Oikonomos etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oikonomos etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2019 Çarşamba

1824 Yılında Yayımlanmış Bir Gezi Kitabının Sayfalarındaki Ayvalık

Şehir tarihi yazımında, oldukça önemli bir belge de seyahat yazılarıdır. Çoklukla yazarın, öznel bakışı ile kaleme alınan bu belgelerde geçen tarihsel vakalar, sorun içerseler de betimledikleri fiziki-mekansal bilgiler bağlamında ele alındıklarında, üzerinde çalışılan araştırma için oldukça yararlı katkılar sağlar.

Bugün ele alacağım ve 1824 yılında ilk basımı yapılan "The Modern Traveller. A Popular Description Various Countries of the Globe. Syria and Asia Minor vol.II" ile  1826 yılında ilk basımı yapılan "The Modern Traveller. A Popular Description, Geographical, Historical, and Topographical of the  Various Countries of the Globe. Greece vol. I" ve "vol. II" adlı eserler de, yukarıda belirttiğim bağlamıyla, bir araştırmacı için oldukça değerli belgelerdir. 

İngiliz yazar ve yayımcı Josiah CONDER tarafından hazırlanan ve 33 cilt olarak, Londra'da bulunan James Duncan Matbaası'nca basılan "The Modern Traveller" serisinin üçüncü, on beşinci ve on altıncı ciltleri, bugünkü coğrafi yapısına göre Ayvalık üzerine bilgiler içerir. 

CONDER bir seyyah değil, bir yayımcıdır. Babası Thomas CONDER'dan devraldığı kitabevini işletirken, daha önce yayımlanmış veya sipariş verdiği yazıları derleyerek, bu yayını meydana getirmiştir. Belgelerde geçen Ayvalık, yukarıdaki sıralamaya göre; ilk cildin 156, 175-194. sayfaları "HAIVALI" alt başlığı altında, ikinci cildin 48, 49 ve 138. sayfalarında  "Kidonies" ve "Haivali" olarak, üçüncü ciltte ise 334. sayfadan başlayan "AEGINA" başlığı altında geçmektedir.

Serinin, ele aldığı ülkeler (bölgeler) ise şöyledir:
c.1 . Filistin.
c.2-3 . Suriye ve Asya.
c.4 . Arabistan.
c5-6 . Mısır, Nabibya ve Habeşistan.
c7-10 Hindistan.
c.11 . Burma, Siam.
c.12-13 . İran ve Çin.
c.14 . Türkiye.
c.15-16 . Yunanistan.
c.17 . Rusya.
c.18-19 . İspanya ve Portekiz.
c20-22. Afrika.
c.23-24 . Kuzey Amerika.
c.25-26 . Meksika ve Guatemala.
c.27 . Kolombiya.
c.28 . Peru ve Şili.
c. 29-30 . Brezilya ve Buenos Aires.
c.31-33. İtalya.

"The Modern Traveller. A Popular Description Various Countries of the Globe. Syria and Asia Minor vol.II"nin "HAIVALI" başlığı altında ele alınan Ayvalık, 1821 isyanı sonrası yaşanan çatışmalar nedeniyle yıkılmış ve boşaltılmış bir durumdadır. Bu nedenle, o tarihlerde yazılan en azından bölümün hazırlanması için yararlanılan kaynakların "şaşkın ve korkmuş" dilleri, esere tamamıyla yansımıştır. Özellikle, William JOWETT'tan yapılan uzun alıntı sonrasındaki sayfalarda (190. sayfadan itibaren) isyan ve II. Mahmut tarafından görevlendirilen askeri birlikler arasında yaşanan çatışmalar, ayrıntılı olarak esere "nakledilmiştir".

Burada yazılanlardan 13 Haziran günü başlayan isyanı bastırmak için 600 kişilik bir askeri birliğin Ayvalık'a gönderildiği ancak bu birliğin başarılı olamadığı, bunun üzerine sabaha karşı 3.000 kişilik bir birliğin daha bölgeye sevk edildiği ve ancak ondan sonra büyük mahallelerin kontrol altına alınabildiğini öğrenmekteyiz. 15 Haziran itibariyle de karşıdan gelen isyancı güçler ile göğüs göğüse çatışmalar yaşandığını da anlamaktayız.

Josiah CONDER Kimdir?
17 Eylül 1789 tarihinde Londra'da doğdu. Babası bir gravür sanatçısı ve Londra Falcon Caddesi'ndeki kitabevini işleten Thomas Conder'dir. Ailenin dördüncü çocuğu olarak doğan Josiah, döneminin romantik edebiyat dergisi olan "The Eclectic Review"da ve "The Patriot" gazetesinde yazarlık yaptı. Dedesi Dr John Conder, Anglikan Kilisesi dışında duran muhalif bir papaz ve seküler Homerton Koleji'nin müdürüydü. Amcası James Conder ise bir iş adamı ve döneminin ünlü bir "numismatiği" idi.

İlk yazıları, 15 yaşında iken "The Monthly Preceptor" dergisinde yayımlandı, 21 yaşında ailesinin kitabevini devraldı ve kölelik karşıtı hareket içinde yer aldı. 1810 yılında, "The Associate Minstrels" adlı kitabını yayımladı ve içinde bulunduğu edebiyat ortamında tanıştığı Joan Elizabeth Thomas ile evlendi. 1819'da kitabevinden ayrıldı ve 1837 yılına kadar, prestijli bir edebiyat dergisi olan "The Eclectic Reviewe"ın editörlüğünü üstlendi. Aynı dönemde 1855 yılına kadar "The Patriot" gazetesinin de editörüydü.

1824 yılında, hayatında hiç seyahat etmediği halde 33 ciltlik bir seyahat kitabı olan "The Modern Traveller"ı yayımlamaya başladı. "The Modern Traveller"ın tirajı, bir seküler olmasına karşın yazdığı ve 90.000 basım yapan "Congregational Hymn Book" (Cemaat İlahi Kitabı) adlı eserinin satışına neredeyse yaklaştı.

Elizabeth-Josiah Conder çiftinin biri kız beş çocukları oldu. Oğullarından Francis inşaat mühendisi idi ve demiryolu inşaatları yükleniciliği yaptı. Diğer oğulları Eustace Poole'daki Cemaat Kilisesi'nde papazlık yaptı. Bir diğer oğulları Jonah, 1694 yılında kurulan İngiliz Bankası'nda çalıştı. En büyük oğulları Charles ise profesyonel iş takipçisi idi.

CONDER, 27 Aralık 1855 yılında, Hampstead'de öldü. Mezhep ayrımı yapılmayan, seküler Abney Park Mezarlığı'na gömüldü. Karısı Joan Elizabeth ise 1877 yılında, 91 yaşında iken öldü.

MODERN SEYYAHLAR. 
Dünyanın Değişik Ülkeleri İçin Güncel Bilgiler. Suriye ve Anadolu cilt: II 
(175-193. sayfaları arası çevirisi)

sayfa: 175-176
AYVALIK
Ayvalık, geçtiğimiz yıllarda Türkler tarafından yıkıma uğratılmasından önce, iki temel Yunan kolejinden birisinin bulunduğu [bir] yerdi. Bu kasaba, İzmir'in 28 saat ya da yaklaşık 84 mil kuzeyindedir. Sahile kurulmuş bir limanı olsa da çok sığdır [ve] o nedenle gemiler, sekiz mil mesafeden daha fazla yaklaşamaz, yükleme-boşaltma tekneler vasıtasıyla yapılmak zorundadır. Bunun dışında girişi, aynı anda sadece bir tekne geçebilecek kadar dardır. Sokakları dar ve kirli olarak tarif edilir ve evler de vasattır. Piskopos, konsolos ve profesör, tümü Rum 20.000 kişilik bir nüfus olduğunda birleşmektedir. Bay Parsons'un 1820'deki ziyareti sırasında şehir kapatılmıştı fakat savaş patlak verdiğinde bu bölgelerin başkanı olan bay Raffenel, 7.000-8.000'i geliş gidiş yapanlar ile yabancılar olmak üzere,  bu bölgede ikamet eden 32.000 kişilik nüfustan bahseder. Yazarın verdiği bu rakam, hızla hazırlanmış ve kasabanın hüzünlü kaderinden kaynaklı duygusal gözlemlerinin sonucudur.

“Yaklaşık kırk yıl önce” diyor, Aiolis (Æolis) kıyısından bakıldığında küçük körfezin alt tarafında, sürekli birbirleriyle itilaflı ya da çatışma durumunda olan Türkler ve Rumların karışık olarak yaşadığı fakir bir köy görülürdü. Her ikisi de ayva anlamına gelen Ayvalı ve Kidonies sözcükleri kendi dillerindeki karşılıklarıdır ve Türkler Ayvalı, Rumlar ise Kidonies derler. Adının eskiden küçük bir köy iken tüm sahayı kapsayan ayva ağaçlarından türetilmiş olması gerekir.* Sanki bir gül gibi, bu köyden, çok görkemli ve Asya'daki en önemli şehirlerden biri olma noktasına ulaşan bir şehir meydana geldi ve sanki bir sihirle bir kaç yıl içinde yok oldu. Burası, Bergama'nın batısından 10, İzmir'in Kuzey-Batısından 28 saat uzaktadır.

---
* Bay Jowett, 1818'de, bir meyve bahçesinde küçük bir ayva ağacı bulur ama eskiden yabani olarak çok bol sayıda yetiştiğini söyler.

sayfa: 177
Ayvalık, neredeyse kökeni bilinmeyen bir yerdir, sözde eğitimsiz, girişken ve kararlı yapısı olan aynı zamanda seçkin nitelikleri ve büyük yetenekleri olan, olağanüstü bir adamın himayesinde oluşmuştur. Bu şahsın adı John Economos'tu. Yörenin en eski Rum ailelerinden birinin soyundan geliyordu. Bir rahip ve ortalama büyüklükte toprak sahibi olduğundan başkan olma özelliklerini bünyesinde toplamış birisiydi. Daha gençlik yıllarındayken, memleketindeki insanları kendi yönetimi altında toplayacak büyük bir planı tasarlamıştı, ona karşı sızlanmalar bile adını ölümsüzleştirmişti. Yirmi-yirmi beş yaşlarında iken doğduğu kasabadan ayrılmış, Türkiye'de seyahat ederken bir başka amacı da toplumdaki davranış ve gelenekleri tanımak ve kafasındaki planın gerçekleşmesi için çok gerekli olacak, başta Türkçe olmak üzere doğu dillerini de mükemmel biçimde öğrenmişti. Yolculuğundan birkaç yıl geçtikten sonra, yönetim alanını oluşturabilmek amacıyla dilekte bulunmak için İstanbul'a geldi. Kidonies'de Türkler ve Rumlar neredeyse eşit oranda bulunmaktaydılar fakat ikincisi üzerinde baskılar vardı. Economos Sultan'ın vezirlerine önce kendisini tanıttı ve Ayvalık'taki yöneticilerin yaptıklarını şikayet etme cesaretini gösterdi. Önce horlandı ama cesaretini kaybetmedi ve azminin kuvvetiyle, entrikalar ve hediyeler vererek, kurmayları elde ederek, yalnız köyünün idaresini değil aynı zamanda, halen ya da gelecekte Türklerin ikametlerini güçlü biçimde yasaklayan fermanı çıkarttı. Bu olağanüstü ayrıcalıkların elde edilmesinde, ünlü Saras-Petraki'nin, İstanbul'da çok güçlü etki yaratan Economos'u karşılaması ve etkisinin tüm ağırlığı ile ona destek vermesi çabalarının da kısmen etkisi olmuştur.

