(resim.01) Varlık Dergisi Haziran 1971 sayı: 765 (koleksiyon: Taylan Köken | fotoğraf: Hayri Kaan Köksal, 2019) |
Ahmet Yorulmaz'ın üçüncü çevirisi yine Varlık Dergisi'nde yayımlandı. Bir Ayvalıklı olan Foti Kondoğlu'nun kısa öyküsü olan "Kaptan Stelyo ve Vasıs Efendi" (Varlık,1971:32).
Fotis Kontoğlu (Φώτης Κόντογλου) 8 Kasım 1895'te, gerçek adı Photios Apostolelis (Φώτιος Αποστολέλης) olarak Ayvalık'ta doğdu. Yunan yazar, ressam ve ikonograftır. Yunanca deyim araştırmaları yaptı, edebiyat ve resim çalışmalarında bulundu. En önemli Bizans ikonacılarının temsilcisiydi. “Otuzların doğuşu” düşünce akımını kurdu. Nikolu Apostelli (Νικολού Αποστέλι) ve Despos Kontoğlu (Δέσπως Κόντογλου)’nun oğludur.
Bir yaşında babasını kaybetti, üç kardeşiyle birlikte dayısı Aya Paraskevi (Tımarhane Adası)’deki başpapaz Stefanos Kontoğlu (Στέφανος Κόντογλου)’nun yanına girdiler. Çocukluk ve gençlik yıllarını Ayvalık’ta geçirdi. 1912'de Ayvalık Lise'sine başladı. Mélissa (Μέλισσα) adında süreli bir yayın çıkaran bir öğrenci topluluğunun üyesi oldu. Kontoğlu bu derginin resim süslemelerini yapıyordu. Daha sonra Atina’daki güzel sanatlar okuluna devam etti ama mezun olamadı. 1914'te öğrenimini Paris’te devam etti. Aynı zamanda Illustration dergisinde çalıştı, 1916′da ikona kitabı yapmasını sağlayan olan ilk ödülünü Knut Hamsun’dan aldı, 1917′de İspanya ve Portekiz’i, 1918′de de Fransa’yı gezdi. İlk edebi eserini Pedro Cazas’ı yazdı. I. Dünya Savaşı'nın sonunda 1919′da yurduna döndü. Yeni İnsan (Neo Antropi : Νέο Αντροπή) adında bir manevi topluluk kurdu.
1923'te Aya Oros’u (Aynoros) gezdi, oradan Bizans resmini keşfetti, birçok çizim yaptı ve yazı yazdı. 1925'te Neo İyonya’da Maria Hacı Kaburi (Μαρία Χατζή Καμπούρη) ile evlendi. Atina Belediyesi’nde ressam olarak çalıştı. 13 Temmuz 1965'te Atina’da öldü.
Yorulmaz, buradaki kısa öyküyü "Yurdum Ayvalık" (Το Αιβαλι Η Πατριδα Μου) kitabından almıştır. Kondoglu kısa öykülerinden oluşan bu derlemede, çok sevdiği memleketi Ayvalık'ı anıyor ve hikayelerini kaydetmiştir.
İyi okumalar...
[ * ]
Yunan HikâyesiKaptan Stelyo ve Vasif EfendiFoti Kondoğlu
FOTI KONDOGLU, Yunanistan'ın çağdaş yazar ve ressamlarındandır. Çoklukta kilise ressamı (aziz tasvircisi) olarak tamamlamıştır. Aşağıdaki parçayı ünlü Yurdum Ayvalık adlı yapıtından aldım. Yazarın hümanist anlayışı burada belirgindir.
Ayvalık'ın çok kayık ve gemisi vardı; ama yabancılar değil, Ayvalıklılar kullanırlardı bunları. Onlarla gönderirlerdi ürünlerini; Marsilya'da da, dediklerine bakılırsa, dünyanın en güzel yağ ve sabunlarını... Bazıları İstanbul'a, İzmir'e, büyükleri de Rusya'ya kadar giderlerdi. Bazları da Mısır'a, Triyete'ye ve Marsilya'ya..
Kaptan Stelyo önceleri, yıllarca Marsilya'ya taşıdı yağlarını. Sonraları alış-verişi sadece İstanbul'la yapıyordu. Çok tanıdıkları vardı orada. Türkler ve Rumlar onu tanıyor, hatırı sayılıyordu. Çünkü ciddi ve hovardaydı; görünüşte de yakışıklı ve iri yarıydı, paşa soyundan sanırdın. Kime sorsan, tanırlardı: Türkler ona Ayvalık'lı Stelyo, ya da Kaptan Stelyo derlerdi.
Teknesi hep aynı yere yanaşırdı. Limandaki çeşitli gemiler içinde kaptanı gibi zengin görünümlü teknesi, zevkle boyalı, temiz ve ayna gibi bir güverteye sahipti. Yelkenleri her zaman yeni, halatları, demirleri resim gibi... Baştaki takoz, tapılacak kadar güzel oyulmuş, işlenmiş, usta elden çıkma iki güvercinin gagalarında taşıdıkları üzerinde yazı bulunan kordelâdan meydana geliyordu: «Yüzerek çal şanları koru, Tanrım.»
