2 Ocak 2015 Cuma

AYVALIK'ta YILBAŞI ve ZEYBEKLİK ÜZERİNE

Bu yılbaşını yıllardır düşlediğimiz biçimde, “sokak”ta geçirdik. Yeni yıla, Pericik ile titreyerek Ayvalık Cumhuriyet Meydanın'daki bir barda ve Fethi Ağabey ile birlikte girdik. Ve “efsane kişi'm” Fethi Namlı: hiç Türkçe müzik çalmaması ile ünlü, sevgili Ahmet'e “bir harmandalı çal be bre!” demesi üzerine başlayan zeybek havası ile ortaya fırladık. 85'lik delikanlı, Adalı (Midillili) Fethi Ağabey “efe”, 50'lik, Girit muhaciri torunu bendeniz ise bir “kızan” olarak zeybek döndük...

Çok eğlendi(k/m)...

Pericik biz zeybek dönerken çektiği fotoğrafları gösterince yeni yılın ilk sabahı bana, Adalı delikanlı'yı paylaşmak ve aslında ileride yazacağım “Ayvalık'ta tütün kaçakçılığı ve kolcular” konusunda detaylı olarak ele alacağım zeybek/zeibekiko meselesini de özetleyerek sunmak istedim sizlere.

şüphesiz tüm gece boyunca "zeybeklik gereği ağırbaşlı" olamadım :)
Hem suyun bu yakası ve hem de öte yakasının kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri zeybek, halkı koruyan cesur bir adamı temsil eder aslında. Anadolu'nun batı coğrafyasında yaşayan; mert, cesur, gözü pek, eşitlikçi ve paylaşımcı, baskılara karşı ise tahammülsüz ve isyankar köylüler tarafından oluşturulan gurubun bireyinden başkası değildir zeybek. Zeybek veya Zeibekiko türkülerinin ezgileri ve sözleri gibi, o yaşam biçiminin sembolü olan dansı da incelediğinizde, onun, dini gibi milliyetinin de olmadığını göreceksiniz. Anadolu'da her konuda olduğu gibi zeybeklik de, var olan ile üzerine eklenen göç dalgalarının birleşiminin son ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.




SÖZCÜĞÜN ETİMOLOJİK YAPISI
Bu adın kökeninin, batı topraklarındaki pagan dönem lider kültü olan Zeus'dan kaynaklı olduğu konusunda, neredeyse uzlaşılmakta. Yılda bir defa bağ bozumu festivalleri sırasında yapılan ve Zeus ile Bacchus'e (Dionisos) ortak olarak ithaf edilen törenlerde yapılan danslara “zeu+bakhi+ko” (ζεϊμπέκικα :: zeïmpékika) denmekteydi. Buradan türeyen “zeu-bati-ko” ise, “zeus” ile eski Yunancada yürüyüş anlamına gelen “badis” (βάδισμα :: vádisma) sözcüklerinin birleşimi sonucunda oluşan “Zeus'un yeri sarsan adımlarıyla yürüyen”anlamına gelmekte.

Mahmut Ragıp Gazimihal, Seçme Müzik Makaleleri – 2'de, sözcüğün Grek kökenli olduğunu ve “b” harfinin “v” biçiminde seslendirilmesi nedeniyle “sayvakikos” , “zaypapikos” şeklinde söylendiğini belirttikten sonra, Rodos'ta ise bu dansa “Turkikos” dendiğini yazmaktadır. Ayrıca aynı anlama gelen bir sözcük olarak "saybak"ı irdeleyerek bunun, ses uyumu sonucunda zeybek haline geldiğini de açıklar. Divanı Lügatı Türk'e göre (cilt I, sayfa 333) “Bekneg” sözcüğündeki “bek” sözü sağlam anlamına gelmektedir ve “sağ” sözcüğü de anlayışlılık anlamında olduğu (cilt III. Sayfa 154) kaydedilmektedir. Birleşik sözcük haline geldiğinde “sag+bek”, anlayışlı, akıllı, sağlam, zeybek anlamına gelmektedir.

ZEYBEK / ZEIBEKIKO KİMDİR?
Zeybeklik; halka karşı kendiliğinden görev yükümlenen, ezilenin gözeticisi olmayı kendisi için zorunlu bir görev sayan, sürekli olarak kendini denetleyecek katı kurallar oluşturmuş geleneksel bir yaşam biçimidir. Bu geleneksel yapıda yer alan bireylere “zeybek”, bu bireylerin öncülüğünü ve sorumluluğunu üstlenen zeybeğe “efe”, efenin yardımcısına “baş zeybek”, gruba yeni katılan genç üyelere ise “kızan” denir.

Zeybeklerde, ana kabulün “gizlilik” olduğu güçlü ve olgunlaşmış bir örgütsel yapılanma vardır. Bu yapılanma merkezden dışa doğru:
  • Efe
  • Baş zeybek ya da baş kızan
  • Kızanlar ya da zeybekler
  • Muavin çeteler
  • Haberci ya da istihbarat ağı
  • Yatak ya da barınma ağı biçimindedir.

Zeybekler içlerinde erdemleri ve yetenekleri ile öne çıkan zeybeği, törensel bir ritüelle efe olarak seçer. Gruba dair tüm kararlar, efe tarafından alınır ve bu kararlar tartışılmazdır. Efe, en olgun, en birikimli ve en deneyimli zeybeği kendisine yardımcı olması için baş zeybek olarak belirler. Zeybeklerin ve kızanların sorumluluğu baş zeybeğe aittir. Baş zeybek, efe olmadığı zamanlarda çeteyi yönetir. Kızanların isteklerini efeye iletir. Kızanlar ise grubun ya da örgütsel ilişkinin içinde yer alan gençler arasından ve uzun süren gözlemler sonrasında, efe tarafından seçilir. Çetenin günlük işlerini ve gereksinimlerini yerine getirirler. Köy, kasaba ya da şehir ile sürdürülen ilişkileri yürütürler.

Muavin çeteler, direktifleri efeden almakla birlikte, ana çeteden ayrı gezerler. Ana görevleri, takip kuvvetlerini şaşırtmak ya da dağıtmak, ulaşılması zor noktalarda eylemler koymak ve ana çeteye sürekli lojistik destek sağlamaktır.

Haberci ya da istihbarat ağı, çetenin bilgi edinme, gözetleme, ön araştırma ve inceleme işlerini yürütür.

Yatak ya da barınma ağı ise, yeme-içme, mühimmat sağlama gibi gereksinimlerin giderildiği, çetenin sığındığı, barındığı, gizlendiği yerlerdir.

Bu örgütlenmenin tam anlamıyla güvenli, eksiksiz ve gizli olması gereklidir. Yapılabilecek en basit hata bile, bu ciddi ögütlenmenin tümüyle dağıtılmasına neden olacağından, grubun içindeki hiç bir gevşeklik bağışlanmaz. Zeybek töresine göre; ekmek yenen, su içilen yardım alınan eve zarar verilmez, hanedeki kadınlara saygı gösterilip, yan gözle bakılmaz. Yardım görülen hanenin tüm güvenliğinden de sorumlu olunur.

Zeybeklerin nerede ve nasıl konaklayacaklarını kendilerinde başka kimse bilmez. Dağları, geçitleri, koyakları, su başlarını, yörüklerin konakladıkları yerleri, köyün sahip olduğu silahları, köyün zenginlerini ve muhtaçlarını çok iyi bilirler. Efenin gönderdiği kızanlar, yataklar vasıtasıyla son haberleri alır, en ince ayrıntısına kadar plan yapılır ve eylem tereddütsüz uygulanır. Takip ve baskınlar için karanlık saatler seçilir, iz kaybetme ve oyalama için farklı taktikler uygulanır.

Sürekli ihtiyatlı hareket etmek zorunda olan zeybekler ayak seslerini bile ayırt etmekte ustaydılar. İnanılmaz derecede çevik hareket edip, hızlı kavrama ve değerlendirme yetenekleri gelişkindi. Bu kendilerini takip eden kuvvetlerden farklılaştıkları en önemli özelliklerden birisidir. Düşünmeden harekete geçmez, öfkelerine, anlık duygu ve kızgınlıklarına göre iş yapmazlardı. Kendi deyimleriyle “öfke gelir göz kızarır, öfke gider yüz kızarır’’ diyerek, her olay için ince hesaplar yapılırdı.

Zeybekler; yiğitliğin, mertliğin, cömertliğin, korkusuzluğun, sabrın, yardımseverliğin ve olgunluğun gereği örnek davranışlar takınırlarken aynı zamanda da yaşamları için gerekli olan en önemli yeteneğe, silah kullanma yeteneğine de sahiplerdi. Ölüm karşısında soğuk kanlı davranan zeybeklere göre: “yiğit olan yiğit, yaşadığı günün hesabını yapmaz” idi.

Aynı zamanda varlık nedenleri de olan; yolsuzluğun ve haksızlığın yapıldığı yerde, ezilen insanların hakkını koruma görevlerini yerine getirdikçe de, toplumun umut ve saygı duyduğu kişiler oldular. Halkın üzerinden zenginleşen ağa ve tefecilerle, soyguncu ve çapulcularla mücadele edip, onlardan aldıklarını ihtiyaç sahiplerine dağıttılar, kimsesizlerin çeyizini düzerek, köy çeşmelerini ya da yollarını yaptırdılar. Bu adaletçi eylemleri sonucunda da toplum tarafından “iyinin dostu, kötünün düşmanı” olarak tanındılar.

Bu muazzam örgütlenme, kendi içinde geliştirdiği ve neredeyse tüm çetelerde benzer olan ritüeller ile yaşamlarını sürdürdüler.

KIZANLIĞA KABÜL
Kızan, efenin yönetiminde olan ve onun direktifleriyle hareket eden silahlı ve genç takipçilerdi. Kızanların korunması, kollanması, beslenmesi, yetiştirilmesi, uymaları gereken davranış kuralları ve geleneklerin aktarıldığı eğitimler zeybeklik töresinin parçalarıydı.

“Efeyi efe yapan kızanlardır” kabulü ile kızan seçimine oldukça özen gösterilirdi. Herkes kızan olamaz ve herkes kızanlığa kabul edilmezdi. Kızan olmak isteyen kişi, içinde bulunduğu koşulları ve geçmişiyle ayrıntılı olarak araştırılır, belli bir süre denemeye tabi tutulur ve sonra törenle kızan seçilirdi. Kızandan beklenen, kurallara uyması, çeteye uyum ve efeye bağlılıktı. Kızan için efe, çete için her türlü zorluğu, sıkıntıyı ve ölümü göze alan kişi demekti.

Zeybeklik sıradan bir cesaret ya da yiğitlik gösterisi değildi. İyi, etkin, yönlendirici ve namlı bir zeybek olabilmek için bir takım yeteneklere, belli bir birikime, olgunluğa, hızlı kavrama, değerlendirme ve karar verme yetilerine sahip olmak gerekirdi.

KIZANLIĞA GEÇİŞ TÖRENİ
Kızan töreni sabahın erken saatlerinde dağın zirvesinde bir defne ağacının altında gerçekleştirilirdi. Defne ağacı zeybek töresinde, dibinde Hızır'ın yattığı kabül edildiğinden kutsaldır. Bir çeşit totem olan bu ağacın, kesilmesi ve yakılması günahtır. Bulunduğu yerlerin bereketli olduğuna inanılır. Bu ağacı kutsal saydıkları için zeybekler, silahlarına yapraklarını sürerlerdi.

Efe defne ağacı önünde diz çöker. Kızan adayı dışındaki tüm zeybek ve kızanlar da onun çevresinde halka yaparak diz çökerler.

Efe bulunduğu yerden doğrularak dumanlı dağlara, yalçın kayalıklara, derin uçurumlara ve son olarak da yeni kızan adayının gözlerine bakar. Kızan efeye doğru ilerler ve önünde eğilerek belindeki yatağanı (bıçak) çıkarıp üç kez öperek alnına değdirir. Sonra efenin önünde diz çökerek, usulca yatağanı yere koyar ve başı önde elleri göğsünde kavuşturulmuş biçimde beklemeye başlar. Efe burada kızan adayına "bu yükü kaldırıp kaldıramayacağını" sorar. Kızan adayı: ”Yolumuz yolundur efem ser veririm sır vermem” diye yanıtlar. Daha sonra efe, elini kızan adayının sırtına koyarak yemin ettirir:
Efenin söylediği sözden, gösterdiği izden, ayrılmayacağıma, dostunu dost, düşmanını düşman bileceğime, masum ve zavallının üstüne hiçbir zaman silah çevirmeyeceğime, serim gitse de sır vermeyeceğime, bu dağ başında, yiğitlerin önünde efemin huzurunda yemin ederim.

Kızan adayı, defne ağacına saplanmış bir yatağanın altından yedi kere geçer. Diğer kızanlar da ağacın çevresinde yedi kez dönerek aynı şekilde yatağanın atından geçerler. Efe yatağanı elleri arasına alarak zeybek duasına başlar. Dua bittikten sonra efe, yerde duran yatağanı kızana verir ve kızan da aldığı bıçağı üç kez öperek başına değdirip kuşağına sokar.

Ardından efe, silahlığı içinde duran bir pazubenti ve bir hamaylığı çıkartarak kızanına verir. Kızan, kendisini arkebüz kurşunundan, Tatar okundan, Rum ateşinden, Venedik humbarasından, fitneci nazarından, kara ve sarı hummadan, açık deniz canavarından ve diş ağrısından koruyacak sihirli sözler yazılı pazubenti sol pazusuna sarar ve içinde, yine kendisini koruyacak dualar bulunan bir muskanın bulunduğu hamaylıyı boynuna takarak ayağa kalkar.

Tören efenin defne ağacına sapladığı yatağanı çekerek kınına koyması ile tamamlanır. Hep birlikte ayağa kalkıldıktan sonra, aday genç zeybekler arasına katılmış efenin kızanı olmuştur.

EFENİN ÖLÜMÜ ve GÖMÜLME TÖRENİ
Grubun lideri olan efenin ölümü, zeybek çetesi için zor bir sınavdır. Öncelikle zeybek töresine uygun bir yas töreni düzenlenir. Bu törende, dağdaki en büyük kaya üzerine efenin bedeni yatırılır. Cenazenin başı ve ayakları yönünde çam, meşe ve ardıç yapraklarından oluşturulan yığıntı ateşe verilir. Zeybekler bağlama eşliğinde yas ezgileri çalarak ağıtlar yakar, değişler söyler ve ölünün çevresinde bu törene özgü zeybek oyununu oynarlar. Bu oyunu kızanlar oynamaz sadece başları önde töreni izlerler. Tören bittiğinde efenin naaşı, kendileri dışında kimsenin bulamayacağı bir mezara gömülür. Bu mezarın yeri büyük bir kaya dibidir ve önüne dut ya da ardıç ağacı dikilir.

YENİ EFENİN BELİRLENMESİ
Tören bittiğinde, önce isteyen zeybeklerin çeteden ayrılması için bir süre beklenir. Ayrılan zeybek bu süreçten uzaklaşarak düze inebileceği gibi ayrı bir çete de oluşturabilir. Kalan zeybekler töreni sürdürürler.

Efe seçimi töreni, gömütün bulunduğu dağda, bir kaya dibi ya da bir mağra önünde yapılır. Önce zeybekleri bundan sonra yönetecek efe için gerekli özellikler belirlenir. Bunlar; yiğitlik, mertlik, korkusuzluk, güzel ahlaklılık, yardımseverlik, düşkünleri korumak, çeteyi yönetebilmek, gerekli disiplini sağlamak, yeterli birikime ve olgunluğa sahip olmak, saygın ve sevilen birisi olmak gibi zeybeklik töresinin iyi vasıf saydığı özelliklerdir. Bazı çetelerde, efenin oğlu varsa ve bu niteliklere de sahipse efe seçilebilir.

Seçim tamamlandıktan sonra zeybekler sırayla kalkarak, efe olarak seçilen liderlerinin önüne gelip yatağanlarını bırakır ve elini öperek başlarına koyarlar. Bu davranış, yeni efelerini onayladıkları ve ona bağlılıklarını ifade ettikleri manasındadır.

Bu aşamadan sonra Bir efe dağda da olsa düzde de olsa efedir. Zeybek de nerede olursa olsun zeybektir. Zeybek olunduktan sonra olanca hayatının sonuna kadar öyle kalınır. Efelik ve zeybeklik halka göre onurlu ve erdemli bir iştir.

KISACA ZEYBEK OYUNLARI
Zeybek oyunları, Afyon, Antalya, Isparta, Burdur, Sakarya illerini sınır kabule edersek, bu sınırın batısında oynanır. Doğuya yöneldikçe kaşık havaları ile karışan bir türe dönüşür. Kadın zeybekleri erkek zeybeklerine göre daha “yörük” bir görünüm taşır. Erkek zeybek oyunlarının diğer oyunlara göre en büyük özelliği tek olarak ve serbest oynanmasıdır. Toplu olarak oynanan zeybek oyunlarında oyuncular arasında müzik ve ritim hariç hiç bir bağ bulunmaz. Oyunu oynayan kişi hiç bir kurala bağlı kalmadan tamamen içinden geldiği gibi oynar.

















Erkek zeybeği genellikle birkaç oyuncunun çember şeklinde dizilmesiyle oynanır. Zeybek oynayan dansçı, kollarını omuz hizasında, elleri başıyla aynı hizada olacak şekilde iki yana doğru açar ve bazı oyunlarda kollarını dirseklerden hafifçe kırar. Bu hareket antik dönemden gelen ve dağların fatihi kartalı betimleyen bir duruş olabilir. Zeybek büyük adımlar atarak ağır ağır hareket eder. Dansın özgün hareketi olarak, ara sıra yere doğru eğilip bir dizin yere dokundurur. Tüm Ege ve Balıkesir zeybek oyunlarında bu hareket ile karşılaşılır.

Zeybek oyunları Güneye indikçe daha kıvrak hareketler ve ezgiler ile oynanırken, Doğuya doğru daha küçük ve ağır adımlı bir hale dönüşür. Halikarnas Balıkçısı, Düşün Yazıları'nda zeybek ve horon danslarını kıyaslarken, oyunlardaki hareketleri bulunulan coğrafyanın yapısına bağlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder