Bu yılbaşını yıllardır
düşlediğimiz biçimde, “sokak”ta geçirdik. Yeni yıla,
Pericik ile titreyerek Ayvalık Cumhuriyet Meydanın'daki bir barda ve Fethi
Ağabey ile birlikte girdik. Ve “efsane kişi'm” Fethi Namlı:
hiç Türkçe müzik çalmaması ile ünlü, sevgili Ahmet'e “bir
harmandalı çal be bre!” demesi üzerine başlayan zeybek havası
ile ortaya fırladık. 85'lik delikanlı, Adalı (Midillili) Fethi
Ağabey “efe”, 50'lik, Girit muhaciri torunu bendeniz ise bir
“kızan” olarak zeybek döndük...
Çok eğlendi(k/m)...
Pericik biz zeybek dönerken çektiği
fotoğrafları gösterince yeni yılın ilk sabahı bana, Adalı
delikanlı'yı paylaşmak ve aslında ileride yazacağım “Ayvalık'ta
tütün kaçakçılığı ve kolcular” konusunda detaylı olarak
ele alacağım zeybek/zeibekiko meselesini de özetleyerek sunmak
istedim sizlere.
|
şüphesiz tüm gece boyunca "zeybeklik gereği ağırbaşlı" olamadım :) |
Hem suyun bu yakası ve hem de öte
yakasının kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri zeybek, halkı
koruyan cesur bir adamı temsil eder aslında. Anadolu'nun batı
coğrafyasında yaşayan; mert, cesur, gözü pek, eşitlikçi ve
paylaşımcı, baskılara karşı ise tahammülsüz ve isyankar
köylüler tarafından oluşturulan gurubun bireyinden başkası değildir
zeybek. Zeybek veya Zeibekiko türkülerinin ezgileri ve sözleri
gibi, o yaşam biçiminin sembolü olan dansı da incelediğinizde,
onun, dini gibi milliyetinin de olmadığını göreceksiniz.
Anadolu'da her konuda olduğu gibi zeybeklik de,
var olan ile üzerine eklenen göç dalgalarının birleşiminin son
ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.
SÖZCÜĞÜN ETİMOLOJİK YAPISI
Bu adın kökeninin, batı
topraklarındaki pagan dönem lider kültü olan Zeus'dan kaynaklı
olduğu konusunda, neredeyse uzlaşılmakta. Yılda bir defa bağ
bozumu festivalleri sırasında yapılan ve Zeus ile Bacchus'e
(Dionisos) ortak olarak ithaf edilen törenlerde yapılan danslara
“zeu+bakhi+ko” (ζεϊμπέκικα :: zeïmpékika)
denmekteydi. Buradan türeyen “zeu-bati-ko” ise, “zeus” ile
eski Yunancada yürüyüş anlamına gelen “badis” (βάδισμα
:: vádisma) sözcüklerinin birleşimi sonucunda oluşan “Zeus'un
yeri sarsan adımlarıyla yürüyen”anlamına gelmekte.
Mahmut Ragıp Gazimihal, Seçme Müzik
Makaleleri – 2'de, sözcüğün Grek kökenli olduğunu ve “b”
harfinin “v” biçiminde seslendirilmesi nedeniyle “sayvakikos”
, “zaypapikos” şeklinde söylendiğini belirttikten sonra,
Rodos'ta ise bu dansa “Turkikos” dendiğini yazmaktadır. Ayrıca aynı
anlama gelen bir sözcük olarak "saybak"ı irdeleyerek bunun, ses uyumu sonucunda zeybek haline geldiğini de
açıklar. Divanı Lügatı Türk'e göre (cilt I, sayfa 333)
“Bekneg” sözcüğündeki “bek” sözü sağlam anlamına
gelmektedir ve “sağ” sözcüğü de anlayışlılık anlamında
olduğu (cilt III. Sayfa 154) kaydedilmektedir. Birleşik sözcük
haline geldiğinde “sag+bek”, anlayışlı, akıllı, sağlam,
zeybek anlamına gelmektedir.
ZEYBEK / ZEIBEKIKO KİMDİR?
Zeybeklik; halka karşı kendiliğinden
görev yükümlenen, ezilenin gözeticisi olmayı kendisi için
zorunlu bir görev sayan, sürekli olarak kendini denetleyecek katı
kurallar oluşturmuş geleneksel bir yaşam biçimidir. Bu geleneksel
yapıda yer alan bireylere “zeybek”, bu bireylerin öncülüğünü
ve sorumluluğunu üstlenen zeybeğe “efe”, efenin yardımcısına
“baş zeybek”, gruba yeni katılan genç üyelere ise “kızan”
denir.
Zeybeklerde, ana kabulün “gizlilik”
olduğu güçlü ve olgunlaşmış bir örgütsel yapılanma vardır.
Bu yapılanma merkezden dışa doğru:
-
Baş zeybek ya da baş kızan
-
-
Haberci ya da istihbarat ağı
Yatak ya da barınma ağı
biçimindedir.
Zeybekler içlerinde erdemleri ve
yetenekleri ile öne çıkan zeybeği, törensel bir ritüelle efe
olarak seçer. Gruba dair tüm kararlar, efe tarafından alınır ve
bu kararlar tartışılmazdır. Efe, en olgun, en birikimli ve en
deneyimli zeybeği kendisine yardımcı olması için baş zeybek
olarak belirler. Zeybeklerin ve kızanların sorumluluğu baş
zeybeğe aittir. Baş zeybek, efe olmadığı zamanlarda çeteyi
yönetir. Kızanların isteklerini efeye iletir. Kızanlar ise grubun
ya da örgütsel ilişkinin içinde yer alan gençler arasından ve
uzun süren gözlemler sonrasında, efe tarafından seçilir. Çetenin
günlük işlerini ve gereksinimlerini yerine getirirler. Köy,
kasaba ya da şehir ile sürdürülen ilişkileri yürütürler.
Muavin çeteler, direktifleri efeden
almakla birlikte, ana çeteden ayrı gezerler. Ana görevleri, takip
kuvvetlerini şaşırtmak ya da dağıtmak, ulaşılması zor
noktalarda eylemler koymak ve ana çeteye sürekli lojistik destek
sağlamaktır.
Haberci ya da istihbarat ağı, çetenin
bilgi edinme, gözetleme, ön araştırma ve inceleme işlerini
yürütür.
Yatak ya da barınma ağı ise, yeme-içme, mühimmat
sağlama gibi gereksinimlerin giderildiği, çetenin sığındığı,
barındığı, gizlendiği yerlerdir.
Bu örgütlenmenin tam anlamıyla
güvenli, eksiksiz ve gizli olması gereklidir. Yapılabilecek en
basit hata bile, bu ciddi ögütlenmenin tümüyle dağıtılmasına
neden olacağından, grubun içindeki hiç bir gevşeklik
bağışlanmaz. Zeybek töresine göre; ekmek yenen, su içilen
yardım alınan eve zarar verilmez, hanedeki kadınlara saygı
gösterilip, yan gözle bakılmaz. Yardım görülen hanenin tüm
güvenliğinden de sorumlu olunur.
Zeybeklerin nerede ve nasıl
konaklayacaklarını kendilerinde başka kimse bilmez. Dağları,
geçitleri, koyakları, su başlarını, yörüklerin konakladıkları
yerleri, köyün sahip olduğu silahları, köyün zenginlerini ve
muhtaçlarını çok iyi bilirler. Efenin gönderdiği kızanlar,
yataklar vasıtasıyla son haberleri alır, en ince ayrıntısına
kadar plan yapılır ve eylem tereddütsüz uygulanır. Takip ve
baskınlar için karanlık saatler seçilir, iz kaybetme ve oyalama
için farklı taktikler uygulanır.
Sürekli ihtiyatlı hareket etmek
zorunda olan zeybekler ayak seslerini bile ayırt etmekte ustaydılar.
İnanılmaz derecede çevik hareket edip, hızlı kavrama ve
değerlendirme yetenekleri gelişkindi. Bu kendilerini takip eden
kuvvetlerden farklılaştıkları en önemli özelliklerden
birisidir. Düşünmeden harekete geçmez, öfkelerine, anlık duygu
ve kızgınlıklarına göre iş yapmazlardı. Kendi deyimleriyle
“öfke gelir göz kızarır, öfke gider yüz kızarır’’
diyerek, her olay için ince hesaplar yapılırdı.
Zeybekler; yiğitliğin, mertliğin,
cömertliğin, korkusuzluğun, sabrın, yardımseverliğin ve
olgunluğun gereği örnek davranışlar takınırlarken aynı
zamanda da yaşamları için gerekli olan en önemli yeteneğe, silah
kullanma yeteneğine de sahiplerdi. Ölüm karşısında soğuk kanlı
davranan zeybeklere göre: “yiğit olan yiğit, yaşadığı günün
hesabını yapmaz” idi.
Aynı zamanda varlık nedenleri de
olan; yolsuzluğun ve haksızlığın yapıldığı yerde, ezilen
insanların hakkını koruma görevlerini yerine getirdikçe de,
toplumun umut ve saygı duyduğu kişiler oldular. Halkın üzerinden
zenginleşen ağa ve tefecilerle, soyguncu ve çapulcularla mücadele
edip, onlardan aldıklarını ihtiyaç sahiplerine dağıttılar,
kimsesizlerin çeyizini düzerek, köy çeşmelerini ya da yollarını
yaptırdılar. Bu adaletçi eylemleri sonucunda da toplum tarafından
“iyinin dostu, kötünün düşmanı” olarak tanındılar.
Bu muazzam örgütlenme, kendi içinde
geliştirdiği ve neredeyse tüm çetelerde benzer olan ritüeller
ile yaşamlarını sürdürdüler.
Kızan, efenin yönetiminde olan ve
onun direktifleriyle hareket eden silahlı ve genç takipçilerdi.
Kızanların korunması, kollanması, beslenmesi, yetiştirilmesi,
uymaları gereken davranış kuralları ve geleneklerin aktarıldığı
eğitimler zeybeklik töresinin parçalarıydı.
“Efeyi efe yapan kızanlardır”
kabulü ile kızan seçimine oldukça özen gösterilirdi. Herkes
kızan olamaz ve herkes kızanlığa kabul edilmezdi. Kızan olmak
isteyen kişi, içinde bulunduğu koşulları ve geçmişiyle
ayrıntılı olarak araştırılır, belli bir süre denemeye tabi
tutulur ve sonra törenle kızan seçilirdi. Kızandan beklenen,
kurallara uyması, çeteye uyum ve efeye bağlılıktı. Kızan için
efe, çete için her türlü zorluğu, sıkıntıyı ve ölümü göze
alan kişi demekti.
Zeybeklik sıradan bir cesaret ya da
yiğitlik gösterisi değildi. İyi, etkin, yönlendirici ve namlı
bir zeybek olabilmek için bir takım yeteneklere, belli bir
birikime, olgunluğa, hızlı kavrama, değerlendirme ve karar verme
yetilerine sahip olmak gerekirdi.
Kızan töreni sabahın erken
saatlerinde dağın zirvesinde bir defne ağacının altında
gerçekleştirilirdi. Defne ağacı zeybek töresinde,
dibinde Hızır'ın yattığı kabül edildiğinden kutsaldır. Bir
çeşit totem olan bu ağacın, kesilmesi ve yakılması günahtır.
Bulunduğu yerlerin bereketli olduğuna inanılır. Bu ağacı kutsal
saydıkları için zeybekler, silahlarına yapraklarını sürerlerdi.
Efe defne ağacı önünde diz çöker.
Kızan adayı dışındaki tüm zeybek ve kızanlar da onun
çevresinde halka yaparak diz çökerler.
Efe bulunduğu yerden doğrularak
dumanlı dağlara, yalçın kayalıklara, derin uçurumlara ve son
olarak da yeni kızan adayının gözlerine bakar. Kızan efeye doğru
ilerler ve önünde eğilerek belindeki yatağanı (bıçak) çıkarıp
üç kez öperek alnına değdirir. Sonra efenin önünde diz
çökerek, usulca yatağanı yere koyar ve başı önde elleri
göğsünde kavuşturulmuş biçimde beklemeye başlar. Efe burada
kızan adayına "bu yükü kaldırıp kaldıramayacağını" sorar.
Kızan adayı: ”Yolumuz yolundur efem ser veririm sır vermem”
diye yanıtlar. Daha sonra efe, elini kızan adayının sırtına
koyarak yemin ettirir:
“Efenin
söylediği sözden, gösterdiği izden, ayrılmayacağıma, dostunu
dost, düşmanını düşman bileceğime, masum ve zavallının
üstüne hiçbir zaman silah çevirmeyeceğime, serim gitse de sır
vermeyeceğime, bu dağ başında, yiğitlerin önünde efemin
huzurunda yemin ederim.”
Kızan adayı, defne ağacına
saplanmış bir yatağanın altından yedi kere geçer. Diğer
kızanlar da ağacın çevresinde yedi kez dönerek aynı şekilde
yatağanın atından geçerler. Efe yatağanı elleri arasına alarak
zeybek duasına başlar. Dua bittikten sonra efe, yerde duran
yatağanı kızana verir ve kızan da aldığı bıçağı üç kez
öperek başına değdirip kuşağına sokar.
Ardından efe, silahlığı içinde
duran bir pazubenti ve bir hamaylığı çıkartarak kızanına
verir. Kızan, kendisini arkebüz kurşunundan, Tatar okundan, Rum
ateşinden, Venedik humbarasından, fitneci nazarından, kara ve sarı
hummadan, açık deniz canavarından ve diş ağrısından koruyacak
sihirli sözler yazılı pazubenti sol pazusuna sarar ve içinde,
yine kendisini koruyacak dualar bulunan bir muskanın bulunduğu
hamaylıyı boynuna takarak ayağa kalkar.
Tören efenin defne ağacına sapladığı
yatağanı çekerek kınına koyması ile tamamlanır. Hep birlikte
ayağa kalkıldıktan sonra, aday genç zeybekler arasına katılmış
efenin kızanı olmuştur.
EFENİN ÖLÜMÜ ve GÖMÜLME TÖRENİ
Grubun lideri olan efenin ölümü,
zeybek çetesi için zor bir sınavdır. Öncelikle zeybek töresine
uygun bir yas töreni düzenlenir. Bu törende, dağdaki en büyük
kaya üzerine efenin bedeni yatırılır. Cenazenin başı ve
ayakları yönünde çam, meşe ve ardıç yapraklarından
oluşturulan yığıntı ateşe verilir. Zeybekler bağlama eşliğinde
yas ezgileri çalarak ağıtlar yakar, değişler söyler ve ölünün
çevresinde bu törene özgü zeybek oyununu oynarlar. Bu oyunu
kızanlar oynamaz sadece başları önde töreni izlerler. Tören
bittiğinde efenin naaşı, kendileri dışında kimsenin
bulamayacağı bir mezara gömülür. Bu mezarın yeri büyük bir
kaya dibidir ve önüne dut ya da ardıç ağacı dikilir.
Tören bittiğinde, önce isteyen
zeybeklerin çeteden ayrılması için bir süre beklenir. Ayrılan
zeybek bu süreçten uzaklaşarak düze inebileceği gibi ayrı bir
çete de oluşturabilir. Kalan zeybekler töreni sürdürürler.
Efe seçimi töreni, gömütün
bulunduğu dağda, bir kaya dibi ya da bir mağra önünde yapılır.
Önce zeybekleri bundan sonra yönetecek efe için gerekli özellikler
belirlenir. Bunlar; yiğitlik, mertlik, korkusuzluk, güzel
ahlaklılık, yardımseverlik, düşkünleri korumak, çeteyi
yönetebilmek, gerekli disiplini sağlamak, yeterli birikime ve
olgunluğa sahip olmak, saygın ve sevilen birisi olmak gibi
zeybeklik töresinin iyi vasıf saydığı özelliklerdir. Bazı
çetelerde, efenin oğlu varsa ve bu niteliklere de sahipse efe
seçilebilir.
Seçim tamamlandıktan sonra zeybekler
sırayla kalkarak, efe olarak seçilen liderlerinin önüne gelip
yatağanlarını bırakır ve elini öperek başlarına koyarlar. Bu
davranış, yeni efelerini onayladıkları ve ona bağlılıklarını
ifade ettikleri manasındadır.
Bu aşamadan sonra Bir efe dağda da
olsa düzde de olsa efedir. Zeybek de nerede olursa olsun zeybektir.
Zeybek olunduktan sonra olanca hayatının sonuna kadar öyle
kalınır. Efelik ve zeybeklik halka göre onurlu ve erdemli bir
iştir.
Zeybek oyunları, Afyon, Antalya,
Isparta, Burdur, Sakarya illerini sınır kabule edersek, bu sınırın
batısında oynanır. Doğuya yöneldikçe kaşık havaları ile
karışan bir türe dönüşür. Kadın zeybekleri erkek zeybeklerine
göre daha “yörük” bir görünüm taşır. Erkek zeybek
oyunlarının diğer oyunlara göre en büyük özelliği tek olarak
ve serbest oynanmasıdır. Toplu olarak oynanan zeybek oyunlarında
oyuncular arasında müzik ve ritim hariç hiç bir bağ bulunmaz.
Oyunu oynayan kişi hiç bir kurala bağlı kalmadan tamamen içinden
geldiği gibi oynar.
Erkek zeybeği genellikle birkaç oyuncunun çember şeklinde dizilmesiyle oynanır. Zeybek oynayan dansçı, kollarını omuz hizasında, elleri başıyla aynı hizada olacak şekilde iki yana doğru açar ve bazı oyunlarda kollarını dirseklerden hafifçe kırar. Bu hareket antik dönemden gelen ve dağların fatihi kartalı betimleyen bir duruş olabilir. Zeybek büyük adımlar atarak ağır ağır hareket eder. Dansın özgün hareketi olarak, ara sıra yere doğru eğilip bir dizin yere dokundurur. Tüm Ege ve Balıkesir zeybek oyunlarında bu hareket ile karşılaşılır.
Zeybek oyunları Güneye indikçe daha kıvrak hareketler ve ezgiler ile oynanırken, Doğuya doğru daha küçük ve ağır adımlı bir hale dönüşür. Halikarnas Balıkçısı, Düşün Yazıları'nda zeybek ve horon danslarını kıyaslarken, oyunlardaki hareketleri bulunulan coğrafyanın yapısına bağlar.