Bir seferinde rastgelmiş, iki Ayvalıklı kaplan Stelyo Karniaguros ile Nikola Kondoyorgis, Havyar Hanında bir kahvede nargile içmeye gitmişlerdi. Nikola bir başka tipti; konuşkan, şakacı... Bir ellerinde marpuç, tekinde tespih oturuyorlardı. Nikola şen konuşmasını, öteki de her zaman yanlarına oturdukları denizci, tüccar ve kâtip gibi türlü meslek sahipleriyle yaptığı sohbetin saltanatını sürdürüyordu.
Onlar konuşmakta iken kahvenin bir başka köşesinde gürültüler oldu, iki kaptandan başka herkes ayağa kalktı, olanları görüp anlamak için o tarafa üşüştü.
Olay kapanacağına, büyüdü ve bıçaklar çekildi. O zaman Kaptan Stelyo ağır ağır kalktı yerinden, kavgacıların yanına gitti. Kavgacıların ikisi de onu gördüklerinde durdular. Kaptan kavgacıların kabadayı olanını yakaladı, saman çuvalı gibi kuvvetle fırlattı öteye! Adam, üç dört takla attı, şaşkın bir halde ayağa kalktı, sağa sola saldırdı korkusun kapıyı bulup, toz oldu korkusundan. Bu arada durumunu kurtaran Ermeni, teşekkür edeceği yerde bıçağını hızla ayaklarına doğru fırlattı ve kahveden kaçtı, gitti. Stelyo hiçbir şey olmamışçasına yerine oturdu ve nargilesini fokurdatmağa baladı.
Bu sırada zaptiyelerle birlikte bir onbaşı geldi. Onbaşı iriyarı, esmer, bıyıklı bir adamda. Kaptan Stelyo'nun yaptıklarını öğrendikten sonra gülerek yanına gitti ve konuşmaya başladılar.
O günden sonra, büyük bir dostluk kuruldu aralarında. Vasıf efendi, kaptanın şerefine içiyordu artık. Çok kişinin Kaptan Stelyo'ya gösterdiği saygıyı öğrenmiş hayranla giderek artmıştı; gereksiz söz etmiyordu. Stelyo'nun her İstanbul'a gidişinde Vasıf efendi, eksik olmuyordu toplantılarından. O, Ermeni'yi yakalamış, geçirmişti sopadan; fakat kaptanın ricası üzerine de salmıştı. Bunlar 1898 haziran ayında oldu.
1903 Noelinden önceki günlerde de iki kaptan yine buluşmuş, Vasıf efendi ile birlikte Galata'daki Büyük Aynalı Meyhaneye yemeğe gitmişlerdi. Sadece kuş sütü yoktu. Ama iki Ayvalıklı oruçluydular, perhizleri vardı. Vasıf edendi de oruç tutuyordu onlarla birlikte ve et yemek istemiyordu.
Perhiz yemekleri yenildi. Fakat bu tür bir perhiz, paskalyadan da iyiydi. İki cins havyarları vardı, ahtapotun kurusu ve turşusu, ateşte pişmiş çeşit çeşit midyeler, başka turşular, salatalar ve reçeller... Hepsi de boğazlarına düşkündü. Bu nedenle, yaradılışından da yemeyi seven Vasıf o gün, fazla yemişti.
Oradan kahveye gittiler.
Kahve içerlerken Vasıf efendinin rengi değişti, gözleri fırladı, fincanı elinden düştü, katıldı kaldı sandalyesinin üzerinde. İnme inmişti.
Ondan sonra değişti Kaptan Stelyo. Hiç ağlamamış olan o, hep gözyaşı döküyor, suçluyordu kendini:
«Boynumuza aldık adamı!» diyordu Kaptan Nikola'ya. «Deniz ürünlerinden oldu bu.. Alışkın değildi!»
Sonra düşünceli, mırıldanıyordu:
«Oruç tutmayacaktı, bizimle birlikte perhiz etmesi doğru değildi, zira başka dindendi. Tanrı gücendi. Papa Kuçulidis böyle söyledi bana!»
Bu inanç kemiriyordu onu. Oturup nargilesini içtiği yerde söyleniyordu :
«Yazık oldu adama! Yazık oldu adama! Sonra da Türk, vaftiz edilmemiş diyorlar... Breh, breh, breh! Ben böyle bir sıkıntıya düşeyim! Kardeşim olsaydı bu denli üzülmezdim. Ne oldu bize be, bu kutsal günlerde! Of! Of!»
Bir kaç gün sonra, Kaptan Stelyo ile Kaptan Nikola'nın gemileri Noel'de Ayvalık'ta bulunmak üzere, yelken açtılar.
...
Kilisede bile zavallı Vasıf efendi, çıkmıyordu aklından. Tanrıya yakarıyordu :
«Bir başka dinden olan için bu kadar ağır bir yük alayım... kanımmış, kardeşimmiş gibi! Acaba İsa, bütün dünya için değil de sadece bir vaftiz edilmişler için mi geldi? İyi bir ruha sahipse Türk olmuş, Rum olmuş ne çıkar? Herşeyin yaratanı Tanrım, biz Hıristiyanlardan çok daha iyi bir ruha sahip olan Vasıf efendiye rahmet et!»
Yunancadan çeviren: Ahmet YORULMAZ
---
KAYNAKÇA
Kondoğlu, F. (1971).
Yunan Hikâyesi, Kaptan Stelyo ve Vasif Efendi, İstanbul: Varlık Dergisi Haziran 197, s: 765, ss: 32.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder