Ilias Venezis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ilias Venezis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2023 Cuma

AYVALIKLI SANATÇI ve DÜŞÜNÜRLER VIII: Ilias Mellos Venezis (Ηλίας Μέλλος Βενέζης)

(foto.01) Ilias Mellos Venezis (Ηλίας Μέλλος Βενέζης)
(4 Mart 1904, Ayvalık - 3 Ağustos 1973, Atina)
(kaynak: Anna Venezis Kosmetatou Arşivi)

Ilias Mellos Venezis (Ηλίας Μέλλος Βενέζης), Helen yazardır.

4 Mart 1904 tarihinde Ayvalık, Agios Triada (Αγιά Τριάδα) mahallesinde doğdu (foto.02). Babası bir aristokrat olan Michael D. Mellos (Μιχαήλ Δ. Μέλλος) ve annesi ise Vasilikí Giannákou Bimpéla (Βασιλικής Γιαννακού Μπιμπέλα)'dır. Babası, Kafelenya (Κεφαλλονιά)'lı ve annesi ise Midilli (Λέσβος) kökenlidir. 

Ailenin; Anthipi (Αντίπη), Sofia (Σοφία), Agapi (Αγάπη), Ilias (Ηλίας), Artemis (Άρτεμις), Lena (Λένα) ve Θάνος (Thános) adlarında yedi çocuğu oldu. Ilias ailenin dördüncü çocuğu idi. Çocukluğunda "Lelos" diye çağrılırdı. İlk yazılarında "Lelos Mellos" (Λέλος Μέλλος) biçiminde imza atması bundandı (Millas,1998:13).
 
18 Aralık 2023 pazartesi günü yayımlayacağım yazar ve şair Agapi Mellos MolyviatiIlias Venezis'in romanında adı sıkça geçen ablasıdır. Ayvalık Kozak yaylasında geçen bu çocukluğunu, Eolya toprağı (Αιολική γή) kitabından öğreniyoruz (Venezis,2013).

(foto.02) Mellos'ların, 13 Nisan Caddesi 112 numaradaki evleri.
(kaynak: Hayri Kaan Köksal, 2014)

Babası, birinci dünya savaşının patlak vermesi üzerine, 1914 yılında, eşini ve çocuklarını alarak Midilli Adası'na göç etti. Kız kardeşi Artemis burada, o yıllarda yaygın olan İspanyol gribine yakalanarak öldü (Köksal,2015)Ilias liseye Midilli'de başladı. Midilli'de okulun yanı sıra bir fırında çalışarak ailesine yardım etti. Aile, 1919'da ateşkesin imzalanması ile tekrar Ayvalık'a döndü ve Ayvalık Akademisi'nde liseyi bitirdi [1]

1919 yılında; Fotis Kontoglou (Φώτης Κόντογλου), Stratis Doúkas (Στρατής Δούκας), Stratis'in kardeşi ve işçi önderi Alékos Doúkas (Αλέκος Δούκας) ve Panos Valsamákis (Πάνος Βαλσαμάκης) ile tanıştı. Bu grup ile "Yeni İnsanlar" (Νέα Ανθρωπότητα) adlı bir edebiyat birliği kurdular. Ilias lisede iyi bir öğrenci idi. 16 yaşında şiirler yazmış ve bu şiirleri Nea Zoi dergisinde yayımlanmıştı. Yazar ilk yazılarından başlayarak, "dimotiki" (halk dili) dilini kullanmıştır  (Millas,1998:13).

1921 yılında mezun oldu. 1909'da kurulan Ayvalık Metropolis'inde hattat ve gramer yardımcılığı görevine atandı. 1920'den itibaren "Lelos Mellos" imzasıyla İzmir'in Nea Zoi (Νέα Ζωή) [2] ve 1922 başlarında İstanbul'un Logos (Λόγος) [3] dergilerinde yazıları çıkmaya başladı (---,202x)

Eylül 1922'de, “sabotajcılık” (bombacı) suçlaması ile tutuklandı. Ailesi, tutuklanmasından birkaç gün sonra Yunanistan'a göç etti. Babası ve ablası Agapi, Ayvalık'ta 10 gün daha kalarak, teğmen olarak burada görev yapmaya başlayan Kemalettin ile birlikte, Ilias'ı kurtarmaya çalışırlar (Molivyatis, 2005 ve Köksal,2015)

Ilias Ayvalık'ta, bugün Ayazma Pansiyon'un bulunduğu binada hapis yatar ve ardından, 14 ay tutuklu kaldığı “amele taburunda” çetin bir yaşam mücadelesi verir. Burada yaşadıklarını Numara: 31328 (Το Νούμερο 31328) [4] adlı romanından öğreniyoruz  (Milas,1998Venzis,2007Aker,2013 ve Soloup,2016) (foto.03)

(foto.03) Ilias'ın Eylül 1922'de bir süre hapis yattığı karakol binası.
(kaynak: Hayri Kaan Köksal, 2014)

Ilias, Ayvalık'ta oluşturulan tutuklu kafilesi ile yayan olarak ve korkunç eziyetler yaşayarak Altınova, Bergama ve Kırkağaç'a getirildi. Bir süre Bakır'da bir askeri doktora Fransızca tercümanlık yaptı ama bu uzun sürmedi. Tekrar Kırkağaç'a gönderildi ve bir süre sonra trenle Akhisar'a getirildi. Buradan da serbest bırakılacağı güne kadar Manisa'daki 14. Amele Taburun da kaldı. Ilias, kendisine denk düşen "31328" numarayı aldığından bir kaç gün sonra, Manisa'dan İzmir'e geçti ve oradan da Midilli'ye gelip ailesini buldu (Venzis,2007Aker,2013,  Köksal,2015 ve Soloup,2016). 

(foto.04) Ilias Venezis 17 yaşında iken.
(kaynak: Anna Venezis Kosmetatou Arşivi)

(foto.05) Ilias Venezis'in Midilli'deki ilk günleri.
(kaynak: Anna Venezis Kosmetatou Arşivi)

1923
yılında adaya yerleşti. Bir süre Midilli'nin Plomari (Πλωμάρι) kasabasında Tarım Bakanlığı'nda görev yaptı. 1926'da Merkez Bankası'na memur olarak atandı. 1927'de Néa Estía (Νέας Εστίας) dergisi Thánatos (o Θάνατος : ölüm) adlı kısa öyküsüne "3.lük ödülü" verdi. 

1928 yılında kısa öykülerden oluşturduğu ilk kitabı Manolis Lekas (Μανώλης Λέκας)'ı yayımladı. Ayrıca, Kampana (Καμπάνα) dergisinde Numara: 31328 yayımlanmaya başladı. 1931'de, Numara: 31328'i bir kitap olarak yayımladı ve bir yazar olarak ün kazandı.

1932'den itibaren 1957'ye kadar Atina'da Yunanistan Bankası'na müdürlük yaptı (foto.06)

(foto.06) Ulusal Banka'da çalıştığı yıllarda.
(kaynak: Anna Venezis Kosmetatou Arşivi)

1936'da; Midlli'de Protopóron (Πρωτοπόρων) adlı örgüte İdonymu (Ιδιωνύμου) "kod adıyla" üye olmak suçlaması ile, Metaxa diktatörlüğü (δικτατορία Μεταξά) tarafından tutuklandı, yargılandı ve beraat etti.

1938 yılında Ayvalıklı gençlik aşkı Stavritsa Molyviatis (Σταρίτσα Μολυβιάτη) ile evlendi ve Anna (Άννα) adında bir kızı oldu.

(foto.07) Bay ve bayan Venezis'lerin Atina da ilk yılları.
(kaynak: Anna Venezis Kosmetatou Arşivi)

(foto.08) Venezis'lerin kızı Anna Venezis Kosmetatou.
(kaynak: Paris Tavitian/LIFO)

1939 yılında, konusu "mübadele" ile zorunlu göç edenlerin Midilli'ye yerleşmeleri ve yeni yaşama alışma zorluklarını ele alan Huzur (Γαλήνη) adlı ikinci romanını yayımladı. 1940 yılında bu romana Atina Akademisi tarafından “Ulusal Edebiyat Ödülü” verildi.

27 Ekim 1943'de; 25 Mart 1943'Te tüm personelin katıldığı bir banka toplantısında, Mistral'in ünlü şiirini okuyarak özgürlükten bahsettiği suçlamasıyla Almanlar tarafından tutuklandı ve Averof hapishanesinin ünlü "C-Blok"una hapsedildi. 

"C-Blok" 23 gün sürdü ama bir idam koğuşunda olduğunun bilinciyle karısına yazdığı bir mektubu kızı Anna şöyle anlatıyor ILFO'daki röportajında:
"Her gün bir sonraki idam edilecek kişinin kendisi olacağına inanıyordu. Mektuplarının birinde anneme şöyle yazmıştı: "Cesur ol aşkım ve bu durumda küçük çocuğumuza iyi bak. Umarım Tanrı beni yalnız bırakmaz. Giannis {Skazikis} seninle olsun. Ben ona yalvarıyorum. ... Seni şu anki kadar ne kadar sevdiğimi asla bilmiyordum. Ben bir geziye çıktığım için Annula'nın (kızı Anna-yazarın notu) küçük bisikletini al ve benim adımı ona ver. Bunu düşünemiyorum çünkü öfkemi kaybedeceğim. Seni öpüyorum. Tanrı bizimle olsun." (Pantazopoulos,2021)

Başpiskopos Damaskinos'un da içinde bulunduğu yüksek düzeyli Yunan yetkililerinin çabalarıyla 23 gün sonra serbest bırakıldı (Köksal,2015).  

Aynı yıl, 14 Aralık 1943 tarihinde çıkan Eolya toprağı (Αιολική Γη)'nın ilk baskısı bir hafta içinde tükendi. 1945 yılında Averof hapishanesindeki günlerinden yola çıkarak Blok-C adlı tiyatro oyununu yazdı ve oyun Pélos (Pelopídas) Katsélis (Πέλος (Πελοπίδας) Κατσέλης)'in [3] yönetiminde sahnelendi (foto.09) ve (foto.10). 1946'da bu oyunun kitabı yayınlandı.


(foto.09) ve (foto.10) "C-Blok" tiyatro oyunu sahnelenirken.
(kaynak: elia.org.gr)

1949 yılında Birleşik Devletler Dış İşleri Bakanlığı'nın davetlisi olarak Amerika'ya gitti, burada bir dizi dersler ve röportajlar verdi (foto.11)

(foto.11) Erkek kardeşi Thános Mellos'un eşi, ünlü mezo-soprano Eleni Nikolaidis ile birlikte.
(kaynak: naftemporiki.gr)

1950 yılında  (Έξοδος) adlı romanı yayınlandı. Savaş sonrasında Acrapolis gazetesinde köşe yazıları yazmaya başladı. 1950-1952 yılları arasında Ulusal Tiyatro yönetim kurulu sekreteri ve yönetmen direktörü olarak çalıştı. 1950'de "Onikiler Grubu” kurucu üyesi oldu (foto.12) ve (foto.13)1954-1966 yılları arasında Ulusal Yayıncılık Vakfı üyeliği yaptı. 1957 yılında akademisyen seçildiğinde Yunanistan Bankası'ndan ayrıldı. 1963-1966 yılları arasında Selanik Film Festivali başkanlığı, 1966-1970 yılları arasında ise Helenik Amerikan Birliği yönetim kurulu başkan yardımcılığı yaptı.

(foto.12)  "30'lar kuşağı"nın temsilcileri. (Ilias Venezis üst sıra soldan ikinci) 
(fotoğraf: 
Angelos Katakouzinos)

(foto.13) 30'lar Kuşağı: Petsalis, Politis ve Venezis aynı karede.
(kaynak: elia.org.gr)
Yine aynı tiyatroda, 1964-1967 yılları arasında da idari direktör ve sanat komitesi başkanlığı yaptı. 

Uzun süren hastalığı ardından, 3 Ağustos 1973'te tedavi gördüğü Atina'da "gırtlak kanseri"nden öldü. Memleketi olan Ayvalık'ın komşusu Midilli Adası'ndaki Molyvos'a mezarlığına gömüldü. Mezarında vasiyeti üzerine adı yerine tek bir sözcük yazıldı: HUZUR (ΓΑΛΗΝΗ :: GALINI) (Köksal,2023.b) (foto.14) 

(foto.14) Ilias Mellos Venezis'in mezarı.
(kaynak: Naki Özkan,2022)

Kızları Anna Venezi KosmetouVenezis'in tüm arşivinı 2010 yılında The American School of Classical Studies at Athens (ASCSA)'a bağışlandı (foto.15) ve  (foto.16).

(foto.15) Anna Venezi Kosmetou'num 2010 yılında The American School of Classical Studies at
Athens (
ASCSA)'a bağışlandığı Venezis arşivinin açılış günü.
(kaynak: 
asca.edu.gr)

(foto.16) Venezis'in torunu ve onun kızı .
(kaynak: asca.edu.gr)

Ilias, "liberal" bir dünya görüşüne sahipti. Hıristiyan Ortodoks inancı taşırdı. Bir ara "Tanrı'ya bana böyle bir yaşam yaşamamış olsaydım yapıtım da başka türlü olacaktı" demişti (Milas,1998:14). Romanlar, kısa öyküler, seyahatnameler ve kronikler yazdı; bunların çoğu Avrupa dillerinin çoğuna çevrildi.


BİBLİYOGRAFİSİ

1928
Ο Μανώλης Λέκας και άλλα διηγήματα
Manolis Lekas ​​ve diğer kısa öyküler

Atina: [yay. y.], ? cm, s.142.
?
öykü.



1931
Το Νούμερο 31328
Numara 31328

Mdilli: [yay. y.], ? cm, s.242.
bu baskı 2.000 adet basıldı.
roman.



1939
Γαλήνη
Huzur

Atina: Pirsos (Πυρσός), 13.5 x 19.0 cm, s.138.
?
roman.
1940 yılında Devlet Edebiyat Ödülü ve Atina Akademisi Ödülü aldı.

1941
Αιγαίο Διηγήματα Σχέδια Γιώργος Βακαλό
Ege öyküleri Giorgos Vakalo'nun çizimleri ile

Atina: Pirsos (Πυρσός), 15.0 x 19.5 cm, s.176.
?
öykü.

1943
Αιολική Γη
Eolya toprağı

Atina: Alfa (Αλφα), 14.0 x 18.5 cm, s.276.
bu baskı 3.500+400 adet basıldı.
roman.



1944
Άνεμοι: Διηγήματα
Rüzgârlar: Kısa öyküler

Atina: Alfa (Αλφα), 13.0 x 18.0 cm, s.159.
bu baskı 800 adet basıldı.
öykü.




1946
Ωρα πολέμου
Savaş saati

Atina: Oi Filoi Tou Vivliou (Οι Φιλοι Του Βιβλιου), ? cm, s.256.
?
öykü.



1946
Μπλοκ C
C Blok

Atina: Oi Filoi Tou Vivliou (Οι Φιλοι Του Βιβλιου), ? cm, s.167.
bu baskı 2.000 adet basıldı.
tiyatro senaryosu.



1950
Έξοδος: Χρονικό της Κατοχής
Çıkış: mesleğin günlüğü

Atina: Alfa (Αλφα), 15.0 x 22.0 cm, s.259+3.
?
roman.




1950
Φθινόπωρο στην Ιταλία
İtalya'da sonbahar

Atina: Alfa (Αλφα), 15.0 x 21.0 cm, s.154.
?
gezi yazısı




1954
Οι νικημένοι
Yenilenler

Atina: Estia (Εστία), 12.0 x 17.0 cm, s.176.
?
öykü.




1956
Αμερικανική γη
Amerika toprağı

Atina: Estia (Εστία), 16.0 x 24.0 cm, s.277.
?
gezi yazısı




1956
Ωκεανός
Okyanus

Atina: Estia (Εστία), ? cm, s.277.
bu baskısı 4.100 adet basıldı.
roman.





1962
Αργοναύτες
Argonatlar

Atina: Estia (Εστία), 17.0 x 25.0 cm, s.232.
?
?
1969
Αρχιπέλαγος
Takımadalar 

Atina: Estia (Εστία), ?  x 18.0 cm, s.207.
?
öykü.




1972
Εφταλού
Eftalou

Atina: Estia (Εστία), 12.0 x 17.0 cm, s.202.
?
öykü





1973
Περιηγήσεις
Geziler

Atina: Estia (Εστία), 12.0 x 17.0 cm, s.326.
?
gezi yazıları.



1973
Στις ελληνικές θάλασσες: Μυθιστορία του Ιονίου και του Αιγαίου
Yunan denizlerinde: İyonya ve Ege'nin hikayesi

Atina: Estia (Εστία), 13.0 x 18.0 cm, s.286.
bu kitabın baskısı ölümüne denk geldiği için ertelendi.
roman.




1974
Bu roman, yazarın ölümünden sonra üzerinde "Matbaa için" yazan bir zarfın içinde bulundu ve bir yıl sonra yayımlandı.

Venezis şöyle yazıyordu: "Bu kitabın metinleri ilk olarak, 1972'de Küçük Asya felaketinin elli yılı için çıkan To Vima gazetesinde yayımlandı. Ergenlik yıllarımda kendimi o felaketin ateşli bölgesinde bulmam kaderimde vardı. Hayatım, bir yazar olarak kaderimi de belirleyen bu olaylarla bağlantılıydı: Ana kitaplarım, Küçük Asya'nın dramına dair bir tarih ve övgü haline geldi. O zamandan beri yarım asır. suskunluğun sınırında yeniden o döneme başvurmayı, yaşadıklarımı, tarih olanı anlatmayı, bilinmeyen ya da unutulmuş eylemleri aramayı görevim saydım. Niyetim çocuklarımız adına tanıklık yapmaktı. Bu çağ kimi için artık efsane...

---
DİPNOTLAR
[1] Ayvalık eğitim kurumları, Ioannes Demetrakellis-Oikonomos'un da katkısıyla, geleneksel Helen sistemine bağlı idiler. Bu sistemde temel eğitim üç biçimde verilmekteydi: Demotik (temel), Hellenik ve Gimnasya. Demotik eğitim 6, Hellenic eğitim 3 ve Gimnasya ise 4 yıl sürerdi. Kızlarda göz yumulsa da ilk öğretim her çocuk için zorunluydu ve öğrencinin temel eğitimdeki tüm dersleri alması gerekmekteydi. Çocuk 6 yaşında temel eğitime kabul edilirdi. İlk üç yılında; Antik ve modern Helence okuma-yazma, matematik, Helen tarihi, temel coğrafya, resim ve müzik ile kız çocukları için biçki-dikiş dersleri verilirdi. Beşinci ve altıncı sınıfta modern tarih, geometri, botanik ve coğrafya dersleri verilirdi. Haftada 3 saat jimnastik dersi olur, bu derslerde uzun yürüyüşler yapılır ve yüzülürdü.

[2] 1920 yılında, "Lelos Mellos" imzasıyla İzmir'de yayımlanan Nea Zoi (Νέα Ζωή) edebiyat dergisi ile çalışmaya başlayan Ilias Venezis şu şiir ve kısa öykülerini yayımladı:
    - Δάκρυνες ιστορίες (Gözyaşı hikayeleri),
    - Ήταν τρελλή (Çılgındı),
    - Ανδρομέδη (Andromeda),
    - Μυσταγωγία (Mistagoji),
    - Βιολινίστρας (Kemancı),
    - Μπετόβεν (Beethoven),
    - Νύχτα εξωτική (Egzotik gece)

[3] 1922 başlarında İstanbul'da yayın yapan Logos (Λόγος) dergisinde, Τα ιστορικά της σπηλιάς του Leo Carampo όπως τα σύνταξε ο Εσπανιόλος ποιητής Don Mellovanas ο σπανός (İspanyol Şair Nadir Don Mellovanas'ın Derlediği Leo Carampo Mağarasının Tarihleri) adlı şiir yayımlandı.

[4] Ilias burada geçen günlerini, Şubat 1924'te Stratis Mirivilis (Στράτης Μυριβήλης) tarafından haftalık olarak çıkartılan ve Midilli'de basılan Kambala () dergisinde “Numara: 31328” (Το Νούμερο 31328) adıyla yayınladı. 1978 yılında da Nikos Kounduros (Νίκος Κούνδουρος), senaryosu kendisi, Stratis Karras (Στρατής Καρράς) ve Ilias Venezis'in kitabından yararlanılarak yazılan “1922” adıyla film yaptı. [ http://www.imdb.com/title/tt0079643/ ]

[3] Pélos (Pelopídas) Katsélis1907'de Nazilli ilçesinde doğdu. Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde ve Tiyatro Okulu'nda okudu. Öğrenciyken gençlik dergilerinde yazılar yayınladı ve daha sonra çeşitli dergilerde eleştirmen ve köşe yazarı olarak çalıştı. Oyunculuğa henüz öğrenciyken ve Drama Öğrenci Kulübü'nün kurucu üyesi olarak adım attı. Tiyatro çalışmalarını Avusturya ve Almanya'da sürdürdü. 19 Ağustos 1981'de öldü.

---
KAYNAKÇA
----, -. (202x).
    Βενέζης, Ηλίας
    son erişim tarihi: 15.12.2023

----, -. (2013).
    Novelist Elias Venezis Remembered, 10.4.2013,
    son erişim tarihi: 15.12.2023

Aker A. (2013),
    son erişim tarihi: 15.12.2023

Köksal, H.K. (2015).
    KOMŞUM VENEZİS...
    son erişim tarihi: 15.12.2023

Köksal, H.K. (2023.a).
    son erişim tarihi: 15.12.2023

Köksal, H.K. (2023.b).
    AYVALIKLI SANATÇILAR VIII: Agapi Mellos Molyviati (Αγάπη Μέλλος Μολυβιάτη)
    son erişim tarihi: 15.12.2023

Milas, H. (1998).
    Ayvalık ve Venezis: Yunan edebiyatında Türk imajı, İstanbul: İletişim Yayınları.

Molivyatis, A. (2005).
    On günün günlüğü, (çev.) Kosta Sarıoğlu, İstanbul: Albatros Yayıncılık.

Pantazopoulos, G. (2021).
    son erişim tarihi: 15.12.2023

Soloup; Nikolopoulos, A. (2016).
    Aivali – Dört Yazar Üç Kuşak İki Yaka Bir Ayvalık, (çev.) Hasan Özgür Tuna, İstanbul: İstos.     

Venezis, I. (2007).
    Numero 31328 amele taburu, (çev.) Evdokia Veriopulu, İstanbul: Belge Yayınları.

Venezis, I. (2008).
    Ege hikayeleri, (çev.) Üner Eyüboğlu, İstanbul: Belge Yayınları.

Venezis, I. (2009).
    Uçurtmalar: Anna'nın kitabı, (çev.) Üner Eyüboğlu, İstanbul: Belge Yayınları.

Venezis, I. (2013).
    Eolya toprağı, (çev.) Burcu Yamansavaşçılar, İstanbul: Belge Yayınları.


31 Ekim 2023 Salı

AHMET YORULMAZ'ın İKİNCİ ÇEVİRİSİ: Ilias Venezis'in "Martılar" adlı öyküsü (1971)

(resim.01) Varlık Dergisi Nisan 1971 sayı: 763
(koleksiyon: Taylan Köken | fotoğraf: Hayri Kaan Köksal, 2019)

Ahmet Yorulmaz, bir "kaynak" bulmanın mutluğu ile peş peşe çevirilerini yayımlamaya başladı. Bu çevirilerden ikincisi, 1 Nisan 1971 günü "Varlık Dergisi" 763. sayısında yayımlandı. Öykü, bir Ayvalıklı yazar olan Ilias Mellos Venezis (Ηλίας Μέλλος Βενέζης)'in, Ege Hikayeleri'nden "Martılar" adlı kısa hikayesi idi  (Köksal,2015).

Ilyas Venezis 4 Mart 1904 tarihinde Ayvalık'ta doğan ve 3 Ağustos 1973'te Atina'da ölen Helen roman ve öykü yazarıdır. Yunanistan'da 1930 kuşağının başlıca temsilcilerinden biri olmuştur. 

Ayvalık’ta doğdu ve burada lise eğitimini tamamladı. Kurtuluş Savaşı (1919-1922) sırasında ailesiyle birlikte Midilli’ye göç etti. 1919’da İzmir işgali ile Anadolu topraklarına geri döndü. Bölge Türk ordusu tarafından geri alındığında, bir “işçi taburuna” konulara, "31328" numarayı almak için yoğun mücadele verdi. Bu dönem yaşadıklarını hem "Numero 31328 amele taburu" adlı romanından hem de, "ilk on günü" ablası Agapi Molivyatis (Αγάπη Μολυβιάτη)'nin kaleminden "On günün günlüğü" adlı romanlarından öğrenmekteyiz (Venezis,2015; Molivyatis,2005).

Serbest bırakılınca Midilli'ye geri döndü. Orada haftalık Kampana gazetesini kuran Stratis Myrivilis (Στράτης Μυριβήλης) (Takma adıdır. Gerçek adı Efstratios Stamatopoulos (Ευστράτιος Σταματόπουλος)) ile tanıştı ve gazeteye Türkiye günleri hakkında bir rapor yazması için teşvik edildi. Yunanistan'da, boş zamanlarında yazmaya devam ederken aynı zamanda bir bankada çalıştı. 1938'de, Ayvalıklı Stavritsa Molyviati (Σταυρίτσα Μολυβιάτη) ile evlendi. Ekim 1943’te Yunanistan’ın Almanya tarafından işgal edilmesi sırasında esir alındı ve  Averof (Αβέρωφ) cezaevlerinde (Korydallos Cezaevi Kompleksi, Atina, 1971'de yıkıldı) ölüm mahkumlarının olduğu C blok koğuşuna kapatıldı. Savaş sonrasında Akropolis (Ακρόπολη) gazetesinde bir köşe yazısı yazdı ve Atina Akademisi üyesi oldu
[ * ]

Öyküdeki yazım hataları olduğu gibi alınmıştır. Tırnak içinde ([ ] düz olarak) doğru sözcük yazılmıştır.

YUNAN HİKAYESİ 
MARTILAR
ilias venezis
ILIAS VENEZIS Anadolu'da doğdu (Ayvalık 1904). Günümüzün en ünlü Yunan hikâye, roman ve seyahat yazarlarından. Bir ara Devlet Tiyatrosu Müdürüydü. Akademi üyesidir.
Uluslararası bir üne erişen Venezi'nin, bir hikâyesini aşağıda sunuyoruz.

Lesbos'un kuzeyinde, Petra ile Molva arasında küçük bir ada var; çıplak ve ıssız. Adı olmadığından, o denizlerde çalışan balıkçılar ona, düpedüz "ada" derler. Bir tek ağacı yoktur, fundalıktan başka. Üç mil ötedeki Lesbos dağları, çizgi ve renkten yana tabiî bir armoni bestelerler. Bu cömertliğin yanında çıplak ada, sert çizgileriyle daha da ıssız kalıyor. Tanrı, ilk yedi günde, denizlerini ve karalarını yaratırken dünyanın, onu unutmuş olmalı.

Ama yeryüzünün bu çıplak şeridinde, yazları, güneşin sonsuz denizlere düşüşünü görebilirsin: Sular renklenir, her an değişir, dalgalarda erir. Berrak akşamlarda, uçsuz denizde, Aynaroz dağlarını seçebilirsin. Sonra bu, gelmekte olan geceyle birlikte sönmeye başlar. O saatte, ıssız adada bir başına oturan Barba Dimitri, hayat ve insanlarla tek bağlantısını sağlayan son hareketi yapacak, deniz fenerini yakacaktır. Işık, yanmaya başlayacak, sönecek, tekrar yanacak, tekrar sönecek... İnsan yaşamının vazgeçilmez, sert güçleri olan talih ve ölüm gibi!

İhtiyar fener bekçisi, gece havanın dönmesi, suların kabarması ihtimaline karşı sandalı kuma çekti, sağlamladı. Fenere yönelmeden önce, son bir defa daha baktı sandala:
- «Sonunda, bu yolculuk da bitti... » dedi yavaşça.

Kendi kendine söyledi. bunları ve sustu. Bu yolculuk, karşı sahile ayda bir defa yapılırdı. Un, yağ gibi ihtiyaçlar için giderdi. Başlangıçta, her seferinde, bütün gününü köyde geçirirdi. Eski dostlarıyle konuşur, insanların harp edip etmediklerini, ya da sulh içinde olup olmadıklarını öğrenir, memleketi ve dünya üzerine yeni haberleri alırdı. 

Gümrük Muhafaza Memuru, aylığını verirdi:
«Eh Barba Dimitri, yeni ayada hayırlasiyle!»

İhtiyar başını sallayarak teşekkür ederdi:
«Hayırlısıyle... ömrümüz varsa oğlum...» derdi.

Adaya döneceği zamana kadar kalan vaktini de, kayalıktaki yüz basamaklı küçük Panaya Kilisesinde geçirirdi. Eski ikonan önünde ellerini bağlar, ilkin Anadolu'da kaybolmuş iki oğlu, bütün insanlar ve sonunda da kendisi için dua ederdi:
«Yaşıyorlarsa, koru onları!» diye yakarırdı. «Kinden ve kötü saatten esirge...»

İhtiyarımız bacakları titrerken, duadan yana ne biliyorsa, mırıldanır, dururdu. 

Gözleri buğulanırken de söyle derdi:
«Benim de dinlenme zamanım geldi!»

Her seferinde, daha da hafiflemiş bir ruhla yüz basamağı inerdi. Yolda durup, onyamakta [oynamakta] olan küçükleri seyrederdi. Hepsi onu tanır, gördüklerinde feryadı basarlardı:
«Barba Dimitri! Barba Dimitri!»

Fındık alıp, aralarında bölüştürürken, çocuklar memnun bağırırlardı:
«Gene gelmekte gecikme derdi! Gecikme...»

Her seferinde, her yolculuğunda böyle olurdu. Ama yıllar geçtikçe, insanlardan uzaklaşır olmuştu. Yalnızlık günden güne kendini hissettiriyor, bütün ağırlığıyle üstüne çöküyordu. Her gelişinde, işleri için ayırdığı zamanı azaltıyor, köyde daha az kalıyordu.

Kayalıktaki kiliseye de gitmez olmuştu artık.

Suçluyormuşçasına da:
«Affet beni, çünkü takatim yok» diyordu Allah'a. «Takatsizliğimi görmen için her zaman ricada bulunabilirim.»

Ve adasına dönüşünde, her yolculuktan sonra, geç vakte kadar bekler, yıldızların altında ibadetini yapardı.

Haberleri, dünya olaylarını da sormuyordu; herşeyden [her şeyden] habersizdi. Dünya, günden güne ıssız adası etrafında daralıyor, güneşün [güneşin] dönüşüyle çıkan renkler ve uçsuz denizle kapanıyordu.

Bazı bazı, adasına gelen balıkçılarla konuşurdu. Havadan sığınmak zorunda kalan balıkçılar, dalagların [dalgaların] kırıldığı sahilde konaklarlardı. Talihlerinden, dertlerinden bahsederlerdi. Çoğu gece, sabahlarlardı orada. O zamanlar, güneş ışıyana dek, diğer konuşmaları bittiğinde, iki oğlundan laf etmek sırası gelirdi.
«Kimbilir [Kim bilir]» derdi balıkçılar, «Belki yaşıyorlardır, geleceklerdir Barba Dimitri. Geri dönen martıların gibi...» 

Konuşmuyordu. Olgun gözleri hareketsiz, gecenin karanlığına çakılıydı.
- «Evet Barba Dimitri, martıların gibi... öyle dönüp gelebilirler. Umutsuz olma.»

