Okur belki de anımsayacaktır. Kırkağaç, -çok üzgünüm ki- ancak iki ay önce sokaklarını adımlayıp, hakkında yazılanları okuyarak tanıma fırsatı bulduğum, bir "araştırma-bulma serüveni" benim için bugünlerde.
Ve bu içine sürüklendiğim “serüvenin” mütevazı bir ürününü de birkaç gün önce sizlerle paylaşmıştım...
O yazının ana gayesi: bir çoğumuz için bir meyve ile (kavun ile) özdeşleşmiş bu "kasabanın" kapısını biraz olsun aralamak, -en azından arkadaş çevremde- "Kırkağaç üzerine bir merak uyandırmak" ve şayet başarabilirsem de -en azından birkaç arkadaşımın- bu "kasabanın" sokaklarını adımlamasını, örneğin bir perşembe günü, pazarından keçi peyniri aldıktan sonra bir kahveye oturup bir bardak çay içmesini sağlamaktı.
Bu gayem gerçekleşti mi/gerçekleşecek mi bilemiyorum. Ama hiç tahmin etmeyeceğim, benim gibi amatör bir “blog yazarının” çok ender yaşayabileceği bir durum gerçekleşti: o "mütevazı" yazımı okuyan çok sayıda Kırkağaç'lı okurdan, olumlu ya da olumsuz çok sayıda eleştiri aldım. Düşüncelerini yazmak için zaman ayıran tüm dostlara, tekrar çok teşekkür ediyorum.
O yazıda: kendi analitik çalışmalarımı ve yorumlarımı sunmuş, güncel kaynaklardan alıntılar yapmış ve bu "kasabayı" anlatmayı, bu "kasabayı" en iyi anlatan iki yazara (sayın Ümit Evran ve sayın M.Selçuk Satı'ya) bırakarak yazıyı tamamlamıştım. Yukarıda özetle geçtiğim “yorum/eleştiri” sonrasında oluşan "müthiş bir motivasyonla”, bu yazımın konusu olan Selanik muhaciri bir aileden gelen iki kardeşin, "dede yadigarı" binalarında sürdürdükleri restorasyon çalışmalarını görebilmek ve olanak bulabilirsem de kardeşlerden en azından birisi ile sohbet edebilmek için cumartesi akşam üzeri (22 Ekim 2016) yeniden Kırkağaç'a gittim.
O yazıda: kendi analitik çalışmalarımı ve yorumlarımı sunmuş, güncel kaynaklardan alıntılar yapmış ve bu "kasabayı" anlatmayı, bu "kasabayı" en iyi anlatan iki yazara (sayın Ümit Evran ve sayın M.Selçuk Satı'ya) bırakarak yazıyı tamamlamıştım. Yukarıda özetle geçtiğim “yorum/eleştiri” sonrasında oluşan "müthiş bir motivasyonla”, bu yazımın konusu olan Selanik muhaciri bir aileden gelen iki kardeşin, "dede yadigarı" binalarında sürdürdükleri restorasyon çalışmalarını görebilmek ve olanak bulabilirsem de kardeşlerden en azından birisi ile sohbet edebilmek için cumartesi akşam üzeri (22 Ekim 2016) yeniden Kırkağaç'a gittim.
Birol ve Hamdi Nart kardeşlerle yaptığımız sohbetin bir bölümü işyerlerinde, bir bölümünü ise 1869 yılında inşa edilmiş olan ve hala restorasyonu süren, Tevfikiye Mahallesi 56. Sokak 67 numaralı evlerinde gerçekleştirdik. Geç saatlerde Kırkağaç'ta olabildiğim için ne yazık ki karanlık mekanlarda fotoğraf çekimi yapamadım.
Bu ülkenin bir yerinde kendilerine neredeyse hiç maddi veya manevi bir destek verilmemesine, hatta kalkıştıkları işten caymaları için sürekli “telkinlerde bulunulmasına” karşın, bu iki “kültür mirasını koruma” gönüllüsünün öyküsüne geçmeden, Kırkağaç "kentsel sit alanı" kararı ile ilgili özet bilgiler vermeliyim.
KIRKAĞAÇ (MERKEZ) KENTSEL SİT ALANI
Kırkağaç Kentsel Sit Alanı, İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulunun, 19.01.2008 tarih ve 3626 sayılı kararı ile tescil edilen ve İzmir 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 22.11.2012 tarihli ve 1526 sayılı kararı ile son şeklini alarak tescil edilen sivil mimarlık örneği yapı, anıtsal yapı, kentsel sit alanı olarak belirlenmiştir [1].
resim 1. Kırkağaç (Merkez) Kentsel Sit Alanı (Kocatuğ:7)
15,8 hektarlık Kentsel Sit Alanı: “Kadriye mahallesinde bulunan Mehmet Günekli İlköğretim okulundan başlayarak 6.sokak boyunca devam eden ve 6.sokağa bakan parselleri içine alarak, Güney kısımda Orta Camiye, Orta Camiden 23.sokak boyunca Hacı Mehmet Mahallesindeki Yeni Camii de içine alarak Cemal İçöz Caddesinin batı kısmından, Çiftehanlar Camii meydanına kadar uzanan ve bu meydanı da içine alarak 37.sokağın güneyinden devam ederek, 38.sokaktan Menderes Caddesine kadar uzanır. 44.sokak başlangıcındaki meydanı çevreleyen sınırdan 12 Eylül ilköğretim okulu ve Karaosmanoğlu Camii etrafını da içine alarak Boduroğlu mahallesini tamamında yer alır.” (Kocatuğ:7)
Sit alanı içinde 53 adeti tescil edilmiş toplam 775 bina bulunmaktadır. Tescilli binaların tümü yığma yapım tekniği ile yapılmıştır ve bunlardan 33 adeti bir, 19 adeti iki ve 1 adeti ise üç katlıdır.
resim 2. Kırkağaç (Merkez) Kentsel Sit Alanı
Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı (Kocatuğ:8)
Yazımızın konusu olan binanın bulunduğu 56. Sokak sit alanının dışında bulunmaktadır ki; buradaki dokunun yıkılarak “acaip” betonarme binalara dönüşmesi de 2008 yılı sonrasında, yani kentsel sit alanının ilan edilmesinden sonra büyük bir soğukkanlılıkla gerçekleşmiştir. Bugün 56. Sokak'ta bir elin parmakları kadar kalan “ortak kültürel mirasımızdan” bir tanesi, Nart ailesi tarafından restore edilen diğeri ise kamu eliyle restorasyonu süren ve tamamlandığında ilçe kütüphanesi olarak hizmet verecek olan binalardır.
resim 3. Kırkağaç (Merkez) Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı
Nazım İmar Planı üzerinde 56.Sokak 67 numaralı
binanın yeri (kırmızı daire ile işaretli parsel)
binanın yeri (kırmızı daire ile işaretli parsel)
Hamdi Nart'ın da katkıları ile derlediğimiz “Kırkağaç Bibliyografyası/taslak” çalışmasına göre, Kırkağaç kentsel gelişimi ve konut mimarisi üzerine yapılmış akademik bir çalışma ne yazık ki bulunmamaktadır. Bu nedenle konu hakkında okuduğum tek kaynak olan “Geçmişten Günümüze Kırkağaç” [2] kitabındaki bilgilerden (s.157-162) yola çıkarak Kırkağaç konut tipolojisi hakkındaki şu bilgileri okurla paylaşmalıyım:
"... Rum ve Ermeni evleri ise tamamen farklı özellikler taşırlar. Rum evleri Tevfikiye Mahallesi'nde, Ermeni evleri ise Türkbirliği Okulu civarında yoğunluktadır. Bu evler yarı kagir bir yapıda olup cepheden görünümlerinde taş hakimdir. Özellikle pencere ve kapılar çevresinde dikdörtgen keveke taşlardan yapılmış söveler dikkati çeker. Pencereler iki kanatlı, demir, sağlam kepeneklerle korunmuştur.
Yukarıda anlatılan tipik Kırkağaç evinin içerlek olmasına karşın, Rum ve Ermeni evleri yolüstüdür ve yola bakan pencereleri vardır. Tek katlıları da olmakla birlikte, çoğunlukla iki katlı olup, giriş kapısına 5-6 basamak mermer merdivenle ulaşılır. Kapılar bir metre kadar içerlek ve çok sağlam görünümlü olup demirden yapılmıştır. Bazılarında çok zevkli ferforje süslemeler gözlenir. Özellikle Rum evlerinde bina cephesinde İonik sütun başlıkları, palmet motifleri, değişik çiçek kabartmaları görmek mümkündür. Bazılarında Meryem Ana ve İsa betimlemeleri, bazılarının giriş alınlarında evin inşa edildiği tarihi görmek mümkündür. Bazı evlerin kapı üzerlerinde Grek harfleri ile yazılmış evsahibinin ismini görmek, nadiren de olsa hala mümkündür. Gayri müslümler pek çiftçilikle uğraşmadıkları için, evin girişinin hayvan ve araba girişine uygun olmayışı sorun yaratmaz. Kapıdan girdikten sonra ortadaki salonla karşılaşılır. Buranın tabanı karo taşlarla kaplıdır ve çoğunlukla bu taşların üzerinde, geometrik, simetrik şekiller bulunur. Oda sayısı çoğunlukla dört tane olup, tümü bu salona açılır. Bu odalardan arka taraftaki bahçeye bakan bir tanesi mutfak olarak kullanılır. Bu evlerde bacaya rastlanmaz. Eğer ev iki katlı ise üst kata çıkış merdiveni, girişteki küçük hole çok yakındır. Bu evlerin avluları arka taraftadır ve oraya evin içinden birkaç basamak merdivenle ulaşılır. Evlerin çoğunda yarım kat bodrum mevcuttur. Yani önden bakılınca zemin kat su basmanı seviyesinden başlar. Bodrumlara iç taraftaki avludan ulaşılır. Bu bodrumlar hep serin olmaları nedeni ile evin kileri işlevini görürler. İç avluda çeşit çeşit rengarenk çiçekler ve sıklıkla güzel bir havuz bulunur. (s.161-162)"
fotoğraf 1. Nart Evi ön cephesinin 56. Sokak'tan görünümü.
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
Birol ve Hamdi Nart kardeşlere ait evin plan şeması, yukarıda alıntı yaptığım Evran ve Satı'nın gözlemleri ile aynılık taşımaktadır. Buna karşın binada, yazarların bahsetmediği üç ayrıntı bulunmaktadır.
resim 4. Nart Evi zemin kat krokisi (ölçeksiz)
Bunlardan ilki, bahçeye bakan ve mutfak olarak kullanılan odanın duvarında, niş biçimindeki ocaktır (fotoğraf.5) Diğer ayrıntı, ön cepheye bakan odanın, pencere önünde ve oda genişliği boyunca yerleştirilmiş olan, 40-45 cm yüksekliğinde, ahşap yer döşemesi ile birlikte çalışan bir sedirdir. Son ayrıntı ise Anadolu'nun birçok yerinde “kör dolap” adı verilen ve duvar nişi olarak inşa edilen “gömme dolabın” içindeki, çatıya çıkan gizli merdivendir. Tabi ki bu ayrıntıların, binanın yapım tarihi olan 1869'dan günümüze kadar geçen dönem içinde yapılmış olma olasılığı da vardır.
TEVFİKİYE MAHALLESİ 56. SOKAK, 67 NUMARA: NART EVİ
Bina kapısının önüne gelip duruyoruz. 7 yıldır süren “maceralarını” (büyüdükleri “dede yadigarı” bir evi, diğer komşularının yaptıklarının tam tersi bir karar ile, kendilerine teslim edilmiş “korunması gereken bir kültür mirası olarak kabul edip“ restore etme kararlarını yani) anlatmaya başlıyor Nart kardeşler: “Hiçbir manevi destek alamadık bu kararı verip uygulamaya geçtiğimiz günlerde. Bize bir şeyler söylemeden gülenler bile vardı. ... Bu sokak (56. Sokak), biraz önce gösterdiğimiz fotoğraflardaki sokak idi. Görüyorsunuz şimdiki halini ve bunun için 10 yıldan az bir zaman yetti.”
Bu “10 yıldan az bir zaman” meselesi gerçekten düşündürücüdür. Anımsarsanız, bu bölgenin kentsel sit alanı kapsamına alınmasının 2008, onayının ise 2012 olduğunu yazmıştım. Bu karara dayanan koruma amaçlı nazım imar planı ise 2015 tarihlidir. Bu MÜTHİŞ YIKIM SEFERBERLİĞİ'nin nasıl da “soğukkanlı bir eylem” ile gerçekleştiğini, gözünüzde canlandırabiliyor musunuz?
7 yıl önce koruma kuruluna başvurdukları günlerdeki heyecanlarını vurguladıktan sonra, proje süreci ve ilk imalatları anlatmaya başlıyorlar: "Sonra, bir mimarlık ofisi ile anlaştık ve "hibe desteği olarak" 25.000.- TL para, anlaştığımız mimara ödendi. Biz ondan hemen, binamızın su almasını engellenmesi için çatının onarılması ve ahşap tavan kaplamalarının yenilemesi için çalışma başlatmasını istedik. Ortaya çıkan işin pahalıya malolması bir yana, işine özenmeyen bu meslek adamının kontrolünde ortaya çıkan imalat da son derece kötüydü. Bu kötü imalatların tümünü söktürdük ve mimarla yaptığımız sözleşmeyi de hemen feshettik. Şuan gördüğünüz çatı da tavan kaplamaları da kendi paramızla yeniden yaptırdığımız imalatlardır."
Sohbetimiz boyunca, para ödeyerek aldıkları hizmetlerin birçoğunda yaşadıkları sıkıntıları anlatan Nart kardeşler, konuyu kamu ile olan ilişkilere getiriyorlar: "...restorasyon süresince İzmir kurulundaki görevli arkadaşlar bize her konuda destek oldular. Mimar Didem hanım ile mühendis Günsel hanım, takıldığımız her konuda bizzat yanlarına gittiğimizde ya da telefonla aradığımızda, onlara ne yapmamız gerektiğini sorduğumuzda hep yol gösterdiler. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz."
ÖNÜNDE DURDUĞUMUZ KAPININ ÖYKÜSÜ
7 yıl önce koruma kuruluna başvurdukları günlerdeki heyecanlarını vurguladıktan sonra, proje süreci ve ilk imalatları anlatmaya başlıyorlar: "Sonra, bir mimarlık ofisi ile anlaştık ve "hibe desteği olarak" 25.000.- TL para, anlaştığımız mimara ödendi. Biz ondan hemen, binamızın su almasını engellenmesi için çatının onarılması ve ahşap tavan kaplamalarının yenilemesi için çalışma başlatmasını istedik. Ortaya çıkan işin pahalıya malolması bir yana, işine özenmeyen bu meslek adamının kontrolünde ortaya çıkan imalat da son derece kötüydü. Bu kötü imalatların tümünü söktürdük ve mimarla yaptığımız sözleşmeyi de hemen feshettik. Şuan gördüğünüz çatı da tavan kaplamaları da kendi paramızla yeniden yaptırdığımız imalatlardır."
Sohbetimiz boyunca, para ödeyerek aldıkları hizmetlerin birçoğunda yaşadıkları sıkıntıları anlatan Nart kardeşler, konuyu kamu ile olan ilişkilere getiriyorlar: "...restorasyon süresince İzmir kurulundaki görevli arkadaşlar bize her konuda destek oldular. Mimar Didem hanım ile mühendis Günsel hanım, takıldığımız her konuda bizzat yanlarına gittiğimizde ya da telefonla aradığımızda, onlara ne yapmamız gerektiğini sorduğumuzda hep yol gösterdiler. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz."
ÖNÜNDE DURDUĞUMUZ KAPININ ÖYKÜSÜ
“Bu kapıyı (fotoğraf.2) orijinal ahşabı ile korumak için çok uğraştık” diye başlıyorlar kapı kilidini açarken ve ekliyorlar: “...kimyasal kullanmadan yılların boyasını sökmeye çalıştık... Bir biçimde başardık boyayı söktük ama karşımıza da bu çıktı. Kurul'la konuştuk ve sonunda yeniden yaptırmaya karar verdik. Ama bu kanatları atmayacağız. İçeride, masa olarak mesela kullanacağız...”
