulma yoluyla [bundan] oluştuğu tahmin ediliyor. Kidonya sahillerinde avlanan ve kalitesi çok iyi olan küçük istiridyeler, zeytinlerin yanında ana yemeğimdi. Çok şanslıydım ki aforoz edilmeden, bana zeytinyağı ve balığı bile serbest bıraktılar." (Didot,1821:397).

7. YAĞLI GÜREŞLER ve ÜNLÜ AYVALIK'lı GÜREŞÇİ Τεττιξ (ağustosböceği) 
Eseri okurken en fazla şaşkınlık duyduğum bölüm burası oldu. Hem Ayvalık'taki spor faaliyetlerine dair ilk defa bir bilgi okumanın verdiği şaşkınlıktı bu ve hem de en azından XIX. yüzyılın o günlerinde, Bergama-Ayvalık arasında ciddi bir, "bir tür güreş liginin" olduğunu öğrenmem şaşkınlığımı arttırdı. 

Yazar eserinde, büyük olasılıkla 6 Nisan 1817 pazar gününü de içeren 3 gün boyunca süren "güreş müsabakalarını" şöyle anlatmıştır:
"... bu bayram günleri, antik çağları anımsatan oyunlarla kutlanır. Sabah spor sahasına dönüştürülen Kidonya meydanı sporcular tarafından işgal edildi; çünkü Bergama'da olduğu gibi bu şehirde de güreş, hocaları olan bir sanat haline gelmiş ve mermer disk kullanımı hala birçok adada [olduğu gibi] korunmaktadır.

8 Nisan 1817'deki, Olimpiyat Oyunlarının törenlerine taşındığımı düşünebilirdim ve bütün gün meydanda toz içinde ve neredeyse önceki iki gün aralarında mücadele verip zaferi kazanan güreşçiler kadar yorgun kaldım. Güreşçiler çıplaktı ve müsabaka listesi açıklanmadan önce vücutlarını yağladılar; kısa deri şortları güçlü formlarını gizlemiyordu. Güreşe başlamadan önce, sahayı birkaç kez daire çizerek ve kollarını iki yana açıp sallayarak turladılar; sonra mücadeleye girmeden önce [birbirleri üzerinde] güçlerini birkaç kez denediler. Bazen ünlü bir atlet sahaya çıktığında, bir süre rakip bulamadan kaldı. Son iki şampiyonu deviren ve kazandığı ilan edilen Bergamalı bir güreşçiydi, [bir süre] kimse adını onunla eşleştirmeye cesaret edemedi.

Sahanın etrafında toplanan Rumlar, kimisi Türk sarığı, kimisi ... kırmızı bere takmıştı ve pehlivanların her hareketini dikkatle izleyerek onları bağrışlarıyla yüreklendiriyordu. Çevremde, Krotonlu Milon'a layık, gücüyle birçok kez kendini gösteren Τεττιξ (ağustosböceği) adlı ünlü Kidonyalı güreşçinin başarılarından bahsedildiğini duydum. Ancak birkaç gün önce, valinin bir askerine çok kötü davranarak onu ölüme terk ettiğinden saklanmak zorunda kaldığı söyleniyordu. Kidonya'da açılan jimnastik okulu ünlüdür ve Bergama'nın, Asya'nın en ünlü güreşçileri duyulduğunda önce [okul] öğrencilerini onlara karşı güreştirir; [öğrenci] yenik düşerlerse, müsabaka listelerine sonuncu olarak girer." (Didot,1821:398-400).

Ardından Firman-Didot, bu güreş müsabakalarının bölgede çok yaygın olduğunu, yapılan etkinliklerde Müslüman ve Hıristiyan güreşçilerin birlikte mücadele ettiklerini bildiren şu satırları yazar:
"Genellikle Anadolu'da ve özellikle Bergama'da, valiler evlendiğinde ya da çocukları sünnet olduğunda, sporcuları kutlamalara davet ederler ve onlara her yönden cezbedici ödüller verirler. [Güreşi] kazanan Rum ise bir at veya öküz, Müslüman ise bir deve [verilir]; çünkü kervan sürücüsü olan Muhammed'e olan saygıdan, [deveye] sahip olma hakkı yalnızca Müslümanlarındır." (Didot,1821:400).

8. YAKIN ÇEVRE GEZİLERİ
Firman-Didot'nun Ayvalık notlarında iki yakın çevre gezisinden bahsedilmektedir. Bunlardan ilki; benim bir süre önce blog olarak yayımladığım "Zambakos Paşa'nın Ayvalık gözlemlerinde" geçen cüzzamlılar üzerine olan bölümdür. Anlaşılan o ki; Paşa'nın "... Ayvalık [cüzzamhanesi] zamanında tam dolduğu ancak bugün  tamamen boş olduğu anlaşılıyor; şu anda, bağlı oldukları belediye hastanesinden kısa bir mesafe uzaklıkta [bulunan] hücre şeklinde bir dizi eski küçük yapı, terk edilmiş barakalar [gibi] görünüyor. ..." (Zambakos,1891:214; Köksal,2022) dediği yapılar, 1816-17'de daha inşa edilmemişti.

Didot, "korktuğu için" detaylı bir gözlem yapamadığını söylediği bu gezi anısını şöyle anlatır:
"Genç öğrenci arkadaşlarımla yaptığım akşam yürüyüşlerinde, vücudu bir tür cüzamdan muzdarip, çürümeye yüz tutmuş talihsiz bir adamı görmeye götürüldüm. Görünce dayanamadım ve yaşadığım korku, özellikle bu şans eseri çok nadir görülen hastalığı gözlemlememi ve bu konuda bilgi almamı engellediği için üzgünüm." (Didot,1821:395).

İkinci gezi ise, yazarın "Janissaro-Chori" şeklinde transkribe ettiği, Küçükköy'e yaptıkları gezidir. Burada yazılan haliyle Janissaro > Janissary (Γενιτσάρος) > Yeniçeri olmalıdır. Bu gezi hakkında verdiği bilgi içinde, Akademi hakkında da oldukça önemli bir detay bulunmaktadır:
"Oraya öğretmen olarak gönderilmiş Kidonya kolejinin eski bir öğrencisini görmek için Janissaro-Chori'ye gittik. Kidonya kasabasından daha eski olan bu küçük köy, oradan yaklaşık dört lieue [hkk.- Lieue yaklaşık 4.83 km uzunluğunda eski bir mesafe ölçüsüdür > 4 lieue = ~19 km.] mesafede." (Didot,1821:403).

Eserin son sayfasında yer alan bu gezi notları içinde hem Küçükköy'ün tarihselliği üzerine hem de arazi yapısı ve büyük olasılıkla bugün "Badavut Mağarası" adı verilen göçük hakkında önemli satırlar bulunmaktadır:
"Yakınında, daha önce gemilerin rahatça geçiş yapması için hafredilmiş [açılmış] bir kıstak olduğu söyleniyor. Oikonomos onu tekrar açmayı planlamıştı; ancak Kaptan-paşa ve donanmasının, Kidonya'ya bir gün [daha evvel] geleceğini görme korkusu, bu projenin kısa sürede terk edilmesine neden oldu. Yakınlarda, dağda kayaya oyulmuş çok derin bir mağara var. " (Didot,1821:403).

(çeviri: H.K. KÖKSAL) 
---
KAYNAKÇA

Cihangir, Çiğdem Kılıçoğlu (2020).
Ayvalık akademisi ya da batı Anadolu’da Yunan ulusçuluğunun kökenleri üzerine. İstanbul Üniversitesi Türkiyat Mecmuası 30(2), 411-440 ss.

Firmin-Didot, Ambroise (1821).
Notes du’n voyage fait dans le Levant en 1816 et 1817. Paris: Typographie de Firmin Didot.

Hubbard, Clarence (1921).
How better letters help the printer. The Inland Printer, Şikago: Inland Printer Co., 68(1), 40-42.

Köksal, Hayri Kaan (2022).
Doktor Demetrius Alexandre Zambakos Paşa'nınAyvalık'taki "cüzzam" araştırmaları.
https://kaankoksal.blogspot.com/2022/08/doktor-demetrius-alexandre-zambakos.html

Şerafeddin Mağmumi (2002).
Bir Osmanlı doktoru'nun anıları : yüzyıl önce Anadolu ve Suriye (2.b) İstanbul: Büke Yayınları.


15 Mayıs 2019 Çarşamba

1824 Yılında Yayımlanmış Bir Gezi Kitabının Sayfalarındaki Ayvalık

Şehir tarihi yazımında, oldukça önemli bir belge de seyahat yazılarıdır. Çoklukla yazarın, öznel bakışı ile kaleme alınan bu belgelerde geçen tarihsel vakalar, sorun içerseler de betimledikleri fiziki-mekansal bilgiler bağlamında ele alındıklarında, üzerinde çalışılan araştırma için oldukça yararlı katkılar sağlar.

Bugün ele alacağım ve 1824 yılında ilk basımı yapılan "The Modern Traveller. A Popular Description Various Countries of the Globe. Syria and Asia Minor vol.II" ile  1826 yılında ilk basımı yapılan "The Modern Traveller. A Popular Description, Geographical, Historical, and Topographical of the  Various Countries of the Globe. Greece vol. I" ve "vol. II" adlı eserler de, yukarıda belirttiğim bağlamıyla, bir araştırmacı için oldukça değerli belgelerdir. 

İngiliz yazar ve yayımcı Josiah CONDER tarafından hazırlanan ve 33 cilt olarak, Londra'da bulunan James Duncan Matbaası'nca basılan "The Modern Traveller" serisinin üçüncü, on beşinci ve on altıncı ciltleri, bugünkü coğrafi yapısına göre Ayvalık üzerine bilgiler içerir. 

CONDER bir seyyah değil, bir yayımcıdır. Babası Thomas CONDER'dan devraldığı kitabevini işletirken, daha önce yayımlanmış veya sipariş verdiği yazıları derleyerek, bu yayını meydana getirmiştir. Belgelerde geçen Ayvalık, yukarıdaki sıralamaya göre; ilk cildin 156, 175-194. sayfaları "HAIVALI" alt başlığı altında, ikinci cildin 48, 49 ve 138. sayfalarında  "Kidonies" ve "Haivali" olarak, üçüncü ciltte ise 334. sayfadan başlayan "AEGINA" başlığı altında geçmektedir.

Serinin, ele aldığı ülkeler (bölgeler) ise şöyledir:
c.1 . Filistin.
c.2-3 . Suriye ve Asya.
c.4 . Arabistan.
c5-6 . Mısır, Nabibya ve Habeşistan.
c7-10 Hindistan.
c.11 . Burma, Siam.
c.12-13 . İran ve Çin.
c.14 . Türkiye.
c.15-16 . Yunanistan.
c.17 . Rusya.
c.18-19 . İspanya ve Portekiz.
c20-22. Afrika.
c.23-24 . Kuzey Amerika.
c.25-26 . Meksika ve Guatemala.
c.27 . Kolombiya.
c.28 . Peru ve Şili.
c. 29-30 . Brezilya ve Buenos Aires.
c.31-33. İtalya.

"The Modern Traveller. A Popular Description Various Countries of the Globe. Syria and Asia Minor vol.II"nin "HAIVALI" başlığı altında ele alınan Ayvalık, 1821 isyanı sonrası yaşanan çatışmalar nedeniyle yıkılmış ve boşaltılmış bir durumdadır. Bu nedenle, o tarihlerde yazılan en azından bölümün hazırlanması için yararlanılan kaynakların "şaşkın ve korkmuş" dilleri, esere tamamıyla yansımıştır. Özellikle, William JOWETT'tan yapılan uzun alıntı sonrasındaki sayfalarda (190. sayfadan itibaren) isyan ve II. Mahmut tarafından görevlendirilen askeri birlikler arasında yaşanan çatışmalar, ayrıntılı olarak esere "nakledilmiştir".

Burada yazılanlardan 13 Haziran günü başlayan isyanı bastırmak için 600 kişilik bir askeri birliğin Ayvalık'a gönderildiği ancak bu birliğin başarılı olamadığı, bunun üzerine sabaha karşı 3.000 kişilik bir birliğin daha bölgeye sevk edildiği ve ancak ondan sonra büyük mahallelerin kontrol altına alınabildiğini öğrenmekteyiz. 15 Haziran itibariyle de karşıdan gelen isyancı güçler ile göğüs göğüse çatışmalar yaşandığını da anlamaktayız.

Josiah CONDER Kimdir?
17 Eylül 1789 tarihinde Londra'da doğdu. Babası bir gravür sanatçısı ve Londra Falcon Caddesi'ndeki kitabevini işleten Thomas Conder'dir. Ailenin dördüncü çocuğu olarak doğan Josiah, döneminin romantik edebiyat dergisi olan "The Eclectic Review"da ve "The Patriot" gazetesinde yazarlık yaptı. Dedesi Dr John Conder, Anglikan Kilisesi dışında duran muhalif bir papaz ve seküler Homerton Koleji'nin müdürüydü. Amcası James Conder ise bir iş adamı ve döneminin ünlü bir "numismatiği" idi.

İlk yazıları, 15 yaşında iken "The Monthly Preceptor" dergisinde yayımlandı, 21 yaşında ailesinin kitabevini devraldı ve kölelik karşıtı hareket içinde yer aldı. 1810 yılında, "The Associate Minstrels" adlı kitabını yayımladı ve içinde bulunduğu edebiyat ortamında tanıştığı Joan Elizabeth Thomas ile evlendi. 1819'da kitabevinden ayrıldı ve 1837 yılına kadar, prestijli bir edebiyat dergisi olan "The Eclectic Reviewe"ın editörlüğünü üstlendi. Aynı dönemde 1855 yılına kadar "The Patriot" gazetesinin de editörüydü.

1824 yılında, hayatında hiç seyahat etmediği halde 33 ciltlik bir seyahat kitabı olan "The Modern Traveller"ı yayımlamaya başladı. "The Modern Traveller"ın tirajı, bir seküler olmasına karşın yazdığı ve 90.000 basım yapan "Congregational Hymn Book" (Cemaat İlahi Kitabı) adlı eserinin satışına neredeyse yaklaştı.

Elizabeth-Josiah Conder çiftinin biri kız beş çocukları oldu. Oğullarından Francis inşaat mühendisi idi ve demiryolu inşaatları yükleniciliği yaptı. Diğer oğulları Eustace Poole'daki Cemaat Kilisesi'nde papazlık yaptı. Bir diğer oğulları Jonah, 1694 yılında kurulan İngiliz Bankası'nda çalıştı. En büyük oğulları Charles ise profesyonel iş takipçisi idi.

CONDER, 27 Aralık 1855 yılında, Hampstead'de öldü. Mezhep ayrımı yapılmayan, seküler Abney Park Mezarlığı'na gömüldü. Karısı Joan Elizabeth ise 1877 yılında, 91 yaşında iken öldü.

MODERN SEYYAHLAR. 
Dünyanın Değişik Ülkeleri İçin Güncel Bilgiler. Suriye ve Anadolu cilt: II 
(175-193. sayfaları arası çevirisi)

sayfa: 175-176
AYVALIK
Ayvalık, geçtiğimiz yıllarda Türkler tarafından yıkıma uğratılmasından önce, iki temel Yunan kolejinden birisinin bulunduğu [bir] yerdi. Bu kasaba, İzmir'in 28 saat ya da yaklaşık 84 mil kuzeyindedir. Sahile kurulmuş bir limanı olsa da çok sığdır [ve] o nedenle gemiler, sekiz mil mesafeden daha fazla yaklaşamaz, yükleme-boşaltma tekneler vasıtasıyla yapılmak zorundadır. Bunun dışında girişi, aynı anda sadece bir tekne geçebilecek kadar dardır. Sokakları dar ve kirli olarak tarif edilir ve evler de vasattır. Piskopos, konsolos ve profesör, tümü Rum 20.000 kişilik bir nüfus olduğunda birleşmektedir. Bay Parsons'un 1820'deki ziyareti sırasında şehir kapatılmıştı fakat savaş patlak verdiğinde bu bölgelerin başkanı olan bay Raffenel, 7.000-8.000'i geliş gidiş yapanlar ile yabancılar olmak üzere,  bu bölgede ikamet eden 32.000 kişilik nüfustan bahseder. Yazarın verdiği bu rakam, hızla hazırlanmış ve kasabanın hüzünlü kaderinden kaynaklı duygusal gözlemlerinin sonucudur.

“Yaklaşık kırk yıl önce” diyor, Aiolis (Æolis) kıyısından bakıldığında küçük körfezin alt tarafında, sürekli birbirleriyle itilaflı ya da çatışma durumunda olan Türkler ve Rumların karışık olarak yaşadığı fakir bir köy görülürdü. Her ikisi de ayva anlamına gelen Ayvalı ve Kidonies sözcükleri kendi dillerindeki karşılıklarıdır ve Türkler Ayvalı, Rumlar ise Kidonies derler. Adının eskiden küçük bir köy iken tüm sahayı kapsayan ayva ağaçlarından türetilmiş olması gerekir.* Sanki bir gül gibi, bu köyden, çok görkemli ve Asya'daki en önemli şehirlerden biri olma noktasına ulaşan bir şehir meydana geldi ve sanki bir sihirle bir kaç yıl içinde yok oldu. Burası, Bergama'nın batısından 10, İzmir'in Kuzey-Batısından 28 saat uzaktadır.

---
* Bay Jowett, 1818'de, bir meyve bahçesinde küçük bir ayva ağacı bulur ama eskiden yabani olarak çok bol sayıda yetiştiğini söyler.

sayfa: 177
Ayvalık, neredeyse kökeni bilinmeyen bir yerdir, sözde eğitimsiz, girişken ve kararlı yapısı olan aynı zamanda seçkin nitelikleri ve büyük yetenekleri olan, olağanüstü bir adamın himayesinde oluşmuştur. Bu şahsın adı John Economos'tu. Yörenin en eski Rum ailelerinden birinin soyundan geliyordu. Bir rahip ve ortalama büyüklükte toprak sahibi olduğundan başkan olma özelliklerini bünyesinde toplamış birisiydi. Daha gençlik yıllarındayken, memleketindeki insanları kendi yönetimi altında toplayacak büyük bir planı tasarlamıştı, ona karşı sızlanmalar bile adını ölümsüzleştirmişti. Yirmi-yirmi beş yaşlarında iken doğduğu kasabadan ayrılmış, Türkiye'de seyahat ederken bir başka amacı da toplumdaki davranış ve gelenekleri tanımak ve kafasındaki planın gerçekleşmesi için çok gerekli olacak, başta Türkçe olmak üzere doğu dillerini de mükemmel biçimde öğrenmişti. Yolculuğundan birkaç yıl geçtikten sonra, yönetim alanını oluşturabilmek amacıyla dilekte bulunmak için İstanbul'a geldi. Kidonies'de Türkler ve Rumlar neredeyse eşit oranda bulunmaktaydılar fakat ikincisi üzerinde baskılar vardı. Economos Sultan'ın vezirlerine önce kendisini tanıttı ve Ayvalık'taki yöneticilerin yaptıklarını şikayet etme cesaretini gösterdi. Önce horlandı ama cesaretini kaybetmedi ve azminin kuvvetiyle, entrikalar ve hediyeler vererek, kurmayları elde ederek, yalnız köyünün idaresini değil aynı zamanda, halen ya da gelecekte Türklerin ikametlerini güçlü biçimde yasaklayan fermanı çıkarttı. Bu olağanüstü ayrıcalıkların elde edilmesinde, ünlü Saras-Petraki'nin, İstanbul'da çok güçlü etki yaratan Economos'u karşılaması ve etkisinin tüm ağırlığı ile ona destek vermesi çabalarının da kısmen etkisi olmuştur.

