Aytekin Kuş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aytekin Kuş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mart 2014 Cuma

YILLAR SONRA SAFRANBOLU'da...

Kastamonu'daki şantiyeyi ziyarete gidecek olan Pericik'e eşlik ederken programım, bir kaç ay önce zamanımı ayarlayıp gidemediğim Kastamonu mimar Vedat TEK Evi'ni doyasıya gezmek idi. Hatta, Düzce yakınlarına geldiğimizde, artık gezi programı tamamlanmıştı kafamda. TEM'den ayrılıp Karabük yönüne doğru yol alırken Pericik'e gelen telefon, bu programı bir başka bahara erteledi ve ben yıllar sonra kendimi  yeniden Safranbolu sokaklarında buldum.

1992 mart ayı...
O sene Şube seçimlerinde oluşturulan liste ile yönetime girmiş ve sekreter üye olmuş idim. Kurulan yönetim dönemi, içlerinde yer aldığım daha sonraki yönetimlerle kıyasladığımda oldukça sakin geçse de, kafamda oluşturmaya çalıştığım ancak bir türlü olgunlaşamayan "Oda'da gençleşme programı" ile boğuşup duruyordum. Bir yandan İstanbul'dan yeni geldiğim ve daha sonra yıllarca sürecek büyük bir yoldaş dayanışması içinde olacağım Ankara'daki kimi arkadaşlarla yeni tanıştığım için büyük bir güven eksikliği içindeydim ve öte yandan da son derece deneyimsiz... Böylesine bir ruh haliyle de başarılı bir program şüphesiz yazıya dönüşemiyordu ama şu tespitleri de diğer arkadaşlar gibi ben de yapabiliyordum:
Şube çalışmaları, yönetimi alan grubun çok yakınındaki bir halka tarafından gerçekleştiriliyor, bunun doğal sonucu olarak çok az etki yaratıyor ve tekrardan öteye geçemiyor... Ekonomik sıkıntılar ve kadrosuzluk nedeniyle, Ankara Şubesi'nin o tarihlerdeki olağanüstü coğrafi büyüklüğü ve heterojen üye yapısı ile yeterince ilgilenilemiyor, 2 sene sonra toplanacak genel kurula kadar geçen süre içinde yeni katılımlar ve dolayısı ile katkılar çalışmalara eklenemiyor... Genel kurullar giderek azalan katılımla ve yinelenen içerikle yapılan tartışmalarla geçiriliyor, seçim ise hep aynı sayıdaki üyenin kullandığı oylarla tamamlanıyor...
Bir yandan ortamı dönüştürme ihtiyacı üzerine "yeni bir oda yaratma" tartışmaları sürerken, öte yandan da çok farklı alanlarda ve çok farklı eylemler deneyerek yaşama geçirmeye çalışıyorduk. Bilgisayar destekli tasarım çalışması, yayın çeşitlendirmesi, güncel mesleki ve politik konulardaki etkinlikler, kenti koruma eylemlerinin çeşitlenerek arttırılması, lokalin açılması, çok değişik üye komisyonlarının kurulması, üniversiteler ile birlikte uzun süren büyük etkinlikler gerçekleştirilmesi, diğer oda ve derneklerle etkin ilişkilerin kurulması, basın ile çok değişik iletişim ortamlarının yaratılması ve -tabi ki en önemlisi- öğrenci temsilciliklerinin çok güçlü katılımla yeniden oluşturulması.