O zaman balıkçılar, bunu fırsat bilerek konuşmayı ihtiyarın martarına getirirlerdi.
- «Doğru mu?» derlerdi, «Nasıl ehlileştirebildin onları Barba Dimitri? Hiçbir yerde duyulmamıştır martıların evcilleştirilmesi...»
- « Böyledir evládım» diye mırıldanırdı o. «Herşey [Her şey] burada evcilleşir. Sadece insan...»

Bildikleri, karşı karada oturan herkesin bildiği martıların hikayesini, gene anlatmasını isterlerdi: Kayalıklarda bulmuştu onlari... küçük ve tüysüz. Mevsim kıştı. Acıdı fenerin yanındaki kulübesine taşıdı. Tuttu, büyüttü ağlarına takılan küçük balıklarla besledi. Bir gün onları, isimlendirmek esti aklına:
- «E, ne ad verelim sana?» Kalbinde ve hayalinde iki çocuk yüzü beliriyordu; küçüktüler, sesleniyordu onlara.»
- «Neticede, sana Vasilaki diyeceğiz dedi bir kuşa, Sana da Argiri...»

Böylece, oğullarının adlarıyle [adlarıyla] çağırmaya başladı onları. Ve martalar da yavaş yavaş alıştılar buna.

Bahar gelip de büyüdüklerinde, bir sabah, kuşları kapalı tutmanın günah olduğunu düşündü. Azad etmeyi kararlaştırdı. Büyük kamış kafesi açtı, birini tuttu, avuçlarına alarak sevdi. Hafif hissetti kendini:
- «Haydi bakalım Vasilis dedi kuşa, ve uçup gitmesi için avuçlarını açtı.
Kuş uçtu, gitti
Diğer kuşu da çıkarıp sevdi, sonra saldı. O gün herşey [her şey] sakindi. Gece de öyle... Sadece yalnızlığını duydu daha da.»

Ayni [Aynı] akşam, daha erken içeriye çekilmişti. Küçük kulübesinin penceresinde hafif vuruşlar duydu... Dikkat kesilip baktığında, inanamadı! Oğulları dönmüş gibi, sevincinden uçuyordu!

Martıların girmesi için kapıyı açtı,

O zamandan beri böyle oluyordu. Kuşlar sabahleyin kaçıyor, karşıdaki Anadolu sahillerine, daha ötedeki Sığrı'ya kadar gidiyor, akşamları da dönüyorlardı. Diğer martılarla birlikte avlanıyor, çok defa da ıssız adanın üstünde uçuyorlardı. Alçaldıklarında, kanatlarının altındaki kül rengi işaretlerden ayırdedebiliyordu [ayırt edebiliyordu] ihtiyar onları. Şayet sandaliyle [sandalıyla] gitmede ise, etrafında dolanıyor, üstlüne pisliyorlardı. Çevredeki balıkçılar da bellemişti onları. Gördüklerinde, gülüşerek bağırırlardı:
- «Hey Vasili... Hey Argi»

Issız adada günler böyle geçiyordu. Biri, öteki, geçeni, gelecek olanı... Heyecanız bir sıra izleyen, ölümden gayrı korkusu olmayan geceler, gündüzler..

Bir akşam, alışılmışın dışın da bir şey oldu: Martılar dönmedi! Ne ertesi gün, ne de gecesi görünmediler.

İhtiyar:
- «Belki uzağa gitmişlerdir» diye düşündü kendi kendine, huzursuzluğunu gidermek istercesine.

Ertesi sabah alıştığı gibi, fenerin eşiğine oturdu, denize baktı. Bir ara denizin, bir mil kadar ötede yol yol olduğunu, yunusların oynaşarak geçtiğini sandı. Çok kere yunusların açıktan geçtiğini görmüştü. Sudan fırlayışlarını, sonra da dalaşlarını izlerdi.
- «Şimdi de yunuslar olacak» dedi.

Fakat biraz sonra, yunus olmadıklarını açıkça gördü. Hayretle:
- «İnsan bunlar!» dedi.

Sahile inip, bekledi. Birazdan bir kızla, bir erkek olduklarını anladı. Yanyana [Yan yana ], güven dolu ağır hareketlerle yürüyorlardı. Hafif dalgalar, açtıkları yollarda eriyordu.
- «Ne istiyorlar acaba?» diye düşündü,

Bir başka defa insanların, yüzerek buraya geldiklerini hatırlamıyordu. Hem etrafta, atladıklarını gösterecek bir sandal da yoktu.

Az zaman sonra geldiler. İki islak vücut sahilde silkindiler. Oğlan çocuğu, kollarını yukarıya kaldırarak, kızın gözlerine bakar, derin nefes alırdı:
- «Ah! derdi Ne kadar güzeldi!»

Kız da kollariyle [kollarıyla] ayni hareketi yaptı:
- «Ne iyiydi!» 

Sonra fener bekçisine doğru yürüdüler.
- «Fenerin Barba Dimitri'si sen misin?» der oğlan. 

Kızgın güneşin altında çıplak vücudu parlayan kızın karşısında utanma dolu, başı eğik duruyordu.
- «Benim» diyor heyecanla, «Başınıza bir hal mi geldi?» Oğlan cevap vermede acele ediyor:
- «Yo, hayır. Dün arkadaşımla bu işi yapalım dedik ve işte geldik.»

İhtiyar merakla sorar:
- «Nereden?»
- «Karşıdan... Petra'dan.»

Barba Dimitri ne diyeceğini kestiremez, mırıldanır sadece: 
- «Yabancıların bu şekilde kendisine geldiklerini hatırlamıyordu.»

Fenere tırmanmaya başladılar.

O önde, çocuklar arkada yürüyorlardı. Onsekiz, ondokuz yaşından yukarı değillerdi. Önde yürüyor, dinlenme sorumluluğunu hatırlatan yaşının ağırlığını, omuzunda duyuyordu.

Fener taşına oturdular. Önlerindeki Ege limanlıktı ve üzerindeki güneş titriyordu.     
- «Nereden geliyorsunuz?» diye sordu ihtiyar.

Kız:
- «Atina'da öğrenim yapıyoruz» dedi. Ben kimyada, arkadaşım da teknik üniversitede.»

İhtiyar anlamaksızın mırıldanır:
- «A sahi mi!...»
- «Atina'ya gittiğin olur mu hiç, dede?» diye sorar kız.
- «Hayır», der o «hiçbir zaman.»
- «İster miydin şimdi?»
- «Hayır yavrum, şimdi geç artık.»
- «Çok yalnız olmalısın burada dede.»
- «Çok yalnızım yavrum.»

Sustular. Biraz zaman geçti. Yüksekten bir martı sürüsü geçti, İhtiyar kalkar, tatlı ikram etmek üzere, kulübesine girer. Küçük penceresinden, uzandıkları yerde iki çocuk görmektedir. Vücut ve yüzlerinde deniz suyu damlaları titreşmektedir hâlâ. Tanrısal bir sağlık, gençlik... Güneşin insafsızca yaktığı, denizin kaynattığı iki bronz heykel... Kızın siyah saçları omuzlarına düşmektedir; iri siyah gözlerinde de ağır bir ışık yürümektedir. Oğlan doğrulur, büyüleyen ağır ışık yüze eğilir. Narkozlu gibi bakar, sonra elleriyle okşamak üzere uzanır.

- «Hrisula...» diye, sadece ismini mırıldanır. Dudakları da heyecandan titrer.

İri siyah gözler kalkar, oğlanın yüzüne dikilerek bir süre hareketsiz kalırlar. Sonra ellerini oğlanın başına dolar, ateşli öper.

Çıplak adada bu kutsal saatte, herşey [her şey] rahat ve tabidir. İhtiyar insanın da yüreğinde ayni doğallıktadır bu. Bu yaz sabahında taşkın ve buruktur. Durgun suların, sessizliğini anssızın gelip, dalgalandıran bu körpelik.

Kız, dışardan seslenir: 
- «Dede, biz de gelelim mi içeriye?»
- «Geliyorum ben!» der heyecanlı «Geliyorum!»

Onlara tatlı, badem ve su getirmişti.

Kendini affettirmek istercesine mırıldanır:
- «İkram edecek başka şeyim yok...»

Kız ellerinden tutar, yanına oturtmak ister:
- «Otur, otur dede.»

Oturur.
- «Yarın da gelin.» der «Sizler için geceden balık avlarım.»

Kız hayıflanarak cevap verir:
- «Yarın gidiyoruz. Burada bu kadar kaldık da gelemedik. Hep böyle yalnız mısın dede?
- «Hep evlâdım.» 
- «Ah, şimdi anlıyorum martılar neymiş...» diye söylenir kız.
- «Evet evladım, budur yalnızlık.»

Biraz sonra kız gene:
- «Onları affetmem dede» der, «Bilselerdi asla yapmazlardı.»

İhtiyar anlamaz, şüpheli sorar:
- «Kimlerden bahsediyorsun evlâdım?»
- «Martları öldürenlerden bahsediyorum Barba Dimitri. Dostumuzdurlar.»

Anlamıştır. Dizleri titriyor, kalbi çarpıyor. Soruyor alçak sesle:
- «Öldürdüler mi? dedin.»
- «A, bilmiyor muydun daha?...»

Çocuk dudaklarını uzatıyor fakat iş işten geçmiştir. Hikayesini anlatır:
- «Bütün gençler avlanıyorlardı. Sonra sahile inmişlerdi. İki martı sürüden ayrılıp, alçalmışlardı. Dostlar da tecrübe için tetiği çekmişti... Sonra yakında bulunan bazı balıkçılar kül rengi kanatlarından tanımışlardı.»
- «Bir şey değil, iki martıydı.»
- «Bilmiyorlardı dede» diyor sıcak sesiyle kız. İhtiyarlamış yüzde gördüğü sağır acıma, duygulandırmıştı onu: «Bilmiyorlardı...»

İhtiyar, sonra başını sallar inanmışcasına:
- «Evet, evet evladım. Her halde bilmiyorlardı.» 

Yunancadan çeviren: 
Ahmet YORULMAZ

---

KAYNAKÇA
Molivyatis, A. (2005).
On günün günlüğü, (çev.) Kosta Sarıoğlu, İstanbul: Albatros Yayıncılık.

Köksal, H.K. (2015).
KOMŞUM VENEZIS, 6 Ocak 2015, son erişim: 14 Ekim 2023, cumartesi.

Venezis, I. (2015).
Numero 31328 amele taburu, İstanbul: Belge Yayınları.

Yorulmaz, A (1971).
Martılar, Ilias Venezis, (çev.) Ahmet Yorulmaz, İstanbul : Varlık s.:763, sf.: 33-34.