sayfa: 178
Gerçekten eksiksiz ve beklenmeyen bu başarısının mutluluğu ile memleketine geri döndü ve orada, elde ettiği buyruğu yürütmeye koyuldu. Ancak ona karşı gelişen kıskançlık duyguları, elde edilen avantajlardan barışçı biçimde yararlanılmamasına ve bu kadar çok acı çekmesine neden oldu. Süreklileşen saldırılara karşı kendini korumak için, küçük bir birliği sürekli silah altında tutmak zorunda kaldı. Düşmanları üzerindeki mutlak başarı elde etmesi iktidarına saygı gösterilmesini sağladı. Komşu adaların her ikisindeki Rumları köyüne davet etti ve gelenleri içtenlikle karşıladı ve kıtadaki [bugünkü Yunanistan topraklarındaki] o sıkıntılardan kurtulmak isteyen tüm göçmenleri kabul etti ve Ayvalık kısa bir sürede şaşırtıcı biçimde çoğaldı. Kasabanın kurucusu ve kurtarıcısı tanımlaması gerçekten söz konusu olabilir. Muhtemelen dünyanın dikkatini çeken ama şöhretinin daha geniş bir alana yayılması gereken bu adam, küçük iktidarının sınırları ötesine geçemeden 1791 yılında öldü. .... Son günlerinde yerel yönetsel sıkıntılardan dolayı hayata küsmüştü. O gücünü kötüye kullanmakla, keyfi uygulamalar yapmakla suçlandı. Bu suçlamalar ister doğru ister yanlış olsun, yoldaşları-yurttaşları kafalarında ondan uzaklaşmışlardı ve ufak ayrılıklar bile olsa sonuçta güçlü düşmanlarının nefretini destekliyordu. Onun güçlü koruyucusu Petraki'nin ölümüyle, İstanbul'daki itibarı da ortadan kalktı böylece kendi memleketinde de itibarı kötüleşti. Nerede ve nasıl öldüğü bilinmiyor: bazı kişiler yaşlılığa ve hastalığa bağlarken bazıları da zehirlendiğini söylemekte.

sayfa: 179
Ayvalık ilk bakışta; deniz kenarına yerleşmiş, güzel bir limana sahip gibi görünse de, şehre girişi engelleyen sığlığı, ticaret gemileri için elverişsiz kılmakta sadece küçük gemilerin girişine olanak vermektedir ve hatta bunlar da genellikle boşaltmak için gereklidir. Kanal, şayet siyaset engel olmasaydı büyük gemilerin kolayca geçebilmelerini sağlamak için temizlenebilirdi. Sakinlerinin görüşü, Osmanlı filolarının kullanımını ortadan kaldırmak için limanın bu durumda kalmasıdır. Mosconissi büyük adasının batıdan sınırlamış olması nedeniyle koy oval şeklindedir ve eski Porroselini, Cromidonissi yarımadasının kuzey-batısındadır. Büyük gemilerin güvenle demirlemeleri için bu limanın içi yeterli derinliktedir. 470 fit uzunluğunda eski bir geçit oldukça küçük Cromodonissi adasını Ayvalık karasıyla birleştiriyor. Buradan, iki bağlantı noktasına sabitlenmiş ip vasıtasıyla Mosconissi büyük adasına geçersiniz. Buranın eski adı Hecatonissi ya da Diana adasıydı. Bu tanrıçanın eskiden burada ünlü tapınağı vardı, büyük kalıntıları hala kıyı noktasında bulunur ve büyük bir kısmı geçitin onarımında kullanılmıştır. Hiçbir şey bu adaların görünümünden daha güzel olamaz. Bu çevrede başka yerlerde vardır. Coppano, geçitten önce yer alır ve yukarıda saydığımız diğer ikisinden daha küçüktür, Dascalai, Codon, Pera, Mosco, Lio, Anghistri ve Pyrgos adalarının tümü Mosconissi adı altında anılır ki burada yetişen aromatik bitkiler kastedilerek Kokulu Adalar anlamına gelmektedir.

sayfa: 180
Kısmen düzlüğe inşa edilen Ayvalık, çevresindeki küçük tepelerin üzerindeki bir zirvede yel değirmenleri ile taçlandırılmıştır. Bu yükseklikler üzerindeki hava temizdir: aşağıdaki kasaba ise daha az temizdir. Kanal sisteminin, yeraltı kanallarına aktarılmaması ve rıhtımlara kadar olması, pisliğin orada birikmesine neden olmaktadır. Eklemeliyiz ki; kasaba temiz akan sudan mahrumdur. Baharları, kemerli köprüler ile taksim edilen yeterli miktarda su bulunur ama bu su çok sağlıklı değildir, çünkü ya geçtiği topraklar saflığını bozar ya da kanallar üzerinden geçerken kirlilik tadını değiştirir. Kuyulardaki su tuzlu olduğu için sadece kaynaklardan ve sarnıçlardan içilir.

1818 yılında kasaba, zaten çok büyük iken, Midilli, Mora ve Adalar Denizi'ndeki (Ege Denizi) birkaç adadan gelen Rumların katılımı ile müthiş şekilde büyüdü. 1820 yılında, teras çatılı, iki ya da üç kat yüksekliğinde ve taşla inşa edilmiş 3.000'den fazla ev olduğu hesaplanmıştır. Ama bütün bu evler, dolambaçlı ve dar sokakların çevresinde herhangi bir düzen izlemeden yerleştirilmiştir. Hemen hemen tüm sokaklar taşla döşenmiştir ama her iki tarafında yaya yolları bulunan dereler, kışın artan yağmurlar zamanında kurulan, normal genişlikteki köprüler ile geçilir. Biraraya gelen evlerin pisliklerinin tümü ve yağ sıkımhaneleri ile sabun atölyelerinin kokan kirli suları da bu derelere akar: bu derler tamamen balçık ve zehirlidir. Ayvalık'ta kayıtlı, yaklaşık 32.000 yerleşik sakin vardır ve 8.000 de yerleşik ya da gelip giden yabancı vardır.

Sadece Yunanlıların dini icra edilir. Tek bir Türk, Ermeni ya da Yahudi yoktur. Kasaba Efes başpiskoposunun yetkisi altındadır ve piskoposun ikamet ettiği güzel bir başpiskopos sarayı vardır. Özellikle çok güzel ve iyi korunmuş on ana Rum kilisesi vardır. Bunlardan Ayios Yorghis (Saint George) katedraldir.

sayfa: 181
Ayvalık hükümetini, küçük bir cumhuriyetle kıyaslamak mümkündür, kendi yasalarına tabidir .Porte'nin (İstanbul'daki Osmanlı sarayı) koruması altındadır. Sultan'ın vergi tahsilatçısı, kadı ve bir ağası vardır fakat sadece Rum cemaatin önerilerine göre aday gösterir ve görevden alındığı için cemaat memnun gibidir.

Diğer ikisine gelince [sanırım kadı ve ağayı tanımlıyor] Porte'nin kayıtlarındaki kasaba erkeklerinin liderini seçer. Ayvalık, Bursa paşasına doğrudan bağlıdır fakat o üzerlerinde hiçbir otorite kullanmaz. Kasaba üst, orta ve alt adlarında üç mahalleye bölündü. Her bahar, amaçları için seçilen bu birkaç mahallenin sakinleri kilisede bir araya gelir ve her biri sırasıyla senatör seçimi yapar veya belediye meclisi üyesi (yaronda), ağanın evine doğru şatafatlı bir seremoni yapılır. Orada, sadece insanların adına hazırlanan bir belgeyi verirler ve bu üç yaronda, izleyen yıl şehrin yönetimi için tam yetki ile görevlendirilir. Dönemin bitiminde, çalışmalarına göre onlar, ya ibra edilir ya da yeniden seçilir. Yarondaların hizmetleri, tamamen fahridir, vergi tarifelerinin düzenlenmesi ve onların kararına göre kamu gelirlerinin denetlenmesi, ... ve makamlarını bıraktıklarında hiçbir soruşturma açılmaz. Üstelik, ticaret ve güvenlikle ilgili yönetmeliklerin yayınlanması ve kadı'nın işlevleri olmasına rağmen bireyler arasındaki uyuşmazlıklarda hakemlik de yaparlardı. 

sayfa: 182
Çalışmalarına yardımcı olmaları amacıyla, dokuz pröestes (ileri gelenler, bir tür belediye meclisi üyeleri) ve iki grammatikis (baş katip) de yarondalara bağlanmıştır; bir tür tüzel kişilik (şirket) veya kinos gibi küçük bir yapıdır. Olağanüstü şartlar altında tüm primati veya yerleşik ev sahipleri ve aile reislerinin başkanından oluşan bu hazerunun toplantı kararı nihai karar olurdu.

Ayvalık halkının karakteri çoğunlukla diğer Yunanlılar gibi, genel olarak çalışkandır, yumuşak ve naziktir, fakat daha düşük tabakalar çok fazla alkol bağımlısıdır. Yüksek sınıflarda, yurttaşların birbirlerini yaralaması gibi aleni sıradan kıskançlıklar yaşanır. Kadınların becerikliliği, aşırı savurganlık yapmamaları ile fark edilir.

Ayvalık'ta kırk yağ sıkımhanesi, otuz sabun atölyesi, sayısız tabakhane ve her alanda çeşitli dükkanlar bulunmaktaydı. Kamu binaları arasında, 1803'de inşa edilen, kuruluşundaki tasarımı ile olduğu kadar açıldığında liberal bir tarzı da başlatan, o zamanki konuşmalarda, kurucularına onur yükleyen bu büyük binanın çok güzel olduğu iddia edilir. İç yapısındaki çok büyük düzeni dışını belirlemiştir. Çok güzel bahçesi ve denize olan yakınlığının yanı sıra seçilen konumu, kentin diğer bölgelerine göre çok daha sağlıklı havaya sahiptir. Bu yapıya yabancılar hayranlık duydu. Kasabadan , civar bölgelerden ve adalardan sürekli, her yaştan 350 tane öğrenciye, modern Yunanca, antik Yunanca, edebiyat, doğa felsefesi, mantık, güzel konuşma, ahlak felsefesi ve matematik öğretildi. Sıralar seçkin profesörler tarafından dolduruldu, onların yetenekleri kadar erdemlerinden de yararlanmaları istendi.

sayfa: 183
Cemaat, kasabanın dışında; sağlıklı bir noktada, ve denize doğru inen eğimli bir yerde neredeyse denizin dibinde, birbirine çok yakın mesafede oldukça pahalıya mal olan iki seçkin hastane inşa ettirdi. Her bir hastanede şapel bulunuyor ve yetkinlik hekimler hastaların bakımını yapıyordu. Bu hastanelerin birine tehlikeli akıl hastaları alındı, şiddet eğiliminde olan kimi hastalar kapatılırken, büyük rahatsızlığı olmayanların dolaşmalarına izin verildi. Bir dönemde, patlak vermek üzere olan bu devrim algılanamamış iken kasaba, hastanelere yakın bir yerde, karantina ve veba hastanesi için çok geniş araziler satın aldı. Veba tüm çevreyi kasıp kavururken bu tedbir çok gerekliydi ve İstanbul veya İzmir'in her ikisinde de tüm şiddetiyle olduğu gibi kasabada da her zaman görünmekteydi. Tüm yolcuları ve kürekçiler karantinaya tabi tutularak, bu beladan kendileri korunmuş olurdu.

Ayvalık sakinlerinin, bereketli zenginlik kaynağı zeytinyağı idi. Onlar artık tamamiyle kaybetmişlerdir ve onların eski varlıklarını yeniden elde edebilmek için padişahın iznini almaları gerekir, birkaç yıl içinde kasabalarının bugüne kadar var olduğunu unutacaklar. *

Peder Bay Jowett Mayıs 1818'de Ayvalık'ı ziyaret etti ve açıklaması, bir görgü tanığından gelen onaylama olarak, yukarıdaki ifadeyi göstermek için görev yapacak.

---
* “Histoire des Evènemens de la Grèce." Par M. C. D. Raffeael, Paris, 1822. 193 – 201 ss. 

sayfa: 184
Vardığında o yardımcısı konsolosa gitti yaklaşık bir saat dinlenmiş sonra, okula yaptığı ziyarete eşlik etti. “Girdiğimizde” diyor Bay Jowett, “müdür Gregorius'un odasında, İzmir piskoposunun bana verdiği mektubu sundum ki o; çok uzun birisiydi. Bitirdiğinde, çok yumuşak bir hareketle elini göğsüne koydu ve Hoşgeldiniz! Sizi gördüğüme memnun oldum dedi”. Tütün, şekerleme ve kahve ikramı sırasında isteklerimi açıklamak için fırsatım oldu. Daha sonra birlikte, müdür yardımcısı  Theophilus'un odasına gittik, kahve ve şekerlemeler ile aynı nezaketi gördük. Daha sonra bana, Yunan klasiklerinin tümünün de içinde bulunduğu 700-800 civarında kitap ile ayrıca bir çok astronomi ve diğer bilim araçlarının da olduğu kütüphaneyi gösterdiler. Eustratius adındaki üçüncü yönetici bize katıldı. 

Kolejin çevreside dolandım, geniş dikdörtgen bir binaydı, yaklaşık 140 feet uzunluğunda ve 90 da genişliğinde idi. Bina, yabancı bölgelerden gelen öğrencilerin kabul edildiği küçük odalarla üç tarafından çevrelenmiştir. Belki yaklaşık yüz kadar yabancı öğrenci olabilir ve halihazırda, ayrıca kasabalı yük kadar öğrenci de vardır. Odaların, sayısı yetmiş ikiyi bulmaktadır. Yabancı öğrenciler bunların kullanımı ve öğrenim için hiçbir şey ödemezler, onlar sadece gıda, giyecek ve kitap için ödeme yaparlar. İki katlı binanın üst katında, konferansların verildiği geniş bir dairesel sınıf ile daha çok third master ve asistanlar için geniş bir sınıf vardır. Avluyu çevreleyen binanın ortasında bakımlı bir bahçe ve iki ya da üç badem ağacı vardır. Kolejin bir yanını deniz yalar.

sayfa: 185
Cuma, 22 Mayıs 1818 - Bu sabah konferansa katılmak üzere Koleje geldim. Gregorius'un çevresinde yaklaşık elli kadar öğrenci oturuyordu ve o bilimsel açıdan Yunan grameri dersini veriyordu. Ders anlatımı sonrasında, sınıfındaki yabancı öğrencilerin, ona kısa övgüler söylediklerini duymak beni çok şaşırttı. O öğrencilerine, övgünün ve teşvikin her ikisinin de ne kadar gerektiğini göstermesi, eski zamanlarda olduğu gibi böyle uzak yerlerden gelen öğrenciler tarafından da görülmesi aralarındaki bir durumdu - şimdi, mutsuz, çürüme içine çoktan düşmüş, başlangıcı canlandırmak için olsa gerek. Ben mahcubiyet duymaksızın düşüncelere dalmış iken, Gregorius, herhangi bir cevap beklemeksizin hassas konuşmasını sonuca bağladığında, gösterilebilecek saygının en iyi ifadesi olarak sessizce dinleniyordu – o bunun üzerine sessizce ayrıldı. Bir sonraki ders Theophilus'un du. Yaklaşık otuz kişilik mevcut vardı ve onun Newton'un onbirinci bölümünü anlatması benim için sürpriz oldu. Dersini dinleyenlerin tümü onu anlayamadı. O büyük bir kara tahta üzerinde, çok bilinen astronomik gezegenleri tebeşirle işaretleyerek seçti. Bunu yaparken, araya yerleştirdiği sorularını soran uygulamasını sevdim.

Bundan sonraki ders, öğretmen ile uzun süre oturduk, planlarını yaptı ve onlara benden bahsetti. Yunanistan'da eğitim vermek söylentisi şudur: Yaklaşık yüz yıl kadar önce, Meletius'den itibaren (Yunan Coğrafyası'nın yazarı değildir)Yannina'da öğrettilirdi. Elli yıl kadar önce, ünlü öğretmen Methodius idi ve daha çok Yannina'da – aslında Yunanistan'ın tümünde olmasa da diğer yerlerde de, yeniden diriliş dönemi hakkında genel hatları ile konuşuyordu. Daha sonraki zamanlarda, öğrenim Yannina'da çok fazla gelişmedi. Aslında hala okullar vardı. Bunlardan birisi de Psalida'daki yerdir ve eski itibarı sağlamaya çalışmaktaydı. 

sayfa: 186
Bir Yunan Beyefendisi bana, onun öğrencilerinin Psalida'yı nasıl değiştirdiklerini analattı. İki ya da üç genç çocuğa dikkat çekti: “Bugün” dedi, “para var – yarın buna sahip olunup olunmayacağını bilmiyorum: ama onlar Homer okuyorlar. Ayrıca çekişme ve bir anlaşmazlık olabilir.” Methodius'dan hemen sonra, Athos Dağı'nda eğitilen Eugenius ile Astrachan Başpiskoposu olan ve Korfu'da eğitim alan Nicephorus Theotoky ortaya çıktılar. Bunlardan her ikisi de, tek hataları çok fazla Yunanlılaşmak olsa da, Modern Yunanca yazarları arasındaki en ünlüleriydi. Yaklaşık 1770'de, Patmos'lu Daniel sistematik dilbilgisi öğretilen tanınmış ünlü okulunu kurdu. Gregorius onun bir öğrencisi idi. Okul bunun üzerine eski ününe kavuştu; ama birkaç iyi eğitimcisini dışarı gönderdi. Bunun üzerine, Yunanistan'ın farklı bölgeleri arasında edebi türden küçük yazışmalar yapıldı. Gregorius Patmos'a geldiğinde, Ayvalık'tan geldiğini söyleyince ona, geldiği yerin nereye bağlı olduğu sorulur - böyle bir yerin varlığından habersizlerdi. O, Moschonesus'a yakın bir yer olduğunu söyledi. Strabon'a baş vurdular ve onun Coğrafya'sından - bugünde aynı adı taşıyan - belirtilen bu adayı buldular ve böylece Ayvalık ile ilk defa tanışmış oldular.

Bu Kolej, okul müdürleri bir süredir burada oldukları halde daha inşa edilmemişti. Urla'lı Eugenius, Meryem Ana Kilisesi yakınında bir okulda idi, bir süre sonra Benjamin ve Gregorius da bu okula katıldılar, 1803 yılında Kolej inşa edildi. En yeni öğretmen Theophilus'tur: o iki yıl Paris'de ve üç yıl da Pisa'da eğitim aldı. Üç yıl süren Matematik ve Felsefe Kuramı derslerinin olması, Theophilus'un projesidir. Onun bu ilk üç yıllık dersler henüz tamamlıyor.

sayfa: 187
Yunanistan'daki eğitimin bilimsel bölümü açıkça daha emekleme döneminde. İngiliz Eğitim Sisteminin bir özelliğine sahipler. Şaşkınlığımı dile getirmeliyim, burada 200* öğrenciye karşılık çok az öğretmen var, daha büyük öğrenciler küçükleri eğitiyor ve bunlardan bazıları çok uzak bölgelerden geliyorlar, böylece onların giderlerini üstlenenlere yönelik daha tutumlu olunuyor. Onların küçük odalarının içine baktığımda bunun böyle olduğunu gördüm. Donanımını Yunanistan'da oluşturmuş kaç öğretmen olduğunu sordum. Çeşitli kasaba ve adalarda bulunan yaklaşık oniki okul saydılar. Bunlar küçük, ama umut verici bir işarettir. Bir tanesi Karadeniz sahillerinin güneyindedir. Kolej'de tatil 15 Haziran-31 Ağustos arasındadır. Bir ay sonra gelseydim, çok az ya da hiçbir şey göremeyecektim. Akşamları, disiplin Kolej kapısını kilitleyerek korunur.

Cumartesi, 23 Mayıs, 1818 – Bu sabah Gregorius'un, Kilise Tarihini anlattığı derse katıldım. Büyük bir zevkle izledim, bu derece faydalı konferansa gösterilen ilgi ve ondan yararlanılmasından büyük bir zevk duydum ve çok etkilenerek duygularımı tutamadım. İlk yüzyılın sonuna kadar anlattı. Vahiy Kitabı'na sözü getirdi, Patmos'da gördüğü Mağaradan bahsetti, gelenekleri anlatırken St. John'un Apocalyptic Vision'unu izleyebildim. ....(incil'den aktarım)... 

---
* Sadece dört öğretmen var; ve Müzik öğretmeni Kilise ilahileri öğretiyor.

sayfa: 188
Bu sunumu ile yaptığı hizmetlerden yola çıkarak, Gregorius'un ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum. Bundan sonra, Theophilus'un matematik dersine katıldım. Otuz kadar dinleyeni vardı: bunlardan onbeşi dikkatli ve zeki görünüyordu, bunlardan biri de yaşlı bir adamdı.

Sonuç olarak, öğretmen ile alışılmış türden uzun bir sohbet ettik. Athos Dağı “Aγιον Ορος” ve rahip topluluğu üzerine konuştuk. Onların burada okulu yok. Sadece dün Kolej'de okumak için, on üç gün süren uzun bir yolculuktan sonra, iki genç adam gelmişti. Onları görmeyi merak ediyordum. Bunlar, Kilise Disiplininin ciddiyetiyle eğitim almışlar, ona uygun davranış ve tavır sergilediler. Mütevazı bir tavırla, mütevazı bir mesafede bir yere oturdular. Athos Dağı'ndaki yaşamlarına dair sorduğum sorulara cevaplar verdiler. Altı bin kadar ödeme yaptıkları halde, “dinlerinden” dolayı bunun yarısı kadar da Türklere haraç vermiş olabilirler. 

(Orijinal metinde Jowet bu paragraftan sonra Athos Dağı keşişlerinin statülerini ve yaşam biçimlerini anlatıyor ancak bu kitaba alınmamış, Orijinal kitap s.64)

sayfa: 189
Ayvalık'ın eteklerinde, bir Moriotes Cemaati vardır; ki onlar, Rusya'nın Mora'da neden olduğu olaylar nedeniyle uğradıkları talihsizlikler nedeniyle yaklaşık kırk yıldan beri burada yaşamışlardır. Onlar diğerlerinden ayrı yaşamayı tercih ederler ve elbiseleriyle farklılıklarını korurlar.

(Orijinal metinde Jowet bu paragraftan sonra hastaneleri, Ayvalık adının kökenini, kasaba yönetimini ve matbaanın kurulması sürecinde Paris'e gönderilenleri: (“...geçen Eylül ayında” 1822) anlatıyor Orijinal kitap s.65)

Kolej, Kütüphane, Matbaa ve bu tür şeylerin maliyetleri, Ayvalık halkı tarafından cömertçe desteklenmektedir. Yunan halkının milli ruhu büyük bir övgüyü hak ediyor.+

1820 yılında öğrenci sayısı 300 oldu ki onların üçte birinden daha fazlası Ayvalık sakini değildi. Yaklaşık yetmiş Vaiz vardı, bu durum Yunan rahiplerin genel olarak son derece cahil olduğu düşünülürse çok hayırlı bir sayı idi. Kütüphane, Haivalioneis ve sadece bin cilt kitabın bulunduğu yeni ikincisini kapsardı.

Ayvalık şimdi sadece bir hüzünlü küldür. Koleji, hastanesi, şapelleri, savaş yıkımı tarafından süpürülmüştür. Son başarıları karşısında cesaret kazanan Rumlar, Haziran 1821'de, Asya kıtasına karşı birkaç sefer düzenlemeyi tasarladı. Ayvalık Rumları'nın bazıları tarafından Türkler'in kasabayı tehdit ettiği bilgisi verilmesi üzerine, İzmir'e doğru ilerlediler.

---
+ Christian Researches," &c. B> the Kev.Will. Jowelt, M.A. 1822. pp. 60 66.  

sayfa: 190
Kasaba halkı, sokaklarında Türkleri görmeye alışkın değildi fakat isyancıların ana grubunun darbeye karşı koymaları veya eğer ayaklanmaya kalkışılacak ise yurttaşları kontrol altında tutmak için Bursa Paşa'sı bazı askeri birlikleri gönderilmesi gerektiğini düşündü. Kasaba sakinleri, niyetlerini öğrenmek ve daha fazla kayıp olmaması için teslim oldular. Cemaatler içlerinde toplandılar ve the kiaya-ley veya Paşa'nın asteğmeni, Haziran'ın 13'ünde, 600 adamlık birliği ile kasabaya girdiğinden itibaren halk ile askerleri arasında başlayan çatışmanın hararetinden, huzursuzluğu kavradı. Belediye meclisi subayın, askerlerine ordugâhı kasaba dışında kurmalarını emretmesini tavsiye etti: buna ilk olarak karşı koydu fakat daha büyük felaketleri önlemek için çok geçmeden bu önlemi kabul etmek zorunda kaldı. Rumların kanına susamış askerleri, onların birkaçını sokaklarda vurmaya cesaret etti ve insanlar tarafından bozguna uğratıldı. Kiaya hemen takviye kuvvet istemek için haberci gönderdi ve ertesi gün, gün ağrırken yaklaşık 3.000 adam, Ayvalık'ın ana mahallelerini ele geçirdi. Bu kez onların lideri, yapılanlara karşın daha fazla ılımlılık göstererek, onların yerleşmiş geleneklerine uygun olarak sulh hakimliği talep etti. Ayvalık, ticaret ve sanayi ile zenginleşmiştir, zamanında onun sakinleri Anadolu'nun en zengin çok sayıda şehirlerden biriydi ancak artık sorunlar başlamıştı. Her gün, binlerce aile körfezin girişindeki Mosconissi küçük adasına sığınıyordu: kalanlar ve daha düşük tabakalar dayatılan haraç ödemelerini reddediyorlardı.

sayfa: 191
Daha da fazla artarak göç devam ediyordu; aşamalar halinde 35.000 kişiyi aşan nüfusun yarısı [burada]  kalmıştır.

Rumların karşıya geçmek için kafileler kurduğu öğrenilince; Mosconissi'ye doğru hemen yelken açtılar ve yetmiş yelkenli, 13 Haziran sabahı, o adaya ulaştı. Mosconissi'nin tüm sakinleri oraya sığınan aileleriyle birlikte, tüm mal ve eşyalarıyla gemilere bindi. Bu filonun Ayvalık'a gelmesi, uzun süre sonra ve ancak çatışmaların daha şiddetlendiğinde gerçekleşti. Avrupalı görevliler, 15'i sabahı şehri terk ettiler ve Türk garnizonu bu telaşlı kaçışı engellemek için hiçbir girişimde bulunmadı. O gün, kasabada, sadece birkaç bin Rum kaldı; bu süre boyunca üç yelkenli gemilerin [barks] tümü insan ve malların taşınmasında kullanıldı. Bir önceki gece, Türk komutan daha da takviye almıştı ama o, adamlarıyla, savunmada kaldı. Avrupa bayrakları hala ilgili konsolosların evlerinde sallanırken, kaçmak için başarılı olamayan talihsiz insanların umutsuz haykırışları kasabadan yankılanıyordu. Sabah saat dokuzda, içinde silahlı ve karaya çıkmak için taşınan askerler olan çok sayıda Rum gemisi kanalda göründü.  

sayfa: 192
Türkler, onların inişini engellemek için iskeleye bitişik evlerde pusuya yattı. İki tarafın da eşit öfkesiyle çatışma başladı. Ağır silahların koruması altında, iskeleye yaklaştılar ve büyük katliamdan sonra Türkler tarafından sürülen üç ya da dört bin adam karaya çıktılar ancak, şehrin ortasında doğru, küçük bir ilerlemeden sonra durduruldular. Eşit öfke ve eşit cesarete sahip olan her iki taraf arasında, gün boyunca sayısız mevzide göğüs göğüse çok sıcak bir çarpışma oldu. Bu Müslüman hattı ve çevresinde Rumlar tahrip edildi ve o zaman Türkler tüm noktaları ele geçirdi, kasabada yirmiden fazla yerde geri çekilindi ve ateşe verildi. Bu genel eylemin tümü yaklaşık iki saat sürdü.

Rum denizcileri, bu şehrin ustalarıydı, evlerin aralarına dağıldılar ve ellerinden geldiğince gizlendiler. Bu çatışmalar sırasında [Ayvalık] sakinlerin [in] hiç biri yaralanmadı, şiddetli bir rüzgarın güçlendirdiği yangınlardan sonra her şey yok oldu. İngilizlere, Fransızlara ve Ruslara ait üç Avrupa konsolosunun evi akşama doğru bu yangından etkilendi. Bir önceki gece Türk komutan, yeni gelen takviyelerden sonra, birlikleriyle daha da ileriye gitmişti. Tüm gün boyunca, ulusal renkleriyle diğer evlerden ayrılan bu evlere kimse müdahale etmedi ve [onlar da] alevler içinde kayboldu. Fransız konsolosunun evinin yakınlarında mevzilenen Türkler, çok büyük bir öfkeyle savaştılar. Rumlar terk ederlerken, değerli eşya ve arşivleri içeren [belgeleri], demir sandıklar içinde yanlarında götürdüler.

Bu gelişmelerden sonra, kalan Rumların güvenlikleri sağlandı. Çatışmalar sırasında Türklerin açtığı ateşten çok az kişi öldü; ancak yüzlercesi [kaçarken] ve çatışmaların neden olduğu karmaşa ve dehşet nedeniyle boğuldu, bazıları da içinde kaldıkları yangının alevlerine kurbanı gitti.

sayfa: 193
Bu acılı nüfusun tamamına [yakını] , aynı gece adalar için yelken açan gemilere alındı. Bütün Ayvalık şehri küle döndü. [Geride] sadece temelleri kalmış bir kaç müstakil ev duruyordu. Böylece iki ya da üç gün içinde, son zamanlarında 35.000 insanın yaşadığı büyük bir şehir yerle bir edildi.

Şiddetli yağmurun altında [kaçış için] filoların yelken açtığı geceden sonra başka şeyler de yaşandı. Türkler, beş yüzden fazla insanı kaybettikten sonra, acı içinde kaçan Rumlara ait kalan her şeyi yağmalamak amacıyla, yeni askerlerle ertesi sabah geri döndü. Ancak, gece boyunca, Müslümanlarla çatışmak üzere birkaç gemi dolusu isyancı gelmişti. Bu tür eylemde, Rumların neredeyse 150'sinin öldüğü 1.500'den fazla adamın da yaralandığı tahmin edilebilir. [Türkler şehrin] geri kalanını köle olarak sattılar. İzmir'de halka açık pazarlarda, özellikle de kadınlar ve çocukların çok düşük fiyatlarla satıldığını M. Raffenel gördü. Hayırsever Avrupalılar, bu zavallıların bir bölümünü satın aldı ve onlara özgürlüklerini [geri] verdi. Bu olaylardan itibaren, Ayvalık'ın ekili arazileri, bölge halkına zenginlik kaynağı olan zeytin tarlaları terk edildi ve bölge sakinleri, yoksulluk ve ıstırap içinde yabancı diyarlara sürgüne yollandı. Bu talihsiz kentte yaşananlar, korkunç bir anı olarak Rum halkının uzak nesillerinde de kalacaktır. Ayvalık'ın tarihi budur. Yunanistan bölümünde [görüleceği gibi], felaketler felaketleri izleyecek, isyan sahneleri daha korkutucu olarak [okunacaktır]. Sakız hikayesi dehşet doludur. Ayrıca Asya adaları ayrı başlık altına alınmalıdır. Şimdi İzmir'e dönüş için adımlarımızı güneye çeviriyoruz.