sayfa: 178
Gerçekten eksiksiz ve beklenmeyen bu başarısının mutluluğu ile memleketine geri döndü ve orada, elde ettiği buyruğu yürütmeye koyuldu. Ancak ona karşı gelişen kıskançlık duyguları, elde edilen avantajlardan barışçı biçimde yararlanılmamasına ve bu kadar çok acı çekmesine neden oldu. Süreklileşen saldırılara karşı kendini korumak için, küçük bir birliği sürekli silah altında tutmak zorunda kaldı. Düşmanları üzerindeki mutlak başarı elde etmesi iktidarına saygı gösterilmesini sağladı. Komşu adaların her ikisindeki Rumları köyüne davet etti ve gelenleri içtenlikle karşıladı ve kıtadaki [bugünkü Yunanistan topraklarındaki] o sıkıntılardan kurtulmak isteyen tüm göçmenleri kabul etti ve Ayvalık kısa bir sürede şaşırtıcı biçimde çoğaldı. Kasabanın kurucusu ve kurtarıcısı tanımlaması gerçekten söz konusu olabilir. Muhtemelen dünyanın dikkatini çeken ama şöhretinin daha geniş bir alana yayılması gereken bu adam, küçük iktidarının sınırları ötesine geçemeden 1791 yılında öldü. .... Son günlerinde yerel yönetsel sıkıntılardan dolayı hayata küsmüştü. O gücünü kötüye kullanmakla, keyfi uygulamalar yapmakla suçlandı. Bu suçlamalar ister doğru ister yanlış olsun, yoldaşları-yurttaşları kafalarında ondan uzaklaşmışlardı ve ufak ayrılıklar bile olsa sonuçta güçlü düşmanlarının nefretini destekliyordu. Onun güçlü koruyucusu Petraki'nin ölümüyle, İstanbul'daki itibarı da ortadan kalktı böylece kendi memleketinde de itibarı kötüleşti. Nerede ve nasıl öldüğü bilinmiyor: bazı kişiler yaşlılığa ve hastalığa bağlarken bazıları da zehirlendiğini söylemekte.

sayfa: 179
Ayvalık ilk bakışta; deniz kenarına yerleşmiş, güzel bir limana sahip gibi görünse de, şehre girişi engelleyen sığlığı, ticaret gemileri için elverişsiz kılmakta sadece küçük gemilerin girişine olanak vermektedir ve hatta bunlar da genellikle boşaltmak için gereklidir. Kanal, şayet siyaset engel olmasaydı büyük gemilerin kolayca geçebilmelerini sağlamak için temizlenebilirdi. Sakinlerinin görüşü, Osmanlı filolarının kullanımını ortadan kaldırmak için limanın bu durumda kalmasıdır. Mosconissi büyük adasının batıdan sınırlamış olması nedeniyle koy oval şeklindedir ve eski Porroselini, Cromidonissi yarımadasının kuzey-batısındadır. Büyük gemilerin güvenle demirlemeleri için bu limanın içi yeterli derinliktedir. 470 fit uzunluğunda eski bir geçit oldukça küçük Cromodonissi adasını Ayvalık karasıyla birleştiriyor. Buradan, iki bağlantı noktasına sabitlenmiş ip vasıtasıyla Mosconissi büyük adasına geçersiniz. Buranın eski adı Hecatonissi ya da Diana adasıydı. Bu tanrıçanın eskiden burada ünlü tapınağı vardı, büyük kalıntıları hala kıyı noktasında bulunur ve büyük bir kısmı geçitin onarımında kullanılmıştır. Hiçbir şey bu adaların görünümünden daha güzel olamaz. Bu çevrede başka yerlerde vardır. Coppano, geçitten önce yer alır ve yukarıda saydığımız diğer ikisinden daha küçüktür, Dascalai, Codon, Pera, Mosco, Lio, Anghistri ve Pyrgos adalarının tümü Mosconissi adı altında anılır ki burada yetişen aromatik bitkiler kastedilerek Kokulu Adalar anlamına gelmektedir.

sayfa: 180
Kısmen düzlüğe inşa edilen Ayvalık, çevresindeki küçük tepelerin üzerindeki bir zirvede yel değirmenleri ile taçlandırılmıştır. Bu yükseklikler üzerindeki hava temizdir: aşağıdaki kasaba ise daha az temizdir. Kanal sisteminin, yeraltı kanallarına aktarılmaması ve rıhtımlara kadar olması, pisliğin orada birikmesine neden olmaktadır. Eklemeliyiz ki; kasaba temiz akan sudan mahrumdur. Baharları, kemerli köprüler ile taksim edilen yeterli miktarda su bulunur ama bu su çok sağlıklı değildir, çünkü ya geçtiği topraklar saflığını bozar ya da kanallar üzerinden geçerken kirlilik tadını değiştirir. Kuyulardaki su tuzlu olduğu için sadece kaynaklardan ve sarnıçlardan içilir.

1818 yılında kasaba, zaten çok büyük iken, Midilli, Mora ve Adalar Denizi'ndeki (Ege Denizi) birkaç adadan gelen Rumların katılımı ile müthiş şekilde büyüdü. 1820 yılında, teras çatılı, iki ya da üç kat yüksekliğinde ve taşla inşa edilmiş 3.000'den fazla ev olduğu hesaplanmıştır. Ama bütün bu evler, dolambaçlı ve dar sokakların çevresinde herhangi bir düzen izlemeden yerleştirilmiştir. Hemen hemen tüm sokaklar taşla döşenmiştir ama her iki tarafında yaya yolları bulunan dereler, kışın artan yağmurlar zamanında kurulan, normal genişlikteki köprüler ile geçilir. Biraraya gelen evlerin pisliklerinin tümü ve yağ sıkımhaneleri ile sabun atölyelerinin kokan kirli suları da bu derelere akar: bu derler tamamen balçık ve zehirlidir. Ayvalık'ta kayıtlı, yaklaşık 32.000 yerleşik sakin vardır ve 8.000 de yerleşik ya da gelip giden yabancı vardır.

Sadece Yunanlıların dini icra edilir. Tek bir Türk, Ermeni ya da Yahudi yoktur. Kasaba Efes başpiskoposunun yetkisi altındadır ve piskoposun ikamet ettiği güzel bir başpiskopos sarayı vardır. Özellikle çok güzel ve iyi korunmuş on ana Rum kilisesi vardır. Bunlardan Ayios Yorghis (Saint George) katedraldir.

sayfa: 181
Ayvalık hükümetini, küçük bir cumhuriyetle kıyaslamak mümkündür, kendi yasalarına tabidir .Porte'nin (İstanbul'daki Osmanlı sarayı) koruması altındadır. Sultan'ın vergi tahsilatçısı, kadı ve bir ağası vardır fakat sadece Rum cemaatin önerilerine göre aday gösterir ve görevden alındığı için cemaat memnun gibidir.

Diğer ikisine gelince [sanırım kadı ve ağayı tanımlıyor] Porte'nin kayıtlarındaki kasaba erkeklerinin liderini seçer. Ayvalık, Bursa paşasına doğrudan bağlıdır fakat o üzerlerinde hiçbir otorite kullanmaz. Kasaba üst, orta ve alt adlarında üç mahalleye bölündü. Her bahar, amaçları için seçilen bu birkaç mahallenin sakinleri kilisede bir araya gelir ve her biri sırasıyla senatör seçimi yapar veya belediye meclisi üyesi (yaronda), ağanın evine doğru şatafatlı bir seremoni yapılır. Orada, sadece insanların adına hazırlanan bir belgeyi verirler ve bu üç yaronda, izleyen yıl şehrin yönetimi için tam yetki ile görevlendirilir. Dönemin bitiminde, çalışmalarına göre onlar, ya ibra edilir ya da yeniden seçilir. Yarondaların hizmetleri, tamamen fahridir, vergi tarifelerinin düzenlenmesi ve onların kararına göre kamu gelirlerinin denetlenmesi, ... ve makamlarını bıraktıklarında hiçbir soruşturma açılmaz. Üstelik, ticaret ve güvenlikle ilgili yönetmeliklerin yayınlanması ve kadı'nın işlevleri olmasına rağmen bireyler arasındaki uyuşmazlıklarda hakemlik de yaparlardı. 

sayfa: 182
Çalışmalarına yardımcı olmaları amacıyla, dokuz pröestes (ileri gelenler, bir tür belediye meclisi üyeleri) ve iki grammatikis (baş katip) de yarondalara bağlanmıştır; bir tür tüzel kişilik (şirket) veya kinos gibi küçük bir yapıdır. Olağanüstü şartlar altında tüm primati veya yerleşik ev sahipleri ve aile reislerinin başkanından oluşan bu hazerunun toplantı kararı nihai karar olurdu.

Ayvalık halkının karakteri çoğunlukla diğer Yunanlılar gibi, genel olarak çalışkandır, yumuşak ve naziktir, fakat daha düşük tabakalar çok fazla alkol bağımlısıdır. Yüksek sınıflarda, yurttaşların birbirlerini yaralaması gibi aleni sıradan kıskançlıklar yaşanır. Kadınların becerikliliği, aşırı savurganlık yapmamaları ile fark edilir.

Ayvalık'ta kırk yağ sıkımhanesi, otuz sabun atölyesi, sayısız tabakhane ve her alanda çeşitli dükkanlar bulunmaktaydı. Kamu binaları arasında, 1803'de inşa edilen, kuruluşundaki tasarımı ile olduğu kadar açıldığında liberal bir tarzı da başlatan, o zamanki konuşmalarda, kurucularına onur yükleyen bu büyük binanın çok güzel olduğu iddia edilir. İç yapısındaki çok büyük düzeni dışını belirlemiştir. Çok güzel bahçesi ve denize olan yakınlığının yanı sıra seçilen konumu, kentin diğer bölgelerine göre çok daha sağlıklı havaya sahiptir. Bu yapıya yabancılar hayranlık duydu. Kasabadan , civar bölgelerden ve adalardan sürekli, her yaştan 350 tane öğrenciye, modern Yunanca, antik Yunanca, edebiyat, doğa felsefesi, mantık, güzel konuşma, ahlak felsefesi ve matematik öğretildi. Sıralar seçkin profesörler tarafından dolduruldu, onların yetenekleri kadar erdemlerinden de yararlanmaları istendi.

sayfa: 183
Cemaat, kasabanın dışında; sağlıklı bir noktada, ve denize doğru inen eğimli bir yerde neredeyse denizin dibinde, birbirine çok yakın mesafede oldukça pahalıya mal olan iki seçkin hastane inşa ettirdi. Her bir hastanede şapel bulunuyor ve yetkinlik hekimler hastaların bakımını yapıyordu. Bu hastanelerin birine tehlikeli akıl hastaları alındı, şiddet eğiliminde olan kimi hastalar kapatılırken, büyük rahatsızlığı olmayanların dolaşmalarına izin verildi. Bir dönemde, patlak vermek üzere olan bu devrim algılanamamış iken kasaba, hastanelere yakın bir yerde, karantina ve veba hastanesi için çok geniş araziler satın aldı. Veba tüm çevreyi kasıp kavururken bu tedbir çok gerekliydi ve İstanbul veya İzmir'in her ikisinde de tüm şiddetiyle olduğu gibi kasabada da her zaman görünmekteydi. Tüm yolcuları ve kürekçiler karantinaya tabi tutularak, bu beladan kendileri korunmuş olurdu.

Ayvalık sakinlerinin, bereketli zenginlik kaynağı zeytinyağı idi. Onlar artık tamamiyle kaybetmişlerdir ve onların eski varlıklarını yeniden elde edebilmek için padişahın iznini almaları gerekir, birkaç yıl içinde kasabalarının bugüne kadar var olduğunu unutacaklar. *

Peder Bay Jowett Mayıs 1818'de Ayvalık'ı ziyaret etti ve açıklaması, bir görgü tanığından gelen onaylama olarak, yukarıdaki ifadeyi göstermek için görev yapacak.

---
* “Histoire des Evènemens de la Grèce." Par M. C. D. Raffeael, Paris, 1822. 193 – 201 ss. 

sayfa: 184
Vardığında o yardımcısı konsolosa gitti yaklaşık bir saat dinlenmiş sonra, okula yaptığı ziyarete eşlik etti. “Girdiğimizde” diyor Bay Jowett, “müdür Gregorius'un odasında, İzmir piskoposunun bana verdiği mektubu sundum ki o; çok uzun birisiydi. Bitirdiğinde, çok yumuşak bir hareketle elini göğsüne koydu ve Hoşgeldiniz! Sizi gördüğüme memnun oldum dedi”. Tütün, şekerleme ve kahve ikramı sırasında isteklerimi açıklamak için fırsatım oldu. Daha sonra birlikte, müdür yardımcısı  Theophilus'un odasına gittik, kahve ve şekerlemeler ile aynı nezaketi gördük. Daha sonra bana, Yunan klasiklerinin tümünün de içinde bulunduğu 700-800 civarında kitap ile ayrıca bir çok astronomi ve diğer bilim araçlarının da olduğu kütüphaneyi gösterdiler. Eustratius adındaki üçüncü yönetici bize katıldı. 

Kolejin çevreside dolandım, geniş dikdörtgen bir binaydı, yaklaşık 140 feet uzunluğunda ve 90 da genişliğinde idi. Bina, yabancı bölgelerden gelen öğrencilerin kabul edildiği küçük odalarla üç tarafından çevrelenmiştir. Belki yaklaşık yüz kadar yabancı öğrenci olabilir ve halihazırda, ayrıca kasabalı yük kadar öğrenci de vardır. Odaların, sayısı yetmiş ikiyi bulmaktadır. Yabancı öğrenciler bunların kullanımı ve öğrenim için hiçbir şey ödemezler, onlar sadece gıda, giyecek ve kitap için ödeme yaparlar. İki katlı binanın üst katında, konferansların verildiği geniş bir dairesel sınıf ile daha çok third master ve asistanlar için geniş bir sınıf vardır. Avluyu çevreleyen binanın ortasında bakımlı bir bahçe ve iki ya da üç badem ağacı vardır. Kolejin bir yanını deniz yalar.

sayfa: 185
Cuma, 22 Mayıs 1818 - Bu sabah konferansa katılmak üzere Koleje geldim. Gregorius'un çevresinde yaklaşık elli kadar öğrenci oturuyordu ve o bilimsel açıdan Yunan grameri dersini veriyordu. Ders anlatımı sonrasında, sınıfındaki yabancı öğrencilerin, ona kısa övgüler söylediklerini duymak beni çok şaşırttı. O öğrencilerine, övgünün ve teşvikin her ikisinin de ne kadar gerektiğini göstermesi, eski zamanlarda olduğu gibi böyle uzak yerlerden gelen öğrenciler tarafından da görülmesi aralarındaki bir durumdu - şimdi, mutsuz, çürüme içine çoktan düşmüş, başlangıcı canlandırmak için olsa gerek. Ben mahcubiyet duymaksızın düşüncelere dalmış iken, Gregorius, herhangi bir cevap beklemeksizin hassas konuşmasını sonuca bağladığında, gösterilebilecek saygının en iyi ifadesi olarak sessizce dinleniyordu – o bunun üzerine sessizce ayrıldı. Bir sonraki ders Theophilus'un du. Yaklaşık otuz kişilik mevcut vardı ve onun Newton'un onbirinci bölümünü anlatması benim için sürpriz oldu. Dersini dinleyenlerin tümü onu anlayamadı. O büyük bir kara tahta üzerinde, çok bilinen astronomik gezegenleri tebeşirle işaretleyerek seçti. Bunu yaparken, araya yerleştirdiği sorularını soran uygulamasını sevdim.

Bundan sonraki ders, öğretmen ile uzun süre oturduk, planlarını yaptı ve onlara benden bahsetti. Yunanistan'da eğitim vermek söylentisi şudur: Yaklaşık yüz yıl kadar önce, Meletius'den itibaren (Yunan Coğrafyası'nın yazarı değildir)Yannina'da öğrettilirdi. Elli yıl kadar önce, ünlü öğretmen Methodius idi ve daha çok Yannina'da – aslında Yunanistan'ın tümünde olmasa da diğer yerlerde de, yeniden diriliş dönemi hakkında genel hatları ile konuşuyordu. Daha sonraki zamanlarda, öğrenim Yannina'da çok fazla gelişmedi. Aslında hala okullar vardı. Bunlardan birisi de Psalida'daki yerdir ve eski itibarı sağlamaya çalışmaktaydı. 

sayfa: 186
Bir Yunan Beyefendisi bana, onun öğrencilerinin Psalida'yı nasıl değiştirdiklerini analattı. İki ya da üç genç çocuğa dikkat çekti: “Bugün” dedi, “para var – yarın buna sahip olunup olunmayacağını bilmiyorum: ama onlar Homer okuyorlar. Ayrıca çekişme ve bir anlaşmazlık olabilir.” Methodius'dan hemen sonra, Athos Dağı'nda eğitilen Eugenius ile Astrachan Başpiskoposu olan ve Korfu'da eğitim alan Nicephorus Theotoky ortaya çıktılar. Bunlardan her ikisi de, tek hataları çok fazla Yunanlılaşmak olsa da, Modern Yunanca yazarları arasındaki en ünlüleriydi. Yaklaşık 1770'de, Patmos'lu Daniel sistematik dilbilgisi öğretilen tanınmış ünlü okulunu kurdu. Gregorius onun bir öğrencisi idi. Okul bunun üzerine eski ününe kavuştu; ama birkaç iyi eğitimcisini dışarı gönderdi. Bunun üzerine, Yunanistan'ın farklı bölgeleri arasında edebi türden küçük yazışmalar yapıldı. Gregorius Patmos'a geldiğinde, Ayvalık'tan geldiğini söyleyince ona, geldiği yerin nereye bağlı olduğu sorulur - böyle bir yerin varlığından habersizlerdi. O, Moschonesus'a yakın bir yer olduğunu söyledi. Strabon'a baş vurdular ve onun Coğrafya'sından - bugünde aynı adı taşıyan - belirtilen bu adayı buldular ve böylece Ayvalık ile ilk defa tanışmış oldular.

Bu Kolej, okul müdürleri bir süredir burada oldukları halde daha inşa edilmemişti. Urla'lı Eugenius, Meryem Ana Kilisesi yakınında bir okulda idi, bir süre sonra Benjamin ve Gregorius da bu okula katıldılar, 1803 yılında Kolej inşa edildi. En yeni öğretmen Theophilus'tur: o iki yıl Paris'de ve üç yıl da Pisa'da eğitim aldı. Üç yıl süren Matematik ve Felsefe Kuramı derslerinin olması, Theophilus'un projesidir. Onun bu ilk üç yıllık dersler henüz tamamlıyor.

sayfa: 187
Yunanistan'daki eğitimin bilimsel bölümü açıkça daha emekleme döneminde. İngiliz Eğitim Sisteminin bir özelliğine sahipler. Şaşkınlığımı dile getirmeliyim, burada 200* öğrenciye karşılık çok az öğretmen var, daha büyük öğrenciler küçükleri eğitiyor ve bunlardan bazıları çok uzak bölgelerden geliyorlar, böylece onların giderlerini üstlenenlere yönelik daha tutumlu olunuyor. Onların küçük odalarının içine baktığımda bunun böyle olduğunu gördüm. Donanımını Yunanistan'da oluşturmuş kaç öğretmen olduğunu sordum. Çeşitli kasaba ve adalarda bulunan yaklaşık oniki okul saydılar. Bunlar küçük, ama umut verici bir işarettir. Bir tanesi Karadeniz sahillerinin güneyindedir. Kolej'de tatil 15 Haziran-31 Ağustos arasındadır. Bir ay sonra gelseydim, çok az ya da hiçbir şey göremeyecektim. Akşamları, disiplin Kolej kapısını kilitleyerek korunur.

Cumartesi, 23 Mayıs, 1818 – Bu sabah Gregorius'un, Kilise Tarihini anlattığı derse katıldım. Büyük bir zevkle izledim, bu derece faydalı konferansa gösterilen ilgi ve ondan yararlanılmasından büyük bir zevk duydum ve çok etkilenerek duygularımı tutamadım. İlk yüzyılın sonuna kadar anlattı. Vahiy Kitabı'na sözü getirdi, Patmos'da gördüğü Mağaradan bahsetti, gelenekleri anlatırken St. John'un Apocalyptic Vision'unu izleyebildim. ....(incil'den aktarım)... 

---
* Sadece dört öğretmen var; ve Müzik öğretmeni Kilise ilahileri öğretiyor.

sayfa: 188
Bu sunumu ile yaptığı hizmetlerden yola çıkarak, Gregorius'un ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum. Bundan sonra, Theophilus'un matematik dersine katıldım. Otuz kadar dinleyeni vardı: bunlardan onbeşi dikkatli ve zeki görünüyordu, bunlardan biri de yaşlı bir adamdı.

Sonuç olarak, öğretmen ile alışılmış türden uzun bir sohbet ettik. Athos Dağı “Aγιον Ορος” ve rahip topluluğu üzerine konuştuk. Onların burada okulu yok. Sadece dün Kolej'de okumak için, on üç gün süren uzun bir yolculuktan sonra, iki genç adam gelmişti. Onları görmeyi merak ediyordum. Bunlar, Kilise Disiplininin ciddiyetiyle eğitim almışlar, ona uygun davranış ve tavır sergilediler. Mütevazı bir tavırla, mütevazı bir mesafede bir yere oturdular. Athos Dağı'ndaki yaşamlarına dair sorduğum sorulara cevaplar verdiler. Altı bin kadar ödeme yaptıkları halde, “dinlerinden” dolayı bunun yarısı kadar da Türklere haraç vermiş olabilirler. 

(Orijinal metinde Jowet bu paragraftan sonra Athos Dağı keşişlerinin statülerini ve yaşam biçimlerini anlatıyor ancak bu kitaba alınmamış, Orijinal kitap s.64)

sayfa: 189
Ayvalık'ın eteklerinde, bir Moriotes Cemaati vardır; ki onlar, Rusya'nın Mora'da neden olduğu olaylar nedeniyle uğradıkları talihsizlikler nedeniyle yaklaşık kırk yıldan beri burada yaşamışlardır. Onlar diğerlerinden ayrı yaşamayı tercih ederler ve elbiseleriyle farklılıklarını korurlar.

(Orijinal metinde Jowet bu paragraftan sonra hastaneleri, Ayvalık adının kökenini, kasaba yönetimini ve matbaanın kurulması sürecinde Paris'e gönderilenleri: (“...geçen Eylül ayında” 1822) anlatıyor Orijinal kitap s.65)

Kolej, Kütüphane, Matbaa ve bu tür şeylerin maliyetleri, Ayvalık halkı tarafından cömertçe desteklenmektedir. Yunan halkının milli ruhu büyük bir övgüyü hak ediyor.+

1820 yılında öğrenci sayısı 300 oldu ki onların üçte birinden daha fazlası Ayvalık sakini değildi. Yaklaşık yetmiş Vaiz vardı, bu durum Yunan rahiplerin genel olarak son derece cahil olduğu düşünülürse çok hayırlı bir sayı idi. Kütüphane, Haivalioneis ve sadece bin cilt kitabın bulunduğu yeni ikincisini kapsardı.

Ayvalık şimdi sadece bir hüzünlü küldür. Koleji, hastanesi, şapelleri, savaş yıkımı tarafından süpürülmüştür. Son başarıları karşısında cesaret kazanan Rumlar, Haziran 1821'de, Asya kıtasına karşı birkaç sefer düzenlemeyi tasarladı. Ayvalık Rumları'nın bazıları tarafından Türkler'in kasabayı tehdit ettiği bilgisi verilmesi üzerine, İzmir'e doğru ilerlediler.

---
+ Christian Researches," &c. B> the Kev.Will. Jowelt, M.A. 1822. pp. 60 66.  

sayfa: 190
Kasaba halkı, sokaklarında Türkleri görmeye alışkın değildi fakat isyancıların ana grubunun darbeye karşı koymaları veya eğer ayaklanmaya kalkışılacak ise yurttaşları kontrol altında tutmak için Bursa Paşa'sı bazı askeri birlikleri gönderilmesi gerektiğini düşündü. Kasaba sakinleri, niyetlerini öğrenmek ve daha fazla kayıp olmaması için teslim oldular. Cemaatler içlerinde toplandılar ve the kiaya-ley veya Paşa'nın asteğmeni, Haziran'ın 13'ünde, 600 adamlık birliği ile kasabaya girdiğinden itibaren halk ile askerleri arasında başlayan çatışmanın hararetinden, huzursuzluğu kavradı. Belediye meclisi subayın, askerlerine ordugâhı kasaba dışında kurmalarını emretmesini tavsiye etti: buna ilk olarak karşı koydu fakat daha büyük felaketleri önlemek için çok geçmeden bu önlemi kabul etmek zorunda kaldı. Rumların kanına susamış askerleri, onların birkaçını sokaklarda vurmaya cesaret etti ve insanlar tarafından bozguna uğratıldı. Kiaya hemen takviye kuvvet istemek için haberci gönderdi ve ertesi gün, gün ağrırken yaklaşık 3.000 adam, Ayvalık'ın ana mahallelerini ele geçirdi. Bu kez onların lideri, yapılanlara karşın daha fazla ılımlılık göstererek, onların yerleşmiş geleneklerine uygun olarak sulh hakimliği talep etti. Ayvalık, ticaret ve sanayi ile zenginleşmiştir, zamanında onun sakinleri Anadolu'nun en zengin çok sayıda şehirlerden biriydi ancak artık sorunlar başlamıştı. Her gün, binlerce aile körfezin girişindeki Mosconissi küçük adasına sığınıyordu: kalanlar ve daha düşük tabakalar dayatılan haraç ödemelerini reddediyorlardı.

sayfa: 191
Daha da fazla artarak göç devam ediyordu; aşamalar halinde 35.000 kişiyi aşan nüfusun yarısı [burada]  kalmıştır.

Rumların karşıya geçmek için kafileler kurduğu öğrenilince; Mosconissi'ye doğru hemen yelken açtılar ve yetmiş yelkenli, 13 Haziran sabahı, o adaya ulaştı. Mosconissi'nin tüm sakinleri oraya sığınan aileleriyle birlikte, tüm mal ve eşyalarıyla gemilere bindi. Bu filonun Ayvalık'a gelmesi, uzun süre sonra ve ancak çatışmaların daha şiddetlendiğinde gerçekleşti. Avrupalı görevliler, 15'i sabahı şehri terk ettiler ve Türk garnizonu bu telaşlı kaçışı engellemek için hiçbir girişimde bulunmadı. O gün, kasabada, sadece birkaç bin Rum kaldı; bu süre boyunca üç yelkenli gemilerin [barks] tümü insan ve malların taşınmasında kullanıldı. Bir önceki gece, Türk komutan daha da takviye almıştı ama o, adamlarıyla, savunmada kaldı. Avrupa bayrakları hala ilgili konsolosların evlerinde sallanırken, kaçmak için başarılı olamayan talihsiz insanların umutsuz haykırışları kasabadan yankılanıyordu. Sabah saat dokuzda, içinde silahlı ve karaya çıkmak için taşınan askerler olan çok sayıda Rum gemisi kanalda göründü.  

sayfa: 192
Türkler, onların inişini engellemek için iskeleye bitişik evlerde pusuya yattı. İki tarafın da eşit öfkesiyle çatışma başladı. Ağır silahların koruması altında, iskeleye yaklaştılar ve büyük katliamdan sonra Türkler tarafından sürülen üç ya da dört bin adam karaya çıktılar ancak, şehrin ortasında doğru, küçük bir ilerlemeden sonra durduruldular. Eşit öfke ve eşit cesarete sahip olan her iki taraf arasında, gün boyunca sayısız mevzide göğüs göğüse çok sıcak bir çarpışma oldu. Bu Müslüman hattı ve çevresinde Rumlar tahrip edildi ve o zaman Türkler tüm noktaları ele geçirdi, kasabada yirmiden fazla yerde geri çekilindi ve ateşe verildi. Bu genel eylemin tümü yaklaşık iki saat sürdü.

Rum denizcileri, bu şehrin ustalarıydı, evlerin aralarına dağıldılar ve ellerinden geldiğince gizlendiler. Bu çatışmalar sırasında [Ayvalık] sakinlerin [in] hiç biri yaralanmadı, şiddetli bir rüzgarın güçlendirdiği yangınlardan sonra her şey yok oldu. İngilizlere, Fransızlara ve Ruslara ait üç Avrupa konsolosunun evi akşama doğru bu yangından etkilendi. Bir önceki gece Türk komutan, yeni gelen takviyelerden sonra, birlikleriyle daha da ileriye gitmişti. Tüm gün boyunca, ulusal renkleriyle diğer evlerden ayrılan bu evlere kimse müdahale etmedi ve [onlar da] alevler içinde kayboldu. Fransız konsolosunun evinin yakınlarında mevzilenen Türkler, çok büyük bir öfkeyle savaştılar. Rumlar terk ederlerken, değerli eşya ve arşivleri içeren [belgeleri], demir sandıklar içinde yanlarında götürdüler.

Bu gelişmelerden sonra, kalan Rumların güvenlikleri sağlandı. Çatışmalar sırasında Türklerin açtığı ateşten çok az kişi öldü; ancak yüzlercesi [kaçarken] ve çatışmaların neden olduğu karmaşa ve dehşet nedeniyle boğuldu, bazıları da içinde kaldıkları yangının alevlerine kurbanı gitti.

sayfa: 193
Bu acılı nüfusun tamamına [yakını] , aynı gece adalar için yelken açan gemilere alındı. Bütün Ayvalık şehri küle döndü. [Geride] sadece temelleri kalmış bir kaç müstakil ev duruyordu. Böylece iki ya da üç gün içinde, son zamanlarında 35.000 insanın yaşadığı büyük bir şehir yerle bir edildi.

Şiddetli yağmurun altında [kaçış için] filoların yelken açtığı geceden sonra başka şeyler de yaşandı. Türkler, beş yüzden fazla insanı kaybettikten sonra, acı içinde kaçan Rumlara ait kalan her şeyi yağmalamak amacıyla, yeni askerlerle ertesi sabah geri döndü. Ancak, gece boyunca, Müslümanlarla çatışmak üzere birkaç gemi dolusu isyancı gelmişti. Bu tür eylemde, Rumların neredeyse 150'sinin öldüğü 1.500'den fazla adamın da yaralandığı tahmin edilebilir. [Türkler şehrin] geri kalanını köle olarak sattılar. İzmir'de halka açık pazarlarda, özellikle de kadınlar ve çocukların çok düşük fiyatlarla satıldığını M. Raffenel gördü. Hayırsever Avrupalılar, bu zavallıların bir bölümünü satın aldı ve onlara özgürlüklerini [geri] verdi. Bu olaylardan itibaren, Ayvalık'ın ekili arazileri, bölge halkına zenginlik kaynağı olan zeytin tarlaları terk edildi ve bölge sakinleri, yoksulluk ve ıstırap içinde yabancı diyarlara sürgüne yollandı. Bu talihsiz kentte yaşananlar, korkunç bir anı olarak Rum halkının uzak nesillerinde de kalacaktır. Ayvalık'ın tarihi budur. Yunanistan bölümünde [görüleceği gibi], felaketler felaketleri izleyecek, isyan sahneleri daha korkutucu olarak [okunacaktır]. Sakız hikayesi dehşet doludur. Ayrıca Asya adaları ayrı başlık altına alınmalıdır. Şimdi İzmir'e dönüş için adımlarımızı güneye çeviriyoruz.









30 Nisan 2015 Perşembe

Ακαδημία Κυδωνιών / AYVALIK AKADEMİSİ


GİRİŞ ya da
ışıklar içinde uyu, Mehmet A'bi...


Bu yazıya başlarken, bir anda;1994 yılında, Mimarlar Odası Ankara Şubesi sekreter üyesi görevimin ilk yıllarında, tüm mimarlık öğrenimim boyunca “konut ideolojisi” üzerine yazdığı yazılarını okuduğum, tarifsiz bir arzu ile kendisiyle tanışmak istediğim, ama ancak mimar olduktan sonra tanışabilme olanağını bulduğum ve çok büyük bir nezaket göstererek bizimle birlikte çalışmayı kabul eden, benim gerçek öğretmenim Mehmet ADAM ile geçen “o” anıyı anımsadım.

Ben o güzel insana, “A'bi bizimle birlikte çalış lütfen” diye ısrar ettikçe O, “Kaancığım “yeniden” Ayvalık Akademisi oluşturmak için bir grup arkadaşla beraber olacağım. Mümkün değil!” diye direndiği o günü anımsadım... Ve geldi buralara o zarif insan... Umut beslediği, emek verdiği o çaba uçtu gitti bu kentten o vakitlerde ve sanırım -yanlış da anımsayabilirim ama- sonra o gruptan kalanlar Gümüşlük Akademisini oluşturdular... Hı...! Tabi Mehmet A'bi döndü yıllar sonra Ankara'ya ve 1996-1998 yılları arasında bize, onunla birlikte çalışma onurunu verdi, Ankara Mamak'ta, Göynük'te, Cumalıkızık'ta, Safranbolu'da ve Van'da...

Şimdi... Ne alakası var, Ayvalık Akademisi ile Mehmet ADAM? dediğinizi duyar gibiyim. Bende akademi üzerine "merakı" başlatan sohbetti yukarıda yazdığım anekdot. O günden bu yana, ancak işlerimden arta kalan zamanlarda bu akademiyi anlamaya çalıştım hep. Arkadaşlarımla akademi konusunda konuşurken, kimileri “basit bir liseye” indirgiyor kimileri de sanki karşımızda onüçüncü yüzyılın “Universitas magistrum et scholarium”u duruyor gibi abartıyordu bilgilerini paylaşırken benimle. Kimileri “bugün Yunanistan varsa bu akademiden dolayıdır” diyerek şoven öfkeleriyle çıkış yaparken, kimileri ise skolastik eğitime meydan okuyan bir okuldu vurgusunu yapıyordu bu mekan için.

Peki hangisi doğruydu? Bunca geçen yıl ardından bugün, bu yazıyı tasarlamak için Halk Eğitim Merkezi bahçesindeki Seramik sınıfı önünde duran, kırık piknik masasına oturup, bize kalan “bakiye binaya” bakarken diyorum ki; “kim akademi için -tabi kafa yorarak- bir şey söylemişse hepsi doğru”imiş. Birazdan yazmaya başlayacağım ikiyüz yıllık öyküyü okuduğunuzda sanırım siz de bana katılacaksınız.

Halk Eğitim Merkezi bahçesinden (ki kanaatim bu alan da Akademi
alanının bir bölümüydü) Akademi'den "bakiye" kalan binaya bakış
Cumhuriyet Caddesi'nden Halk Eğitim Merkezine çıkış merdiveni.
Duvardaki sarmısak taşı blokları arasındaki 3-4 kat yatay seramik
derz uygulaması Ayvalık'ta çok sık karşılaşılmasa da, Taxiarchis
Kilisesi ile bir iki bina da uygulanmıştır.
***

1800 yılında açılan Ayvalık Akademisi'nin kurulması kararı; iki yıl önce, Ioannes Demetrakellis [1]'in 1791 yılındaki ölümü öncesinde başlayan ve “aristokratlar” ile “burjuva-tüccar” sınıfları arasında yaklaşık dokuz yıl süren anlaşmazlıkların hafiflediği, 1798 yılında verilmişti.

O sene yapılan iki aşamalı seçimlere katılan ve aristokratlar çevresinden komisyona giren; Grigorios Saraphis'in amcası K. Chatzi (Χατζή = Hacı) Diamantis ve Chatzi Paraskevas Saltellis, gerilen toplumsal ilişkilerin normalleşmesi için başlatılan çalışmalara hız verdi. Bu çalışmalardan bir tanesi de, Ayvalık toplumunun eğitim ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla, ilköğretim okullarında eğitim verecek öğretmenleri yetiştirmek için bir akademinin kurulması çabasıydı.

Bu okulu oluşturmak için alınan karardan hemen sonra, uygun bir binanın yapılabilmesi için gerekli olan arsanın arayışına başlandı. Sonunda, şehrin sahil kesiminde, Agios Dimitrios (Άγιος Δημήτριος) kilise cemaatinin bulunduğu alandaki Ano Synoikia (Άνω Συνοικία = Yukarı Mahalle)'daki bir arsayı, sahipleri Chatzi Athanasios Chatzigeorgiou ve Chatzi Athanasios Chatzikambouris komisyona bağışladı. Binanın yapım giderlerinin [2] ve hizmete açılması ardından gerekli masraflarının karşılanması için de bir kaynak oluşturuldu.

Sakkaris'e göre bu kaynağın gelirleri şöyleydi :
a.) 20.000 kuruş tutarında liman tesislerinin inşası için sağlanan fonlardan kalanlar,
b.) Her biri 1.000 kuruş değerinde olan nominal bonoları alarak yapılan gönüllü katkılar, (borçlulara yıllık %10 faiz ödendi)
c.) Yemek parası ve zengin öğrencilerden öğrenim ücreti ile
d.) Diğer bağışlar [3].

Binanın inşaatı üç yıl sürdü. Bina bittiğinde; 140 ft (42,67 mt) x 90 ft (27,43 mt) boyutlarında, uzun kenarı denize paralel dikdörtgen, iki katlı ve revaklarla çevrilmiş avlu bahçesi bulunmaktaydı. Zemin kat mutfak ve depolama alanlarından, birinci kat ise doğa bilimleri laboratuvarı, kütüphane, sınıflar ve öğrenci odalarından oluşuyordu.


Bina hakkındaki bilgileri, 1818 yılında Ayvalık'a gelen misyoner William Jowet'ın kaleminden okuyalım [4]: “ ... Büyük bir dikdörtgen yapı olan akademinin (college) çevresini dolaştığımda, benim adımlarımla uzunluğu elli dört adım ve genişliği otuz dört adım idi: 140 feet uzunluğunda ve 90 feet de genişliğinde olduğunu söyleyebiliriz. Binanın üç tarafı daha çok yabancı yerlerden gelen öğrencilerin kaldığı küçük odalar ile çevrilidir. Orada yüz kadar yabancı öğrenci bulunmakta ve ayrıca kasabalı olan yüz civarında kişi de. Odaların sayısı 72 kadardır. Yabancı öğrenciler kullandıkları bu yerler ve dersler için hiç bir ödeme yapmamaktadırlar. Onlar sadece yemek, giyecek ve kitaplar için para ödemektedirler. Okul iki katlı. Üst katta derslerin verildiği geniş bir dairesel oda ile ayrıca yardımcı öğretmenin (third master) ve daha kıdemsiz öğretmenlerin ders verdikleri büyükçe dikdörtgen bir oda var. Bu dikdörtgen binanın ortasında, bir bitki bahçesi ile iki veya üç yetişkin badem ağacı var. Üniversitenin bir tarafını ise deniz yıkar. ...


Akademi açıldıktan sonra başta İzmir ve Sakız olmak üzere tüm yakın bölgelerden öğrenci çekmeye başladı. Öğrencileri arasında; Samuil Kyprios, Grigorios Roidis, Theoklitos Pharmakidis, Grigorios Gennadios, Panagis Rodios ve Typaldos'un da bulunduğu okulda, Veniamin Lesvios, Theophilos Kairis, Neophytos Symaios, Frantzeskos, Efstratios Petrou, Neophytos Phasoularis gibi dönemin ünlü aydınları da öğretmenlik yaptı.

Akademinin öncü görünümü, Veniamin Lesvios [5] ve Theophilos Kairis [6] gibi Yunan Aydınlanma hareketinin [7] önemli temsilcileri tarafından geliştirilen öğretim metodlarından ama aynı zamanda monitorial sistem ve Yunanca matbaasının kurulması gibi diğer yenilikleri de uygulamasından kaynaklanıyordu. Akademi'nin yönetimini de devralan Veniamin Lesvios'un çığır açan eğitim metodu, okulun şöhretinin iyice genişlemesine neden olurken aynı zamanda, okul çalışmalarından rahatsızlık duyan aydınlanma karşıtlarının düşmanca tepkilerini de kısa sürede üzerine çekti.

Veniamin, Avrupa'daki eğitimi sırasında aydınlanmacı fikirleri tanıyıp benimsedi. Dönüşünde monitorial öğretim sisteminin bileşenleri olan ve bir bölümünü arkadaşı Adamantios Korais [8]'in temin ettiği haritalar, deney setleri gibi yardımcı ders araçlarını da kullanması, modası geçmiş geleneksel skolastik düşüncenin Akademi müfredatından çıkarılarak, doğa felsefesi (fizik ve matematik) gibi yeniliklerin eklenmesi heyecan vericiydi. Onun ısrarlı çabaları sonucunda, yurt dışından ve özellikle Fransız Didot yayınevi tarafından basımı yapılan kitapların bağışı ile Anadolu'nun en zengin kütüphanesi oluşturuldu. Okulda; prizmalar, aynalar, teleskop, eğitim araç gereç ve haritaları ile donatılan fizik bilimleri laboratuarının oluşturulması ve çalıştırılması da Veniamin'in azminin sonucunda oldu. Akademide, Grigorios Saraphis Yunanca öğretirken, Veniamin Lesvios; fizik, matematik, metafizik ve ahlak derslerini veriyordu.

Tüm yukarıda anlatılanların sonucunda bir öğretmen ve okul yöneticisi olarak Veniamin'e öğrencileri çok büyük saygı duyuyorlar, onu ve fikirlerini kendileri için örnek alıyorlardı. Gelişimlerindeki katkısını ve otoritesine duydukları saygıyı ifade eden kapsamlı belgeler bulunmaktadır. Akademi bir süre sonra Ellinomouseion (ελληνομουσείον = Yunanevi?) ve Veniamin Okulu olarak da anılmaya başladı.

Veniamin'in itibarı arttıkça, Sakız, Patmos gibi Ege'nin çeşitli önemli okullarından peşpeşe davetler gelmeye başladı ancak, çalışmalarına olanak sağlayan Ayvalık toplumuna olan gönül borcu nedeniyle bu davetleri 1812 yılna kadar hep geri çevirdi. Okulun bu kimliği, Veniamin'in istifası ardından onun yerine geçen aydınlanmacı-laik eğitimci Theophilos Kairis tarafından da devam ettirildi.

Okul, öğrencilerince sürdürülen politik çalışmalar bağlamında incelendiğinde de, Yunan “milliyetçiliğinin gelişimi” konusunda benzersiz örnekler içerir. Örneğin; 1816 yılında, klasik geçmişle güçlü bağlar kurmak ve Antik Yunan medeniyetinin sürekliliğini vurgulamak isteyen öğrenciler, Akademi'de modern Yunanca konuşmayı bırakarak antik Yunanca konuşmaya karar verdiler [9]. Bu karar sonrasında öğrenciler, Anadolu'nun Yunanca konuşulan bölgelerinde yaygın olan geleneksel adlar ile isimlerini değiştirmeye başladılar [10]. Öğrenciler heyecanla, bazen de Osmanlı idaresinin bu faaliyetleri devrimci olarak değerlendirebileceği için gizlice, okulun salonlarında antik Yunan trajedilerine dayalı tiyatro gösterileri yapmaya başladılar.

Yine aynı yıllarda kurulan matbaayı da bu bağlamda ele almak gerekir. Konstantinos Tombras, Paris'deki Didot Firmasına giderek matbaacılık sanatını öğrendi ve Yunan fontları ile hazırlanmış bir hurufat takımıyla birlikte matbaayı Ayvalık'a getirdi. 1819 yılında, Saraphis'in teşviki ve Chatzi Paraskevas Saltellis'in oğullarının mali desteği alınarak Ayvalık'ta Akademiye bağlı matbaa kuruldu. Başlangıçta özel bir işletme olarak kurulsa da matbaa, 1821 yılına kadar akademiye bağlı çalıştı. Tombras'ın matbaası iki ciltlik Saraphis'in ''Ελληνική Γραμματική” (Yunan Dilbilgisi) kitabını ve J.N. Bouilly'nin çalışması olan Conceils à ma fille (Συμβουλάι προς την θυγατέρα μου = Kızıma Öğütler)'nın çevirisini bastı. Çok büyük olasılıkla günlük olarak yayınlanan Kirix (Κήρυξ = Tellal) Gazetesi ile onbeş gün de bir çıkan Cydoniae Aiolikos Astir (Κυδωνιών Αιολικός Αστήρ = Kydonya Aeolian Yıldızı) dergileri de bu matbaada basıldı.

Genel olarak okulun ilerici görünümü; Adamantios Korais, Efes metropolitanı Dionysios Kalliarchis, Fanariotis Mourouzis gibi toplumun orta sınıfındaki kişilerce desteklendi. Aydınlanma düşüncesinin yayılmasına karşı olanlar ile Veniamin’in kişisel başarılarından zarar göreceğini düşünen kimseler ise Akademiye hep karşı durdular.

Okulun sorunsuz işleyişi, Konstantinopolis (İstanbul) Patrikhanesinin kışkırtması sonucunda Kollyvades (Κολλυβάδες) Hareketi [11] içinde etkin yeri olan muhafazakar bir rahip ve Sakız'lı bir öğretmen Athanasios Parios [12]'un öncülük ettiği gerici hareketin devreye girmesi ile çatışmalı bir hale dönüştü [13].

1802 yılında Parios, Kollyvades Hareketi'ne bağlı Thera'lı bir sufi olan Iakovos'u Ayvalık'a gönderdi. Ayrıca Parios aynı yıl, Avrupa'dan dönen filozofların “akıldışı heveslerine” duyduğu tepkileri içeren bir broşürünü de yayınladı [14]. Parios kısa süre içinde Ayvalık'lı aristokratlarca da benimsendi. O günlerde Ayvalık'lı aristokratlar, ayrıcalıklarını korumak için kentteki tüccarlar ile sürekli bir mücadele içindeydiler ve her geçen gün de sınıflarının itibarını kaybetmekten dolayı rahatsızlardı. Parios, kent yönetiminde dini ve siyasi gücü bulunan Chatzi Diamantis'in iktidar gücünden yararlanmak için de, Diamantis'in yeğeni Grigorios Saraphis'in Avrupa'dan çağrılarak Veniamin'in yerine geçirilmesini düşünüyordu.

1803 Paskalyasında Iakovos, Veniamin'in, öğrencilerine derslerinde aşkı tanımlamak için kullandığı ve insanoğluna “şehvetli aşkı” öğütleyen satırları da içeren bazı defterleri ele geçirdi. Ardından Parios ile birlikte, hem bu defterlerdeki notları ve hem de Veniamin'in dünyanın hareketlerini içeren teorileri öğretmesini, kutsal kitaba aykırı olduğunu ileri süren bir saldırıyı da formüle ederek İstanbul'a gitti. Patrikhaneden, Veniamin görevden alınmasını ve yerine Saraphis'in getirilmesini talep etti ve ayrıca Akademi müfredatının, Sakız Okulu eğitim müfredatına uyumlu hale getirilmesini istedi.

Patrikhane 1803 yılında, tüm kiliselerde okunması için Ruhban Meclisince kaleme alınan bir mektup ile birlikte, Iakovos'u yeniden Ayvalık'a gönderdi. Kamuoyuna hitaben yazılan bu mektupta Veniamin ve onun eğitim metodu kıyasıya eleştiriliyor, bundan böyle müfredatın Parios tarafından önerilen sisteme göre uyarlanması çağrısında bulunuluyordu. Mektupta ayrıca, Grigorios Saraphis'in Veniamin'in yerine atandığı da bildiriliyordu.

Veniamin, Patrikhanenin müdahil olduğu durumu ve kendisine yapılan aşağılamaları, Efes metropolü Dionysios Kalliarchis'nin elindeki olanaklarla çözümlemesi için destek istedi. Ayvalık'ın, Efes metropolitanlığı etkinlik alanı içinde olmasından dolayı, metropolitan Dionysios Kalliarchis, Veniamin'i şahsi olarak tanımasa da suçlamalar onaylaması için ona geldiğinde, o bunları reddedebilirdi ve dolayısı ile aleyhindeki suçlamaları çözebilecek son kişiydi.

Ekim 1803'te, Ruhban Meclisi'nin kararından yaklaşık bir ay sonra Kalliarchis, Veniamin'den o defteleri kendisine göndermesini istedi. Veniamin, kendisine yapılan tek yanlı suçlamalara karşı gecikmiş bir savunma olabileceği düşüncesiyle bu isteği hemen kabul etti.

Dionysios defterleri okudu ve Veniamin'e yöneltilen suçlamalara karşı çıktı. Ayvalıklı tüccar grupları da Veniamin'in Akademi'de uyguladığı eğitim modelini destekliyorlar ve yapılmak istenen değişikliklere karşı duruyorlardı. Ayrıca Dionysios, konseyin diğer üyelerine ve bazı Fenerliler'e de mektup göndererek, Sinod kararlarına tepkisini gösterdi. Bu gelişmelerin merkezinde, okul işleri ile yakından ilgilenen ve etkin bir mütevelli yöneticisi (ephor) olan Chatzi Paraskevas Saltellis olduğu görülür. Ancak, Veniamin aldığı bunca desteğe karşın, sağlığının kötüleştiğini ileri sürerek 1812 yılında istifa etti ve yerine yurt dışından yeni dönen Theophilos Kairis atandı.

Veniamin Lesvios özelinde gelişen bu kriz Akademi tarihinin en önemli olayı idi ancak son olmayacaktı. Bir başka kriz, okulun 1818-1820 yılları arasındaki işleyişinden rahatsız olan ephorlar ve öğretmenlerin toplumsal politik çatışmaların iyice arttığı bir dönemde istifa etmeleridir. Grigorios Saraphis'in, Constantinople Patrikhane Akademisine yönetici ve teoloji öğretmeni olması için davet edilmesini de bu kapsamda ele almalıyız.

Akademi, 1821 Yunan Bağımsızlık Savaşı'nın patlak vermesi sonrasında Ayvalık halkının göç ettirilmesi ve binanın da yıkılması ile çalışmalarını durdurdu. Kent sakinlerinin Ayvalık'a dönmesi ardından, 1828 yılında okul yeniden kurulduysa da eski ışıltısına bir daha kavuşamadı. Akademi'nin yeniden kurulması için harcanan iki başarısız çabadan sonra 1856'da, yeni okul binası aynı yerde, ayakta kalmış dört sınıfın üzerine inşa edildi.

İnşaat, geçmişte ailesinin Akademi ile yakın bağı olan Dimitrios Chatzi Athanasios tarafından finanse edildi ve eski akademiden arda kalan sağlam araç gereçlerde bu yeni dönemde kullanıldı. 1908 yılına kadar öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, ek derslikler yapılarak kampus oldukça gelişti. Aynı yıl bir meteoroloji istasyonu ile bir doğa bilimleri laboratuvarı ve bir de kütüphane inşa edildi. Kütüphanenin büyük bir kısmı yine Ambrose Didot (1885) tarafından yapılan kitap bağışı ile zenginleşti ve Paris'in bu tanınmış matbaası ile Ayvalık'ın ana eğitim kurumu arasındaki “geleneksel” bağı göstermesi amacıyla bu binaya “Didoteios Kütüphanesi” adı verildi.

1988 (1987) yıllarında bir süredir İzmir'de öğretmenlik yapan ve Gymnasium döneminde Akademi'de okuyup yurt dışında yüksek öğrenimini tamamlayan Ayvalık'lı Georgios Sakkaris[15] okula öğretmen oldu ve 1905-1909 yılları arasında müdürlük yaptı[16].

Başlangıcında öğretmen ve daha sonra da yönetici olduğu Ayvalık Gymnasium'unun ilköğretim okuluna Temel Tarım Bilgisi ve lisesinin ilk iki sınıfına Muhasebe dersleri gibi pratik konuları müfredata eklenmesi onun eseridir. Sakkaris, Cydoniae Tarihi[17] kitabında bu yenilikçi çabaları coşkuyla yazmıştır. 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçişte Ayvalık, Doğu Akdeniz'de önemli bir ticaret merkezi oldu; Yunan-Ortodoks unsurlar sadece ticari işlemlerde değil aynı zamanda zeytinyağı üretimi, bağcılık gibi alanlarda da tarımsal üretimde önemli roller oynadı. 1902 yılında basılan ve lise son sınıf öğrenciler tarafından kullanılmak üzere okul referans kitabı olan Muhasebenin Esasları (Elements of Accountancy) adlı ders kitabı onun eseriydi. Aynı dönemde hazırlanan şehrin eğitim etkinliğini gösteren istatistiki tablolar da Sakkaris'in eklediği “istatistik” dersi ürünleridir.

1904'de, Ioannis Malelis'in bağışlarıyla, bir doğa bilimleri laboratuvarı kuruldu. 1905 yılında Kaltis kardeşlerin bağışlarıyla okula bir jimnastik salonu eklendi. 1908 yılında jimnastik salonunun yanına bir meteoroloji istasyonu inşa edildi. Son olarak Georgios Sakkaris, öğrencilerine tarım eğitimi verebilmek için ana binanın karşısındaki arazide bir botanik bahçesi kurulmasını istedi. Pantazopoulos ailesinin bağışları ile o alan satın alınıp botanik bahçesi kuruldu ve bir de tarım öğretmeni işe başlatıldı.

Okulların idaresi Ayvalık Eğitim Gönüllüleri (ephoreia)'nın yetkisine bırakılmıştı ancak ephoreia, Akademi'nin eski gücüne gelememesi nedeniyle başarısızlıkla suçlanarak 1879 yılında, Rum-Ortodoks cemaat, kentin tüm okullarının yönetimini Ayvalık Hayırseverler Derneği'ne (Αγαθοεργοσ Αδελφότης = ?? Kardeşliği ) emanet etti. On yıl sonra, dimogerontia Dernekteki yetkileri geri aldı ve o tarihten itibaren, ephoreia üyeleri arasından seçilen iki kişiyle yönetilmeye başlandı. Bu on yıl okul için çok verimli idi; 1884 yılında yeni kurulan Yunan devleti tarafından Rum ortaöğretim okulları ile denkliği tanındı. Sonraki yıllarda, müfredata; "Avrupa müziği”, son sınıflar için “pedegoji”, 1900 yılında limanın büyütülmesi sonrasında ticaretin artması nedeniyle “muhasebe”, “sağlık”, “tarım” ve Sakkari'in yönetimi sırasında da “istatistik” dersleri eklendi. Sadece “müzik” dersinin eklenmesi sonrasında Ayvalık'ta "Arion" ve "Orpheus" adlarında iki müzik derneği kuruldu.

Akademi binasının Cumhuriyet sonrası dönemine ilişkin bilgileri, "Ayvalık'ı Gezerken" kitabında mükemmel biçimde anlattığı için sayın Ahmet Yorulmaz'a bırakıyor, günümüze ulaşan tek binaya ait görsellerle yazımı tamamlıyorum.

Büyük olasılıkla 1908 yılına doğru eklenen binalardan biri olan bu yapı, bugün Cumhuriyet İlköğretim Okulu olarak hizmet vermekte. Binanın doğu cephesi. (Fotoğraf: H.Kaan KÖKSAL, 2015)

Binanın batı cephesi. (Fotoğraf: H.Kaan KÖKSAL, 2015)

------
DİPNOTLAR

Ioannes Demetrakellis-Oikonomos (1735, Ayvalık - 1791, Ayvalık). Yaşamı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. IOANNES DEMETRAKELLIS-OIKONOMOS'un YAŞAMI

2 Sn. TOPRAK doktora tezinde ad vermeden bir binanın tarifini yapmaktadır: “... 18. Yüzyıl sonlarında Ayvalık'ta yetmiş sınıflı, amfili, kütüphaneli bir okul için 7.000 kuruş harcanırken, ...” Bu tarifden yola çıkarak bahsedilen binanın Akademi olduğu ve 7.000 kuruş harcanarak inşa edildiği söylenebilir.

Toprak, S., XIX. Yüzyılda Balkanlarda Ulusçuluk Hareketleri ve Avrupalı Devletlerin Balkanlar Politikası (Ankara 2011) sf.139.

3 Sakkaris, G., Cydoniae Tarihi (Atina 1920) sf.40.

4 Jowett W., Christian Researches in the Mediterranean from 1815 to 1820: In furtherance of the Objects of the Church Missionary Society (Londra 1882) sf.60-61

5 Veniamin Lesvios (Βενιαμίν Λέσβιος), 1759 ya da 1762'de Midilli, Plomari kasabasında doğru. 1824 yılında Mora Yarımadası, Nafplion kentinde öldü. Vaftiz adı Basile (Βασίλειος) olan Veniamin'in, babası Ioannis Georgandis veya Square (Ιωάννης Γεωργαντής ή Καρρέ) , annesi ise Amyrissa (Αμύρισσα)'dır.

6 Theophilos Kairis (Θεόφιλος Καΐρης), 19 Ekim 1784 yılında Andros adasında seçkin bir ailenin çocuğu olarak doğdu ve 13 Ocak 1853 tarihinde Siroz adasında öldü. Vaftiz adı Thomas (Θωμᾶς)'dır.

Batılı kaynaklarda, Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan Rum-Ortodoks'ların seküler/laik davranışları gibi ayrılıkçı eylemlerinde de genel olarak “Greek Enlightenment” (Yunan Aydınlanmacılığı) tanımı kullanılmakta.

8 Adamantios Korais (Αδαμάντιος Κοραής), 27 Nisan 1748'de İzmir'de zengin bir tüccar ailesinin çocuğu olarak doğdu. 6 Nisan 1833'de, Paris'de öldü. Eski Yunan kültürünün canlandırılmasını savunarak, Yunan bağımsızlık mücadelesinin düşünsel temellerinin hazırlanmasında önemli bir rol oynamıştır.

9 Firmin Didot, Akademi öğrencilerinin bu kararını kendi teşviki ile aldığından bahseder, bkz. Soldatos, C., Küçük Asya Rumlarının Eğitim ve Kültürel Yaşamı (1800- 1922), vol. 1 (Atina 1989) sf.105.

10 Rum-Ortodoks cemaatin üyeleri, biri vaftiz sırasında İncil'den seçilen diğeri ise seküler iki ad taşırlardı. Ancak bu durum istisnai yeni bir konudur. Anlatılan dönemde öğrencilerin “ad değiştirme” konusu öylesine yaygınlaşmıştır ki, “ulusal entegrasyon” adı verilen bir politik programın parçası durumundadır. Bu konuda yazılan bir kaynağı elde edemesem de okurla paylaşmak istiyorum. Πετροπούλου, Ι., “Μετονομασίες (isim değiştirmeler), εξαρχαϊσμός, εθνική ένταξη: Μικρά Ασία (19ος αιώνας)», Σύγχρονα Θέματα, 2nd period, issue 64 (Dec. 1997), pp. 93-96, and Πετροπούλου, Ι., “Μετονομασίες, εξαρχαϊσμός, εθνική ένταξη: Μικρά Ασία (19ος αιώνας)”, Δελτίο Κέντρου Μικρασιατικών Σπουδών 12 (1997-1998) pp. 169-188.

11 Kutsal Athos Dağı Manastırlarındaki rahiplerce başlatılan ve Doğu Ortodoks Kiliseleri içinde gelişen akım. 18. yy'da Fransız Devrimi sonrasında başlayan her türlü ilerlemeci fikir ve eyleme direnen bu hareket, adını cenaze törenlerinde dağıtılan “haşlanmış buğdaydan” (Κολυβά = kolyva) almıştır. Kurucuları arasında; Kosmas Aitolos, Neophytos Kavsokalyvites, Paisios Velitchovsky ve Athanasios Parios bulunmaktadır.

12 Athanasios Parios (Ἀθανάσιος Πάριος), 1722 ya da 1725 yılında Paros adasında doğdu. 24 Haziran 1813'te Sakız adasında öldü. Yunan aydınlanmacı hareketine hep karşı durdu.

13 Athanasios Parios'un Akademiyi kontrol edebilme gücü, Akademi öğretmenlerinin çoğunun, onun Yetimlerin Aziz Meryemi Kilisesi Okulunda (Σχολή της Παναγίας τον Ορφανών) görev yaptığı dönemde okuttuğu öğrencileri olmasından kaynaklıydı. Veniamin Lesvios da yüksek öğretim için yurt dışına gitmeden önce, 1790-1796 yılları arasında bu okulda okumuştu.

14 İngilizce çevirisinin “A Response to the Irrational Zeal of the Philosophers Coming from Europe” olduğunu anladığım bu kaynağa ulaşamadım.

15 Georgios Sakkaris (Γιόργκι Σακκάρης), 1870 yılında Ayvalık'ta doğdu. 1942 yılında Atina'da öldü. 1920 yılında, bugüne kadar Ayvalık tarihi çalışmaları yapan çok sayıda araştırmacı tarafından "irdelenmeden" kullanılan, Cydoniae Tarihi adlı kitabın yazarıdır.

16 Sakkaris'in Ayvalık'ta bulunduğu bu dönem özel bir inceleme konusudur. Bu dönem içinde, ulusal oluşumu ve Yunan-Ortodoks siyasi özerkliğini amaçlayan dinamik bir kulüp olan, "Ayvalık Siyasi Cemiyeti"nin (“Political Society” of Ayvalık) kısa süre yönetim kurulu üyeliğini yaptı. Bu dönemde hem Yunan milliyetçiliği konusunda çabalar içinde idi ve hem de 1920 yılında Atina'da yazacağı Cydoniae Tarihi kitabının da notlarını hazırladı.

17 Sakkaris, G., Cydoniae Tarihi (Atina 1920) sf.180.

22 Aralık 2014 Pazartesi

IOANNES DEMETRAKELLIS-OIKONOMOS'un YAŞAMI

AYVALIK TARİHİ ARAŞTIRMALARI I

Ayvalık'lı yazar, şair ve ikonograf Fotis KONTOĞLU
(8 Kasım 1895, Ayvalık - 13 Temmuz 1965, Atina)
tarafından yapılan Demetrakellis'in ikonası.
Ioannes Demetrakellis-Oikonomos1, 1735 yılında Ayvalık'ta doğdu. Babası Demetrakis ve annesi Rigaina'nın aileleri Midilli Vasilika'dan Ayvalık'a göç ettiler. Babası, dimogerontes'e2 seçildi ve Ayvalık yerel toplumunun etkin bir üyesi oldu. Rigaina ile evlenerek, en büyüğü Ioannes olmak üzere 3 oğlu ve 4 kızı doğdu.

Ioannes kariyerine rahip olarak kilisede başladı. Daha sonra Oikonomos Bürosu'nda işe başladı. Rahip olmak için Athoniada Okulu3'nda okuduğundan söz edilir. Söylencelere göre yirmibeş yaşında iken yaşamlarını ve insanların geleneklerini incelemek için Osmanlı imparatorluğunun değişik bölgelerine seyahat etmeye başladı ve Türkçe öğrenerek, doğu dilleri ile temas etmeye çalıştı. Bazı kaynaklar ise, onu eğitimsiz olarak kabul eder.4

Tüm kaynaklar, Ioannes Demetrakellis'in sahip olduğu tarihsel konumu, Rusya ve Osmanlı imparatorlukları arasında geçen, Çeşme Deniz Savaşı (5 Temmuz 1770) sırasındaki gelişmelere dayandırmaktadır. Bir “halk masalı” tadında aktarılan kuruluş öyküsüne göre: Cezayirli Hasan Paşa, Osmanlı donanmasının sağ kanadı komutanıdır ve yaralanır. Oluşturdukları bir salın üzerinde, bir kaç levent ile birlikte sahile çıkar, Ayvalık'a gelir. Ioannes Demetrakellis'den yardım ister. O da komutana yardım eder ve birkaç gün sonra ayrılırken Hasan Paşa, gösterilen konukseverliğin karşılığı olarak, kendisinden bir şey istendiğinde çekinmeden yanına gelmelerini söyler. Ardından Hasan Paşa'nın sadrazam olduğunu duyunca Ioannes, İstanbul'a gelip ondan kasaba için yardım ister ve o da kendisine gösterilen yardımseverliğe yanıt olarak 1773'te, bir “ferman” hazırlayarak Ayvalık'a “özerklik” tanır, onu kocabaşı5 olarak seçer.

Aynı öyküyü Ayvalık'lı Ilias VENEZIS6 (Ηλίας Βενέζης), Eolya Toprağı adlı romanında7 Ioannes ile Hasan Paşa'nın karşılaşmasını, kahramanının ağzıyla şöyle anlatır:
... Eski zamanlarda yaşayan bir münzeviydi. İnsanlardan uzakta, ıssız bir kıyıda bir kulübede, tövbe ederek ruhu ve esaret altındaki milletinin kurtuluşu için yakararak yaşıyordu. Fırtınalı bir gecede denizden çaresizce yardım isteyen bir insan sesi duydu. Geceye çıktı, kayığını aldı, dalgalarla boğuştu ve sese doğru gitti. Yarı boğulmuş bedeni çekti çıkarttı denizden, kulübesine getirdi, ısıttı ve diriltti. Kazazede soğuktan titriyordu ... 'Gemici misin? Kayığın mı battı?' [diye sordu] '... Sultanın kayıklarında zabitim. Moskoflar tarafından Çeşme'de yenildik. ... Acı bana, bu hasta ve savunmasız halimle bir kötülük etme.' ... Münzevi kazazedeyle ilgilendi, gece gündüz ona baktı, ... Sonra da yerleşimin olduğu yere varması için alması gereken yolu gösterdi ona. ... 'Benim adım Hasan,' dedi Türk. 'Sakla adımı ve bir gün yardıma ihtiyacın olursa bana gel.' ...” (sayfa:280) Sonra Ioannes Demetrakellis İstanbul'a gider, Paşa'yı bulur, yardım ister: “Münzevi fermanı alıp ülkesine döndü. Bütün o çileli halk o zaman olanları öğrendiğinde münzevinin ayaklarına kapanıp öptü. Onu kocabaşı yaptılar ve ihtiyarlar meclisiyle birlikte ölene dek eyaleti yönetti.” (sayfa: 281)
Tarihsel hatalar içeren “fantastik bir öykü”...

Bu konuyu, önümüzdeki günlerde yayına alacağım yazımda çok detaylı olarak tartışacağım ama yeri gelmişken bir anımsatma yapmalıyım: Hasan Paşa 3 Aralık 1789 yılında, III.Selim döneminde (1789-1807) sadrazam oldu ve 17 Mart 1790 tarihine kadar bu görevde kaldı. Belirtilen tarihte Kaptan-ı Derya idi (22 Ekim 1770/24 Şubat 1774). Ardından Temmuz 1774'e kadar Anadolu Valiliği ve Rusçuk Seraskerliği ile görevlendirildi ve sonra 19 Aralık 1779 tarihine kadar da yeniden Kaptan-ı Derya'lık yaptı.

Sadrazam fetvası konusu bu manada fazla abartılı bir öykü olmaktan öteye gidemiyor. Ancak, 1534 tarihinde kurulan Cezair-i Bahr-i Sefid Eyaleti (Kaptan Paşa Eyaleti) kuzey Afrika ve Ege adalarını kapsamaktaydı ve Yund (Cunda/Alibey) Adası idari olarak bu eyalete bağlıydı. Eyalet yönetimi ise Kaptan-ı Derya'ya bırakılmış idi. Dolayısı ile o tarihlerde Hasan Paşa ile Ioannes arasında bir iletişimin olabilmesi mümkün gözüküyor. Kaldı ki; 1771 tarihinde göreve gelen dragoman8 Nikolaos Mavrogenes ile olan arkadaşlığı da Kaptan-ı Derya ile iletişim kurması olasılığını güçlendiriyor. Özerklik konusu ise, Osmanlı'nın bir çok adada ortodoks Rumların beldelerini yönetmek amacıyla oluşturdukları “dimogerontes” geleneğine dokunmadıkları düşünüldüğünde, o da mümkün gözükmekte. Şayet tarih 1773 değil de 1774 ise; bu özerklik konusuna yaklaşırken, 21 Temmuz 1774'te Rusya ile imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması'ndaki Ortodoks Rumlara dair koruyucu maddeleri de ihmal etmemek gerekir.

Bu kuruluş “öyküsünde” gizli kalan önemli bir başka konu da, Ioannes Demetrakellis'in İstanbul'da yaşayan banker Petraki ve dragoman Nikolaos Mavrogenes ile olan arkadaşlık ilişkileridir. Çünkü; büyük Konstantin'in kılıcı ile St.George'un patellasının, arkadaşı Constantonople Petraki tarafından Ioannes'e hediye edildiğine dair bir başka “fantastik öykü” daha bulunmaktadır. Rivayete göre: kılıcın bir yüzünde “Baba, kim zulmederse bana [onu] cezalandır, benimle savaşanlarla mücadele et, silah ve kalkan ile” ayeti yazılı imiş ve öbür yüzünde de, kutsal kase ve İsa betimlemesi bulunuyormuş. 1821 isyanı sonrasında kasaba, II.Mahmut tarafından yıkılıp halkı da sürgün edildiğinde, bu “kutsal miras” göç edenlerce götürülürken Ioannis Kapodistrias9'ın eline geçmiş ve o da kılıcı, Çar I.Nicholay'a hediye etmiş, Çar da, bu kılıcı Kırım Savaşı'nda Türklere karşı kullanmış10.

Yeniden Ioannes'e dönersek 1780 yılında, halktan toplanan bağışlarla, bugünkü Hayrettin Paşa Camii'nin (Kato Panagia Kilisesi) olduğu yerde, Panagia ton Orfonon (Yetimlerin Aziz Meryem'i) Kilisesi, okul ve hastaneden oluşan yapı topluluğunu inşa ettirdi. Yine aktarımlara göre Ioannes'in bu yapı grubunda, bir de hemşire okulu açmak istediği ancak başarılı olamadığı söylenir. Bu bölgede kısa süre sonra başlayan yapılaşma, Ayvalık'ın beşinci mahallesi olan Zoodohou Pigis (Kato Panagia)'i meydana getirdi.11

1784 yılında Athos Dağı Keşişleri Büyük Kurulu, Ayvalık keşişlerinin de yöneticisi olmalarını gerekçe göstererek, Ioannes tarafından kasaba halkından toplanan bağışların, bundan sonra biriktirilmek üzere kendilerine verilmesini istedi. Bu olay, Ioannes'in Athoniada Okulu'nda eğitim aldığını kanıtlayabilir gibi gözüküyor. Bu isteme nasıl bir yanıt verildiğini şu ana kadar yaptığım okumalarda bulamadım. Ama özellikle bu tarihlerde başlayan ve ölümüne kadar giderek şiddetlenen ve ölümünden sonra da yaklaşık beş yıl kadar daha devam eden “halk çatışmalarından” yola çıkarak, bu istemi reddettiği ve dolayısı ile Ayvalık'ın değişik yerlerinde bulunan manastırlarda yaşayan ve Kurul'a bağlı keşişler aracılığı ile Ioannes'e karşı bir muhalefet örgütlendiği varsayılabilir. Ölümüne kadar süren bu gerilimli dönemin son iki senesinde, halkın güvenini kötüye kullandığı ve tek taraflı aldığı kararları uygulayarak kasaba halkı üzerinde büyük baskılar kurduğu da belirtilmekte. Belki; İzmirl'li bir iş adamı tarafından satın alınan ve restorasyon projesini mimar Müjdat SOYLU'nun yürüttüğü, halk arasında “Halaların Bahçesi” olarak bilinen arazi de, o toplumsal tepkileri oluşturan suistimallerden biri olabilir.12

Ioannes Demetrakellis-Oikonomos tartışmalı bir biçimde, 1791 yılında elli altı yaşında iken öldü. Stavrakis'e göre13, ona suikast için bir komplo planlandı ancak Ioannes, daha eylem gerçekleştirilemeden ve doğal nedenlerle öldü. Karambalis14 ise, ifade vermesi için İstanbul'a çağrıldığını ve gittiğinde bir komplo kurulduğunu farketmesi üzerine yüzüğündeki zehiri emerek intihar ettiğini yazar.

Ölümünden iki yıl önce başlayan, Ayvalık'taki toplumsal karışıklıklar 1798 yılına kadar sürdü. Bu kargaşa dönemini salt Demetrakellis'in “suistimallerine” bağlamak yetersiz bir yaklaşım olur. Zira şehir onsekizinci yüzyılın sonlarında çok keskin bir sınıfsal ayrışma yaşamaktaydı. Ve bu ayrışma, belki de Osmanlı coğrafyasında benzeri görülmemiş bir düzeye çıkmıştı. Bu çatışma, yaklaşık 20 yıldır şehir üzerinde söz sahibi olan ve toprak varlığı ile onun üzerindeki hakimiyetini arttıran aristokrasi ile her geçen gün sayıları hızla artan burjuva-tüccar sınıfın arasında idi. Şüphesiz, Agios Dimitrios mahallesinde sayıları her geçen gün artan tersane, zeytin yağı ve sabun atölyeleri çalışanları derli toplu bir sınıf görünümü elde edemeseler bile, şehrin ezilen kesiminin temsilcileri idi. Ve Ortodoks manastır keşişlerinin politik çabaları ile 1789 Fransız Devrimi'nin etkilerini de eklediğinizde şehri gözünüzde canlandırın... Bu dönemi önümüzdeki yazılarda ele alacağım.

---

1 Oikonomos, birçok kaynakta sunulduğu gibi Ioannes Demetrakellis'in adı değil ünvanıdır. Oikonomos, antik dönemde anıt, sunak gibi dinsel yapıların yapım masraflarını karşılayan ya da oluşturulan fonu bu işlerde kullanan kişidir. Orta çağ ve Bizans döneminde ise, kiliseye bağlı çalışan bir memur, dini vakıfın emlaklarını yöneten mütevelli heyetinin bir üyesidir. 340 yılında toplanan Gangra Konsili'inde “oikonomos” terimi geçse de, 5.yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlamıştır. IX.yüzyıl ile XI.yüzyıllar arasında İmparator tarafından atanan oikonomos, daha sonra genellikle metropolitan tarafından atanan bir din adamı idi.
2 Yaşlılar Heyeti. Ayvalık'ı oluşturan cemaatler (mahalleler), her yıl yenilenen seçimlerle yaşlılar heyetlerini belirlerdi. Bu heyetler, toplumun ileri gelenleri arasından oluşturulan 9 kişilik Konsey ile işbirliği içinde çalışır, bağış toplamak, hayır işleri yapmak gibi “beledi” manada yönetimi üstlenirdi.
3 Bu Okul, Ekümenik Patrik Kyrillos V. tarafından 1749 yılında, Yunanistan'daki kutsal Athos Dağı'nda bulunan Vatopedi Manastırı yakınındaki bir binada kuruldu. 1753 yılında Eugenios Voulgaris bu Okula öğretmen olarak atandı. O zaman yayınlanan bir sigilliuma (= kronik) göre, Athoniada'da öğrencilere Yunanca, mantık, felsefe ve teoloji öğretiliyordu. Okul rahipler ve diğer din adamları için kurulsa da seküler öğrencilere de eğitim verdi. Kuruluşundan 6 yıl sonra, Voulgaris'in istifası ile eğitim bozulmaya başladı.
4 Burada Ayvalık araştırmalarında vardığım bir ara değerlendirmeyi okurla paylaşmak istiyorum.18.yüzyılın son çeyreğinden başlayarak tüm Ayvalık tarihi, aynı şehri paylaşan ve değişik görünümlerle karşımıza çıkan gruplar/sınıflar arasında sürekli çatışmalarla gelişmiştir. Bu nedenle, örneğin tüm sözlü tarih kaynaklarında adı geçmesine karşın, Ioannes Demetrakellis'in yaşamı bile iki ayrı sınıfın iki ayrı “Ioannes cisimleştirmesi” olarak karşımıza çıkar. Varlıklı, Osmanlı hanedanlığı ve Rum Patrikhanesi'nin buradaki örgüt birimi Efes Metropolitenliği (merkezi Bergama'daydı) ile iyi ilişkiler içinde olan aristokratlar, Ioannes Demetrakellis'i, “eğitimli ve hayırsever” bir lider olarak tanımlarken, alt sınıfların Ioannes'i; “eğitimsiz ve mütedein” bir münzevi olarak karşımıza çıkartır. Şüphesiz hemen her kişi veya konuda karşımıza çıkan ve kişi veya olgu dışında tamamen zıt aktarımlar içeren bu “ikili durum” okurken çok keyifli olmasına karşın, “gerçeği bulma” meselesini bir o kadar zorlaştırmakta.
5 Osmanlı Devleti'nde Batı Anadolu ve Balkanlarda görevli Hristiyan taşra memurlarına verilen ad.
6 Takma adı Elias Mellos (Ηλίας Μέλλος) Yunan roman ve öykü yazarı. 1904 yılında Ayvalık, Agios Triada (bugünkü Hayrettinpaşa) mahallesinde doğdu. Yaşadığı ev, 13 Nisan Caddesi 18. Sokak 1 numaradadır. 1921'de sabotajcılık (bombacı) suçlaması ile tutuklandı ve hemen “amele taburuna” alınarak yaklaşık 20 ay Bergama ve Manisa'da ağır koşullarda çalıştırıldı. 1923 yılında serbest bırakıldı ve mübadele ile Midilli'ye göç eden ailesinin yanına döndü. 1932 yılında Atina'ya yerleşip Yunan Bankası'nda memur olarak işe başladı. 1943 yılında Alman işgali sırasında SS tarafından tutuklanarak ölüm cezasıyla Averoff cezaevine kapatıldı. Etkili protesto eylemleri sonrasında serbest bırakıldı. 1973 yılında Atina'da öldü.
7 Belge Yayınları, Yunanca aslından Burcu YAMANSAVAŞÇILAR çevirisi, 2013
8 Osmanlı yönetiminin 1665 yılında kurduğu, dilbilen Rum ve Ermeni tebaa arasından seçilenlerin görev yaptığı Kasımpaşa'da bulunan tercüme bürosu. İlk tercüman 1673 yılına kadar görev yapan Panayot Nikosia'dır. En fazla çalışma, Kaptan-ı Derya'nın yönetimi altındaki Ege adalarına ait konularda yapıldı. Son dragoman, 30 yıl görev yapan Nikolaos Mavrogenes'dir. Dragoman'lık sistemi "casusluk" yaptığı gerekçesiyle 1821 yılında kapatıldı.
9 1776-1831 yılları arasında yaşadı. Anılan tarihlerde Rusya Dışişleri Bakanı idi. 1822 yılında bakanlıktan ayrılarak Yunanistan siyaseti ile ilgilendi. 1827 yılında Mora'da isyancılar tarafından kurulan Yunan meclisi tarafından Yunanistan'a Kivernitis (vali) olarak seçildi. 1831 yılında bir suikast ile öldürüldü.
1Ancak kılıç faydalı olmamış. Zira Kırım Savaşı'nda Rusya, Serdar-ı ekrem Ömer Lütfi Paşa (Michel Lattas) komutasındaki Osmanlı ordusuna yenilmiş ve Paşa Bükreş'e girince, Nicholay intihar etmiştir.
11 Mimar Dimitri PSARROS'un 2004 yılındaki çalışmasına göre 18.yüzyılın sonunda Ayvalık; Taxhiarhis, Agios Dimitrios, Agios Ioannis ve Kimisis Tis Theotokou (Mesi Panagia) mahallelerinden oluşmaktaydı.
13 Stavrakis, C., '1821 Öncesi Cydoniae', İzmir, 1861, s.8
14 Karambalis, I., 'Cydoniae Tarihi', Atina, 1949, s.108