6 Temmuz 2013 Cumartesi

KURTULUŞ YOLU ANITI

Şarkılarına eşlik ettiğim konserlere de gittim ve dokunarak hissettiğim yağlı boya tablo sergilerine de. Ama yaşamım boyunca parçası olduğum -üstüne tırmanarak, bacağına sarılarak değil ama- bir heykeli, ilk defa yaşama olanağı verdi bana Selçuk...

Aslında Selçuk kenti heykellerini başlı başına ele alan bir yazı hazırlamalıyım ama, o zamana kadar, Mehmet AKSOY'un (o ucube yontucusunun) Selçuk ve Selçuklularla birlikte yaşayan "Kurtuluş Yolu Anıtı"ndan bahsetmeliyim.

Heykel, 26 Ağustos 2011 tarihinde saat 12:30'da yapılan törenle açılmış. 26 Ağustos saat 12:30, Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşının son savaşı olan, Büyük Taaruzu başlatma komutunu verdiği saat ve tarih. Ve tam o gün o saatte Kurtuluş Yolu Heykeli, İstasyon yönüne doğru Mustafa Kemal'in profilinin gölgesini yere vuruyor. Heykel'in İstasyon yönündeki perdahlanmış yüzeyinde Nazım Hikmet'in Kuvayı Milliye Destanı'ndan dizeler işlenmiş. İki paralel ve düzgün olmayan kütlenin arasında ise, çetin doğa koşullarını andıran ve üzerinde değişik boyutlarda kadın ve erkeklere ait ayak izleri bulunan, bir tür balçık hissi veren bir yol bulunuyor. Kurtuluş Yolu da zaten bu yol.

Ve o yolda, o oyuntulardan dolayı zorlukla ilerlerken, sırtınızı duvara dayadığınızda karşınızda, filigran (oyuntu) halinde savaşın betimlemeleri ile karşılaşıyorsunuz. Yukarıda belirtmiştim ya, o heykelin bir parçası olarak Kurtuluş Yolun'da ilerliyorsunuz...

Yolunuz Selçuk'a düştüğünde mutlaka görmeniz gereken bir kentsel mekan özetle, Kurtuluş Yolu Anıtı. İki yanına dizilmiş kahvelerde de oturarak çayınızı içerken (ya da karadut şurubunu), bağımsızlığın bedelini düşündürüyor o beyaz kocaman kütle.

Nazım Hikmet'in Kuvayı Milli Destanı'nın işlenmiş olduğu ve sadece 26 Ağustos'da ve saat 12:30'da Atatürk'ün profil gölgesini oluşturan, İstasyon yönü duvarı.

Havuz yönündeki kahveden anıta bakış

Bu fotoğrafın çok hoş bir anektodu da var. Ben Kurtuluş Yolunu aşıp çıktığımda, başı örtülü hanım, eşi ve küçük çocukları heykelin taraklanmış yönündeki boş duvara bakarak anlamaya çalışıyorlardı. Kapıdan çıkarken beni gördüler ve yanlış bir şeyler yaptığımı sanarak bana kınayarak baktılar. Ben de: "girsenize, bu anıtın içinden geçmeniz gerekiyor" dediğimde, adam hala kınayan bakışları eşliğinde: emin misin? diye sordu. Çıktıklarında ben hala fotoğraf çekiyordum ve bana gelip teşekkür etti. Yazıyı okuyan kişi ise çok sevdiğimiz dostumuz karikatür sanatçısı Canol KOCAGÖZ.

Canol Ağabey Kurtuluş Yolu'nda zorlukla ilerlerken.

Sırtınızı duvara dayadığınızda karşınızda duran Kurtuluş Savaşı filigranları



Heykelin çıkış kapısında ise, size yol boyunca eşlik eden filigranlar yerini dışa taşan yontuya bırakıyor


Ve Canol Ağabey, Kurtuş Yolunu aşmış olmanın huzuru ile poz veriyor.

Anıt'ın hemen solunda, şehrin doğusundaki yamaçtan Ayasuluk Tepesine kadar devam eden ve Bizans döneminde inşa edilmiş su kemerleri bulunmakta. Bu kemerler yer yer ve büyük olasılıkla depremler sonucunda yıkılmış. İşte bu kemerler, her yıl -yüzlerce yıldır ama-, bıkmadan usanmadan gelip yuvalarını kuran leylekler için de bir mekan olmuş. Hepsi oturup durduklarına göre bu yıl bana yolculuk yok :))







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder