Fethi Namlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fethi Namlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ağustos 2023 Çarşamba

XVII. YÜZYILA AİT BELGELER ÜZERİNDEN "kent merkezini" YENİDEN DÜŞÜNMEK...

(fotoğraf: serifyenen.com.tr)
GİRİŞ
Bu blogda; XVII. yüzyılın son çeyreği ile XVIII. yüzyılın hemen başı arasında geçen yaklaşık otuz yıllık bir dönem içinde yazılmış, dört farklı nitelikteki belge arasında bir bağıntı kurarak, Ayvalık kasabasının fiziki-mekânsal yapısı üzerine kavramsal bir şema geliştirmeye çalışacağım.

Böylece kasabanın; "Taxiarchis (Ταξιάρχης) kilisesi çevresinde ve Türkler ile Rumların birlikte yaşadığı bugünkü Sakarya mahallesinde kurulduğu, ancak XVIII. yüzyılda kocabaşı Ionnes Demetrakelis-Oikonomos (Ιωάννης Δημητρακέλης-Oἰκονόμος) döneminde, Türklerin mallarını satarak bölgeden uzaklaştırıldığını" ileri süren tarih anlatımına (Sakkari, Aka, Erim, Yorulmaz, Psarros vd) da itiraz edeceğim.

Ele alacağım belgeler; 
- 1653 yılında bir grup keşişin Ayvalık'ta tuttuğu bağış defteri [1]
- 1668 yılında, André de Mouceaux'ya ait bir "seyahat notu[2]
- 1689 yılına ait bir “mühimme defteri” kararı [3] ve 
- 1701 yılına ait olan bir "irade"'nin yazdıklarıdır [4]

Bu farklı işlevdeki dört belge arasında mantıklı bir bağıntı kurarak, Ayvalık kasabasının fiziki-mekânsal yapısı üzerine kavramsal bir şema geliştirmeye çalışacağım.

BÖLÜM 1. 
1653 TARİHLİ İLK BELGE...
1653 tarih ve 509 sayılı Kudüs Kodeksi (κώδικα 'Ιεροσολύμων, 509)'ne kayıtlı belge; Kudüs Patrikhanesi (Πατριαρχεῖον Ἱεροσολύμων)'ne bağlı Hagiotaphite Kardeşliği (Ιερά Αγιοταφιτική Αδελφότητα) tarikatı üyesi rahiplerin, Anadolu, Yunan yarımadası ve Ege adalarını gezerek, Kutsal Kabir ('Αγίου Τάφου) kilisesi adına topladıkları bağışları kaydettikleri bir defterdir. 

Giritli keşiş Makarios (Μακάριος) önderliğinde bir grup keşiş Ayvalık'a da gelir ve “1653, Eylül 10, Kidonya köyü, Anadolu eyaleti” (1653, Σεπτεμβρίφ 10' Κυδωνιές χώρα, ’Ανατολή πέρα) başlığı altında bir bağışçı listesi hazırlarlar. Bu liste, 509 sayılı Kudüs Kodeksin 49/b. numaralı varaklında yer almaktadır. Bu belge ile; 10 Eylül 1653 günü itibariyle Ayvalık'ta yaşayan 33 hane reisinin, anne ve babaları ile eş ve çocuklarının birlikte adlarını öğrenmekteyiz. Ayrıca, yine bu bağışçılar listesi üzerinden, o gün için Ayvalık'ın ekonomik düzeyini, diğer yerleşmeler ile kıyaslama yaparak anlayabilmekteyiz. 

Listeye göre, Ayvalık'ta yaşayan 33 hane (172 kişi), patrikhaneye toplam 3.170 gümüş para bağış yapmışlardır. Belgede dikkat çekici bir başka bilgi de “Moskonisi (Alibey) ve Pouzaki (Eğrıbucak) yerleşmeleri”nde yaşayan halkın bağış yapmadıkları bilgisidir. Hatta buralarda "tatsız olaylar" bile yaşanmıştır (Köksal,2021.a).

Belgenin varlığına dair ilk atıf 1891 yılında, A. Papadopoulou Kerameos (Α. Παπαδοπούλου Κεραμέως) tarafından yayımlanmış beş ciltlik Kudüs Kütüphanesi (Ίεροσολυμιτική Βιβλιοθήκη) adlı eserin birinci cildinde bulunmaktadır. Atos Dağı kütüphanesindeki belgeler üzerine uzun süre çalışmış olan Chrístos G. Patrinélis (Χρίστος Γ. Πατρινέλης), bu belgenin üzerinde çok titiz bir inceleme yaparak, Kidonya erken dönemi için tanıklık (1653) (Πρώιμη ιστορική μαρτυρία για τις Κυδωνίες (1653)) adlı bir makale hazırlamış ve bu makaleyi DELTIO Küçük Asya Çalışmaları Merkezi (ΔΕΛΤΙΟ Κεντρου Μικρασιατικων Σπουδων) bülteninde yayımlamıştır (Patrinélis,1993). 

İKİNCİ BELGE: GİZEMLİ BİR GEZGİNİN ANADOLU NOTLARI...
Belgelerden ikincisi -ki bu çalışmanın fikri oluşumunu da sağlayan belgedir- bir Fransız gezgininin: André de Mouceaux'nun 1668 yılında yazdığı bir “seyahat mektubu"dur. Ancak bu mektup, de Mouceaux tarafından hiç yayımladı. Fransız gezgin tarafından haziran 1668-mart 1669 tarihleri arasında yazılmış olması gereken bu belge, seyyahın ölümünden yaklaşık 60 yıl sonra, 1730 yılında, Felemenk Cornelis de Bruijn [5] tarafından yayımlandı (Köksal,2021.b).

Bu seyahat mektubude Bruijn'in 1698 yılında satışa çıkan Cornelis de Bruyn'un Seyahatleri (Reizen van Cornelis de Bruyn) adlı eserinin, Akdeniz'e yolculuk 1714 (Voyage au Levant 1714) adıyla yayımlanan Fransızca tercümesinin5. cildinin 1732 yılında yapılan 2. baskısı giriş sayfasında: "Yazara bu konuda yazılmış bir mektupla, Bay des Moueaux'nun henüz basılmamış olan bir yolculuğundan alıntı," vurgusu yapılarak yer aldı.

Anılan bu seyahat notları ve çizimler, seyyahın ölümünden sonra yeğeni Kont de Bonneval [6]'de bulunmaktaydı. Kont'taki bu notlar özetlenerek Voyage au Levant'ın 5. cildinin basımı öncesinde kitabın editörüne yollandı ve yayınlandı.

Ben bu çok değerli belgenin varlığını, Helen mimar ve Ayvalık araştırmacısı Dimitros E. Psarros (Δημητρός Ε. Ψαρρός)'un [7] ölümü sonrasında, 2017 yılında yayımlanan, Ayvalık ve Küçük Asya Eolyası (Το Aϊβαλι και η Mικρασιατική Aιολιδα) adlı Ayvalık monografisinden öğrendim (Psarros,2017:491-492).

Psarros1732 yılında yapılan Fransızca tercümenin 2.baskısını; Taki Papontsani (Τάκη Παπουτσάνη) (1932-1987) adında bir Helen koleksiyonerin, bu kitabı bir sahaftan satın alması ve okuması ile 1980 yılında gün yüzüne çıktığını yazar (Psarros,2017:491). 

Belgeye dair tek Türkçe “atıf”, Bizim Ayvalık tarafından yapılmıştır (Bizim Ayvalık,2016:15). 

1732 yılındaki 2.baskıya göre; 
"... Daha sonra iki küçük nehir ve dört dere geçtim; denizden biraz uzaklaşıp, karaya girmek için, 27 mil uzaklıktaki Bergama’yı geçiyorum ve önce dağları, sonra da deniz suyu gölü yakınından üç saat daha yürüyerek, bir kısmı dağda bir kısmı ise kıyıda kurulmuş, büyük bir köy olan Kidomas’a vardım. Önünde, kuzeyinde dört adanın eşlik ettiği üçgen şeklinde bir ada var, eğer denizin daha fazla derinliği olsaydı burası oldukça iyi bir liman oluşturacaktı.(de Bruijn,1732:455) (çeviri: Deniz Torunoğlu)

Ardından boydan boya köyü geçer ve Kistine olduğuna inandığı Komara (bugünkü Burhaniye)'ye doğru yoluna devam eder. 

ÜÇÜNCÜ BELGE  OSMANLI ARŞİVLERİNDEN...
Bu belge, Osmanlı arşivlerinde bulunan 1689 yılında tutulmuş olan bir “mühimme defteri” varakıdır [8]

Tuzla kadısına hitaben yazılan defterdeki bu hüküme göre: 
"... Haremeyn-i Şerifeyn Evkafı [9] köylerinden Eğribucak ve Ayvalık köyünde mahkeme kurulması ve görevli atanması ...” 
istenmektedir.

Bu hüküm sayesinde, XVII. yüzyılın son çeyreğinde -belki de XVIII. yüzyılın ilk başları boyunca- Ayvalık ve Eğribucak ile Ayazmend (Altınova) kazası arasında sanıldığının aksine “yönetsel ilişki” bulunmadığı, anılan dönemde Haremeyn-i Şerifeyn Evkafı'na bağlı birer vergi ünitesi olan bu iki yerleşmenin, bölgedeki memlehalarla [10] ilgilenen Tuzla kadılığına bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Ve aynı hükümden yola çıkarak, bir karye olarak bile tanımlanmamış olan Ayvalık'ta, ya “asayiş sorunları” ya da “ticari sorunlar” yaşanmaktadır (belki de her ikisi birden). Saray, şer'i muhakeme yapma yetkisi bulunan Müslüman kadıya, bir “mahkeme kurması ve bu mahkeme için görevlendirme yapması” görevini vermektedir. 

Bu belgeden yola çıkarak, de Mouceaux aracılığı ile varlığını öğrendiğimiz Kidomas halkının, ya tüm olarak ya da büyük ekseriyetle Müslüman olmadığını ileri sürebiliriz. 

Ve son belge: 1701 YILINA AİT BİR "irade"...
Dördüncü ve son belge ise, 1701 yılında yazılmış bir "irade"dir. Bu belge aracılığıyla: anılan yıldan önce Tuzla kadılığının adının değiştiğini ya da kapatılarak Eğribucak kadılığının kurulduğunu, Ayvalık'ın daha küçük bir yerleşme birimi olan -belki de- “nahiye” olarak adlandırıldığını ve nihayet yerleşmede bulunan “kadim kilisenin” yapıldığını ve bozulduğunu, üstelik tamirine izin verildiğini öğrenmekteyiz.

Bu “kadim kilisenin tamiri” meselesi çok önemlidir.

Zira bugüne kadar şehrin kuruluşu üzerine ileri sürülen tüm varsayımlarda, "Taxiarchis kilisesinin en eski mabet olduğu ve şehrin bu kilise çevresinde gelişerek kurulduğu, Türklerin ve Rumların, bugünkü Sakarya mahallesinde birlikte yaşadığı anca, XVIII. yüzyılda, Türklerin bölgeden uzaklaştırıldığı" biçiminde bir tarih anlatımı süregelmiş idi (daha önce de vurgulamıştım: Sakkari, Aka, Erim, Yorulmaz, Psarros vd). 

Ayrıca Psarros, kilise avlusunda bulunan bir hücre duvarına kazınmış olan: "ΤΑΞΙΑΡΧΗΣ 1753" oyma yazısından yola çıkarak ve Sakkari [11]'den alıntı yaparak; Ayvalık'ta inşa edilen en eski dini yapının Taxiarchis kilisesi olduğunu ileri sürmekteydi (Psarros,2017).

Oysa ki bu belge; 1701 yılında, kadim bir kilisenin üstelik tamire ihtiyaç duyduğundan bahsetmektedir. Osmanlı resmi belgelerindeki zaman belirteci olarak kullanılan “kadim” sözcüğü 50-100 yıl gibi bir süreye denk gelmez. Bu terim: ilk anı hakkında kayıtlarda bilgi bulunmayan ancak başlangıcı üzerinden tarih verilemeyecek kadar da uzun bir süre geçmiş zamana karşılık gelen bir ifadedir. Bu tarih belki de kayıt tutulmamış yılların en eskisi, örneğin XV. yüzyıl beylikler dönemi içinde yaşanmış bir tarih bile olabilir. 

Bugün için kanıtlanması zor bir tarihi ileri sürmek yerine, belge tarihinin kilise hücresinde bulunan oyma tarih bilgisinden yaklaşık yarım yüzyıl öncesine ait olduğu düşünüldüğünde, Ayvalık'ta Taxiarchis kilisesinden daha önce yapılmış bir başka kilisenin varlığından söz edebiliriz.

BÖLÜM 2.
PSARROS'un YAZDIKLARI...
Mimar Psarros kitabında;
Çam kaplı tepelerden iki küçük sel yolu geçer. Kuzeydeki daha büyüktür ve Dere (Ποταμος) adını alır. [Bu dere] yağmur yağdığında Ilias Peygamber (Προφητη Ηλία) tepesinin arkasında bulunan vadinin sularını toplardı. Daha güneyde olan diğeri ise, Agiantoni (Αγιαντωνη) vadisinden başlar [ve] aşağıdaki düz zeminde yatağı kararsız hale gelirdi. İki derenin vadilerinde tatlı yeraltı suları vardı ve bunun üzerinde ilk ne zaman açıldığı belirlenememiş kuyular açılmıştı. İki derenin sel suları sahile yakın düz alanda [bir] göl [oluştururdu] ve deniz yükseldiğinde deniz suyu ile karışırdı. "Giolia" (Γκιόλια) denilen bu bölgeye Türkler, göl ya da bataklık derlerdi. Kumlu bir bölge Giolia'yı denizden ayırır ve kayıkların yumuşak kumda kayması için uygun, uzun bir kıyı şeridi oluştururdu.” (Psarros 2017:109)(çeviri: Hayri Kaan Köksal)
diye yazar.

Bugüne kadar hiçbir Türkçe kaynakta yer almayan bu bilginin değeri çok büyüktür. Zira bu bilgiye göre, -en azından 1700'lerin son çeyreğine kadar- dere ile başlayan yaklaşık 2-3 km genişliğindeki bu bölge, Ayvalık'ın en değerli su havzasıdır. Dolayısı ile, döneminde de çok değerli bir tarım bölgesidir [resim.1]

[resim.1] Ayvalık'ın XVIII. yüzyıl sonlarına doğru jeomorfolojisi
 (kaynak: Psarros 2017, çizim: HKK)

Bahçelerde dağınık damialar" (νταμια) [12] [resim.2] olmasına rağmen, Paliobachche (Παλιόμπαχτσε) tarım alanı kurulmamış gibi görünüyor. 

[resim.2] Midilli'de bulunan ve oldukça soylulaştırılmış bir "damia" (νταμια).
(kaynak: Midilli Turizm Rehberi, lesvosgreece.gr)

Öncelikle; konutlar, antik dönemden başlayarak ortaçağa gelene kadar, geleneksel Ege konut tipolojisi olan megaron veya ondan evrilmiş -ama basit- taş yapılar olduğunu ileri sürebiliriz. Bunlar, dıştan dışa 4.00 x 8.00 m. boyutlarında, küçük, tek katlı ve ve tek odalı dikdörtgen megaronlar olmalıdır. Bina malzemesi, büyük olasılıkla aynı zamanda köyü sınırlandıran Agiantoni tepesinden elde ediliyor ve yuvarlanarak düzlüğe indiriliyor olmalıydı. Bu taşlar hem sismik yüklere mukavemet sağlayabilmesi ve hem de en az iş gücüyle bozup yeniden yapmaya olanak vermesi için çamur bağlayıcı ile bağlanıyor ve büyük olasılıkla da sıvanmıyordu.

Ailenin çift hayvanları ile keçi türü küçük baş hayvanları, eve bitişik olan ve daha alçak kotta bitirilen ahırlarda geceletiliyor olmalıydı. Büyük olasılıkla, iki mekanın giriş kapıları ters yönlüydü. Oluşan yapı şebekesi, bir iç avluyu sınırlayan duvar ile çevrelenmiş olmalıydı. Yine büyük olasılıkla, avlunun bir bölümü depolama amaçlı basit bir sundurma türü yapıya da sahip olmalıydı. Hane nüfuslarının 3-4 kişi, karyeyi oluşturan hane sayısının da 20-25 birim olduğunu düşünürsek, haneler günümüzden farklı olarak ekim-biçim yapılan çiftlik alanı ile yakın mesafede belki de yan yana olmalıydı [resim.3].

[resim.3] XVII-XIX yüzyıllar arası bir "damia" yapım şeması.

Bugün büyük bölümü yapılaşarak bozulmuş olsa da bu “tarım alanı” hipotezini güçlendiren veriler halen mevcuttur. Yedi kuyular'dan başlayıp Parmak Çeşme boyunca devam eden tarım alanında halen ziraat sürmektedir. Hayrettin Paşa Camii ve okulları kapsayan adanın, 13 Nisan caddesine doğru paraleli olan ve büyük olasılıkla; 418 ile 419 adalarla birlikte 488 adada, günümüze çok yakın bir tarihe kadar ziraat yapılabilmekteydi (Timuroğlu, 2014). Ve nihayet, 468 adanın kuzeye doğru paraleli olan 499 ve 501 adalar, Osmanlı döneminde Hacıdiakos'un Bostanı olarak anılmaktaydı (Psarros,2017:220). [resim.4].

[resim.4] XVII-XIX yüzyıllar arası Ayvalık'ı.
(kaynak: Psarros,2017:109,220 ; Timuroğlu,2014; 
çizim: HKK)
1. Bugünkü 486 ada
2. Hacıdiakos'un Bostanı
3. Mübadele sonrası Komililerin bostanı
4. Parmak Çeşme ve çevresi
5. Ayazmend (Altınova) - Onac (Gömeç) yolu
6. Dere
7. Şehir iç ulaşımı
8. Agiantoni vadisinden gelen sel yolu
9. Demetrakeli dönemi drenaj
10. Agio Yanni
11.  Mesi Panagia
12. Mezarlık
13. Eski Han
14. Liman
15. Kato Panagia Kilisesi ve okullar
16. 1770 sonrası kurulan Moralılar mahallesi
17. 1772-1797 Demetrakeli döneminde oluşan Kato Panagia

Psarros'a göre: "karyenin" kuzey sınırı, ya ilk inşasının ya da yıkılarak yeniden yapılışı tarihi 1753 olan Taksiyarchis kilisesi/mahallesi idi [13]. Şehir; 1750-1780 yılları arasında kurulan, Agios Dimitru (Αγιου Δημητριου), Agios Yanni (Αγιου Ιωαννη) ve Mesi Panagia (Μεσης Παναγιας) mahallelerini izleyerek dere kenarına kadar geliyor ve Paliobachche'deki tarım arazilerini atlayarak, Demetrakeli döneminde, 1780 yılında inşa edilen Yetimlerin Meryem'i (Παναγιας των Ορφανων/Κατος Παναγιας) kilisesi ile bir mahalle hüviyeti kazanan Kato Panagia (Κατος Παναγιας) mahallesinde sonuçlanıyordu. 

XVIII. yüzyılın son çeyreğinden itibaren yeni, ardışık yerleşimci dalgaları bölgeye gelmeye başladı ve bir nüfus patlaması yaşandı. "Tuhaf bir şekilde" yeni gelen yerleşimciler, evlerin yoğunlaşması ve arazinin azalmasına rağmen Paliobachche'deki bostanların bulunduğu alanda ve yanı sıra Gölya (Γκιόλια) bölgesinde yerleştiler. Görünüşe göre, su basmaması için sel suyunun iki yerden bağlanarak yatağının düzenlenmesi işi bu dönemde yapıldı. Bu bölgede yoğun nüfuslu yeni mahalleler ortaya çıktı. Birkaç yıl içinde bölge sakinleri sel sıkıntısından da kurtuldu ve bölge genelinde hızla yeni binalar inşa edilmeye başlandı (Psarros,2017:42).

1790'a gelindiğinde derenin güney tarafında yoğun nüfuslu yeni mahalleler ortaya çıktı. Birkaç yıl içinde yerleşimin büyüklüğü neredeyse iki katına ulaştı. Kısa sürede Paliobachse'nin tüm alanı inşa edildi ve Giolia bataklığı neredeyse ortadan kayboldu. Tüm bu yeni inşa edilmiş, alçak ve düz arazi, tepenin yamacında, yerleşimin en eski kısmı olan "yukarı şehir" (Πανω Χωρα)'in aksine "aşağı şehir" (Κατω Χωρα) olarak adlandırıldı.

SONUÇ
O zaman şu hipotezleri ileri sürebiliriz:
1. 1668 yılında de MouceauxKüçükköy'deki tuz gölünü geçtikten hemen sonra Laka veya daha da Ayvalık körfezine doğru bir yerde, bugün bulunmayan bir tuz gölünü geçtikten sonra, denizden içeriye doğru uzaklaştıkça yükselen bir coğrafyaya sahip ve yerel halkın Kidomas gibi bir varyant adla adlandırdığı bir yerleşim birimi bulunmaktaydı.

2. 1689 yılında bu yerleşim birimi "karye" değil, Haremeyn-i Şerifeyn Evkafı'na bağlı, mesela "zem'in" ya da "memleha" olarak tanımlanmış bir "vergi ünitesi" idi. Bu ünite, Ayazmend kazasına değil Tuzla kazasına bağlı idi ve bu iktisadi coğrafya, en azından 1691 yılının ağustos ayına kadar bozulmadı [14].

3. Halkının çoğunluğu Hıristiyan olan Ayvalık'ta ya “asayiş sorunları” ya da “iktisadi-hukuki sorunlar-belki de her ikisi birlikte- yaşanmaya başlayınca hukuki bir kuruma ihtiyaç duyuldu ve saray, Tuzla kadısından: Ayvalık'ta bir mahkeme kurmasını ve bu mahkeme için görevlendirme yapmasını istedi.

İradeye göre bu, "şer'i" değil "Hıristiyanların da yargılanabildiği" bir mahkeme olmalıydı.  

4. En geç 1701 yılında, Tuzla kadılığı adı değiştirilerek Eğribucak kadılığı oluşturuldu ve Ayvalık'ta bu kazaya bağlandı. Aynı yıl saray Eğribucak kadısına gönderdiği bir yazı ile Ayvalık'ta bulunan “kadim bir kilisenin tamire ihtiyacı olduğunu ve buna izin verdiğini" bildirdi. Üstelik bu kilise, ilk binasının yapımı 1753 yılı olan Taxiarchis kilisesinden 50 yıl önce tamir görecek kadar bozulmuş bir başka kiliseydi.

Kanaatimce ve yerleşmenin denizle olan o tarihlerdeki ilişkisi yeniden değerlendirildiğinde, Ayvalık'ın ilk kurulduğu bölgenin, 1668 yılında de Mouceaux'nun "büyükçe bir köy" olarak bahsettiği Kidomas'ı  bugünkü 13 Nisan caddesi olarak geçtiği yerdi. 

Ve Girit'li keşiş Makarios ile arkadaşlarının "3.170 gümüş para" bağış topladıkları, “1653, Eylül 10, Kidonya köyü, Anadolu eyaleti” yer burasıydı ve en azından 172 kişisi Hristiyan'dı.

Dolayısı ile "karye" -ya da adı o gün için neyse o- Taxiarchis mahallesi veya onun aksında değil, bir başka odakta, yani limanın çevresinde gelişmiş bir merkezde olmalıydı. 

Bu merkez, Psarros'un kitabında bahsedilen dere'ye paralel uzanan mezarlığı ile birlikte Meryem Ana'nın Göğe Kabulü kilisesi (ναός Κοίμησης Θεοτόκου) olmalıdır. Yani, şehrin en eski mabedi  Taxiarchis kilisesi değildi. 

Dostluk ve saygılarımla...

[resim.5] XVII yüzyıl Ayvalık varsayımsal "odak" şeması
(çizim ve varsayım: HKK)

---
DİPNOTLAR
[1] Bu konu ve makale üzerine daha önce yazmıştım (Köksal,2021.a).

[2] André de Mouceaux (1640[?] - 1671[?]), Fransız soylusu ve yaşamı gizemlerle dolu bir  gezgindir. Diğer seyyahların aksine gerçekleştirdiği gezilerini hiç yayımlamadı. Büyük olasılıkla gizli bir “devlet görevlisi” olan de Mouceaux, 1663-1664 yılları arasında Fransız deniz kuvvetlerinin Akdeniz birliklerinde askerlik yaptı. 12 Aralık 1665 tarihinde Fransa'nın Caen şehrine sayman olarak atandı. 1667'de; Yunanca, Farsça ve diğer Orta Doğu dillerinde çoğaltılmış el yazması kitaplar ile el darbı olması koşulu ile antika madalya ve değerli oyma taşları, Académie des Inscriptions et Belles-Lettres'in koleksiyonuna kazandırmak için Akdeniz bölgesine gönderildi (Meynel,1993:11-15). Bugün Fransa Milli Kütüphanesi'nde bulunan 157 el yazması eser bu görevin sonucunda elde edilmiş olmalıdır. 1668 yılında yeniden doğuya doğru yeni bir seyahate çıktı. Haziran 1668'de Halep'ten İstanbul'a geldi ve 5 Mart 1669'a kadar burada kaldı. Seyyah, 1668 yılındaki bu seyahati sırasında tuttuğu notlarında, Ayvalık'a dair gözlemlerini de birkaç satır ile kaydetmiştir. 

Belge hakkında ayrıntılı olarak çalışmış ve bir blog yazmıştım (Köksal,2021.b).

[3] 10 Zilkade 1100 (28 Temmuz 1689) tarih ve A.{DVNSMHM.d.../98/917 kayıt numaralı “mühimme defteri”. Bu defter, Osmanlı arşivinde yaptığım “Ayvalık içerikli belgeler” araştırmasında belirleyebildiğim en eskin Osmanlı belgesidir. 

[4] 20 Safer 1113 (27 Temmuz 1701) tarih ve A.{DVNSMHM.d.../111/2169 kayıt numaralı belge.

[5] Cornelis de Bruijn (1652–1726[?]), Hollandalı ressam ve gezgin. de Bruijn 1677'de Yakın Doğu'ya yolculuk yaparak Türkiye'yi, birkaç Yunan adasını, Mısır'ı, Filistin'i, Suriye'yi ve Kıbrıs'ı ziyaret etti. 1701'de ikinci yolculuğuna çıktı. Hollanda'dan Rusya'ya yelken açtı ve yolculuğuna İran'a ve daha sonra Hint Adaları'na giderek devam etti. 1708'de, Lahey'e döndü. 1698 yılında Reizen van Cornelis de Bruyn, door de vermaardste Deelen van Klein Azië (Cornelis de Bruyn'in Küçük Asya'nın meşhur yerlerine gezileri) adlı eserini Felemenkçe olarak yayımladı. Bu eserini, 1700 yılında Voyages au Levant (Akdeniz'in doğu sahillerine yolculuk) adıyla Fransızca ve 1702 yılında A Voyage to the Levant: or Travels in the Principal Parts of Asia Minor (Levant'a bir yolculuk: veya Küçük Asya'nın meşhur yerlerine geziler) adıyla İngilizce olarak yayımladı. 1711'de Reizen over Moskovie, door Persie en Indie (İran ve Hindistan üzerinden Moskova'ya seyahat) adlı kitabını yayımladı.

[6] Claude-Aleksandre Comte de Bonneval [Humbaracı Ahmed Paşa] (14.7.1675-23.5.1747),  Osmanlı Ordusu'nun ıslahı için çalışmalar yapan Fransız asker. André de Mouceaux'nun yeğenidir. İspanya, Fransa'ya ve Osmanlı ordularında görev yaptı. 1729'da  Müslüman olarak Ahmed adını aldı. Sadrazam Topal Osman Paşa tarafından Humbaracı Ocağı'nı düzene sokmakla görevlendirildi. 1729'da Osmanlı hizmetine girmiş ve ilk topçu okulunu kurdu. Zamanın topçu subaylarına matematik dersleri veren Ahmed Paşa, Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa zamanında Beylerbeyi rütbesini aldı. Asıl görevi humbaracıları batı usullerine göre yetiştirmek olmasına rağmen devletin dış münasebetleri ile görevlendirildi. Katıldığı 1736 Seferi'nde Yeğen Mehmed Paşa'yla birlikte Avusturya'ya karşı savaştı. Sefer dönüşü gözden düştü ve 1738 yılında Kastamonu'ya sürgün edildi. 1747'de İstanbul'da öldü. Ölümünden sonra kurduğu askerî mühendislik okulu tutucu yeniçerilerin muhalefeti nedeniyle kapatıldı. Galata Mevlevihane'si avlusundaki mezarlıkta gömülüdür.

[7] Dimitros E. Psarros (12.8.1939-3.5.2008), Attika Bölgesi'nde bulunan Kallithea'da doğdu. Atina Ulusal Teknik Üniversitesi'nde 1963 yılında makine mühendisliği, 1968 yılında da mimarlık okudu. Ölümüne kadar; mimari, statik ve elektromekanik projeler tasarlayan ofisini 1967 yılında kurdu. 1984 ve 1987 yıllarında, Yunanistan Çevre, Mekânsal Planlama ve Bayındırlık Bakanlığı (Υπουργείο Περιβάλλοντος, Χωροταξίας και Δημοσίων Έργων) tarafından verilen Uygulamalı Mimarlık Ödülü (Βραβείο Εφαρμοσμένης Αρχιτεκτονικής)”nü iki kez aldı. 1985-1987 yılları arasında Yunanistan Mülteci Dernekleri Federasyonu genel sekreterliği ile 1999 yılından ölümüne kadar ICOMOS'un yönetim kurulu üyeliğini yaptı. 1969 yılında başladığı ve ölümüne kadar sürdürdüğü, Ayvalık ve Küçük Asya Eolyası çalışmaları, onun için bir “yaşam gayesi” idi. Çoğu kendisi tarafından yapılan çizimleri ve çektiği fotoğrafları sayesinde Ayvalık'ın yaklaşık 40 yılı zamanında belgelenmiştir. 2017 yılında, Kostoúla Sklaveníti (Κωστούλα Σκλαβενίτη) tarafından yayına hazırlanan Ayvalık ve Küçük Asya Eolyası (Το Aϊβαλι και η Mικρασιατική Aιολιδα) adlı kitap Yunanistan Ulusal Banka Eğitim Vakfı (Μορφωτικό Ίδρυμα Εθνικής Τραπέζης)'nca yayımlandı.

[8] Mühimme defteri, Osmanlılar’ın, Dîvân-ı Hümâyun’da kararlaştırılan hususlar üzerine padişahın onayı alındıktan sonra düzenledikleri fermanların suretlerinin kaydedildiği defterlerdir.

[9] Haremeyn-i Şerifeyn Evkafı' (Haremeyn-i Şerifeyn vakıfları), Müslümanlar için kutsal sayılan Mekke ve Medine şehirlerindeki cami hizmetlileri, Peygamberin türbesinin hademeleri, muhtelif yerlerden hac niyetiyle veya yerleşmek üzere bu iki şehre gelenler ve orada yaşayan fakirler için kurulan vakıflardı.

[10} memleha, tuzlaya karşılık gelmektedir ve dönem kayıtlarında, bu coğrafi bölgeye ve vergi ünitesine verilen budur.

[11] Geórgios Sakkáris (Γεωργιος Σακκαρης), 1870 yılında Ayvalık'ta doğdu, hakkında elimizde sınırlı bilgi  bulunmaktadır. Babasını erken yaşta kaybetti ve 1875 yılı civarında, annesi, onu ve üç kız kardeşini alarak Atina'ya taşındı. Burada edebiyat okudu ve 1892'de klasik edebiyat ve pedagoji eğitimini tamamlamak için iki yıl Almanya'ya gitti. Yunanistan'a döndükten sonra kısa bir süre Sifnos (Yavuzca) adasında çalıştı. Oradan, 1895 Eylül'ünde orta okul müdürü olarak atandığı Isparta'ya gitti. Isparta'dan doğum yeri Ayvalık'taki, Kidonya Gymnasium'una geldi ve öğretmen olarak işe başladı. Muhasebe dersleri için hazırladığı kitabını 1902'de Ayvalık'taki öğretmenlik görevi sırasında yazdı. 1905-1909 yılları arasında Gymnasium'un müdürlüğünü yaptı. Onun Kidonia Gymnasium'daki öğretmenlik ve yöneticilik döneminin karakteristik özelliği, okul müfredatına uygulamalı dersler eklemesiydi. Bu dersler, üst sınıflara yönelik muhasebe bilgisi ile ilkokulların son sınıfında ve Gymnasium'un ilk iki senesinde okutulan temel tarım bilgisi dersleriydi. Sakkáris bu yenilikçi çabalarını Kidonya'nın Tarihi kitabında büyük bir coşkuyla anlatır. 1908-1909 arasında, çok kısa ömürlü olan Kidonya Helenik Siyasi Birliği (Ελληνικός Πολιτικός Σύνδεσμος Κυδωνιών)'un kurucusu oldu ve yönetim kurulunda görev aldı. Dernek 1909 sıkıyönetimi tarafından kapatıldı. 

1909'da İzmir'e gitmek için Ayvalık'taki görevinden istifa etti. İzmir'de, büyük olasılıkla aynı anda; Kyriakou Gianniki Yunan-Alman Lisesi ile aynı yıl kurulan Evanjelik Okulu'nda ticaret bilgisi dersleri verdi. Helen sözlü tarih kaynaklarında aynı zamanda Helenik Kız Okulu'nda da ders verdiği ileri sürülmektedir. Daha sonra, Eylül 1914'te Lefkoşa'daki Pancyprian Gymnasium'una müdür olarak atandığı için Kıbrıs'a taşındı. 30 Ocak 1915’te, Üç Kutsal Önder Bayramı'nın okul kutlamaları sırasında, “Küçük Asya Helenizmi” adlı ateşli bir bir konuşma yaptı. 1916-1919 arasında üç yıl Amfissa Gymnasium'unda görev yaptı. 1920 yılında Kidonya Tarihi (Ιστορία των Κυδωνιών)'u yazdı. 1927 yılında emekli olana kadar Atina'da çeşitli liselerde görev yaptı. 1942 yılında Atina'da öldü (Köksal,2021.c). 

[12] Damia, tarlalarda inşa edilen, yanında ahırı bulunan kaba bir çiftlik evidir. Türkçe'de “baraka” olarak karşılığını bulabileceğimiz bu konut türü için verilen bu ad, Midilli'de yaygın olarak kullanılan bir kelimedir.

[13] Bu bilgiyi cephesindeki yazıta göre son halini 1844 yılında alan kilisenin avlusunda bulunan hücrenin duvarına kazınmış olan "ΤΑΞΙΑΡΧΗΣ 1753" biçimindeki oyma yazıdan öğreniyoruz.

[14] 10 Zilkade 1102 (5 Ağustos 1691) tarihli ve TS.MA.e/734/16 kayıt numaralı belge:
Haremeyn Evkafından Ayvalık ve Kafırağılı köyleri reayası vergi vermekte maktuat serbestisine malik olduklarından vakfa ödedikleri teklif dışında talepte bulunulmaması ve müdahele edilmemesi hakkında Sultan II. Ahmed'in fermanı sureti. (TSMA No: 5405/1)
Ayrıca:
5 Cemaziyelahir 1101 (26 Mart 1690) tarih ve TS.MA.e/889/59 kayıt numaralı belge.
Eğribucak'ta Haremeyn evkafından Ayvalık, Kafirağılı karye reayaları eskiden beri serbest oldukları halde başka köyler reayasının bu köylerin serbestisine müdahale ettiklerinden yapılan bu müdahalenin önlenerek bu vakıf köylerinden hiçbir şekilde vergi talep edilmemesi emrini havi Sultan II. Süleyman'ın Tuzla kadısına hükmünün sureti. (TSMA No: 9290/12) 
---
KAYNAKÇA
--,-- (2016).
(Parantez İçinden) Tarifsiz Cümleler, Bizim Ayvalık : Aylık Siyasi, Tarih, Kültür ve Haber Dergisi, 7(9), s.15.

de Bruijn, C. (1732).
Voyages de Comeille Le Bruyn par la Moscovie, en Perse, et aux Indes orientales (5. baskı). Lahey.

Meynell, G. (1993).
F.R.S. 1670. The Royal Society Notes Rec. R. Soc. Londra, 47(1), ss.11-15.

Köksal, H.K. (2021.a).
1653 TARİHLİ ve “509 SAYILI KUDÜS KODEKSİ” (κώδικα 'Ιεροσολύμων, 509) KAYITLARINDAKİ 33 AYVALIKLI AİLE, 29 Ağustos 2021, pazar, son erişim: 29 Ağustos 2023.

Köksal, H.K. (2021.b).
BİR KISMI DAĞDA BİR KISMI SAHİLDE KURULMUŞ BÜYÜK BİR KÖY: Kidomas,
9 Eylül 2021, perşembe, son erişim: 29 Ağustos 2023. 

Köksal, H.K. (2021.c).
İMAL EDİLMİŞ TARİH: Faydalı Eserleri Yayma Derneği Yayınları, 19 Temmuz 2021, pazartesi, son erişim: 29 Ağustos 2023.

Kerameos A.P. (1891).
Ίεροσολυμιτική Βιβλιοθήκη, c.1, Petersburg: ss.459-460 .

Patrinélis, X.G. (1993).
Πρώιμη ιστορική μαρτυρία για τις Κυδωνίες (1653). ΔΕΛΤΙΟ Κεντρου Μικρασιατικων Σπουδων, 10, ss.13-21.

Psarros, D.E. (2017).
Το Aϊβαλι και η Mικρασιατική Aιολιδα, Μορφωτικό Ίδρυμα Εθνικής Τραπέζης, Atina.

Timuroğlu, N. (2014).
Yayınlanmamış çalışma: Fethi Namlı ile yapılan 13 Nisan sözlü tarih çalışması, Ayvalık.

2 Ocak 2015 Cuma

AYVALIK'ta YILBAŞI ve ZEYBEKLİK ÜZERİNE

Bu yılbaşını yıllardır düşlediğimiz biçimde, “sokak”ta geçirdik. Yeni yıla, Pericik ile titreyerek Ayvalık Cumhuriyet Meydanın'daki bir barda ve Fethi Ağabey ile birlikte girdik. Ve “efsane kişi'm” Fethi Namlı: hiç Türkçe müzik çalmaması ile ünlü, sevgili Ahmet'e “bir harmandalı çal be bre!” demesi üzerine başlayan zeybek havası ile ortaya fırladık. 85'lik delikanlı, Adalı (Midillili) Fethi Ağabey “efe”, 50'lik, Girit muhaciri torunu bendeniz ise bir “kızan” olarak zeybek döndük...

Çok eğlendi(k/m)...

Pericik biz zeybek dönerken çektiği fotoğrafları gösterince yeni yılın ilk sabahı bana, Adalı delikanlı'yı paylaşmak ve aslında ileride yazacağım “Ayvalık'ta tütün kaçakçılığı ve kolcular” konusunda detaylı olarak ele alacağım zeybek/zeibekiko meselesini de özetleyerek sunmak istedim sizlere.

şüphesiz tüm gece boyunca "zeybeklik gereği ağırbaşlı" olamadım :)
Hem suyun bu yakası ve hem de öte yakasının kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri zeybek, halkı koruyan cesur bir adamı temsil eder aslında. Anadolu'nun batı coğrafyasında yaşayan; mert, cesur, gözü pek, eşitlikçi ve paylaşımcı, baskılara karşı ise tahammülsüz ve isyankar köylüler tarafından oluşturulan gurubun bireyinden başkası değildir zeybek. Zeybek veya Zeibekiko türkülerinin ezgileri ve sözleri gibi, o yaşam biçiminin sembolü olan dansı da incelediğinizde, onun, dini gibi milliyetinin de olmadığını göreceksiniz. Anadolu'da her konuda olduğu gibi zeybeklik de, var olan ile üzerine eklenen göç dalgalarının birleşiminin son ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.




SÖZCÜĞÜN ETİMOLOJİK YAPISI
Bu adın kökeninin, batı topraklarındaki pagan dönem lider kültü olan Zeus'dan kaynaklı olduğu konusunda, neredeyse uzlaşılmakta. Yılda bir defa bağ bozumu festivalleri sırasında yapılan ve Zeus ile Bacchus'e (Dionisos) ortak olarak ithaf edilen törenlerde yapılan danslara “zeu+bakhi+ko” (ζεϊμπέκικα :: zeïmpékika) denmekteydi. Buradan türeyen “zeu-bati-ko” ise, “zeus” ile eski Yunancada yürüyüş anlamına gelen “badis” (βάδισμα :: vádisma) sözcüklerinin birleşimi sonucunda oluşan “Zeus'un yeri sarsan adımlarıyla yürüyen”anlamına gelmekte.

Mahmut Ragıp Gazimihal, Seçme Müzik Makaleleri – 2'de, sözcüğün Grek kökenli olduğunu ve “b” harfinin “v” biçiminde seslendirilmesi nedeniyle “sayvakikos” , “zaypapikos” şeklinde söylendiğini belirttikten sonra, Rodos'ta ise bu dansa “Turkikos” dendiğini yazmaktadır. Ayrıca aynı anlama gelen bir sözcük olarak "saybak"ı irdeleyerek bunun, ses uyumu sonucunda zeybek haline geldiğini de açıklar. Divanı Lügatı Türk'e göre (cilt I, sayfa 333) “Bekneg” sözcüğündeki “bek” sözü sağlam anlamına gelmektedir ve “sağ” sözcüğü de anlayışlılık anlamında olduğu (cilt III. Sayfa 154) kaydedilmektedir. Birleşik sözcük haline geldiğinde “sag+bek”, anlayışlı, akıllı, sağlam, zeybek anlamına gelmektedir.

ZEYBEK / ZEIBEKIKO KİMDİR?
Zeybeklik; halka karşı kendiliğinden görev yükümlenen, ezilenin gözeticisi olmayı kendisi için zorunlu bir görev sayan, sürekli olarak kendini denetleyecek katı kurallar oluşturmuş geleneksel bir yaşam biçimidir. Bu geleneksel yapıda yer alan bireylere “zeybek”, bu bireylerin öncülüğünü ve sorumluluğunu üstlenen zeybeğe “efe”, efenin yardımcısına “baş zeybek”, gruba yeni katılan genç üyelere ise “kızan” denir.

Zeybeklerde, ana kabulün “gizlilik” olduğu güçlü ve olgunlaşmış bir örgütsel yapılanma vardır. Bu yapılanma merkezden dışa doğru:
  • Efe
  • Baş zeybek ya da baş kızan
  • Kızanlar ya da zeybekler
  • Muavin çeteler
  • Haberci ya da istihbarat ağı
  • Yatak ya da barınma ağı biçimindedir.

Zeybekler içlerinde erdemleri ve yetenekleri ile öne çıkan zeybeği, törensel bir ritüelle efe olarak seçer. Gruba dair tüm kararlar, efe tarafından alınır ve bu kararlar tartışılmazdır. Efe, en olgun, en birikimli ve en deneyimli zeybeği kendisine yardımcı olması için baş zeybek olarak belirler. Zeybeklerin ve kızanların sorumluluğu baş zeybeğe aittir. Baş zeybek, efe olmadığı zamanlarda çeteyi yönetir. Kızanların isteklerini efeye iletir. Kızanlar ise grubun ya da örgütsel ilişkinin içinde yer alan gençler arasından ve uzun süren gözlemler sonrasında, efe tarafından seçilir. Çetenin günlük işlerini ve gereksinimlerini yerine getirirler. Köy, kasaba ya da şehir ile sürdürülen ilişkileri yürütürler.

Muavin çeteler, direktifleri efeden almakla birlikte, ana çeteden ayrı gezerler. Ana görevleri, takip kuvvetlerini şaşırtmak ya da dağıtmak, ulaşılması zor noktalarda eylemler koymak ve ana çeteye sürekli lojistik destek sağlamaktır.

Haberci ya da istihbarat ağı, çetenin bilgi edinme, gözetleme, ön araştırma ve inceleme işlerini yürütür.

Yatak ya da barınma ağı ise, yeme-içme, mühimmat sağlama gibi gereksinimlerin giderildiği, çetenin sığındığı, barındığı, gizlendiği yerlerdir.

Bu örgütlenmenin tam anlamıyla güvenli, eksiksiz ve gizli olması gereklidir. Yapılabilecek en basit hata bile, bu ciddi ögütlenmenin tümüyle dağıtılmasına neden olacağından, grubun içindeki hiç bir gevşeklik bağışlanmaz. Zeybek töresine göre; ekmek yenen, su içilen yardım alınan eve zarar verilmez, hanedeki kadınlara saygı gösterilip, yan gözle bakılmaz. Yardım görülen hanenin tüm güvenliğinden de sorumlu olunur.

Zeybeklerin nerede ve nasıl konaklayacaklarını kendilerinde başka kimse bilmez. Dağları, geçitleri, koyakları, su başlarını, yörüklerin konakladıkları yerleri, köyün sahip olduğu silahları, köyün zenginlerini ve muhtaçlarını çok iyi bilirler. Efenin gönderdiği kızanlar, yataklar vasıtasıyla son haberleri alır, en ince ayrıntısına kadar plan yapılır ve eylem tereddütsüz uygulanır. Takip ve baskınlar için karanlık saatler seçilir, iz kaybetme ve oyalama için farklı taktikler uygulanır.

Sürekli ihtiyatlı hareket etmek zorunda olan zeybekler ayak seslerini bile ayırt etmekte ustaydılar. İnanılmaz derecede çevik hareket edip, hızlı kavrama ve değerlendirme yetenekleri gelişkindi. Bu kendilerini takip eden kuvvetlerden farklılaştıkları en önemli özelliklerden birisidir. Düşünmeden harekete geçmez, öfkelerine, anlık duygu ve kızgınlıklarına göre iş yapmazlardı. Kendi deyimleriyle “öfke gelir göz kızarır, öfke gider yüz kızarır’’ diyerek, her olay için ince hesaplar yapılırdı.

Zeybekler; yiğitliğin, mertliğin, cömertliğin, korkusuzluğun, sabrın, yardımseverliğin ve olgunluğun gereği örnek davranışlar takınırlarken aynı zamanda da yaşamları için gerekli olan en önemli yeteneğe, silah kullanma yeteneğine de sahiplerdi. Ölüm karşısında soğuk kanlı davranan zeybeklere göre: “yiğit olan yiğit, yaşadığı günün hesabını yapmaz” idi.

Aynı zamanda varlık nedenleri de olan; yolsuzluğun ve haksızlığın yapıldığı yerde, ezilen insanların hakkını koruma görevlerini yerine getirdikçe de, toplumun umut ve saygı duyduğu kişiler oldular. Halkın üzerinden zenginleşen ağa ve tefecilerle, soyguncu ve çapulcularla mücadele edip, onlardan aldıklarını ihtiyaç sahiplerine dağıttılar, kimsesizlerin çeyizini düzerek, köy çeşmelerini ya da yollarını yaptırdılar. Bu adaletçi eylemleri sonucunda da toplum tarafından “iyinin dostu, kötünün düşmanı” olarak tanındılar.

Bu muazzam örgütlenme, kendi içinde geliştirdiği ve neredeyse tüm çetelerde benzer olan ritüeller ile yaşamlarını sürdürdüler.

KIZANLIĞA KABÜL
Kızan, efenin yönetiminde olan ve onun direktifleriyle hareket eden silahlı ve genç takipçilerdi. Kızanların korunması, kollanması, beslenmesi, yetiştirilmesi, uymaları gereken davranış kuralları ve geleneklerin aktarıldığı eğitimler zeybeklik töresinin parçalarıydı.

“Efeyi efe yapan kızanlardır” kabulü ile kızan seçimine oldukça özen gösterilirdi. Herkes kızan olamaz ve herkes kızanlığa kabul edilmezdi. Kızan olmak isteyen kişi, içinde bulunduğu koşulları ve geçmişiyle ayrıntılı olarak araştırılır, belli bir süre denemeye tabi tutulur ve sonra törenle kızan seçilirdi. Kızandan beklenen, kurallara uyması, çeteye uyum ve efeye bağlılıktı. Kızan için efe, çete için her türlü zorluğu, sıkıntıyı ve ölümü göze alan kişi demekti.

Zeybeklik sıradan bir cesaret ya da yiğitlik gösterisi değildi. İyi, etkin, yönlendirici ve namlı bir zeybek olabilmek için bir takım yeteneklere, belli bir birikime, olgunluğa, hızlı kavrama, değerlendirme ve karar verme yetilerine sahip olmak gerekirdi.

KIZANLIĞA GEÇİŞ TÖRENİ
Kızan töreni sabahın erken saatlerinde dağın zirvesinde bir defne ağacının altında gerçekleştirilirdi. Defne ağacı zeybek töresinde, dibinde Hızır'ın yattığı kabül edildiğinden kutsaldır. Bir çeşit totem olan bu ağacın, kesilmesi ve yakılması günahtır. Bulunduğu yerlerin bereketli olduğuna inanılır. Bu ağacı kutsal saydıkları için zeybekler, silahlarına yapraklarını sürerlerdi.

Efe defne ağacı önünde diz çöker. Kızan adayı dışındaki tüm zeybek ve kızanlar da onun çevresinde halka yaparak diz çökerler.

Efe bulunduğu yerden doğrularak dumanlı dağlara, yalçın kayalıklara, derin uçurumlara ve son olarak da yeni kızan adayının gözlerine bakar. Kızan efeye doğru ilerler ve önünde eğilerek belindeki yatağanı (bıçak) çıkarıp üç kez öperek alnına değdirir. Sonra efenin önünde diz çökerek, usulca yatağanı yere koyar ve başı önde elleri göğsünde kavuşturulmuş biçimde beklemeye başlar. Efe burada kızan adayına "bu yükü kaldırıp kaldıramayacağını" sorar. Kızan adayı: ”Yolumuz yolundur efem ser veririm sır vermem” diye yanıtlar. Daha sonra efe, elini kızan adayının sırtına koyarak yemin ettirir:
Efenin söylediği sözden, gösterdiği izden, ayrılmayacağıma, dostunu dost, düşmanını düşman bileceğime, masum ve zavallının üstüne hiçbir zaman silah çevirmeyeceğime, serim gitse de sır vermeyeceğime, bu dağ başında, yiğitlerin önünde efemin huzurunda yemin ederim.

Kızan adayı, defne ağacına saplanmış bir yatağanın altından yedi kere geçer. Diğer kızanlar da ağacın çevresinde yedi kez dönerek aynı şekilde yatağanın atından geçerler. Efe yatağanı elleri arasına alarak zeybek duasına başlar. Dua bittikten sonra efe, yerde duran yatağanı kızana verir ve kızan da aldığı bıçağı üç kez öperek başına değdirip kuşağına sokar.

Ardından efe, silahlığı içinde duran bir pazubenti ve bir hamaylığı çıkartarak kızanına verir. Kızan, kendisini arkebüz kurşunundan, Tatar okundan, Rum ateşinden, Venedik humbarasından, fitneci nazarından, kara ve sarı hummadan, açık deniz canavarından ve diş ağrısından koruyacak sihirli sözler yazılı pazubenti sol pazusuna sarar ve içinde, yine kendisini koruyacak dualar bulunan bir muskanın bulunduğu hamaylıyı boynuna takarak ayağa kalkar.

Tören efenin defne ağacına sapladığı yatağanı çekerek kınına koyması ile tamamlanır. Hep birlikte ayağa kalkıldıktan sonra, aday genç zeybekler arasına katılmış efenin kızanı olmuştur.

EFENİN ÖLÜMÜ ve GÖMÜLME TÖRENİ
Grubun lideri olan efenin ölümü, zeybek çetesi için zor bir sınavdır. Öncelikle zeybek töresine uygun bir yas töreni düzenlenir. Bu törende, dağdaki en büyük kaya üzerine efenin bedeni yatırılır. Cenazenin başı ve ayakları yönünde çam, meşe ve ardıç yapraklarından oluşturulan yığıntı ateşe verilir. Zeybekler bağlama eşliğinde yas ezgileri çalarak ağıtlar yakar, değişler söyler ve ölünün çevresinde bu törene özgü zeybek oyununu oynarlar. Bu oyunu kızanlar oynamaz sadece başları önde töreni izlerler. Tören bittiğinde efenin naaşı, kendileri dışında kimsenin bulamayacağı bir mezara gömülür. Bu mezarın yeri büyük bir kaya dibidir ve önüne dut ya da ardıç ağacı dikilir.

YENİ EFENİN BELİRLENMESİ
Tören bittiğinde, önce isteyen zeybeklerin çeteden ayrılması için bir süre beklenir. Ayrılan zeybek bu süreçten uzaklaşarak düze inebileceği gibi ayrı bir çete de oluşturabilir. Kalan zeybekler töreni sürdürürler.

Efe seçimi töreni, gömütün bulunduğu dağda, bir kaya dibi ya da bir mağra önünde yapılır. Önce zeybekleri bundan sonra yönetecek efe için gerekli özellikler belirlenir. Bunlar; yiğitlik, mertlik, korkusuzluk, güzel ahlaklılık, yardımseverlik, düşkünleri korumak, çeteyi yönetebilmek, gerekli disiplini sağlamak, yeterli birikime ve olgunluğa sahip olmak, saygın ve sevilen birisi olmak gibi zeybeklik töresinin iyi vasıf saydığı özelliklerdir. Bazı çetelerde, efenin oğlu varsa ve bu niteliklere de sahipse efe seçilebilir.

Seçim tamamlandıktan sonra zeybekler sırayla kalkarak, efe olarak seçilen liderlerinin önüne gelip yatağanlarını bırakır ve elini öperek başlarına koyarlar. Bu davranış, yeni efelerini onayladıkları ve ona bağlılıklarını ifade ettikleri manasındadır.

Bu aşamadan sonra Bir efe dağda da olsa düzde de olsa efedir. Zeybek de nerede olursa olsun zeybektir. Zeybek olunduktan sonra olanca hayatının sonuna kadar öyle kalınır. Efelik ve zeybeklik halka göre onurlu ve erdemli bir iştir.

KISACA ZEYBEK OYUNLARI
Zeybek oyunları, Afyon, Antalya, Isparta, Burdur, Sakarya illerini sınır kabule edersek, bu sınırın batısında oynanır. Doğuya yöneldikçe kaşık havaları ile karışan bir türe dönüşür. Kadın zeybekleri erkek zeybeklerine göre daha “yörük” bir görünüm taşır. Erkek zeybek oyunlarının diğer oyunlara göre en büyük özelliği tek olarak ve serbest oynanmasıdır. Toplu olarak oynanan zeybek oyunlarında oyuncular arasında müzik ve ritim hariç hiç bir bağ bulunmaz. Oyunu oynayan kişi hiç bir kurala bağlı kalmadan tamamen içinden geldiği gibi oynar.

















Erkek zeybeği genellikle birkaç oyuncunun çember şeklinde dizilmesiyle oynanır. Zeybek oynayan dansçı, kollarını omuz hizasında, elleri başıyla aynı hizada olacak şekilde iki yana doğru açar ve bazı oyunlarda kollarını dirseklerden hafifçe kırar. Bu hareket antik dönemden gelen ve dağların fatihi kartalı betimleyen bir duruş olabilir. Zeybek büyük adımlar atarak ağır ağır hareket eder. Dansın özgün hareketi olarak, ara sıra yere doğru eğilip bir dizin yere dokundurur. Tüm Ege ve Balıkesir zeybek oyunlarında bu hareket ile karşılaşılır.

Zeybek oyunları Güneye indikçe daha kıvrak hareketler ve ezgiler ile oynanırken, Doğuya doğru daha küçük ve ağır adımlı bir hale dönüşür. Halikarnas Balıkçısı, Düşün Yazıları'nda zeybek ve horon danslarını kıyaslarken, oyunlardaki hareketleri bulunulan coğrafyanın yapısına bağlar.