Şehir tarihi yazımında, oldukça önemli bir belge de seyahat yazılarıdır. Çoklukla yazarın, öznel bakışı ile kaleme alınan bu belgelerde geçen tarihsel vakalar, sorun içerseler de betimledikleri fiziki-mekansal bilgiler bağlamında ele alındıklarında, üzerinde çalışılan araştırma için oldukça yararlı katkılar sağlar.
Bugün ele alacağım ve 1824 yılında ilk basımı yapılan "The Modern Traveller. A Popular Description Various Countries of the Globe. Syria and Asia Minor vol.II" ile 1826 yılında ilk basımı yapılan "The Modern Traveller. A Popular Description, Geographical, Historical, and Topographical of the Various Countries of the Globe. Greece vol. I" ve "vol. II" adlı eserler de, yukarıda belirttiğim bağlamıyla, bir araştırmacı için oldukça değerli belgelerdir.
İngiliz yazar ve yayımcı Josiah CONDER tarafından hazırlanan ve 33 cilt olarak, Londra'da bulunan James Duncan Matbaası'nca basılan "The Modern Traveller" serisinin üçüncü, on beşinci ve on altıncı ciltleri, bugünkü coğrafi yapısına göre Ayvalık üzerine bilgiler içerir.
CONDER bir seyyah değil, bir yayımcıdır. Babası Thomas CONDER'dan devraldığı kitabevini işletirken, daha önce yayımlanmış veya sipariş verdiği yazıları derleyerek, bu yayını meydana getirmiştir. Belgelerde geçen Ayvalık, yukarıdaki sıralamaya göre; ilk cildin 156, 175-194. sayfaları "HAIVALI" alt başlığı altında, ikinci cildin 48, 49 ve 138. sayfalarında "Kidonies" ve "Haivali" olarak, üçüncü ciltte ise 334. sayfadan başlayan "AEGINA" başlığı altında geçmektedir.
Serinin, ele aldığı ülkeler (bölgeler) ise şöyledir:
c.1 . Filistin.
c.2-3 . Suriye ve Asya.
c.4 . Arabistan.
c5-6 . Mısır, Nabibya ve Habeşistan.
c7-10 Hindistan.
c.11 . Burma, Siam.
c.12-13 . İran ve Çin.
c.14 . Türkiye.
c.15-16 . Yunanistan.
c.17 . Rusya.
c.18-19 . İspanya ve Portekiz.
c20-22. Afrika.
c.23-24 . Kuzey Amerika.
c.25-26 . Meksika ve Guatemala.
c.27 . Kolombiya.
c.28 . Peru ve Şili.
c. 29-30 . Brezilya ve Buenos Aires.
c.31-33. İtalya.
"The Modern Traveller. A Popular Description Various Countries of the Globe. Syria and Asia Minor vol.II"nin "HAIVALI" başlığı altında ele alınan Ayvalık, 1821 isyanı sonrası yaşanan çatışmalar nedeniyle yıkılmış ve boşaltılmış bir durumdadır. Bu nedenle, o tarihlerde yazılan en azından bölümün hazırlanması için yararlanılan kaynakların "şaşkın ve korkmuş" dilleri, esere tamamıyla yansımıştır. Özellikle, William JOWETT'tan yapılan uzun alıntı sonrasındaki sayfalarda (190. sayfadan itibaren) isyan ve II. Mahmut tarafından görevlendirilen askeri birlikler arasında yaşanan çatışmalar, ayrıntılı olarak esere "nakledilmiştir".
Burada yazılanlardan 13 Haziran günü başlayan isyanı bastırmak için 600 kişilik bir askeri birliğin Ayvalık'a gönderildiği ancak bu birliğin başarılı olamadığı, bunun üzerine sabaha karşı 3.000 kişilik bir birliğin daha bölgeye sevk edildiği ve ancak ondan sonra büyük mahallelerin kontrol altına alınabildiğini öğrenmekteyiz. 15 Haziran itibariyle de karşıdan gelen isyancı güçler ile göğüs göğüse çatışmalar yaşandığını da anlamaktayız.
Josiah CONDER Kimdir?
17 Eylül 1789 tarihinde Londra'da doğdu. Babası bir gravür sanatçısı ve Londra Falcon Caddesi'ndeki kitabevini işleten Thomas Conder'dir. Ailenin dördüncü çocuğu olarak doğan Josiah, döneminin romantik edebiyat dergisi olan "The Eclectic Review"da ve "The Patriot" gazetesinde yazarlık yaptı. Dedesi Dr John Conder, Anglikan Kilisesi dışında duran muhalif bir papaz ve seküler Homerton Koleji'nin müdürüydü. Amcası James Conder ise bir iş adamı ve döneminin ünlü bir "numismatiği" idi.
İlk yazıları, 15 yaşında iken "The Monthly Preceptor" dergisinde yayımlandı, 21 yaşında ailesinin kitabevini devraldı ve kölelik karşıtı hareket içinde yer aldı. 1810 yılında, "The Associate Minstrels" adlı kitabını yayımladı ve içinde bulunduğu edebiyat ortamında tanıştığı Joan Elizabeth Thomas ile evlendi. 1819'da kitabevinden ayrıldı ve 1837 yılına kadar, prestijli bir edebiyat dergisi olan "The Eclectic Reviewe"ın editörlüğünü üstlendi. Aynı dönemde 1855 yılına kadar "The Patriot" gazetesinin de editörüydü.
1824 yılında, hayatında hiç seyahat etmediği halde 33 ciltlik bir seyahat kitabı olan "The Modern Traveller"ı yayımlamaya başladı. "The Modern Traveller"ın tirajı, bir seküler olmasına karşın yazdığı ve 90.000 basım yapan "Congregational Hymn Book" (Cemaat İlahi Kitabı) adlı eserinin satışına neredeyse yaklaştı.
Elizabeth-Josiah Conder çiftinin biri kız beş çocukları oldu. Oğullarından Francis inşaat mühendisi idi ve demiryolu inşaatları yükleniciliği yaptı. Diğer oğulları Eustace Poole'daki Cemaat Kilisesi'nde papazlık yaptı. Bir diğer oğulları Jonah, 1694 yılında kurulan İngiliz Bankası'nda çalıştı. En büyük oğulları Charles ise profesyonel iş takipçisi idi.
CONDER, 27 Aralık 1855 yılında, Hampstead'de öldü. Mezhep ayrımı yapılmayan, seküler Abney Park Mezarlığı'na gömüldü. Karısı Joan Elizabeth ise 1877 yılında, 91 yaşında iken öldü.
MODERN SEYYAHLAR.
Dünyanın Değişik Ülkeleri İçin Güncel Bilgiler. Suriye ve Anadolu cilt: II
(175-193. sayfaları arası çevirisi)
sayfa: 175-176
AYVALIK
Ayvalık, geçtiğimiz yıllarda
Türkler tarafından yıkıma uğratılmasından önce, iki temel
Yunan kolejinden birisinin bulunduğu [bir] yerdi. Bu kasaba, İzmir'in 28
saat ya da yaklaşık 84 mil kuzeyindedir. Sahile kurulmuş bir
limanı olsa da çok sığdır [ve] o nedenle gemiler, sekiz mil mesafeden
daha fazla yaklaşamaz, yükleme-boşaltma tekneler vasıtasıyla
yapılmak zorundadır. Bunun dışında girişi, aynı anda sadece
bir tekne geçebilecek kadar dardır. Sokakları dar ve kirli olarak
tarif edilir ve evler de vasattır. Piskopos, konsolos ve profesör,
tümü Rum 20.000 kişilik bir nüfus olduğunda birleşmektedir.
Bay Parsons'un 1820'deki ziyareti sırasında şehir kapatılmıştı
fakat savaş patlak verdiğinde bu bölgelerin başkanı olan bay
Raffenel, 7.000-8.000'i geliş gidiş yapanlar ile yabancılar olmak
üzere, bu bölgede ikamet eden 32.000 kişilik nüfustan bahseder.
Yazarın verdiği bu rakam, hızla hazırlanmış ve kasabanın
hüzünlü kaderinden kaynaklı duygusal gözlemlerinin sonucudur.
“Yaklaşık kırk yıl önce”
diyor, Aiolis (Æolis) kıyısından bakıldığında küçük
körfezin alt tarafında, sürekli birbirleriyle itilaflı ya da
çatışma durumunda olan Türkler ve Rumların karışık olarak
yaşadığı fakir bir köy görülürdü. Her ikisi de ayva anlamına
gelen Ayvalı ve Kidonies sözcükleri kendi dillerindeki
karşılıklarıdır ve Türkler Ayvalı, Rumlar ise Kidonies derler.
Adının eskiden küçük bir köy iken tüm sahayı kapsayan ayva
ağaçlarından türetilmiş olması gerekir.* Sanki bir gül gibi, bu
köyden, çok görkemli ve Asya'daki en önemli şehirlerden biri
olma noktasına ulaşan bir şehir meydana geldi ve sanki bir sihirle
bir kaç yıl içinde yok oldu. Burası, Bergama'nın batısından
10, İzmir'in Kuzey-Batısından 28 saat uzaktadır.
---
* Bay Jowett, 1818'de, bir meyve
bahçesinde küçük bir ayva ağacı bulur ama eskiden yabani olarak
çok bol sayıda yetiştiğini söyler.
sayfa: 177
Ayvalık, neredeyse kökeni bilinmeyen
bir yerdir, sözde eğitimsiz, girişken ve kararlı yapısı olan
aynı zamanda seçkin nitelikleri ve büyük yetenekleri olan, olağanüstü bir
adamın himayesinde oluşmuştur. Bu şahsın adı John Economos'tu.
Yörenin en eski Rum ailelerinden birinin soyundan geliyordu. Bir
rahip ve ortalama büyüklükte toprak sahibi olduğundan başkan
olma özelliklerini bünyesinde toplamış birisiydi. Daha gençlik
yıllarındayken, memleketindeki insanları kendi yönetimi altında
toplayacak büyük bir planı tasarlamıştı, ona karşı
sızlanmalar bile adını ölümsüzleştirmişti. Yirmi-yirmi beş
yaşlarında iken doğduğu kasabadan ayrılmış, Türkiye'de
seyahat ederken bir başka amacı da toplumdaki davranış ve
gelenekleri tanımak ve kafasındaki planın gerçekleşmesi için
çok gerekli olacak, başta Türkçe olmak üzere doğu dillerini de
mükemmel biçimde öğrenmişti. Yolculuğundan birkaç yıl
geçtikten sonra, yönetim alanını oluşturabilmek amacıyla
dilekte bulunmak için İstanbul'a geldi. Kidonies'de Türkler ve
Rumlar neredeyse eşit oranda bulunmaktaydılar fakat ikincisi
üzerinde baskılar vardı. Economos Sultan'ın vezirlerine önce
kendisini tanıttı ve Ayvalık'taki yöneticilerin yaptıklarını
şikayet etme cesaretini gösterdi. Önce horlandı ama cesaretini
kaybetmedi ve azminin kuvvetiyle, entrikalar ve hediyeler vererek,
kurmayları elde ederek, yalnız köyünün idaresini değil aynı
zamanda, halen ya da gelecekte Türklerin ikametlerini güçlü
biçimde yasaklayan fermanı çıkarttı. Bu olağanüstü
ayrıcalıkların elde edilmesinde, ünlü Saras-Petraki'nin,
İstanbul'da çok güçlü etki yaratan Economos'u karşılaması ve
etkisinin tüm ağırlığı ile ona destek vermesi çabalarının da
kısmen etkisi olmuştur.
sayfa: 178
Gerçekten eksiksiz ve beklenmeyen bu başarısının mutluluğu ile memleketine geri döndü ve orada, elde ettiği buyruğu yürütmeye koyuldu. Ancak ona karşı gelişen kıskançlık duyguları, elde edilen avantajlardan barışçı biçimde yararlanılmamasına ve bu kadar çok acı çekmesine neden oldu. Süreklileşen saldırılara karşı kendini korumak için, küçük bir birliği sürekli silah altında tutmak zorunda kaldı. Düşmanları üzerindeki mutlak başarı elde etmesi iktidarına saygı gösterilmesini sağladı. Komşu adaların her ikisindeki Rumları köyüne davet etti ve gelenleri içtenlikle karşıladı ve kıtadaki [bugünkü Yunanistan
topraklarındaki] o sıkıntılardan kurtulmak isteyen tüm
göçmenleri kabul etti ve Ayvalık kısa bir sürede şaşırtıcı
biçimde çoğaldı. Kasabanın kurucusu ve kurtarıcısı
tanımlaması gerçekten söz konusu olabilir. Muhtemelen dünyanın
dikkatini çeken ama şöhretinin daha geniş bir alana yayılması
gereken bu adam, küçük iktidarının sınırları ötesine
geçemeden 1791 yılında öldü. .... Son günlerinde yerel yönetsel
sıkıntılardan dolayı hayata küsmüştü. O gücünü kötüye
kullanmakla, keyfi uygulamalar yapmakla suçlandı. Bu suçlamalar
ister doğru ister yanlış olsun, yoldaşları-yurttaşları
kafalarında ondan uzaklaşmışlardı ve ufak ayrılıklar bile olsa
sonuçta güçlü düşmanlarının nefretini destekliyordu. Onun
güçlü koruyucusu Petraki'nin ölümüyle, İstanbul'daki itibarı
da ortadan kalktı böylece kendi memleketinde de itibarı kötüleşti.
Nerede ve nasıl öldüğü bilinmiyor: bazı kişiler yaşlılığa
ve hastalığa bağlarken bazıları da zehirlendiğini söylemekte.
sayfa: 179
Ayvalık ilk bakışta; deniz kenarına
yerleşmiş, güzel bir limana sahip gibi görünse de, şehre girişi
engelleyen sığlığı, ticaret gemileri için elverişsiz kılmakta
sadece küçük gemilerin girişine olanak vermektedir ve hatta
bunlar da genellikle boşaltmak için gereklidir. Kanal, şayet
siyaset engel olmasaydı büyük gemilerin kolayca geçebilmelerini
sağlamak için temizlenebilirdi. Sakinlerinin görüşü, Osmanlı
filolarının kullanımını ortadan kaldırmak için limanın bu
durumda kalmasıdır. Mosconissi büyük adasının batıdan
sınırlamış olması nedeniyle koy oval şeklindedir ve eski
Porroselini, Cromidonissi yarımadasının kuzey-batısındadır.
Büyük gemilerin güvenle demirlemeleri için bu limanın içi
yeterli derinliktedir. 470 fit uzunluğunda eski bir geçit oldukça
küçük Cromodonissi adasını Ayvalık karasıyla birleştiriyor.
Buradan, iki bağlantı noktasına sabitlenmiş ip vasıtasıyla
Mosconissi büyük adasına geçersiniz. Buranın eski adı
Hecatonissi ya da Diana adasıydı. Bu tanrıçanın eskiden burada
ünlü tapınağı vardı, büyük kalıntıları hala kıyı
noktasında bulunur ve büyük bir kısmı geçitin onarımında
kullanılmıştır. Hiçbir şey bu adaların görünümünden daha
güzel olamaz. Bu çevrede başka yerlerde vardır. Coppano, geçitten
önce yer alır ve yukarıda saydığımız diğer ikisinden daha
küçüktür, Dascalai, Codon, Pera, Mosco, Lio, Anghistri ve Pyrgos
adalarının tümü Mosconissi adı altında anılır ki burada
yetişen aromatik bitkiler kastedilerek Kokulu Adalar anlamına
gelmektedir.
sayfa: 180
Kısmen düzlüğe inşa edilen
Ayvalık, çevresindeki küçük tepelerin üzerindeki bir zirvede
yel değirmenleri ile taçlandırılmıştır. Bu yükseklikler
üzerindeki hava temizdir: aşağıdaki kasaba ise daha az temizdir.
Kanal sisteminin, yeraltı kanallarına aktarılmaması ve rıhtımlara
kadar olması, pisliğin orada birikmesine neden olmaktadır.
Eklemeliyiz ki; kasaba temiz akan sudan mahrumdur. Baharları,
kemerli köprüler ile taksim edilen yeterli miktarda su bulunur ama
bu su çok sağlıklı değildir, çünkü ya geçtiği topraklar
saflığını bozar ya da kanallar üzerinden geçerken kirlilik
tadını değiştirir. Kuyulardaki su tuzlu olduğu için sadece
kaynaklardan ve sarnıçlardan içilir.
1818 yılında kasaba, zaten çok büyük
iken, Midilli, Mora ve Adalar Denizi'ndeki (Ege Denizi) birkaç
adadan gelen Rumların katılımı ile müthiş şekilde büyüdü.
1820 yılında, teras çatılı, iki ya da üç kat yüksekliğinde
ve taşla inşa edilmiş 3.000'den fazla ev olduğu hesaplanmıştır.
Ama bütün bu evler, dolambaçlı ve dar sokakların çevresinde
herhangi bir düzen izlemeden yerleştirilmiştir. Hemen hemen tüm
sokaklar taşla döşenmiştir ama her iki tarafında yaya yolları
bulunan dereler, kışın artan yağmurlar zamanında kurulan, normal
genişlikteki köprüler ile geçilir. Biraraya gelen evlerin
pisliklerinin tümü ve yağ sıkımhaneleri ile sabun atölyelerinin
kokan kirli suları da bu derelere akar: bu derler tamamen balçık
ve zehirlidir. Ayvalık'ta kayıtlı, yaklaşık 32.000 yerleşik
sakin vardır ve 8.000 de yerleşik ya da gelip giden yabancı
vardır.
Sadece Yunanlıların dini icra edilir.
Tek bir Türk, Ermeni ya da Yahudi yoktur. Kasaba Efes
başpiskoposunun yetkisi altındadır ve piskoposun ikamet ettiği
güzel bir başpiskopos sarayı vardır. Özellikle çok güzel ve
iyi korunmuş on ana Rum kilisesi vardır. Bunlardan Ayios Yorghis
(Saint George) katedraldir.
sayfa: 181
Ayvalık hükümetini, küçük bir
cumhuriyetle kıyaslamak mümkündür, kendi yasalarına tabidir .Porte'nin (İstanbul'daki Osmanlı
sarayı) koruması altındadır. Sultan'ın vergi tahsilatçısı,
kadı ve bir ağası vardır fakat sadece Rum cemaatin önerilerine
göre aday gösterir ve görevden alındığı için cemaat memnun
gibidir.
Diğer ikisine gelince [sanırım
kadı ve ağayı tanımlıyor] Porte'nin kayıtlarındaki kasaba
erkeklerinin liderini seçer. Ayvalık, Bursa paşasına doğrudan
bağlıdır fakat o üzerlerinde hiçbir otorite
kullanmaz. Kasaba üst, orta ve alt adlarında üç mahalleye
bölündü. Her bahar, amaçları için seçilen bu birkaç
mahallenin sakinleri kilisede bir araya gelir ve her biri sırasıyla
senatör seçimi yapar veya belediye meclisi üyesi (yaronda),
ağanın evine doğru şatafatlı bir seremoni yapılır. Orada,
sadece insanların adına hazırlanan bir belgeyi verirler ve bu üç
yaronda, izleyen yıl şehrin yönetimi için tam yetki ile
görevlendirilir. Dönemin bitiminde, çalışmalarına göre onlar,
ya ibra edilir ya da yeniden seçilir. Yarondaların hizmetleri,
tamamen fahridir, vergi tarifelerinin düzenlenmesi ve onların
kararına göre kamu gelirlerinin denetlenmesi, ... ve
makamlarını bıraktıklarında hiçbir soruşturma açılmaz.
Üstelik, ticaret ve güvenlikle ilgili yönetmeliklerin yayınlanması
ve kadı'nın işlevleri olmasına rağmen bireyler arasındaki
uyuşmazlıklarda hakemlik de yaparlardı.
sayfa: 182
Çalışmalarına yardımcı
olmaları amacıyla, dokuz pröestes (ileri gelenler, bir
tür belediye meclisi üyeleri) ve iki grammatikis (baş katip) de
yarondalara bağlanmıştır; bir tür tüzel kişilik (şirket) veya
kinos gibi küçük bir yapıdır. Olağanüstü şartlar altında
tüm primati veya yerleşik ev sahipleri ve aile reislerinin
başkanından oluşan bu hazerunun toplantı kararı nihai karar
olurdu.
Ayvalık halkının karakteri
çoğunlukla diğer Yunanlılar gibi, genel olarak çalışkandır,
yumuşak ve naziktir, fakat daha düşük tabakalar çok fazla alkol
bağımlısıdır. Yüksek sınıflarda, yurttaşların birbirlerini
yaralaması gibi aleni sıradan kıskançlıklar yaşanır.
Kadınların becerikliliği, aşırı savurganlık yapmamaları ile
fark edilir.
Ayvalık'ta kırk yağ sıkımhanesi,
otuz sabun atölyesi, sayısız tabakhane ve her alanda çeşitli
dükkanlar bulunmaktaydı. Kamu binaları arasında, 1803'de inşa
edilen, kuruluşundaki tasarımı ile olduğu kadar açıldığında
liberal bir tarzı da başlatan, o zamanki konuşmalarda,
kurucularına onur yükleyen bu büyük binanın çok güzel olduğu
iddia edilir. İç yapısındaki çok büyük düzeni dışını
belirlemiştir. Çok güzel bahçesi ve denize olan yakınlığının
yanı sıra seçilen konumu, kentin diğer bölgelerine göre çok
daha sağlıklı havaya sahiptir. Bu yapıya yabancılar hayranlık
duydu. Kasabadan , civar bölgelerden ve adalardan sürekli, her
yaştan 350 tane öğrenciye, modern Yunanca, antik Yunanca,
edebiyat, doğa felsefesi, mantık, güzel konuşma, ahlak felsefesi
ve matematik öğretildi. Sıralar seçkin profesörler tarafından
dolduruldu, onların yetenekleri kadar erdemlerinden de
yararlanmaları istendi.
sayfa: 183
Cemaat, kasabanın dışında; sağlıklı
bir noktada, ve denize doğru inen eğimli bir yerde neredeyse
denizin dibinde, birbirine çok yakın mesafede oldukça pahalıya
mal olan iki seçkin hastane inşa ettirdi. Her bir hastanede şapel
bulunuyor ve yetkinlik hekimler hastaların bakımını
yapıyordu. Bu hastanelerin birine tehlikeli akıl hastaları alındı,
şiddet eğiliminde olan kimi hastalar kapatılırken, büyük
rahatsızlığı olmayanların dolaşmalarına izin verildi. Bir
dönemde, patlak vermek üzere olan bu devrim algılanamamış iken
kasaba, hastanelere yakın bir yerde, karantina ve veba hastanesi
için çok geniş araziler satın aldı. Veba tüm çevreyi kasıp
kavururken bu tedbir çok gerekliydi ve İstanbul veya İzmir'in her
ikisinde de tüm şiddetiyle olduğu gibi kasabada da her zaman
görünmekteydi. Tüm yolcuları ve kürekçiler karantinaya tabi
tutularak, bu beladan kendileri korunmuş olurdu.
Ayvalık sakinlerinin, bereketli
zenginlik kaynağı zeytinyağı idi. Onlar artık tamamiyle
kaybetmişlerdir ve onların eski varlıklarını yeniden elde
edebilmek için padişahın iznini almaları gerekir, birkaç yıl
içinde kasabalarının bugüne kadar var olduğunu unutacaklar. *
Peder Bay Jowett Mayıs 1818'de
Ayvalık'ı ziyaret etti ve açıklaması, bir görgü tanığından
gelen onaylama olarak, yukarıdaki ifadeyi göstermek için görev
yapacak.
---
* “Histoire des Evènemens de la
Grèce." Par M. C. D. Raffeael, Paris, 1822. 193 – 201 ss.
sayfa: 184
Vardığında o yardımcısı
konsolosa gitti yaklaşık bir saat dinlenmiş sonra, okula yaptığı
ziyarete eşlik etti. “Girdiğimizde” diyor Bay Jowett, “müdür
Gregorius'un odasında, İzmir piskoposunun
bana verdiği mektubu sundum ki o; çok uzun birisiydi. Bitirdiğinde,
çok yumuşak bir hareketle elini göğsüne koydu ve Hoşgeldiniz!
Sizi gördüğüme memnun oldum dedi”. Tütün, şekerleme ve kahve
ikramı sırasında isteklerimi açıklamak için fırsatım
oldu. Daha sonra birlikte, müdür yardımcısı Theophilus'un odasına gittik, kahve ve şekerlemeler ile aynı
nezaketi gördük. Daha sonra bana, Yunan klasiklerinin tümünün de
içinde bulunduğu 700-800 civarında kitap ile ayrıca bir çok
astronomi ve diğer bilim araçlarının da olduğu kütüphaneyi
gösterdiler. Eustratius adındaki üçüncü yönetici bize katıldı.
Kolejin çevreside dolandım, geniş
dikdörtgen bir binaydı, yaklaşık 140 feet uzunluğunda ve 90 da
genişliğinde idi. Bina, yabancı bölgelerden gelen öğrencilerin
kabul edildiği küçük odalarla üç tarafından çevrelenmiştir.
Belki yaklaşık yüz kadar yabancı öğrenci olabilir ve
halihazırda, ayrıca kasabalı yük kadar öğrenci de vardır.
Odaların, sayısı yetmiş ikiyi bulmaktadır. Yabancı öğrenciler
bunların kullanımı ve öğrenim için hiçbir şey ödemezler,
onlar sadece gıda, giyecek ve kitap için ödeme yaparlar. İki
katlı binanın üst katında, konferansların verildiği geniş bir
dairesel sınıf ile daha çok third master ve
asistanlar için geniş bir sınıf vardır. Avluyu çevreleyen
binanın ortasında bakımlı bir bahçe ve iki ya da üç badem
ağacı vardır. Kolejin bir yanını deniz yalar.
sayfa: 185
Cuma, 22 Mayıs 1818 - Bu
sabah konferansa katılmak üzere Koleje geldim. Gregorius'un
çevresinde yaklaşık elli kadar öğrenci oturuyordu ve o bilimsel
açıdan Yunan grameri dersini veriyordu. Ders anlatımı sonrasında,
sınıfındaki yabancı öğrencilerin, ona kısa övgüler
söylediklerini duymak beni çok şaşırttı. O öğrencilerine,
övgünün ve teşvikin her ikisinin de ne kadar gerektiğini
göstermesi, eski zamanlarda olduğu gibi böyle uzak yerlerden gelen
öğrenciler tarafından da görülmesi aralarındaki bir durumdu -
şimdi, mutsuz, çürüme içine çoktan düşmüş, başlangıcı
canlandırmak için olsa gerek. Ben mahcubiyet duymaksızın
düşüncelere dalmış iken, Gregorius, herhangi bir cevap
beklemeksizin hassas konuşmasını sonuca bağladığında,
gösterilebilecek saygının en iyi ifadesi olarak sessizce
dinleniyordu – o bunun üzerine sessizce ayrıldı. Bir sonraki
ders Theophilus'un du. Yaklaşık otuz kişilik mevcut vardı ve onun
Newton'un onbirinci bölümünü anlatması benim için sürpriz
oldu. Dersini dinleyenlerin tümü onu anlayamadı. O büyük bir
kara tahta üzerinde, çok bilinen astronomik gezegenleri tebeşirle
işaretleyerek seçti. Bunu yaparken, araya yerleştirdiği
sorularını soran uygulamasını sevdim.
Bundan sonraki ders, öğretmen ile
uzun süre oturduk, planlarını yaptı ve onlara benden bahsetti.
Yunanistan'da eğitim vermek
söylentisi şudur: Yaklaşık yüz yıl kadar önce, Meletius'den
itibaren (Yunan Coğrafyası'nın yazarı değildir)Yannina'da
öğrettilirdi. Elli yıl kadar önce, ünlü öğretmen Methodius
idi ve daha çok Yannina'da – aslında Yunanistan'ın tümünde
olmasa da diğer yerlerde de, yeniden diriliş dönemi hakkında
genel hatları ile konuşuyordu. Daha sonraki zamanlarda, öğrenim
Yannina'da çok fazla gelişmedi. Aslında hala okullar vardı.
Bunlardan birisi de Psalida'daki yerdir ve eski itibarı sağlamaya
çalışmaktaydı.
sayfa: 186
Bir
Yunan Beyefendisi bana, onun öğrencilerinin Psalida'yı nasıl
değiştirdiklerini analattı. İki ya da üç genç çocuğa dikkat
çekti: “Bugün” dedi, “para var – yarın buna sahip olunup
olunmayacağını bilmiyorum: ama onlar Homer okuyorlar. Ayrıca
çekişme ve bir anlaşmazlık olabilir.” Methodius'dan hemen
sonra, Athos Dağı'nda eğitilen Eugenius
ile Astrachan Başpiskoposu olan ve Korfu'da eğitim alan Nicephorus
Theotoky ortaya çıktılar. Bunlardan her ikisi de, tek hataları
çok fazla Yunanlılaşmak olsa da, Modern Yunanca yazarları
arasındaki en ünlüleriydi. Yaklaşık 1770'de, Patmos'lu Daniel
sistematik dilbilgisi öğretilen tanınmış ünlü okulunu kurdu.
Gregorius onun bir öğrencisi idi. Okul bunun üzerine eski ününe
kavuştu; ama birkaç iyi eğitimcisini dışarı gönderdi. Bunun
üzerine, Yunanistan'ın farklı bölgeleri arasında edebi türden
küçük yazışmalar yapıldı. Gregorius Patmos'a geldiğinde,
Ayvalık'tan geldiğini söyleyince ona, geldiği yerin nereye bağlı
olduğu sorulur - böyle bir yerin varlığından habersizlerdi. O,
Moschonesus'a yakın bir yer olduğunu söyledi. Strabon'a baş
vurdular ve onun Coğrafya'sından - bugünde aynı adı taşıyan -
belirtilen bu adayı buldular ve böylece Ayvalık ile ilk defa
tanışmış oldular.
Bu Kolej, okul
müdürleri bir süredir burada oldukları halde daha inşa
edilmemişti. Urla'lı Eugenius, Meryem Ana Kilisesi yakınında bir
okulda idi, bir süre sonra Benjamin ve Gregorius da bu okula
katıldılar, 1803 yılında Kolej inşa edildi. En yeni öğretmen
Theophilus'tur: o iki yıl Paris'de ve üç yıl da Pisa'da eğitim
aldı. Üç yıl süren Matematik ve Felsefe Kuramı derslerinin
olması, Theophilus'un projesidir. Onun bu ilk üç yıllık dersler
henüz tamamlıyor.
sayfa: 187
Yunanistan'daki
eğitimin bilimsel bölümü açıkça daha emekleme döneminde.
İngiliz Eğitim Sisteminin bir özelliğine sahipler. Şaşkınlığımı
dile getirmeliyim, burada 200* öğrenciye karşılık çok az
öğretmen var, daha büyük öğrenciler küçükleri eğitiyor ve
bunlardan bazıları çok uzak bölgelerden geliyorlar, böylece
onların giderlerini üstlenenlere yönelik daha tutumlu olunuyor.
Onların küçük odalarının içine baktığımda bunun böyle
olduğunu gördüm. Donanımını Yunanistan'da oluşturmuş kaç
öğretmen olduğunu sordum. Çeşitli kasaba ve adalarda bulunan
yaklaşık oniki okul saydılar. Bunlar küçük, ama umut verici bir
işarettir. Bir tanesi Karadeniz sahillerinin güneyindedir. Kolej'de
tatil 15 Haziran-31 Ağustos arasındadır. Bir ay sonra gelseydim,
çok az ya da hiçbir şey göremeyecektim. Akşamları, disiplin
Kolej kapısını kilitleyerek korunur.
Cumartesi, 23
Mayıs, 1818 – Bu sabah Gregorius'un, Kilise Tarihini anlattığı
derse katıldım. Büyük bir zevkle izledim, bu derece faydalı
konferansa gösterilen ilgi ve ondan yararlanılmasından büyük bir
zevk duydum ve çok etkilenerek duygularımı tutamadım. İlk
yüzyılın sonuna kadar anlattı. Vahiy Kitabı'na sözü getirdi,
Patmos'da gördüğü Mağaradan bahsetti, gelenekleri anlatırken
St. John'un Apocalyptic Vision'unu izleyebildim. ....(incil'den
aktarım)...
---
* Sadece dört öğretmen var; ve Müzik öğretmeni Kilise ilahileri öğretiyor.
sayfa: 188
Bu sunumu ile yaptığı hizmetlerden yola çıkarak,
Gregorius'un ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum. Bundan sonra,
Theophilus'un matematik dersine katıldım. Otuz kadar dinleyeni
vardı: bunlardan onbeşi dikkatli ve zeki görünüyordu, bunlardan
biri de yaşlı bir adamdı.
Sonuç olarak,
öğretmen ile alışılmış türden uzun bir sohbet ettik. Athos
Dağı “Aγιον Ορος” ve rahip topluluğu üzerine
konuştuk. Onların burada okulu yok. Sadece dün Kolej'de okumak
için, on üç gün süren uzun bir yolculuktan sonra, iki genç adam
gelmişti. Onları görmeyi merak ediyordum. Bunlar, Kilise
Disiplininin ciddiyetiyle eğitim almışlar, ona uygun davranış ve
tavır sergilediler. Mütevazı bir tavırla, mütevazı bir mesafede
bir yere oturdular. Athos Dağı'ndaki yaşamlarına dair sorduğum
sorulara cevaplar verdiler. Altı bin kadar ödeme yaptıkları
halde, “dinlerinden” dolayı bunun yarısı kadar da Türklere
haraç vermiş olabilirler.
(Orijinal metinde Jowet bu
paragraftan sonra Athos Dağı keşişlerinin statülerini ve yaşam
biçimlerini anlatıyor ancak bu kitaba alınmamış, Orijinal kitap
s.64)
sayfa: 189
Ayvalık'ın
eteklerinde, bir Moriotes Cemaati vardır; ki onlar, Rusya'nın
Mora'da neden olduğu olaylar nedeniyle uğradıkları talihsizlikler
nedeniyle yaklaşık kırk yıldan beri burada yaşamışlardır.
Onlar diğerlerinden ayrı yaşamayı tercih ederler ve elbiseleriyle
farklılıklarını korurlar.
(Orijinal
metinde Jowet bu paragraftan sonra hastaneleri, Ayvalık adının
kökenini, kasaba yönetimini ve matbaanın kurulması sürecinde
Paris'e gönderilenleri: (“...geçen Eylül ayında” 1822)
anlatıyor Orijinal kitap s.65)
Kolej, Kütüphane,
Matbaa ve bu tür şeylerin maliyetleri, Ayvalık halkı tarafından
cömertçe desteklenmektedir. Yunan halkının milli ruhu büyük bir
övgüyü hak ediyor.+
1820 yılında öğrenci sayısı 300
oldu ki onların üçte birinden daha fazlası Ayvalık sakini
değildi. Yaklaşık yetmiş Vaiz vardı, bu durum Yunan rahiplerin
genel olarak son derece cahil olduğu düşünülürse çok hayırlı
bir sayı idi. Kütüphane, Haivalioneis ve sadece bin cilt kitabın
bulunduğu yeni ikincisini kapsardı.
Ayvalık şimdi sadece bir hüzünlü
küldür. Koleji, hastanesi, şapelleri, savaş yıkımı tarafından
süpürülmüştür. Son başarıları karşısında cesaret kazanan
Rumlar, Haziran 1821'de, Asya kıtasına karşı birkaç sefer
düzenlemeyi tasarladı. Ayvalık Rumları'nın bazıları tarafından
Türkler'in kasabayı tehdit ettiği bilgisi verilmesi üzerine,
İzmir'e doğru ilerlediler.
---
+ Christian Researches," &c.
B> the Kev.Will. Jowelt, M.A. 1822. pp. 60 66.
sayfa: 190
Kasaba halkı, sokaklarında Türkleri
görmeye alışkın değildi fakat isyancıların ana grubunun
darbeye karşı koymaları veya eğer ayaklanmaya kalkışılacak ise
yurttaşları kontrol altında tutmak için Bursa Paşa'sı bazı
askeri birlikleri gönderilmesi gerektiğini düşündü. Kasaba
sakinleri, niyetlerini öğrenmek ve daha fazla kayıp olmaması için
teslim oldular. Cemaatler içlerinde toplandılar ve the
kiaya-ley veya Paşa'nın asteğmeni, Haziran'ın 13'ünde, 600
adamlık birliği ile kasabaya girdiğinden itibaren halk ile
askerleri arasında başlayan çatışmanın hararetinden,
huzursuzluğu kavradı. Belediye meclisi subayın, askerlerine
ordugâhı kasaba dışında kurmalarını emretmesini tavsiye etti:
buna ilk olarak karşı koydu fakat daha büyük felaketleri önlemek
için çok geçmeden bu önlemi kabul etmek zorunda kaldı. Rumların
kanına susamış askerleri, onların birkaçını sokaklarda vurmaya
cesaret etti ve insanlar tarafından bozguna uğratıldı. Kiaya
hemen takviye kuvvet istemek
için haberci gönderdi ve ertesi gün, gün ağrırken yaklaşık
3.000 adam, Ayvalık'ın ana mahallelerini ele geçirdi. Bu kez
onların lideri, yapılanlara karşın daha fazla ılımlılık
göstererek, onların yerleşmiş geleneklerine uygun olarak sulh
hakimliği talep etti. Ayvalık, ticaret ve sanayi ile
zenginleşmiştir, zamanında onun sakinleri Anadolu'nun en zengin çok sayıda
şehirlerden biriydi ancak artık sorunlar başlamıştı. Her gün,
binlerce aile körfezin girişindeki Mosconissi küçük adasına
sığınıyordu: kalanlar ve daha düşük tabakalar dayatılan haraç
ödemelerini reddediyorlardı.
sayfa: 191
Daha da fazla artarak göç devam
ediyordu; aşamalar halinde 35.000 kişiyi aşan nüfusun yarısı [burada] kalmıştır.
Rumların karşıya geçmek için
kafileler kurduğu öğrenilince; Mosconissi'ye doğru hemen yelken
açtılar ve yetmiş yelkenli, 13 Haziran sabahı, o adaya ulaştı.
Mosconissi'nin tüm sakinleri oraya sığınan aileleriyle birlikte,
tüm mal ve eşyalarıyla gemilere bindi. Bu filonun Ayvalık'a
gelmesi, uzun süre sonra ve ancak çatışmaların daha
şiddetlendiğinde gerçekleşti. Avrupalı görevliler, 15'i sabahı
şehri terk ettiler ve Türk garnizonu bu telaşlı kaçışı
engellemek için hiçbir girişimde bulunmadı. O gün, kasabada, sadece birkaç bin Rum kaldı; bu
süre boyunca üç yelkenli gemilerin [barks] tümü insan ve malların taşınmasında kullanıldı.
Bir önceki gece, Türk komutan daha da takviye almıştı ama o,
adamlarıyla, savunmada kaldı. Avrupa bayrakları hala ilgili
konsolosların evlerinde sallanırken, kaçmak için başarılı
olamayan talihsiz insanların umutsuz haykırışları kasabadan yankılanıyordu. Sabah saat
dokuzda, içinde silahlı ve karaya çıkmak için taşınan askerler
olan çok sayıda Rum gemisi kanalda göründü.
sayfa: 192
Türkler, onların inişini engellemek
için iskeleye bitişik evlerde pusuya yattı. İki tarafın da eşit
öfkesiyle çatışma başladı. Ağır silahların koruması
altında, iskeleye yaklaştılar ve büyük katliamdan sonra Türkler
tarafından sürülen üç ya da dört bin adam karaya çıktılar
ancak, şehrin ortasında doğru, küçük bir ilerlemeden sonra
durduruldular. Eşit öfke ve eşit cesarete sahip olan her iki taraf
arasında, gün boyunca sayısız mevzide göğüs göğüse çok
sıcak bir çarpışma oldu. Bu Müslüman hattı ve çevresinde
Rumlar tahrip edildi ve o zaman Türkler tüm noktaları ele geçirdi,
kasabada yirmiden fazla yerde geri çekilindi ve ateşe verildi. Bu
genel eylemin tümü yaklaşık iki saat sürdü.
Rum denizcileri, bu şehrin
ustalarıydı, evlerin aralarına dağıldılar ve ellerinden
geldiğince gizlendiler. Bu çatışmalar sırasında [Ayvalık] sakinlerin [in] hiç biri
yaralanmadı, şiddetli bir rüzgarın güçlendirdiği yangınlardan
sonra her şey yok oldu. İngilizlere, Fransızlara ve Ruslara ait üç Avrupa konsolosunun evi akşama doğru bu yangından etkilendi. Bir önceki gece Türk komutan, yeni gelen takviyelerden sonra, birlikleriyle daha da ileriye gitmişti. Tüm gün boyunca, ulusal renkleriyle diğer evlerden ayrılan bu evlere kimse müdahale etmedi ve [onlar da] alevler içinde kayboldu. Fransız konsolosunun evinin yakınlarında mevzilenen Türkler, çok büyük bir öfkeyle savaştılar. Rumlar terk ederlerken, değerli eşya ve arşivleri içeren [belgeleri], demir sandıklar içinde yanlarında götürdüler.
Bu gelişmelerden sonra, kalan Rumların güvenlikleri sağlandı. Çatışmalar sırasında Türklerin açtığı ateşten çok az kişi öldü; ancak yüzlercesi [kaçarken] ve çatışmaların neden olduğu karmaşa ve dehşet nedeniyle boğuldu, bazıları da içinde kaldıkları yangının alevlerine kurbanı gitti.
sayfa: 193
Bu gelişmelerden sonra, kalan Rumların güvenlikleri sağlandı. Çatışmalar sırasında Türklerin açtığı ateşten çok az kişi öldü; ancak yüzlercesi [kaçarken] ve çatışmaların neden olduğu karmaşa ve dehşet nedeniyle boğuldu, bazıları da içinde kaldıkları yangının alevlerine kurbanı gitti.
sayfa: 193
Bu acılı nüfusun tamamına [yakını] , aynı gece adalar için yelken açan gemilere alındı. Bütün Ayvalık şehri küle döndü. [Geride] sadece temelleri kalmış bir kaç müstakil ev duruyordu. Böylece iki ya da üç gün içinde, son zamanlarında 35.000 insanın yaşadığı büyük bir şehir yerle bir edildi.
Şiddetli yağmurun altında [kaçış için] filoların yelken açtığı geceden sonra başka şeyler de yaşandı. Türkler, beş yüzden fazla insanı kaybettikten sonra, acı içinde kaçan Rumlara ait kalan her şeyi yağmalamak amacıyla, yeni askerlerle ertesi sabah geri döndü. Ancak, gece boyunca, Müslümanlarla çatışmak üzere birkaç gemi dolusu isyancı gelmişti. Bu tür eylemde, Rumların neredeyse 150'sinin öldüğü 1.500'den fazla adamın da yaralandığı tahmin edilebilir. [Türkler şehrin] geri kalanını köle olarak sattılar. İzmir'de halka açık pazarlarda, özellikle de kadınlar ve çocukların çok düşük fiyatlarla satıldığını M. Raffenel gördü. Hayırsever Avrupalılar, bu zavallıların bir bölümünü satın aldı ve onlara özgürlüklerini [geri] verdi. Bu olaylardan itibaren, Ayvalık'ın ekili arazileri, bölge halkına zenginlik kaynağı olan zeytin tarlaları terk edildi ve bölge sakinleri, yoksulluk ve ıstırap içinde yabancı diyarlara sürgüne yollandı. Bu talihsiz kentte yaşananlar, korkunç bir anı olarak Rum halkının uzak nesillerinde de kalacaktır. Ayvalık'ın tarihi budur. Yunanistan bölümünde [görüleceği gibi], felaketler felaketleri izleyecek, isyan sahneleri daha korkutucu olarak [okunacaktır]. Sakız hikayesi dehşet doludur. Ayrıca Asya adaları ayrı başlık altına alınmalıdır. Şimdi İzmir'e dönüş için adımlarımızı güneye çeviriyoruz.
Şiddetli yağmurun altında [kaçış için] filoların yelken açtığı geceden sonra başka şeyler de yaşandı. Türkler, beş yüzden fazla insanı kaybettikten sonra, acı içinde kaçan Rumlara ait kalan her şeyi yağmalamak amacıyla, yeni askerlerle ertesi sabah geri döndü. Ancak, gece boyunca, Müslümanlarla çatışmak üzere birkaç gemi dolusu isyancı gelmişti. Bu tür eylemde, Rumların neredeyse 150'sinin öldüğü 1.500'den fazla adamın da yaralandığı tahmin edilebilir. [Türkler şehrin] geri kalanını köle olarak sattılar. İzmir'de halka açık pazarlarda, özellikle de kadınlar ve çocukların çok düşük fiyatlarla satıldığını M. Raffenel gördü. Hayırsever Avrupalılar, bu zavallıların bir bölümünü satın aldı ve onlara özgürlüklerini [geri] verdi. Bu olaylardan itibaren, Ayvalık'ın ekili arazileri, bölge halkına zenginlik kaynağı olan zeytin tarlaları terk edildi ve bölge sakinleri, yoksulluk ve ıstırap içinde yabancı diyarlara sürgüne yollandı. Bu talihsiz kentte yaşananlar, korkunç bir anı olarak Rum halkının uzak nesillerinde de kalacaktır. Ayvalık'ın tarihi budur. Yunanistan bölümünde [görüleceği gibi], felaketler felaketleri izleyecek, isyan sahneleri daha korkutucu olarak [okunacaktır]. Sakız hikayesi dehşet doludur. Ayrıca Asya adaları ayrı başlık altına alınmalıdır. Şimdi İzmir'e dönüş için adımlarımızı güneye çeviriyoruz.