Bu bilgiden sonra, restorasyon sırasında ahşap imalat hizmeti alacakları marangozu bulma çabalarını anlatmaya başlıyorlar: “Hemen bir marangoz bulduk. İşi görünce çekindi. Hazır alıp yapmaya alışmış şimdiki marangozlar. Her yerden marangoz aramaya başladık. İzmir'den bile... Derken burada yaşlı bir hemşehrimiz olduğunu öğrendik... Tanıştık... Geldi ve tek tek ölçülerini aldı yapacağı işlerin. Bir yerlerden tomruk halinde ağaçlar aldı, atölyesine getirdi ve aylardır bu tomruklardan tek tek ölçüsünde ahşaplar kesiyor ve yapıyor... Ne zaman biteceğini bilmiyoruz... Sıkıştırmıyoruz da...”
fotoğraf 2. Nart Evi giriş kapısı temizleme işlemi sonrasındaki hali.
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
fotoğraf 3. Nart Evi giriş kapısı üzerinde bulunan
bina yapım yılı ile yaptıranın adını gösteren bilgi filigranı.
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
Her adım attığımız mekana ait bir başka bir öykü anlatıyorlar. Bu öyküler kimi zaman, dedelerinden kalma oluyor kimi zaman çocukluğundaki “ev hallerine” dair. Bunları anlatırken gülümsemeleri ile aydınlanan yüzleri, hala süren 7 yıllık restorasyon “mücadeleleri” boyunca morallerini bozan bir anıyı anlatırken bir anda değişiveriyor. Ve ben onları dinlerken; kimse istemediği halde kendilerini “ortak kültür mirasımızı koruma” görevi ile görevlendiren bu insanların iç huzurlarının dışa vuran gülümsemesini de, “neden cezalandırılıyoruz ki?” sorusu üzerine gerilen yüz hatlarını da çok iyi anlıyorum.
“Horasan sıvacısını” BULMA ÖYKÜSÜ
“Her şeyin orijinal gibi olmasını istiyorduk... Keçi kıllarını aldık oradan buradan... Saman da aldık... Sönmemiş kireç getirttik... Sonra bir sıva ustası çağırdık. İstediğimizi anlatınca “şaşırdı”. Ben yapamam dedi. Günlerce “horasan sıvası” yapabilecek usta aradık. Bulamadık. Derken İzmir'de bir kişi var dediler. Gittik, konuştuk ve geldi. Ona yatacak yer hazırladık. Daha da almamız gerekenler varmış, aldık. Ve işte sonuç.”
Artık süt beyazı rengine dönmüş sıva, övünülmeyecek gibi değildi. Yapı ustasının çıkarttığı ürün de öyle. Ama bir mal sahibinin “doğruyu yapmak” için harcadığı çaba ve onu gerçekleştirmek için gösterdiği "sabır" da en az ürün kadar övülecek bir durumdu.
Bunları dinlerken, gözümde Ayvalık'ım canlanıverdi bir anda. Çok değil daha geçen ay kendisinden -onun verdiği isimle- “saman sıva” yapmasını istediğim bir yapı ustasının, komşularla istediğim sıva üzerinden geliştirdiği “mizahın” aktarıldığı andaki, gerilimimi anımsadım. Styrapohor köpüğü yapıştırıp, Ayvalık “Rum” evi safsatası ile satmaya kalkışan bir simsarla bir kaç ay önce, müşterisi önünde yaptığım tartışma canlanıverdi gözümde... Neyse...
Evde yaptığımız ve yaklaşık bir saat süren sohbeti, evin avlusunda şöyle tamamlıyorlar: “Biz, bir apartmanın tepesindeki evimize tırmanmayı değil, her sabah şu odada, avluya doğan güneşi görerek uyanmayı, çocukluğumuzun geçtiği bu avlunun taşlarına basarak sabahları ailemizle birlikte kahvaltı yapmayı, ürettiğimiz zeytin yağlarını zemin altındaki eski hayvan damında depolamayı istiyoruz... Dedemiz bu evi nasıl sapasağlam ayakta tuttuysa, halamız, amcamız, babamız nasıl bu evi bize teslim ettilerse, biz de bu evi yaşatmak istiyoruz...”
BİTİRİRKEN...
Ben bu yazımda; çok yeni tanıştığım ve varlıklarını öğrendikten sonra, ülkeme dair beslediğim umutlarımı pekiştiren Birol Nart ve Hamdi Nart kardeşlerin, 2008 yılından bu yana verdikleri ve kim bilir belki de Kırkağaç'ta bile bilinmeyen bir "koruma mücadelesini" özetleyerek, "ortak kültür mirasımızı" korumak için kalkıştıkları ve her türlü övgüye layık çabalarını okurla paylaşmak istedim.
Ayrıca kim bilir, belki de benzer işlere "kalkışan / kalkışacak" başka “maceraperestlerle (!)” onlar arasında bir köprü kurabilmeyi amaçladım. Benim ne kadar katkım olabilir bilemiyorum ama şunu Nart kardeşler bilmelidir ki, tamamlamaya çalıştıkları bu restorasyon, Kırkağaç için “öncü” ve “doğru” bir çabadır. Ben bugüne kadar sürdürdükleri sabırlarını devam ettirmelerini, öncelikle onlardan rica ediyorum. Ve bu yazıyı okuma nezaketi gösteren okurlardan ricam ise şudur: “kasabaları” için örnek olacak “kültür mirasımızı koruma” mücadelesi veren bu iki “adsız kahramanı” unutmasınlar.
Sabırla verdikleri bu müthiş mücadeleden dolayı ve "mış gibi", "yalap şalap" şeyler yapmak yerine, ülkemizde her geçen gün biraz daha unutulan "nitelik meselesini" ön planda tutan Nart kardeşleri yürekten selamlıyorum.
Bana umut oldunuz, sizin de yolunuz açık olsun...
Sabırla verdikleri bu müthiş mücadeleden dolayı ve "mış gibi", "yalap şalap" şeyler yapmak yerine, ülkemizde her geçen gün biraz daha unutulan "nitelik meselesini" ön planda tutan Nart kardeşleri yürekten selamlıyorum.
Bana umut oldunuz, sizin de yolunuz açık olsun...
fotoğraf 4. Nart Evi avlusu.
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
fotoğraf 6. Nart Evi avlusu. [4]
fotoğraf 7. Nart Evi avlusundan arka sokağa çıkış kapısı. [5]
fotoğraf 8. Nart Evi avlusundan binaya bakış.
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
fotoğraf 9. Nart Evi avlusundaki dere taşları ile döşenmiş yer
kaplaması. Mal sahipleri, bu kaplamanın yıllar önce şap dökülerek
kapatıldığını anımsayınca, kaplama kırılarak temizlenmiş.
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
fotoğraf 5. Nart Evi mutfağındaki ocak. [3]
fotoğraf 6. Nart Evi avlusu. [4]
fotoğraf 7. Nart Evi avlusundan arka sokağa çıkış kapısı. [5]
fotoğraf 8. Nart Evi avlusundan binaya bakış.
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
kaplaması. Mal sahipleri, bu kaplamanın yıllar önce şap dökülerek
kapatıldığını anımsayınca, kaplama kırılarak temizlenmiş.
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
fotoğraf 10. Nart Evi giriş verandası.
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
fotoğraf 11. Nart Evi giriş merdiveni rıhtındaki
havalandırma kuranglezi.
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
fotoğraf 12. Nart Evi giriş merdivenine yansıyan gölgem :)
(h.kaan köksal, 22.10.2016)
DİPNOTLAR
-----------------
1. Kocatuğ, Yılmaz Şevket. Manisa - Kırkağaç Kentsel Sit Alanı Nazım İmar Planı, Plan Açıklama Raporu / Plan Notları, 2016.
2. Evran; Ümit ve M.Selçuk Satı'. “Geçmişten Günümüze Kırkağaç” (Genişletişletilmiş 2. baskı), Adalet Matbaası, İzmir, 472 s., 20 cm., ISBN: -, 2013.
3, 4 ve 5. Yazıda da belirttiğim gibi Kırkağaç'a akşam üzeri varabilmiştim ve sohbeti tamamlarken de akşam olmuş flaşlı çekim gerçekleştirememiştim. O nedenle benim çekim yapamadığım mekanlara ait bu üç fotoğrafı, aynı zamanda bu restorasyonu öğrenmeme de aracı olan 45haber.com haber sitesinden aldım.