O günlerin birinde, Zonguldak İl Turizm Müdürü olan çok değerli dostum Raif TOKEL'le tanışmam ve birlikte olgunlaştırdığımız Safranbolu Günleri (etkinliğin adı tam böyle miydi iyi anımsamıyorum) bu eylem arayışları ile program yaratma çabalarımızın kesişimi olmuştu. BDT kurslarında tanıştığımız sevgili Zeynep'in yöneticiliğinde, o günlerde mimarlık öğrencisi olan sevgili Ayşegül ve sevgili Tanju'nun öğrenci temsilciliğinde otuza yakın öğrenci dostumuz Safranbolu'ya gitmiş (ki daha sonra DİMP yönetimlerince çok farklı kentte gerçekleştirilen "güz okulları" geleneği bu etkinlik ile başlamıştır), -sanırım- 15 gün süren etkinlik, Ankara Şubesi örgüt birimlerinin katılımı ile toplanan ve ilk kez gerçekleştirilen bir Bölge Toplantısı ile de son bulmuştu.

İşte bu anlamda Safranbolu; hem biz Devrimci Demokrat Mimarlar için 1990 sonrasında oluşturulan yeni programın yeni fikirlerini oluşturmuş ve hem de çok sayıda mimarlık öğrencisinin Oda ile etkin temas kurmasına aracı olmuştu. Bu program, katılımcılarının kaleminden çıkan çok güzel ve çok detaylı anlatımlar dönemin değişik yayınlarında yerini aldığı için, Safranbolu Günleri'ni, ona emeği geçen tüm sevgili arkadaşlarımı bir kez daha ayrı ayrı ve özlemle anarak burada bitiriyorum.

2014 yılı mart ayı...
Cinci Hamamı ile Kazdağlıoğlu Camii arasındaki meydan, beni Ankara'dan  Safranbol'ya getiren otobüsün durduğu son yer idi. Orada iner, yıkıntı ve çöp yığılmış bir alanı atlaya zıplaya geçer, Yemeniciler Arastası'na girip Savaş'ın işlettiği Boncuk'da çayımı yudumlarken, sessizliğin o olağanüstü kuşatıcılığı ile kendimi büyük bir huzurun içine bırakırdım, yaklaşık 25 yıl önce...


Pericik'in arkasından el sallarken, beni bıraktığı "bu meydan sanırım çeyrek asır önceki yer değil" dedim önce kendime. Nasıl dememeliydim ki? Caminin cephesi ve hamamın kiremit kaplı kubbeleri dışında çevremdeki hiçbir şey, o günlerin ben de kalan hafıza görüntüleri ile örtüşmüyordu. O çer çöp yığıntısının olduğu alan, fazla "katı" olsa da dinlenme terasına dönüşmüş, Hükümet Konağı'na giden yolun kenarında "zorlama da olsa" mimari ile uyumlu bir dizi bina inşa edilmiş ama hepsinden ötesinde sakin, arada sırada yürüyen birilerini gördüğünüz o sokaklar, inanılmaz bir devinim  içinde koşuşturan turistlerin akın ettiği bir yere dönüşmüş. Ha! bir de o gün yapılacak Karabük maçına gelen ÇARŞI Grubu'nun tezahüratları... (bu şüphesiz mükemmel idi :) )

İlk işim her gittiğim yerde yaptığım gibi Turizm Danışma Bürosu'na gidip doküman almak oldu. Ve sordum orada tanıştığım Mehmet Bey'e: "Savaş burada mı? Aytekin Bey? Tarihi Fırın duruyor değil mi? Ya Hakan Pansiyon?...

Ve yanıtlar ile dokümanları alıp, çeyrek asır önce viran durumda olan Hükümet Konağına doğru tırmanmaya başladım.



1976 yılında yanan bina yıllarca Kaleiçinde bir dekor olarak durmaktaydı. O yıllarda Safranbolu için yazdığımız birçok yazıda binanın "kent müzesi" olmasını savunduğumuzu anımsıyorum. 2000 yılında Bakanlık, çevresi ile birlikte binayı restore etmeye başlamış. Ve bugün o çatısı çökmüş, sadece çevre duvarları duran konak, restore edilerek  ziyarete açılmış.

Zemin kattaki "bilgi teknolojileri" pavyonu çok fazla "zorlama-sırıtık" kalmışsa da genel anlamda eli ayağı düzgün hoş bir çaba oluş Kent Tarihi Müzesi. Üst katta -o dönemin eşyalarıyla döşendiği kuşku götürse de- kaymakam odası, Safranbolu fotoğrafları pavyonu ve geleneksel halk kıyafetleri ile eşyalarından oluşan üç pavyon bulunmakta. Kaymakam odası girişindeki mankenler sergileme düzenini basitleştirse de taşlıktaki (bodrum kat) sergileme çabaları takdir edilecek düzeyde. Şifa Eczanesi ile Hidayet Sezer Şekercisi (İmren Lokumları) pavyonları, sizleri bugünden kopartıp o günleri götürecek etkide. Diğer meslek pavyonları da hoş düzenlenmiş.

Gittiğim birçok kentte, "kent tarihi müzesi" başlığında çabalar görmek beni son derece mutlu etmekte. Ve bu çaba şüphesiz çok iyi niyetli birkaç kişinin emeği sonucunda ortaya çıkıyor. Ama yine de, nitelik açısından ciddi zayıflıklar içeriyor. Bu konuya özel olarak kafa yormak gerekiyor ve bu nitelik meselesi sergileme mekanı üretmek kadar önemli kanımca.



Kapıda verilen broşürler dışında, bir "yayın satış bürosu" bulunmuyor bu tür yerlerde. Yerel türküler ile hazırlanmış bir müzik CD'si ya da dijital veya basılı çoğaltılmış resim albümleri, bu çok küçük giriş ücretleri ile gezilen müzelere ek gelir kaynakları yaratabileceği gibi, benim gibi sadece gezmekle yetinmeyenler için de bulunmaz bir kültür hazinesi olacak.

Binanın arkasındaki Cezaevi (ki sanırım o da viran haldeydi o vakitlerde) restore edilerek kafe haline getirilmiş ve saat kulesi de elden geçirilmiş. Kule çevresinde "belki hemen akla gelen ilk buluş" gibi gelse de bence gayet "yeriyle barışık duran" saat Kuleleri maketlerinden oluşan bir de park düzenlemesi yapılmış.

Kaleden kente inip turistlerin arasından geçerek yıllardır görüşmediğim Aytekin Kuş'u aramaya başladım. Aytekin Bey bir Safranbolu aşığı idi ve Yemeniciler Arastasında dernekleri yararına maket, kolonya, lokum ve yayın satardı.

Aynı zamanda profesyonel rehberdi. Onu bulmak için Cinci Han'ın karşısındaki Dernek binasına gittim. İçerideki Hatice Hanım'a kendimi tanıtıp, Aytekin Bey'le görüşmek istediğimi söyledim. O da hemen telefonu açtı ve "mimar Kaan Bey burada..." derken Aytekin Bey lafını kesip sordu "h. kaan mı?" çok hoş... Kafilesini bırakıp hemen derneğe geldi Aytekin Bey ve güzel bir sohbet başladı aramızda.

Etkinliklerimizi, orada yaşanan gerilimleri, çıkarttığımız yayınları, toplantı ve gezilerimizi eksiksiz saydı bana. UNESCO Kültür mirası listesine girilmesinde, bu uğraşlarımızın kendilerine nasıl destek verdiğini anlatırken Aytekin Bey; "bizlerin küçümsediği" o uğraşların üzerinden çeyrek asır bile geçse, arkamızda "dimdik durduğunu" farkettim.

Ayrı ayrı tüm dostlarım adına "gurur duydum" anlattıklarından...



Sevgili arkadaşlarım, şayet gitmediyseniz bir süredir Safranbolu'ya ne olur zaman ayırın kendinize ve bir uğrayın.

Ve lütfen, o zamanlardan kalan belki de tek irtibat noktamız Aytekin Bey'i bulup sohbet edin ve hazırladığı yayını da lütfen satın alın.

akşam yemeği : perohi ve güveçte sarma